Print Friendly and PDF

HERKESİN BİR HİKÂYESİ VAR

Bunlarada Bakarsınız



Ahlâk
Özel kalem müdürü, telâşla TV sahibi patronun odasına girdi:
-           Efendim, çok özür dilerim... Bir şey arz etmek istiyorum.
-           Söyle!
-           Efendim, şu anda bizim kanalımızda biraz erotik bir film oynuyor. İzleyicilerden çok büyük tepki var. Telefonlar susmuyor... Ailelere, çocuklarına zarar verdiğimizi söylüyorlar. Filmi keselim mi?
-           Ne münasebet canım! Hangi çağda yaşıyoruz! Biraz çağdaşlık öğrensinler... El alem cinselliği okulda ders olarak öğretiyor...
Görevli dışarı çıktı. On dakika geçmemişti ki, program müdürü geldi.
-           Şey efendim... Çok özür dilerim... Faks, e-mail ve telefon yağmuruna tutulduk. Santrallerimiz kilitlendi. Millet ölçüyü kaçırıp sövmeye başladı. Şu filmi kaldırsak mı acaba?
Olmaz dedim ya. Hem bu filmde ne var anlayamadım... O arayanların cinsel hayatı yok mu?
-           Ama çocuklar?
Çocukların da gözü açılsın. Bırak da bir şeyler öğrensinler...
-           Peki efendim.
Adam dışarı çıktı ama bir çeyrek geçmemişti ki eşikte göründü.
Patron konuşturmadı bile:
-           Ulan gene aynı mevzuysa sakın girme. Bir şey söyleme! Yeter be!
Adam kapının aralığından:
-           Başka bir konu var efendim...
-           Neymiş?
-           Kızınız efendim... Bale kursundan çıkıp eve giderken dört sapık tarafından tecavüze uğramış... Çocukcağız perişan. Şu anda hastanede!
-           Neee? Ulan bu memlekette hiç mi ahlâk, namus kalmadı be! Sh:54-55
**
Cennet
Manisa'da askerim...
Kışlaya bir ihtiyar getirdiler.
O yaşma kadar kütüğe işlenmemiş.
Hayatında hiç köyünden çıkmamış, kasabaya bile gitmemiş.
75 yaşında nüfusa geçirmiş, askere göndermişler.
Bu tür kişilere birkaç ay askerlik yaptırır, sonra geri gönderirler.
Hani askerlikten kaçmanın mümkün olmadığını görsünler diye.
Bu ihtiyarla biz dost olduk.
Bir gün bir ağacın dibinde otururken bana:
-           Oğlum, dedi. Sana bir nasihat edeceğim.
-           Buyur dede.
-           Bak oğlum. Cehennem paralı, cennet ise bedavadır, biliyor musun?
-           Anlayamadım?
-           Çok basit. Cehenneme giden yollar için para ödersin. Kumar, içki, kadın vs.. Ama cennete giden yollar bedavadır. Camilerden kimse para almaz.
-           Haklısın dede.
-           Bir nasihat daha ister misin?
-           Evet.
-           Sonsuz olanla, fani olan bir olur mu?
-           Olmaz.
-           Tabiî ki olmaz. Dünyayı buğday ile doldursalar ve yüz senede bir defa bir kuş gelip, bir dane alıp gitse, onun yine sonu olacak. Belki çok sene sürer ama, sonu var.
-           Evet...
-           Ama ahiretin sonu yok. Var hesabını ona göre yap! Sh: 123-124
**
Borç
Nüktedan bir dostuma sordum.
-           Dostum, borç aldığımız IMF hakkında ne dersin?
-           Bir fıkra ile anlatsam?
-           Olur.
-           Bir gün iki tane kurbağa ayran bakracına düşmüş. Çırpınmaya başlamışlar. Bir tanesi bir süre çırpındıktan sonra kurtuluş olmayacağını anlayıp, salıvermiş kendini. Boğulup gitmiş. Diğeri ise çırpınmaya devam etmiş. Çırpındıkça, ayranın yağı üste çıkmış. Kurbağanın üzerine oturabileceği kadar bir yağ adası oluşmuş. Kurbağa da o yağın üstüne çıkıp oturmuş.
-           Kurtulmuş mu?
-           Hayır. Aksine o zaman yanmış... Ayran sahibi kurbağayı diğer bakraca atmış. Kurbağa çırpınmış, çırpınmış ayranın üzerine yağ tabakası çıkmış. Kurbağa tam kurtulduğunu zannederken, diğer bakraca. Bu böyle sürmüş, gitmiş. Sh: 125
**
Hattat
Memleketin en meşhur hattatı idi.
işinin erbabıydı.
Fakat harf devriminden sonra, eski yazıya rağbet iyice azalmıştı. Eskisi gibi iş gelmiyordu artık...
Kocaman bir işhanında küçük bir bürosu vardı.
Uzun zamandır iş yoktu.
Yüzlerce talebe yetiştiren usta hattat, dükkânının kirasını bile ödeyemiyordu.
Han sahibi yaşlı bir Ermeniydi...
Hattatı sabah işe gelirken gördü.
-           Usta, kirayı ödemezsen, Cuma gününe kadar büroyu boşalt! Dedi.
Bir şey diyemedi hattat.
Büktü boynunu:
-           Bakarız bir çaresine, dedi. Bizi bugüne kadar darda bırakmayan Rabbim, bundan sonra da bırakmaz.
Derin bir nefes aldı usta hattat.
"O ne güzel vekildir" diye düşündü. Hat ile çok yazmıştı bu âyeti.
Cuma gününe kadar birkaç parça iş gelseydi, iyi olacaktı.
Ama Cuma sabahına kadar iş gelmedi-
Cuma sabahı olunca, onu büyük bir makam sahibi yanına çağırdı ve yüklü miktarda iş verdi
Hattat, gece-gündüz çalışarak işleri yetiştirdi ve ücretini fazlasıyla aldı.
Kirayı hazırlamıştı...
İhtiyar Ermeninin oğlu öğlen vakti dükkâna geldi.
Hattat hazırladığı kirayı vermek çizere çekmecesine uzandı.
Çocuk:
-           Amca, dedi. Babam iki gün önce vefat etti... Bu han da bana kaldı. Seni seviyorum. Dürüst adamsın... Birikmiş kira borcun varmış. Senin için uygun zamanda ödersin. Bunun için kendini üzme deyip gitti. Sh:147-148
**
Kaynak: Ahmet Sırrı ARVAS, Herkesin Bir Hikâyesi Var, Şubat-2003, İstanbul

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar