Print Friendly and PDF

HİKMETLERDEN





**
Hangi güzelliği görsek, ona yar olduk
Hangi güzeli görsek, giriftar olduk
Güzelliğinin ululuğu yüzünü gösterince
Dört tekbir vurduk, hepsinden bizar olduk
**

Kötü dostla ünsiyet, belâya bulaşmaktır.
Mademki o geldi, bana uyumak düşer.
   Uyuyayım da Eshabı Kehf’ten olayım.
O sıkıntıda o minnette mahpus kalmak, Dıkyanus’tan iyi” dedi.
   Eshabı kehf’in uyanıklığı, Dıkyanus’a kulluk etmekti. Fakat uykuları; şereflerini, haysiyetlerini korumuş oldu.
   Bilgiyle uyumak uyanıklıktır. Vay bilgisizle oturan uyanık kişiye !
Kargalar, güz mevsimi otağlarını kurdular mı, bülbüller gizlenir ve susarlar.
   Çünkü gül bahçesi olmayınca, bülbül sükût eder. Güneşin kayboluşu, uyanıklığı öldürür.
   Ey güneş !
Sen yeraltını aydınlatmak üzere bu gül bahçesini terk ediyorsun.
   Fakat marifet güneşi, bir yerden bir yere gitmez, o güneş dolunmaz.
Onun tanyeri akıl ve candan başka bir yer değildir.
   Hele işi gücü; gündüz olsun gece olsun, âlemi aydınlatmak olan o cihanın kemal güneşi hiç kaybolmaz.
Kaynak: MESNEVÎ-İ ŞERİF Tercümesi, Çeviren: Veled Çelebi (İzbudak), c. II, b.36-44
Yine Tanrı’nın gizli velilerinden bir aziz şöyle rivayet etti ki:
Bir gün Mevlânâ kalenin hendeğinin kenarında duruyordu. Birkaç fakîh Karatay medresesinden çıktı ve imtihan maksadiyle Mevlânâ’ya:
“Eshab-ı Kehfin köpeği ne renkte idi?” diye sordular. Mevlânâ:
“Rengi sarı idi; çünkü âşıktı. Âşıkların rengi daima benim rengim gibi sarı olur,”
buyurdu. Bunun üzerine bu fakîhler baş koyup mürit oldular.
Kaynak: Ahmed Eflaki, Menakıb-ül Arifin, Tahsin YAZICI, (206)
Yarın kıyamet günü, (hal tercümelerim anlattığım sufiler) belki bu vesile ile bu acizin haline bakıp şefaat ederler. Ashab-ı Kehf'in köpeği gibi tamamiyle varlığım kemikten ibaret kalsa da, beni eli boş ve ümitsiz geri çevirmezler. Naklederler ki. Cemal Mevsilî (rahmetullahi aley). Hz. Rasûlu'llâh salla’llâhu aleyhi ve sellemin Ravza' sının civarıyla aynı hizada olan bir yerde bir mezarlık yer bulabilmek için canını dişine takıp kendini mahv edercesine çabalar, bu uğurda malını ve itibarını fcda etmekten hiç geri durmazdı. (Maksadına ulaştıktan) sonra, mezarının taşına şu ibarenin yazılmasını vasiyet etmişti:
Rabbim!
Bir köpek, dostlarının izi sıra birkaç adım attı, bu yüzden köpeği sahipleriyle aynı muameleye tabi tuttun!
Aynı şekilde ben de dostlarının dostu olduğumu ve onları sevdiğimi iddia ediyorum,
Kendimi, onların eğerinin ipine (bir torba gibi) bağladım.
Onların sözleriyle meşgul oluyor ve bundan vazgeçemiyorum.
Rabbim ve ey benim Ulu Sultanım!
Gerçi şu sözlerimin hiç bir kıymeti yoktur ve bu yolun yolcuları yanında bir hiç olduğumu da biliyorum. Ama onların sözlerini, hallerini, remizlerini ve işaretlerini seviyorum, Kayyumiyetinin vahdaniyeti ve mutlak hâkimiyetinin tebliği hakkı için.
Nebi ve Resullerin tertemiz ruhları, mukarreb melekler, yüce katında değeri bulunan veli, arif ve alim kullar hakkı için bu zavallı garib ile şu zümre arasına perde çekme!
Bu kitabı/halimi sana yakın olma derecesine ulaşmam için sebep kıl!
Senden uzak olma çukuruna düşmeme sebep kılma!
Hiç şüphe yok ki, sen yakarışları karşılıksız bırakmazsın!" 
         Kaynak: F. ATTAR, Tezkiretül Evliya, Süleyman ULUDAĞ, 1984, Bursa, "Onbeşinci Saik, sh: 50


Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar