"HİSLERİN DANSI" İLE NEFS MÜCADELESİ
Hansoyu Kitabı'nda “İstekli bir zihin için hiç bir şey imkânsız değildir.”
denilir. Bu nedenle "savunma sanatı"nın nefis mücadelesinde
uygulanabileceğini düşündüğümüzden sizin için tadımlık bir bilgiyi aktarıyorum.
Zihnin Boşaltılması
Bu konuda bir Çin savunma sanatlarından,
zayıfın kuvvetliye karşı şansı olarak tanımlanabilen, his ve reflekslere dayalı
özel öğretileri olan bir sistem olan Wing Tsun Sisteminin en büyük ustası ve
Bruce Lee’ nin de hocalığını yapmış büyük usta Yip Man’ dan bir hikayeyi Bruce
Lee’ nin ağzından dinleyelim.
“Hikaye,
zen konusunda bilgi edinmek isteyen bir üniversite profesörünü konuk olarak
kabul eden bir zen ustasını anlatıyor.
Usta daha
konuşmasının başında profesörün zen hakkında bir şey öğrenmekle
ilgilenmediğini, yalnızca bu konudaki bilgisi ve düşünceleriyle kendisini
etkilemeye çalıştığını anlamış. Ancak, buna karşın konuğunu sabırla dinleyip,
ardından onu çay içmeye davet etmiş. Önce konuğunun fincanına çay doldurmaya başlamış.
Konuğunun fincanı dolmasına karşın, usta halen çay dökmeye devam ediyormuş.
Çayın
fincandan taşacağını gören profesör dayanamayıp “fincan dolu, daha fazla
almayacak." demiş.
“Bu fincan
gibi senin zihnin de yılların yargıları ve bilgileriyle dolu” demiş usta.
“Zihnini boşaltmadıkça sana zen’in ne olduğunu nasıl gösterebilirim?”
( Hyams,
Joe. (çeviri)., Şen, Cem. Zen ve Savaş Sanatları, s: 17)
Asya insanının gizemli kültüründe ‘gel
ve kendin için kendin öğren’ anlayışı vardır. Alan Watts’ a göre, batılıların
bilimsel eğitim tarzı ile hareket etme anlayışları oldukça gelişmiş olduğundan,
eleştirel bakış açısı ile olayları değerlendirmektedirler. Bununla birlikte,
eleştirel bakışını kapının önüne koyup öylece içeri girilmesi gerektiği
durumlarda, zihnin insanı nasıl aldatabileceğinin farkındadırlar. Watts bu tarz
insanları ‘objektif gözlemciler’ olarak tanımlıyor. Watts’ın
gözlemlerine göre, Objektif gözlemciler istisnasız hedefi ıskalamakta ve akşam
yemeği yerine önlerine menüyü koymakta, öte yandan geleneksel hiyerarşi ile
yetişenler ise akşam yemeği olarak yedikleri şeyin ne olduğunu bilmemekteler.
(Watts, Alan, (çeviri)., Uğur, Sena. Zen Yolu, s:14) Öyleyse bu iki fikir arasındaki ideal çizgiyi
yakalamak en doğrusu olsa gerektir.
Yeni bilgiler için zihnimizi boşaltıp,
hazır hale getirmeliyiz ki yeni şeyler öğrenebilelim ve yeni ufuklara
açılabilelim. Zihnimizde yeni bilgiler için yer açılmalı ki yeni şeyleri
algılayabilelim. İşte öğrenmenin ilk şartı budur. “Öğrenme
ev değil, kapıdır. Kapıyı gördüğünüz zaman, onun bir ev olduğunu düşünmeyin,
eve ulaşmak için -ki kapının arkasındadır- kapıdan geçmek zorundasınız.” ( Cleary, Thomas.
(çeviri)., Kaya, Şen Süer. Japon Savaş Sanatı, s:60)
Yeni bilgiler öğrenebilmek için zihnimizi
boşaltmamız, yalnızca bilgi için yer sağlamamız demek değildir. Aslında insan
hafızası öyle hemen dolacak ve artık başka bilgilere yer kalmayacak bir kutu da
değildir. Tam tersine insan hafızası, bilgiler çoğaltıldıkça kapasitesi artan
esnek bir yapıya sahiptir. Ancak, zihnimizin boşaltılması beynimizin veya
hafızamızın boşaltılması anlamına gelmez. Zihnin boşaltılması, yeni bir konuyu
öğrenebilmek için zihinde yeni bir sayfa açılması ve öğrenme için hazır hale
getirilmesi demektir. Zihnimizin hazır olması bir konu hakkında daha önceki
bilgilerimiz dâhil hiç bir şeyle ilgilenmeden yalnızca o anki kaynakla kontak
kurması ve açık olması demektir. Böylece yeni öğrenilecek bilgilerin,
hafızamızdaki ön yargılardan veya bilginin başka versiyonlarından ve başka
yorumlarından olumsuz yönde etkilenmeyeceği bir ortamın yaratılması sağlanmış
olacaktır.
Uzakdoğu kültüründe, öğrenmede zihnin
boşaltılmasına çok önem verilmektedir. Taoistik düşüncede hakikatin ancak
boşaltılmış bir zihne ulaşabileceğine inanılır. (Özbudun, Sibel. (Çeviri).,
Bilgenin Kanatlı Sözleri. s:33)
Öğrenmede zihnin boşaltılması, tıpkı
çocuklarda olduğu gibi, zihnin ön yargısız, meraklı ve boş bir teyp kaseti gibi
her şeyi kaydetmeye hazır, bilgiye ve öğrenmeye susamış bir kıvama getirilmiş
olması demektir. Ancak, bu durumu 'şartsız ve kritik yapmadan kabullenme’ ile
karıştırmamak gerekir. Zihnin boşaltılması, öğrenmede, öğreten kişiyi
anlayabilmek için ‘önyargılardan arınma’ anlamında kullanılmaktadır. Öğrenme talebinde
bulunan bireyin, öğretici durumundaki eğitmeninin vereceği bilgileri
kavrayabilmesi, duyumsayabilmesi ve bilginin özünü anlayabilmesi için eğitmen
ile aynı frekansı paylaşmaları gerekmektedir. Zihnin boşaltılması, eğiticinin
frekansının yakalanması için elzem olan bir haldir. Aynı frekansı paylaşmayan
kişilerin birbirleri ile iletişim kurmaları olası değildir. İletişim kuramayan
bireylerin anlaşması mümkün olamayacağı gibi, karşılıklı bilgi alış verişi ve
eğitim sürecinin başlatılması da mümkün olmayacaktır.
Açı Sadakatini Yok Etme
İnsanlar arasındaki iletişim bozukluğu
karşılıklı ilişkileri olumsuz yönde etkilemekte, dargınlıklara ve ilişkilerde
soğukluklara sebep olmaktadır. Dolayısıyla iletişim bozukluğu, insanlar
arasındaki soğukluk, dargınlık ve fikir ayrılığı gibi kanaatlerin en önemli
sebeplerinden birini oluşturmaktadır. Belki de çoğu zaman tartışan insanlar
arasında belirgin bir fikir ayrılığı da yoktur. Genellikle iletişim eksikliği
sebebiyle birçok insan aynı şeyi iddia ettikleri halde saatlerce tartışırlar.
İnsanlar günlük yaşantılarında genelde etrafındaki olup bitenleri ve sorunları
kendi açısından değerlendirmekte ve bunun neticesinde insan hafızasında zaman
içerisinde oluşmuş olan fikirlerin kriteri ile olaylar hakkında doğru veya
yanlış kanaati oluşmaktadır. İnsanların doğru veya yanlış kanaatleri kendi
bakış açılarına göredir. Bundan dolayıdır ki insanlar arasında fikir
ayrılıkları oluşmakta ve birçok konularda doğrular sürekli tartışılmaktadır.
Karşımızdaki kişinin fikirlerini
anlayabilmemiz için dış dünyayı onun penceresinden görmemiz gerekmektedir. Aksi
taktirde karşımızdakini anlamaya çalışmak yerine, bizim gibi fikirleri olan
birisini bulmaya çalışmış veya insanları bizim gibi düşünmeye zorlamış oluruz.
Neticede, yaptığımız şey ile, dinlediğimiz kişinin bizim fikirlerimize ne kadar
uyup uymadığını test etme işleminden öteye gidememiş oluruz. Bu açıdan
iletişimde Empati çok önem kazanmaktadır. Bireyin sabit fikirli olması,
olaylara adeta at gözlüğü ile bakması ve yalnızca kendi penceresinden olayları
gözlemleyebilmesi veya diğer bir ifadeyle, ısrarla kendi frekansını muhafaza
etmesi ve karşısındaki şahsın frekansına girmeyi denememesi ‘açı
sadakati’ olarak
adlandırılmaktadır. “Empatik bir anlayışla dinleme, bireyin kendi
objektifliğini yitirmeden, olayları, karşısındaki bireyin içinde bulunduğu
durumu ve onun görüş açısını dikkate alarak dinlemesidir.”
‘Açı sadakati’ ve ‘ben bilirimcilik’
alışkanlıklarının en belirgin özellikleri, anlamaktan çok görüşlerinin
anlaşılması ve kabul edilmesi için mücadele vermeleridir. İnsanlar ‘ben
bilirimcilik’ yarışına tutuşunca körü körüne savunuculuk başlar ve
devamında ne konuşulduğu değil, kimin konuştuğu önem kazanır. Bir an önce
karşımdaki nefes alsın da sözü ben alayım düşüncesi ağır basınca, dinleme ve
anlama işlevinin yerini tahammül etme gayreti alır. Bu durum ise alevli
kısırdöngü tartışmaların kaynağını oluşturmaktadır.
Önyargının kaynağını oluşturan nedenlerin,
kişinin kendi zihninde var ettiği ya da ulaştığı yargı değil, nedenlerin daha
çok bireyin zihninin dışında oluştuğu kabul edilmektedir. Zaman zaman kişi
başkalarına ait yargıların sahibi olabilir. İletişim ve etkileşimin kaçınılmaz
sonucu olarak düşünceler zihinden zihine geçer, benimsenir ve özümsenir. Ancak,
bununla birlikte kendine ait olmayan bazı düşünceler bireyin zihnine sahip
olup, zihne yerleşip, onu esareti altına alarak kanı, yargı, tutku ve inanç
durumuna dönüşebilmektedir. Zihnin verimli kullanılabilmesi ve gerçeklere
ulaşılabilmesi için ön yargıların tutsaklığından arınarak yaşamayı keşfetmemiz
gerekmektedir.
George
Hebert Mead’a göre, iletişimde insan kendi içinden çıkıp, sanki başkalarının
gözüyle kendine bakabilmektedir. Bu sayede sadece kendine değil, başkalarına da
başkalarının gözüyle bakabilmeyi öğrenir.
Yeni konular veya yeni anlayışlar
öğrenildikten sonra, hafızamızdaki diğer bilgilerin veya aynı bilginin başka
yorum ve versiyonlarının yargılamasından geçirilerek sentez çıkarılır.
Etkilenme devam ederse araştırma ve öğrenme
de devam eder ve hafızamızdaki yeni bilginin veya kanaatin yoğunluğu giderek
artarak, zamanla o konuda hakimiyet sağlar ve fikirlerimizde değişikliğe sebep
olur. Böylece zaman içerisinde fikir ve kanaatlerimizde gelişme ve değişmeler
yaşanır.
Zihnin boşaltılması,
şartsız ve önyargısız bir zihinle yeni bilgilere açılmak suretiyle gerçekleri
olduğu gibi kabullenmenin yoludur.
Diğer insanları anlama, olaylara onların gözüyle bakmakla mümkün olur. Bu
sayede, yalnızca doğru olanı kavramaya çalışarak doğruya ulaşabilmenin yolunda
mesafe kat etmiş ve daha önceden doğru olduğunu zannettiğimiz bir çok yanlış,
önyargı ve kanaatlerden de zamanla arınma imkânına kavuşmuş oluruz. Bilge kişi
her şeyden önce insanı kurumlaşmış yargı ve düşüncelerin tutsaklığından
kurtarmayı ve içsel bir özgürlük kazandırmayı amaçlar. Bu özgürlük sadece
toplumsal önyargı ve kalıplara karşı kazanılan bağımsızlık değil, aynı zamanda
ve daha da önemlisi, kişinin kendi ön yargılarının, kendi şartlanmışlıklarının
ve saplantılarının tutsaklığından arınarak içsel ve dışsal tabulara karşı
özgürleşmesidir. Aslında kişinin tam olarak objektif olmasının imkansızlığının
yanında ön yargılardan arınması bu hususta alınabilecek en büyük mesafe olsa
gerektir.
Bu prensip normal yaşantıda da
uygulanabilir. Fikirlerinden istifade etmek istediğiniz bir bilim adamını, bir
üstadı veya bir arkadaşınızı dinlerken zihninizi boşaltmayı deneyin. Zihninizi
o konu hakkında bilgiye susamış bir kıvama getirin. Böylece onun fikirlerini
kavramaya çalışın. Bu konuda hiç bilginiz yokmuş gibi pür dikkat onu dinleyin.
Göreceksiniz ki çok daha fazla bilgi sahibi olacaksınız, aynı konuda daha önce
fark etmediğiniz bir çok nüansları keşfedecek ve sohbetinizden her ikiniz de
memnun kalacaksınız. Bırakın sizin de o konuda çok bilginiz olduğunu anlatmaya
çalışmayın. Yalnızca dinleyin ve kafanıza takılanları sorun. Sonunda yeri ve
zamanı gelirse kendi fikirlerinizi söylersiniz. Ama önce bilgisinden istifade
etmek istediğiniz arkadaşınızın fikirlerini öğrenin. İşte bu metoda Savunma
Sanatında sanatında yeni bir bilgi öğrenmek için “Zihnin boşaltması” denir.
Savunma sanatları alanında çok kıymeti ve
önemi bulunan ‘Aile gelenekleri kitabı’ nda Yanyu, Zen ustası
Takuan’ın öğretisi üzerinde yoğunlaşırken, öğretiyi genişleterek, sanatçının
zihninin duruluğu ile olması gereken kıvamını şöyle izah etmektedir.
“Kafanızda hiç bir şey olmadığı
zaman her şeyi yapmak daha kolay bir hale gelir. Bu nedenle bütün zen
ustalarının incelemesi, kafanızda olanları temizleme amacıyla yapılır.
Başlangıçta hiçbir şey bilmezseniz, kafanızda soru bile oluşmaz. Sonra
incelemenin içine girdiğiniz zaman kafanızda bir şeyler oluşur ve bunlarla
engellenirsiniz. Bu her şeyi zorlaştırır. İnceledikleriniz kafanızdan tamamen
çıktığı ve pratikte yok olduğu zaman, ilgilendiğiniz sanat hangisi olursa
olsun, teknikleri kolayca, yaptıklarınız hakkında kaygı duymaksızın ve
yaptıklarınızdan sapmaksızın başarırsınız. Bu, böyle yaptığınızın farkında
olmaksızın kendiliğinden olur."
“Merak, heves, ilgi,
konsantrasyon, problem çözmek, bellek ve hayal gücü öğrenmenin gerekli
unsurlarıdır. Marş motoru meraklı olmaktır. İlgi ve heves alçak vitestir;
konsantrasyon ve bellek ise yüksek vitesler olup, başarı, sabit hızda rahat bir
sürüş için gerekli olan orta vitestir.” Merak, heves, ilgi, konsantrasyon olmadan
öğrenmenin gerçekleşmesi mümkün olamayacağı veya zoraki yapılan öğrenme
faaliyeti neticesinde başarının imkansız olacağı aşikardır. Bu unsurların
otomatik olarak sağlanması da ancak zihnimizde yeni bir sayfa açarak, öğrenmeye
hazır ve bilgiye susamış hale getirilmesi ile mümkün olacaktır. Aslında
gerçeklere ulaşabilmenin yolunda şartlanmalardan ve ön yargılardan arınarak
özgür bir zihin ile bilgilere ulaşmak öğrenmenin en etkin metodudur.
Wu-Hsin (Zihnin Yokluğu)
İnsanlar karşılaştıkları karmaşık
sorunlarını çözümlerken tıpkı bedensel hareketlerde olduğu gibi zihinsel
hareketlerde de refleks tepkiler verebildiğinde ve böylece içinden geldiğince,
riyasız eylemlerde bulunulduğunda daha başarılı ve mutlu olduğu ve böylece
sezgi yeteneği (prajna) ön plana çıktığı kabul edilmektedir. Zihinsel
işlerlikte, zihnin yalnız bırakılarak, kendi kendine, duru bir şekilde
çalışması sağlandığında önsezinin ortaya çıktığı, daha isabetli ve hızlı
hareket edildiği, ona güvenildiğinde sezgi yeteneğinin keşfedildiğine
inanılmaktadır. Bu sayede zihin doğal olarak hareket etmekte ve daha iyi
çalışarak karmaşık sorunlar karşısında bile doğru hareket edebilmektedir.
Zihnin boşaltılması veya diğer bir ifadeyle
bilinçli zihnin yok edilmesi kavramlarından kasıt zihnin tamamının alıcı
durumuna getirilerek, yine tamamına işlerlik kazandırılmasıdır. Yoksa
anlatılmak istenen şey hafıza kaybına uğramak değil, zihnin akıcılığını sürekli
kılmak, bilinçli zihnin olumsuz etkisini yok etmektir. “Wu-hsin sözleriyle
anlatılmaya çalışılan kuşkusuz bir koma durumu değildir. Amaç zihni daha alıcı
duruma getirmek, zihnin tümünün birden daha doğal, daha uyumlu biçimde
çalışmasını sağlamak, bilinçli zihnin olumsuz etkisini yok etmektir.”
Zihnin yokluğu deyimiyle aslında anlatılmak
istenen şey, refleks zihin durumu, yani zihnin yalnızca bir kısmının değil,
tamamının devreye sokulması ve maksimum işlerlik kazandırılmasıdır. Bu sayede
zihin daha üstün bir işlerlik kazanıp, dar kalıplardan kurtularak, daha geniş
alanlarda, daha verimli faaliyet gösterebilmektedir. Bununla anlatılmak istenen
şey, zihinsel devinimin arttırılması ile maksimum kabiliyetin kazanılmasıdır.
Böylece tüm olaylara' hakim olan ve bütünlük içerisinde işleyen bir zihinsel
yetenek kazanılmış olunur.
Etrafımızdaki olayları eksiksiz ve fazlasız
olarak olduğu gibi, ön yargısız bir şekilde algılama ve daha önce kazanılmış
yetenekler sayesinde refleks tepkiler gösterme savunma sanatındaki en önemli
esaslardan biridir. Muhtemel bir saldırı karşısında etkili bir savunma ve
karşı hamle gerçekleştirebilmek için en etkili ve en doğru savunma tekniği
binlerce kere tekrar edilmek suretiyle bilinçaltına yerleştirilerek etki
karşısında iyi bir savunma refleksi kazanılması amaçlanır. Düşünerek karar
vermeye zaman ve imkân olmayan durumlarda refleksler vücudun savunma
mekanizmasını oluşturur. Saldırıya uğrayan birey daha önce çalışarak kazandığı
savunma refleksleri sayesinde etkin savunmasını gerçekleştirme şansını yakalar.
Wu-hsin bilinçli zihnin olumsuz etkisinin
yok edilmesi anlamına gelmektedir ve amacı da bilinçli zihnin olumsuz etkisini
ortadan kaldırarak önseziyi ön plana çıkarmaktır. Böylece kazanılmış
reflekslerin daha verimli ve etkin kullanılması söz konusu olmaktadır. Bu
sağlandığında zihnin bütünleşmesi ve doğal çalışması başarılmış olur. Bu durum
zihnin devreden çıkarılması anlamına gelmez, tam tersine asıl amaç zihnin bir
kısmının değil de tamamının devreye sokulup, yine zihnin tamamına işlerlik
kazandırılmasıdır. Buna zihnin duruluğu, daima akıcı hale getirilmesi veya
zihnin boşaltılması da denilmektedir. Aslında bu durumda zihin tüm olayları ve
şeyleri kapsamakta ve onlara hükmetmektedir. Bundan dolayı bomboş, istenmeyen
gürültülü düşüncelerden ve şartlanmış yoz bilgilerden arıtılmış, sürekli akıcı
ve berrak bir zihin savunma sanatçısının başlıca hayalidir.
Wu-hsin ifadesiyle doğal ve yapmacıklıktan
uzak, içten geldiği gibi olma ve böylece önsezi ile davranarak refleks
tepkilerle hareketleri gerçekleştirme anlatılmaktadır.
İçsel Özgürlük Kazanma
Psikolog
Virginia Satir insanların
doğuştan beş temel özgürlüğe sahip olduklarını iddia etmektedir. Satir, bu
özgürlükleri kısaca şu şekilde sıralamaktadır:
1- Şimdi ve burada
olanı duyma ve görme (algılama) özgürlüğü,
2- Kendi düşündüğünü
olduğu gibi ifade edebilme özgürlüğü,
3- Kendi duygularını
olduğu gibi ifade edebilme özgürlüğü,
4- Bir şeyi kendi
isteklerine göre isteme ya da reddetme özgürlüğü,
5- Olmak istediği yönde geliştirerek, kendi özünü
gerçekleştirme özgürlüğü, şeklinde sıralandıktan sonra, sağlıksız aile, okul ve
çevre vs. ortamları bu özgürlüklerin kaybedilmesine neden oldukları
belirtilmektedir.
(
Cüceloğlu, Doğan. İçimizdeki Çocuk., s:63; Bilim ve teknik. Bilim Dergisi.
Sayı:347., s:56)
Savunma sanatında, öğrenmede zihnin
boşaltılması ve usta ile aynı frekansın paylaşılmasının yanında, insanların
doğuştan var olduğu iddia edilen bu özgürlüklerinin keşfedilmesi veya muhafaza
edilebilmesi ch’an sanatının en önemli amacını oluşturur. Bilgenin en büyük
amacı insana içsel özgürlük kazandırmaktır.
Zihnimizin şartlanmalardan kurtulması ve
devinimini arttırması ile maksimum işlerlik kazanması sayesinde zihnimiz tam
tarafsız olarak bilgilere erişme yeteneğine ve imkanına sahip olmakta,
hafızamızdaki diğer bilgilerin veya aynı konunun diğer yorumlarının olumsuz
etkisinden kurtulmuş olmaktadır. Aslında bu durum bir nevi içsel özgürlük
kazanmaktır. Başkalarının bizleri fikren veya bedenen tutsak edebilmesinin
yanında, insan kendi önyargılarının da esiri olabilmekte ve olaylar karşısında
önyargılarının tutsaklığı dolayısıyla objektif hareket edememektedir. Bu
önyargıların tutsaklığından kurtulma faaliyetine “içsel özgürlük kazanma”
denir. Yani, hafızamızdaki bilgilerin ve yılların birikiminin tutsaklığından
kurtulup, kendi içimize karşı bile fikren hür hale gelmektir. Böylece yeni bir
konu veya eski bir konunun yeni bir yorumu katıksız ve ön yargısız olarak
kavrandıktan sonra hafızamız ve zihnimiz, aklımızın, mantığımızın süzgeci ile
kazanılmış tüm bilgilerin sentezini yaparak kendi bağımsız, hür yargısını
oluşturabilecektir.
“Zihnimizi
bütün bağımlılıklardan kurtarmadıkça işin özünü, esasını kavramamız pek olası
değildir. Bütün sorun zihnimizi bağımlılıkların da nedeni olan
koşullanmalardan, alışkanlıklardan kurtarabilecek dönüşümü nasıl
oluşturabileceğimiz, zihnimizin tümünü nasıl devreye sokabileceğimiz
noktalarında düğümleniyor.”
‘Zihnini boşaltma’ hadisesi zen sanatında
zihni devreden çıkarma, zihindeki bilgileri silme veya hafıza kaybına uğrama
şeklinde algılanmamalıdır. Zihni boşaltma, zihnin bir kısmını kullanma yerine
tamamını devreye sokma, daha önceki bilgi birikimimizin olumsuz etkilerinden ve
ön yargılardan sıyrılarak, şartlanmışlıklardan arınarak yeniden doğmak gibi ön
yargısız ve tarafsız bir zihinle hareket etmektir. Zihni belli bir noktada
durdurmak yerine sürekli akan bir zihne sahip olmaktır. Birçok konu ve bilgi
ile abur cubur ve gereksiz yoğrulmak ve kafamızdaki gizli düşüncelerin vızıltılarını
dinlemek yerine duru bir zihne sahip olmak, çer çöpten arınarak duru olarak
akmaktır. Olayları olduğu gibi, katıksız bir şekilde, dış etkilerden ve
şartlanmış yoz bilgilerden arınmış haliyle görebilmek ve olduğu gibi
algılayabilmek için zihni olumsuzluklardan, şartlanmalardan ve takıntılardan
arındırarak zihni otomatiğe takmak ve yeni bilgiler için hazırlamaktır.
Zihnini boşaltma
hadisesi zihne yeni bilgiler için yeni bir sayfa açmak olduğunu belirtmiştik. Aksi taktirde dolu
sayfa üzerine işlenen bilgiler önceki bilgilerle karışacak, sayfa karalanacak
ve zihindeki önceki yargıların olumsuz etkileri yeni bilgilerin kavranmasını
engelleyecektir. Böylece kafamız karışacak ve her yeni bilgi eski bilgilerin
eleştiri yağmuruyla karşı karşıya kalacak, yeni bilgi daha palazlanmadan
pasifize edilecek ve zihnimiz her defasında meşgul olacaktır. Bu durumda kalan
yeni bilgi, toplumdaki ön yargılardan dolayı aralarına kabul edilmeyen yeni
komşu gibi, kendini anlatma ve haklılığını dile getirme şansından mahrum
bırakılmaktadır. Bu da zihnin duruluğunu bozar ve birey yeni bir bilgiden
mahrum kalır. Oysa zihnin duruluğu Zen sanatında olduğu gibi savunma
sanatlarında da çok önemlidir. Zira zihnin duruluğu hislerin ve reflekslerin
çalışmasında ve refleksleri uyaran duyu organlarımızın duyarlılığına önemli
derecede etki ettiği kabul edilmektedir. Çünkü, zihnin duru ve akıcılığı
dikkatin yoğunlaştırılması ve her şeye hazır olma durumudur.
Savunma sanatlarında eğitim almak isteyen
bir öğrenci ustasının yanına gittiğinde ustasından aldığı ilk ders ‘daha
önceki bildiklerini unut ve zihnini boşalt' şeklindedir. Aslında
usta öğrencisinden bunu isterken başka sanatları etkisiz ve saçma gördüğünden
değil, öğrenme için zihnin boşaltılmasını öğütlemektedir. Önceki
bildiklerini unut öğüdünün altında yatan gerçek işte budur. Zira dünyada sayısı
bile kesin tespit edilememiş yüzlerce savunma sanatı ve bu savunma sanatlarının
da ayrıca pek çok versiyonları veya sistemleri vardır. Bu sistemlerin
hepsinin de birbirinden farklı duruş ve teknikleri mevcuttur. Rakipten gelecek
sınırlamasız tüm ataklara karşı en etkili savunma ve karşı atak geliştirmeye
yönelik her birisinin ayrı-ayrı anlayış ve dolayısıyla da teknikleri
bulunmaktadır. Hal böyle iken savunma sanatı çalışmak isteyen kişi karmaşıklığa
düşmemek ve ustasından tam istifade edebilmek için şartlanmalardan kurtulmalı
ve dolayısıyla da zihnini boşaltmalıdır. Aksi taktirde verimsiz bir
kısırdöngüye kapılınacaktır. Savunma sanatlarında sistemler arasında teknikler
açısından büyük farklılıklar varken zihinsel öğretiler savunma sanatının
değişmez ortak felsefesini oluşturur.
Zihnin ideal durumu, bir dere kenarında
oturup dereye bakmak gibi bir şeydir. Derenin akışını ve gürültüsünü duyumsa,
ama ona dalıp, takılıp kalma. Dalıp, takılıp kalmak demek zihnimizin
akıcılığının durdurulması demektir. Bu da olanları etraflıca görmemizi engeller
ve kendimizi savunabilmek için rakibimizin yapacağı hamleyi tahmin etmeye bizi
zorlar. Tahmin, düşünerek hareket etme çabasıdır. Böylece, rakibin yapacağı
hamle üzerine kumar oynanmış olunur. Eğer isabet ettirilirse tasarlanmış bir
savunma hareketi gerçekleştirilebilir. Ancak, tahminimizin dışında bir atakla
karşılaştığımızda ise, ki genellikle böyle olur, şaşalayarak savunmasız ve
aldatılmış duruma düşeriz. Aldatıldığımız durumda ise savunma yapmamız adeta
imkansızlaşır. Çünkü, iki pozisyonu yaşamamız gerekir. Bunlardan biri,
yanlışımızı fark etmek, diğeri ise, zihnimizi toparlayıp yanlışımızı telafi
ederek savunma yapmaktır. Böylece zaman kaybına uğrayacak ve savunmada oldukça
gecikilmiş olunacaktır.
Dereyi seyrederken her şeyi olduğu gibi
görmeye çalış, her şeyi hakkınca ve büyüklüğünce görmek için deredeki çöplere
dikkatini verme, onlara dalıp, takılma.
Deredeki çer çöpün akıp gitmesine izin ver
ve sen onları takip etme, zihnini işgal etmelerine izin verme. Çalılara,
çöplere takılıp kalma durumu, zihnin işgal altında olması halidir. Zihnin işgal
altında olması demek, zihnin yapa geldiğimiz işin haricinde bir düşünce veya
işle ilgilenmesi demektir. İşgal altındaki bir zihnin akıcılık kazanması,
dikkat göstermesi ve olaylar karşısında refleks tepkilerde bulunması mümkün
değildir.
Zihnin akıcılık kazanması için, hep
baktığın kesite konsantre ol ve o kesitteki her şeyi görüp fark etmenin yolunu
keşfet. Bu yol, bir kitabı hızlı okumanın tekniği gibi, sayfayı ya da paragrafı
olduğu gibi, tüm olarak görmeye benzer. Eğer harf harf, hece hece okumaya
çalışırsanız hem yavaşlar ve hem de dikkatiniz dağılır. İşte zihnimiz de bir
şey üzerine takılıp kalmamalı ve sürekli akıcılığını devam ettirmelidir. Zihin
akıcılığını sürdürür ve devinimini hızlandırırsa dikkat tüm alternatifler
üzerinde yoğunlaşır ve maksimum işlerlik kazanır. Zihnin akıcılığı zihinsel
refleksleri daima diri tutar ve bu da savunma sanatı açısından tüm saldırılara
konsantre olmanın ve refleksleri çalıştırmanın yöntemidir.
Anını Yaşa
Dünün
bugünü fazlaca tüketmesine izin vermeyin
“Geçmişteki hatalar
üzerinde çok fazla üzülüp tasalanarak zaman kaybetmeyin. Bir kez karar
vermişseniz, unutun gitsin. Hep tap taze olarak başlayın.”
Geçmişle ya da gelecekle değil yalnızca ve
yalnızca anınla ilgilenmeli ve o anı en iyi değerlendirmelisin. Dövüşçü
bulunduğu o an yaşadığı hamlesine konsantre olmalıdır. Günlük hayatındaki
sorunlar ve planlar geçmişte kalmıştır. Antrenman halinde iken ve müsabaka
anında sanatçı dış dünyanın sorunlarından sıyrılmalıdır.
Kendimi savunmak zorunda kaldığımda rakibin
gücü ve tekniği beni ilgilendirmez. Rakibimin ünü ve ne kadar büyük bir dövüşçü
olduğu benim için hiç önem taşımaz. Ben o anımı yaşarım O an karşımda rakibim
vardır ve o bir insandır. Yalnızca bir insan. Ve o insanı asla küçümsemem,
basite almam. Ve ondan asla korkmam. O an rakibim bana bir saldırı yapar. Benim
ise reflekslerim uyarılınca saldırıyı savuştururum. Hamlenin kuvvetini ve
etkisini o an kollarım algılar ve gereğini yapınca zihnim dupduru kesilir ve
her şeyi düşünüp, tüm ataklara hazır olabilmek için hiç bir şey düşünmem. Az
sonra rakibimden gelecek karşı konulamaz bir atak endişesi veya az önce yediğim
bir darbe benim ilgi alanımın tamamen dışındadır. Geçmiş geçti ve gelecek de
gelmedi. Geçenler için yapılacak hiç bir şey yok ve gelecek geldiğinde de
gereğini yapacağım. Bütün dikkatimi, konsantremi o an için kullanırım. Geçmişe
veya geleceğe harcanacak atıl kuvvetim yoktur. Savunma sanatı bizlere, yaşamın sadece yaşadığımız bu
anında yaşanması gerektiğini öğütler. Bu anda yaşayarak hem çevrenle, hem de
kendinle tam olarak bağlantıya girersin, geçmişin yorumu veya diğer bizi meşgul
eden olumsuz etkisi ile geleceğin endişesi dikkat ve enerjimizi bölmemelidir.
Böylece gücünü boşa harcamamış olursun.
“Geçmişi
ve geleceği düşünmek, şu an ile olan bağlantılarımızı bozmaktan başka hiç bir
işe yaramaz. Oysa zaman, sadece şu anda yaşanır. Sen ve yaptığın her şey bir
bütünsünüz ve işte Zen de budur. Bir şeyi yaparken onu en iyi şekilde
yapmalısın.”
Diğer bir ifadeyle: İyi bir savaşçı zihnini
daima tek bir şey üzerine, tahmin içerisinde olmamak kaydıyla, rakibinin
yapabileceği tüm saldırı ve hareketlere yöneltir. Ancak, bu bir düşünme ve
rakibin yapacağı hamleyi tahmin etmeye çabalama değildir. Zihin dupduru, berrak
ve oldukça akıcı bir hale gelmelidir Zihin her şeyi olduğu gibi alır, tıpkı
eller ve kollar gibi adeta zihin de refleksleri ile hareket eder, onu bitirir
ve diğerine geçer Savunma sanatçısı da bir Ch’an ustası gibi geçmiş veya
gelecek ile değil, yalnızca şu an ile ve yaptığı şey ile ilgilenir. Çünkü, onun
zihni güçlü ve dinamiktir, gücünü hep aynı seviyede ve maksimum işlerlikte
tutabilir.37 Bu durumu sağlayabilmek için asla kendini sıkma, zihnini akıcı,
diri ve duru tut ve yalnızca bulunduğun ana konsantre ol. Zihnine akıcılık
kazandır ve bir noktaya takılıp durmasına asla müsaade etme. Çünkü bu zihnin
işgali durumudur.
“Başkalarını anlamak bilgeliktir, kendini anlamaksa
aydınlanmaktır.”
(Lao Tzu)
(Lao Tzu)
Aydınlanmak
Başkalarını anlamak bilgelik, insanın
kendini anlayabilmesi ise aydınlanmaktır. Nedir bilgelik ve nedir aydınlanmak?
Bunlardan hangisinde sırlı cevher saklıdır? Bilgelikle aydınlanma arasında
nasıl bir ilişki ve nasıl bir fark vardır? İşte bu birbiri içerisine girmiş
kavramlar Lao Tzu’ nun sözlerinde aydınlanıyor ve çizgileri netleşiyor.
Dünya bilimlerini anlama ve bilgilerle
donanarak alanında hatırı sayılır olabilme ve bu sayede insanları anlayabilme
başarısını göstermek işte bunda bilgelik vardır ve bu bilgeliktir. Bilgelik,
sahip olduğu üstün bilgilerle gerçeği keşfedebilme yeteneğini sağlar. Yaptığı
çalışmalar neticesinde bilgilerini zenginleştiren insanlar zaman içerisinde
bilgeliğe ulaşabilseler de aydınlanmak daha farklı birşeydir. Aydınlanmak, daha
çok bireyin kendisini tanıması, kendisini anlaması, dünyayı tahlil ederek
kendisinin mutluluğuna malzeme haline getirmesi ve daha doğrusu dünyada
insanlarla barışık olarak, mutluluğu elden bırakmadan yaşamanın yollarını
keşfetme olayıdır. Kısacası aydınlanmak, bir yaşama sanatının keşfedilerek
uygulanmasıdır. Dünyada karşısına gelen kişilerin dertlerini keşfeden ve
sorunlarına çareler üreten sayısız bilgeler vardır. Ancak kendisini
keşfedebilen, kendini bilen ve anlayabilen az sayıda insan yetişmiştir.
Aydınlanmanın Uzakdoğu kültüründe çok
önemli bir yeri vardır. Eski Çin bilginleri ve Zen ustaları hayatlarını hep
aydınlanma yolunda mesafe alabilmek için sarf etmişler. M. Ö. 6. yy. da yaşamış
olan Çin’in ünlü filozofu Lao Tzu bu konuyu Tao Te Ching’ isimli eserinde izah
etmektedir. Lao Tzu, aydınlanma yolunda giden bireyin hırslanmadan, sabırla
eksikliklerini tamamlaması gerektiğini kabul etmektedir.
Eksik olan tümleşir
Eğri olan düzleşir
Boş olan doldurulur
Eski olan yenilenir
Az olana verilir
Çok olandan alınır
Kutlu kişi de öyle
Bir’i kucaklar, örnek olur dünyaya
Çevresine ışık saçmaz ve aydınlanır
Kendisine değer vermez ve yüceltilir
Kendini öne koymaz ve kalıcılaşır
Çünkü, savaşmayanla
kim savaşabilir dünyada
eskilerin sözüdür- eksikliğini eksilt
boş laf değil, yetkinlik var bu sözde
İyi yönetmeyi bilen savaşkan olmaz
İyi savaşmayı bilen öfkeli olmaz. (Lao
Tzu)
( Tulgan, Ömer. Yol ve
Erdem Kitabı, (çeviri)., s:41,78)
İnsan olarak hepimiz kendimizi ihmal
ederek, başkalarına endeksli olarak yaşıyoruz. Hep başkalarının eksiklerini
arar, hep başkalarının en uygun hareket tarzlarını araştırır ve herkese öğüt
dağıtan, her derde deva gösteren bir tavır takınırız da kendimizi unuturuz.
Herkesin elinde bir fener, bir projektör etrafındakileri aydınlatmaya çalışıyor
da kendileri karanlıktalar ve kendi sorunlarına çare üretemiyorlar. Oysa,
aydınlanmış olanlar kendilerini aydınlatır ve diğer insanlar da onları örnek
alarak istifade ederler.
Bilge kişi başkalarını aydınlatan kişi
iken, aydınlanmış kişi ise kendisini anlayan, kendini bilebilen, daha doğrusu
kendisini aydınlatan kişidir. Aydınlatan kendisi aydınlanmaz, bunun içindir ki
projektörlerin dibi karanlık olur, mum dibini aydınlatmaz. Aydınlanma
yolunda mücadele veren Zen öğrencisi kendini aydınlatmaya çalışır. Onun
için başkalarını aydınlatmak gibi bir amaç yoktur. Ancak, kendisini aydınlatan
kişiye bakarak, onun yolundan giderek aydınlanan başkaları da vardır ve bu
anlamda o bir rehberdir.
Yaradılışından insanlar bir kısım yetenek
ve eğilimlerle hayata gözlerini açar ve yaşadıkça bu yeteneklerini
geliştirirler. İnsanlar gözlerini dünyaya açtıkları ilk günden itibaren
kendisini değil de başkalarını, kendisinden başka kişi ve nesneleri, daha
doğrusu görülebilir her şeyi görme yeteneğine haiz gözlere sahip olurlar ve
sürekli olarak başkalarını gözlemektedirler. İnsanların en az gözlemlediği ve
en az araştırdığı şey ise kendisidir.
Başkalarını görebilmek için hiç bir işleme
ihtiyacı olmamasına rağmen, insanın kendisini görebilmesi için aynaya bakması
gerekmektedir. Tarihte insanoğlu, maddi olarak kendi simasını görebilmek için
aynanın icat edilmesine kadar sabretmek ve su birikintileri ile idare etmek
zorunda kalmıştır. Ayna icat edildiğinde ise insanoğlu sağını solda ve solunu da
sağda görme imkanına kavuşmuştur. Yani, kişinin kendisini görebilmesi için
ekstradan bir işlem yapılması gerekmektedir. Aslında insan aynaya baktığında
bile kendisinin yansımasını görmekte ve sağını solda, solunu da sağda
görmektedir. İşin gerçeği insanın kendisini aynıyla, canlı olarak görmesi
fiziksel olarak adeta imkânsızdır. Kendisini video kameralardan seyrettiğinde,
geçmişteki kendisini, naklen yayında ise yansımasını görmektedir. Bu durum
sosyolojik ve psikolojik olarak ta aynıdır. İnsanlar hep karşısındaki kişilerin
hatalarını görebilmekte ve hep onları kolayca keşfedebilmektedir.
Kişinin kendini anlayabilmesi, kendi
eksikliğini fark edebilmesi, eksiklikleri ve sorunları karşısında en uygun ve
en isabetli davranışı sergileyebilmesi oldukça zor olmaktadır. Oysa aynı şahıs,
kendisiyle benzer bir sorunu yaşayan arkadaşına çok mantıklı ve makul
önerilerde bulunabilmektedir. Başkalarının olaylar karşısındaki davranışlarını
sağlıklı değerlendirebilen insanoğlu, kendi davranışlarını aynı kolaylıkla
analiz edememektedir. İşte bu durum, kişinin kendisine ayırdığı zamanın azlığı
ve kendisini bilme ve anlamasının, kendi hatalarını görebilmesinin zorluğundan
kaynaklanmaktadır.
Tüm kurbanların en büyüğü zamanın kurban edilmesidir.
(Plutark)
(Plutark)
Kendine Zaman Tanımak
Savunma sanatlarını öğrenirken, sanatında
usta bir eğitmenin antrenörlüğünde çalışmak, doğru ve etkili tekniğin
öğrenilmesinin en önemli şartıdır. Ancak, yalnızca iyi bir antrenör (si-fu,
sensei vs.) eğitim için yeterli değildir. Bununla birlikte öğrencinin istekli
ve yetenekli olması ve en az bunlar kadar önemli olan ise, öğrencinin sabırlı
olması ve kendine zaman tanımasıdır. Sabırlı olmak ve kendisine zaman tanımak
derken birbirinden farklı iki kavramdan bahsedilmektedir. Bu husus, Cem Şen’in
Zen ve Savaş Sanatları isimli tercümesinde bir ustanın dilinden çok güzel bir
örnekle izah edilmiştir.
“Bong Soo
Han orta boylu, kır saçlı, Koreli bir ustadır. Söylediği her sözde ve yaptığı
her şeyde büyük bir ciddiyet vardır Hiç bir sözü ya da hareketi gereksiz değildir."
Han usta kendine zaman tanımak hususunda görüşlerini şöyle anlatır.
"Kendine
zaman tanımaya istekli olmadıkça nasıl başarılı olabileceğinizi asla
öğrenemezsiniz. Sabırlı olmak dingin ve dayanım gücüne sahip olmak demektir.
Kendine zaman tanıman ise, başarıya ulaşmak için herhangi bir zaman sınırlaması
koymadan, amacına giden yolda büyük bir hevesle ilerlemen demektir."
Sabır ve kendine zaman tanıma kavramları
birbirinden ayrı iki kavramlardır. Bu kavramlar her ne kadar zaman-zaman iç içe
var olsa da savunma sanatında daha doğrusu zen sanatında farklı anlamlarda
kullanılırlar. Bilgi örenme yolunda, hiçbir zaman sınırlaması yapmaksızın, o
yolda çalışmayı kabullenme ‘kendine zaman tanıma’ iken, tekniklerin öğrenilmesi
süresince tüm zorluklara katlanma ve göğüs germe ise sabırla alakalıdır.
Kendine zaman tanıma kavramını, tekniklerin öğrenilmesi aşamasında tam olarak
pozisyonların kavranabilmesi için öğrenmede sebat gösterme olarak
tanımlayabiliriz.
Aslında Ch’an sanatında ileriye yönelik
özellikle uzun vadeli planlamalara yer verilmez. Ch’an, ‘an’ ı yaşamayı ve o
‘an’ dan maksimum verim almayı ve hayatı geçmiş ve geleceğin endişesi
olmaksızın doya daya yaşamayı, sorunlar karşısında refleks hareketlerle en
doğru ve en etkili tepkiyi vermeyi amaçlar.40 Bundan dolayıdır ki Ch’an amaca
giden yolda bir zaman sınırı koymayı asla kabul etmez. Ch’an ustası aynı
zamanda bir yaşama sanatçısıdır ve yalnızca elinden geleni yapar. O
becerememenin, hedefe ulaşamamanın veya gelecekteki engellerin endişesini asla
yaşamaz, bulunduğu anda elinden gelen maksimum gayreti gösterir ve işi oluruna
bırakır. Bu konuyu Yusuf Has Hacip ne güzel ifade etmiş ve ‘kendine zaman
tanıma’ gerçeğini yüzyıllar önce aşağıdaki mısralarla dile getirmiştir;
Küçük çocuğa da akıl
ulaşır,
Zaman gelmeyince kalem
dolaşır.
"'Silahdaroğlu,
Fikri. Günümüz Türkçesi ile Kutadgu Bilig Uyarlaması, s:35
Her
konunun öğrenme süresi ve her kişinin öğrenme yeteneği farklı farklıdır. Hatta aynı şahıs bir
kısım konuları çok erken öğrenirken, bir başka konuyu öğrenmede zorluk
çekebilir. Savunma sanatında da her teknik aynı kolaylıkta kavranamaz. Bu
kavrama hızı kişilere ve konulara göre değişkenlik arz eder. Hatta bazı
insanlar tekniğin ilk aşamasını oldukça zor kavrarken, öğrenilen tekniğe
değişik versiyonlar kazandırma ve geliştirmede üstün başarı gösterebilirler.
Bunun için öğrenme yolunda kendimize herhangi bir zaman sınırlaması koymadan,
sürekli çalışarak amaca giden yolda ilerlememiz gerekmektedir. Aksi taktirde
kısa bir çalışmadan sonra bıkkınlık ve yılgınlık baş gösterebilir.
Savunma sanatçısı hedefine giden yolda
kendine zaman tanıyarak amaca ulaşmada zaman sınırlamasını ortadan kaldırmalı
ve aynı zamanda da zamanını boşa harcamayarak, en etkili bir şekilde
çalışmalarını sabırla devam ettirmelidir.
Mükemmele ulaşabilmenin yolu sürekli olarak
başarıya giden yolun izlenmesidir. Başarı için hedeflerin tespit edilmesi,
hedefe giden yolların ve araçların belirlenmesi, hiç zaman kaybetmeden aksiyona
geçilerek mesafe alınması ve esas hedefe ulaşıncaya kadar çalışmaların devam
ettirilmesi gerekmektedir. Başaracağına inanmış müteşebbisler için başarısızlık
diye bir kavram yoktur. Birşeyleri başarabileceğine inandıkça başarıya da o
kadar yatırım yapmış olunur. Başaramama korkusu aynı zamanda başarısızlığın alt
yapısını ve nedenlerini üreten bir bataklık gibi aleyhte çalışır.
“Ancak çok başarılı insanlar başarısız
olduklarında öğretici bir deneyim kazandıklarını düşünen insanlardır.”
Bu anlamda başarısızlık zannedilen şey
sadece bir geri besleme durumudur ve ihtimaller arasından doğru neticeyi
veremeyen birinin daha keşfedilmiş olması durumudur. Bu da başarıya yalnızca
bir adım daha yaklaşmak demektir.
Thomas Edison hakkında bir hikaye
anlatılır.
“Edison
9999 kere denedikten sonra kusursuz ampulü keşfedemeyince biri sorar:
‘Onbininci başarısızlığı da göze alabilecek misiniz?’ O da cevap verir.
‘Başarısız
olmadım, yalnızca ampulü keşfetmeyen bir yol daha buldum.’’
(Robbins, Anthony.,
(çeviri), Değirmenci, Mehmet., a.g.e., s.79.)
Abesle Uğraşma
Savunma sanatı çalışılırken, hatta herhangi
bir iş yaparken yeteneklerimizi keşfetmemiz ve tanımamız gerekmektedir.
Yapabileceğimiz ve geliştirebileceğimiz hareketler olduğu gibi, asla başarmamız
mümkün olmayacak hareketler de olabilir. Her dövüşçü aynı teknikleri kullanarak
kendini savunmada mükemmellik kazanmaz. Kişiye göre, kişinin vücut yapısı ve
yeteneklerine göre mükemmel teknik anlayışı değişir. Sizin için en iyi teknik
bünyenize en uygun ve en kolay yapabildiğiniz etkili tekniktir.
Gerçek bir savunma ortamında, kendini savunmak
durumunda kaldığında basit, kolay ve etkili teknikler tercih edilmelidir. Bunun
için birçok gerekçeler mevcuttur.
Uygulanmadan önce iyi bir ısınmayı
gerektiren tekniklerin ısınmadan yapılması sağlığımız açısından sakıncalıdır.
Gerçek bir saldırı ortamında kendimizi savunabilmemiz için vücudumuzu ısındırma
imkanına sahip olamayız. Bunun yanında, yeterince antrenman yapmış ve doğuştan
esnek vücuda sahip bazı dövüşçüler hiç ısınma ihtiyacı hissetmeden bile üst
seviye tekmeler atabilirler.
Ancak, tekmelerin üst seviyeye atılmasının
bir diğer sakıncası da tekmelerin yükseldikçe izdüşümünün kısalması, yani daha
yakına atılabilmeleri, rakibe ulaşabilmesi için ona yaklaşma ihtiyacının
doğmasıdır. Bu durumda düz ve karın seviyesinde bir tekme atan rakip daha uzağa
ulaşabileceğinden bize karşı rahatlıkla üstünlük sağlayabilir.
Üst seviye tekmelerin kullanılmasında, yere
basan diğer ayak, diz, kasık ve karın bölgelerinde boşlukların oluşması diğer
çok önemli bir dezavantajdır.
Akrobatik teknikler, hem gerçek bir savunma
ortamında uygulanması zor, etkinliği az ve hem de, eğitim aşamasında daha zor
öğrenilebilen hareketlerden oluşmaktadırlar. Bu gerekçelerden dolayı savunma
sanatları savunma sporlarından ayrılırlar. Çünkü gerçek bir savunma durumu,
sınırlaması olmayan, kuralsız ve yasaksız bir ortamı konu alır.
İlla da ayağınızı rakibinizin kafasına
kadar kaldırmanız gerekmez. Yeteneklerinizi iyi keşfetmeniz ve neyi yapabilip,
neyi yapamayacağınızı tespit ettikten sonra bu çerçevede çalışmalarınıza devam
etmeniz gerekmektedir. Yeteneklerinizi etkileyen birçok faktörler vardır.
Bunlar doğuştan gelen faktörler olabileceği gibi, sonradan kazanılmış bilgi
birikiminiz (teknik), yaş, kilo vs. gibi daha birçok faktörler sayılabilir.
Örneğin, kırkbeş yaşında, doksan kiloluk bir kişinin zor bir jimnastik
hareketini yapmada ısrarlı olması veya illa da 180 derece bacaklarını açmaya
uğraşması abestir. İmkansızı başarmak uğrunda harcanacak zamanı yeteneklerimizi
geliştirme yolunda akıllıca ve verimli bir şekilde kullanarak imkansızmış
zannettiğimiz başarılara imza atabiliriz.
Bazı insanlar doğuştan, genetik olarak daha
şanslı ve daha yeteneklidir. Savunma sanatı insanda var olan ve geliştirilmeye
elverişli bulunan yeteneklerin gelişmesini sağlar. Bunlar bedensel yetenekler
olabileceği gibi, savunma sanatında kişinin, zihinsel yetenekler ve cesaret
gibi psikolojik alanlarda da gelişim sağlaması mümkündür. Sonuç olarak, savunma
sanatları yetenekleri geliştiren ve yeni konularda yetenek kazandıran bir
etkiye sahiptir.
İmkansızla zaman kaybetmeyin,
yeteneklerinizi keşfedip, onları benimseyin ve geliştirin. Yetenek
sınırlarınızı bilin ve yeteneklerinizle barışık olun. Kendinize güvenin ve
kendinize haksızlık etmeyin. Basit fakat etkili teknikler kullanaıak savunma
sanatınızı mükemmelleştirebilirsiniz. Mükemmel bir savunma sanatı akrobatik ve
zor hareketlerde değil, basit görünen temel tekniklerin kusursuz yapılmasında
gizlidir. Ustaların acemilerden farkı, acemiler yeni öğrendikleri ve akrobatik
teknikleri yapmayı tercih edip fazlaca kuvvet harcarken, ustaların ise basit
fakat etkili olan temel teknikleri mükemmelce uygulamalarıdır.
Bruce Lee
bu konuda özel öğrencisi Joe Hyams’a bakın nasıl ders veriyor:
“Kendini
bütün sınırlarınla birlikte kabullenmeye hazır olmadıkça asla yeni bir şey
öğrenemezsin. Yalnızca bazı şeyleri yapabilecek yeteneğinin olduğunu,
diğerlerinin senin yetenek sınırlarını aştığı gerçeğini kabul etmeli ve
yetenekli olduğun alanlarda kendini geliştirmelisin. Benim sağ bacağım sol
bacağımdan üç santimetre kadar kısadır. Bunu ilk fark ettiğimde kabullenmek
benim için oldukça zor oldu. Fakat sonuçta yapılabilecek bir şey yoktu. Bunun
üzerine kısa olan bacağımdan yararlanmanın yollarını aradım. Sonunda bu durumun
bazı tekmeleri atmamda bana avantaj sağladığını gördüm. Ayrıca, zorunlu olarak
yaptığım düzensiz devinimler bana oldukça hız kazandırıyordu.”
ve Bruce
devam ediyor:
"Bunun
yanında kontak lens kullanıyordum. Çocukluğumdan beri yakını iyi göremiyorum.
Gözlük takmadığım zamanlar hasmıma iyice yaklaşmadan onu görebilmem imkansızlaşıyor.
Wing Chun'a başlamamın en büyük nedeni göğüs göğüse çarpışmalar için çok uygun
bir yöntem olmasıydı. Her şeyi yapmaya çali|mak yerine, yetenekli olduğun
alanlarda mükemmelleşmeye çalış.”
Önemli
olan şey sizin kendi yeteneğinizdir, yetenekli olduğunuz alanlardır, yeteneksiz
olduğunuz konular değil.
Sizin zihinsel davranışlarınız ve yetenekleriniz fiziksel eksikliğinizden daha
önemlidir. İkincisi için bir şey yapamayabilirsiniz ama birincisi için çok şey
yapabilirsiniz ve de yapmalısınız. Tedavi edilemeyecek olan, tedavisi imkânsız
olan şeye tahammül edilmelidir. Bu konuda bir hikâye anlatılır.
“Bahçıvanın biri tarım bakanlığına
bir yazı yazmış, adam şöyle diyordu: ‘Ayrık otlarından kurtulmak için,
kitapçıklarınızda ne varsa hepsini uyguladım, ama onlar hala duruyor’ Adam bir
sonraki postadan şu akıllıca tavsiyeyi aldı: ‘Sayın Bay, size söylediğimiz her
şeyi yapmışsanız ve zararlı otlar hala duruyorsa, o zaman yapılacak bir tek şey
kaldı onları sevmeyi öğrenin!
Savunma sanatının
eğitimi imkânsızı değil, geliştirilebilecek yetenekleri konu alır. Ayrıca, hiçbir gerçek
ve etkili savunma tekniği gizemli ve olağan hareketlerin dışında bir kısım
olağan üstü gösteri tekniklerinden oluşmaz. Dünyada hem Uzakdoğu’da hem de
batıda birçok kimse gösteri amaçlı olağanüstü teknikler
sergileyebilmektedirler. Ancak, bu türden olağanüstü tekniklerin hiç birisi
gerçek bir savunma ortamında etkili ve faydalı olamamaktadır. Bunlar, yalnızca
gösterilere has, belirli konsantrasyon ile, vücudun belirli yerlerine, yine belirli
dozajda uygulanan bir baskı veya vuruş sayesinde elde edilebilen tekniklerden
ibaret olmakta ve bu şartların gerçek bir saldırı ortamında
uygulanabilirliğinin imkansızlığı kabul edilmektedir.
Yeteneklerinizi Arttırın
‘Günümüz Türkçesi ile
Kutadgu Bilig Uyarlaması’
isimli eserinde, ünlü eserin günümüz Türkçesine uyarlamasını yapan Fikri
Silahdaroğlu, Yusuf Has Hacip’ in fikirlerini etkileyici üslubuyla Türk
insanının bilgisine sunarken biz de 11. Yüzyılın büyük Türk bilgesi ve
fikirleri hakkında bilgi sahibi olma imkânına sahip olduk. Yusuf Has Hacip
mütevazi üslubuyla bilgeliğini konuşturarak bilgiyi anlatırken şu mısraları
kullanıyor:
Bütün iyilikler, bilgiden olur,
Bilgi ile insan, göğe yol bulur.
Bilgiyi vermezse, bilgin dilinden,
Işık yaratamaz, bu bildiğinden.
üstün bir teknikle gereksiz kuvvet harcamadan
onu etkisiz hale getirmeye çalışmalısın. Aksi takdirde yaptığın yalnızca
yerinde acizce kısır bir çırpınış olacaktır.
Rakibinize karşı
üstünlük sağlamanız için tercih edeceğiniz yol mevcut yeteneklerinizi
geliştirmeniz ve onları en verimli bir şekilde kullanmanız olmalıdır. Bu en onurlu hareket
yoludur. Hileye başvurmak rakibinizin üstünlüğünü ve ondan korktuğunuzu
kabullenmenin belirtisidir. Bu da yenilginin başlangıcıdır. Kendisini
yükseltebilmek için başkalarını aşağıya çekme ihtiyacı hisseden alçaktadır. Bu
prensibi asla unutma ve mertlikten ayrılma. Ancak kazanmak için kaybedecek
binlerine ihtiyacı olmayan ve kendi kendisine de kazanmayı bilen insanlar
gerçek başarılı olan insanlardır. Kendilerine karşı zafer kazananların
başkalarına karşı savaş açmaya ihtiyaçları yoktur.
Başkalarını aşağıya çekme ihtiyacı
hissetmemek için yeteneklerini iyi tanı ve onları geliştirmenin yoluna bak ve
unutma ki var olan yeteneklerinizi geliştirerek, eksikliklerinizi tamamlayarak
ve bu yeteneklerinizi en verimli şekilde kullanmak suretiyle üstesinden
kalkamayacağınız sorun yoktur. İşin püf noktası yeteneklerinizi bilmeniz ve
kendinizle barışık olmanızdadır. Bunun için asla imkânsızla vakit harcamayın.
Çünkü, imkansız için artık kabullenmekten ve barışık olmaktan başka yapacak hiç
bir şey yoktur. Bundan öte her şey kendinize eziyet ve psikolojik yıkıntıdır.
Haklı ya
da haksız olayım seni bedensel olarak yenebilirim, ancak, seni düşünsel olarak
yenebilmem için haklı bir nedenim olmalıdır. (Jim Lau)
Hyams, Joe. (çeviri),
Şen, Cem. Zen ve Savaş Sanatları, s:67.
Su tepelerden derinlere akar ve
derinlik yükseklikten daha büyük bir duygudur. (Lao Tzu)
Wu wei, gizli seslerin abur cubur
vızıltısı, fısıltısı ve gevezeliğinden zihnimizi kurtarıp duru olma yolunda
sessizliğe düşmeyi anlatır. Wu wei Tao (Do) dan sonra en önemli prensip olarak
kabul edilir. Kişinin zihnini yalnız başına bırakabildiği ve kendi başına iş
görmesi hususunda ona güvenildiği taktirde çok daha etkili bir işleve sahip
olacaktır. Wu-wei bir ‘eylemsizlik öğretisi’, bir nevi ‘oluruna bırakmak’
veya ‘eylemsiz etkinlik’ olarak tanımlanabilir. Ancak wu-wei aldırmazlığın
sakıncasını da kabul eder.
Zihnimiz sürekli bizimle olan, olukça fazla
konuşkan bir arkadaş gibidir. Uğraştığımız her işte bizi sürekli meşgul eder.
Hatta zaman zaman kafamızda istenmeyen fikir ve konular adeta kümesteki
tavuklar gibi gak-gaklayarak kavga ederler de biz onlara bir türlü engel
olamayız. İşte bütün bunların hepsi wu weı nin konusuna giren gürültülü
düşüncelerdir ve wu wei bunları yok ederek sessiz, duru, berrak ve akıcı bir
zihnin kazanılmasını amaçlar. Neyi nasıl yaptım, başka ne yapabilirim, ne
yapsaydım daha iyi olurdu, arkasından ne gelebilir? vs. gibi bir sürü gereksiz
abur cubur düşünceler adeta zihnimizi işgal eder. Bir iş ile meşgul iken,
irademiz dışında uğraştığımız o işten başka bir sürü konu hakkında abur cubur
düşüncelere dalarız ve bu durum dünyada olup bitenleri doğal haliyle, katıksız
olarak izleme ve keşfetmemizi imkânsızlaştırır.
Zihninizin abur cubur vızıltılarından
kurtulabilmek için kafanıza takılanları önemsemeyin ve onların zihninizden akıp
gitmesini sağlayın. Veya Alan Watts’ın dediği gibi, düşüncelerin zihindeki akışını
sıkmak kullanışlı bir yöntem değildir. Yani, hemen hemen tüm yetişkin
kimselerin kafasında bu her zaman vardır. İstemsiz düşünceler durmuyor ve
zihninizi işgal ediyorsa, onların akıp gitmesine izin verin. Onları dinlemeyin.
Onu bir trafik gürültüsü veya tavukların gak-gaklaması gibi farz edin. Böylece
onlardan kurtulabilirsiniz.
Zihin su
gibi olmalıdır. O okyanusa akan bir nehir gibi sürekli akmalıdır. Öyle ise
zihnin duru ve dingin kalabilmesi için şu hususlara dikkat edilmesi
gerekmektedir:
İstenmeyen
bir düşünce zihne takılınca kurtulmak için zihin asla onunla boğuşmamalıdır,
yalnızca o akmaya devam etmelidir. Çünkü akan su pislik tutmaz. Dövüşçü dövüş
anında su gibi olmalıdır. Su dövüşçü için en büyük öğretmendir. Bu öğreti aynı
zamanda Taoizmin de temelidir.
Su
yumuşaktır, dövüşçü yumuşaklığın gücünü kullanmalıdır.
Su
hareket etmek için ihtiyaç duyduğu kuvveti rakibinden alır. Dövüşçü de öyledir
ve savunma sanatı ‘Rakibinin kuvvetiyle hareket etme’ sanatıdır.
Eyim
varsa su akar, boşluk oluşmuşsa su boşluğa dolar.
Su akmak
ile akmamak arasında asla tereddüde düşmez, asla zaman kaybetmez.
Su tüm
hareketlerini ansızın ve istemsiz olarak yapar. Savunma sanatçısı
refleksleriyle hareket eder.
Su asla
bayır yukarı akmaya çalışmaz, . imkansızı zorlamaz, abesle uğraşmaz.
Su
akarken asla duralamaz ve sürekli akmayı devam ettirir.
Suyun
önüne bir engel çıktığında onunla uğraşmaz, engeli devirebilirse tereddüt
etmeden yıkar, eğer deviremeyecekse etrafından dolaşarak en kısa boşluktan
akmaya devam eder.
Suyun
önüne bir set kurulduğunda buna aldırmaz ve akmaya devam eder, su aktıkça set
dolar, suyun potansiyeli artar. Set biriken suyun basıncına dayanamayarak
yıkılır, aksi taktirde yıkılmazsa, su çağlayan olup üstünden akar.
Su
bulunduğu kabın şeklini alır, en zayıf yerini zorlar, ilk boşluktan sızar ve
kuvvetli ile çatışmaz
İçinizden geçenler
sürekli zihninizi meşgul ediyor ve artık onlardan kurtulmak istiyorsanız onlara
savaş açmayın ve bu olayı kafanıza takmayın. Çünkü zihnin gevezeliği beynimizin
ilgisiyle beslenir. Dolayısıyla onlarla ilgilenmeyin. Böylece önemsemeyerek
onlardan kurtulabilirsiniz. Unutmayın ki akan su pislik tutmaz ve çöp
barındırmaz. Zihninizin sürekli akmasını sağlayın ve onu akışına bırakın.
Gereksiz şeylerle meşguliyeti önlemek için size gerekli olan şeylerle meşgul
olun.
Tao anlatılırken, daha doğrusu anlatılmaya
çalışılırken, ‘Tao akıl aşılmadan anlaşılmaz’ denilmektedir. Sanatçının
en büyük emeli bilinçli zihnin olumsuz etkisinin yok edilmesi, zihnin yalnız
başına olarak hadiseler karşısında riyasız, içinden geldiği gibi, özü ve sözü
bir, refleks tepkiler gösterebilmesidir. Bunun başarılabilmesi için zihnimizde
var olan abur cubur vızıltılardan, istenmeyen düşünce ve gürültülerden
kurtulmamız gerekmektedir. Zira zihnimiz, sürekli bu istenmeyen düşünce ve
vızıldayan gürültülerden rahatsız olmakta, bu durum dikkatimizi dağıtmakta ve
adeta beynimizi işgal etmektedir. Zihnimizin istenmeyen abur cubur
vızıltılardan kurtulması wu wei kavramıyla ifade edilmektedir. Zihni refleks
tepkilerle, adeta ışık hızında hareket ettirerek etrafımızda olup bitenleri
anında eksiksiz olarak algılama yeteneğinin kazandırılması olan Wu Wei
öğrenilmedikçe Tao kavranamaz.
Wu- wei nin kelime anlamına gelince: (Wu) Yok yani olumsuzluk, Wei ise, işlem yapma, iş uğraş gibi anlamlara gelir. Bu, ısrarla didinmenin
yokluğunu, eylemin pasifliğini savunur. Kısacası Wu-Wei zihni otomatiğe takmak
olarak izah edilmektedir. Tıpkı suyun akarken düşünmemesi gibi, boşluk
oluşunca, eğim oluşunca suyun akması gibi bir şeydir. Tıpkı gözün görmek için
istemle değil de var olan görülebilir nesneleri gözün görme alanına girmesi ile
istemsiz olarak kendiliğinden görmesi, odak noktasına göre kendiliğinden, doğal
olarak kendi kendini ayarlaması gibi, zihnimiz de otomatik olarak tüm olayları
anında takip edebilmektedir.
Lao-Tzu’. (Lao Çe)nin ardılı Chuang Tzu’nin
sözleriyle Tam adam zihnini bir ayna gibi kullanır, her şey ona yansır. O hiç
bir şeyi kavramaz. Hiç bir şey de kalmaz orada.” Bu da zihnin akıcılığıdır. Zihin su gibi
sürekli akmalıdır. Su boşluğa doğru akar, akarken asla tereddüt etmez ve akan
su pislik tutmaz, çer çöp barındırmaz. Zihin aktığı sürece otomatiği
yakalamıştır
‘‘Hep
sokaklarda çevresiyle ilgilenen, sağını solunu gören bir kimseye rastlayacak
mıyım, diye bakınır dururum. Çocuklar dışında böyle bir kimseye rastlamadım.
Uyurgezerler dolaşıyor sokaklarda Genellikle karşılarındakilere çarpmadan,
otomobil altında kalmadan, ayakları kaldırıma takılmadan yürüyorlar ama gene de
görmüyorlar. Gözlerine,
düşüncelerine bir perde indirmişler, ne göğün mavisinden, ne yaprağın
yeşilinden, ne gelip geçen insanların yüzlerinden haberleri var. Çevremizi, tüm
dikkatimizi üzerinde yoğunlaştıracak kadar önemli ve detaylı bulmuyoruz. Bunun
için de değer ve önem sıralamalarımızla, önyargılarımızla, inançlarımızla
çevremizden seçtiğimiz ayrıntılardan kendimize göre bir dünya yaratıyoruz.
Gerçek dünyada değil de zihnimizin kurgusu düşsel bir dünyada yaşayıp
gidiyoruz."
Tzu-Jan (zorlamasızca yaklaşım yeteneği)
Zen konusunda ciddi çalışmaları olan İlhan
Güngören’e göre, çocuklarda var olan içten geldiği gibi, doğal olarak hareket
etme ve her şeye kendiliğinden, zorlamasızca yaklaşım yeteneği Konfiçyüsçuluğun
gelenekleri ve katı kalıpları sayesinde yok edilmekte, ancak taoculuk ise
tekrar bu doğallığı, içtenliği, içinden geldiği gibi, zihnin olumsuz
engellenmeleri olmadan davranma gücünü yeniden kazandırmak, geliştirmek
yollarını öğretmeye çalışmaktadır. Bu doğal, içten geldiği gibi olmak
(spontaneity) Çin’ce (tzu-jan) Taoculukta en çok değer verilen bir yetenek
olarak kabul edilmektedir.
Harry Lorayne ise çocukların büyüklere
kıyasla çok daha kolay, çabuk ve iyi öğrendiklerine dikkat çekerek, bunun
nedenini de çocukların kafalarında bilgiyi depolayacak boş alanların daha fazla
olmasına bağlamaktadır. Bazı kimselerin çocukların hızlı öğrenmesini gerçek
bir öğrenme değil de taklit etme olarak nitelendirdiğini belirten Lorayne,
bazılarının ise bunu hem çocukların kafalarında bilgi depolayacak boş alanların
çok olmasına ve hem de onların meraklı, dinç ve dingin bir yapıya sahip
olmalarına bağladıklarını savunmaktadır.
ilhan Güngören ise, zihnin işine
karışılmadığı, onun kendi başına bırakıldığı ve ona güvenildiği taktirde sezgi
yeteneği (prajna) nın ortaya çıktığını savunmaktadır. Güngören, böylece zihin
doğal olarak (Tzu-jan) daha iyi ve verimli çalışıp, karmaşık sorunları bile
daha doğru olarak kavrayabildiğin'! savunmaktadır.
Boşluk ve Te
Uzakdoğu düşünce
sisteminde yin ve yang’ın kaynağını ‘boşluk’ kavramının oluşturduğuna inanılır.
Buna göre yin ve yang'ın kaynağı boşluk ve hiçliktir. Boşluk, her türlü
olasılığı içeren ayırımsız birlik, kaos, wu ji- hiç kaynak olarak
tanımlanmaktadır. Kaos-ayırımsız birlik-wu ji kavramlarının ise hiçlikten
kaynaklandığına inanılmaktadır.
Taoculukta, boşluğa çok önem verilmektedir.
Boşlukta, var olanda değil de, olmayanda büyük bir erdem Te’ olduğu
düşünülmektedir. Tao düşüncesinin en tanınmış ve en büyük düşünürü Lao Tzu bu
kavramı mısralarında dile getirmektedir. O olanı değil, olmayanı anlatmaya
çalışmaktadır. Tao’da herşey boşlukta kıymet kazanır. “Lao-Tzu boşluğu,
olmayanı ‘Tao-Te- Ching’ de şöylece övüyor.
Tekerleğin
göbeğini
Otuz
çubuk bölüşür.
Ortadaki
boşluktur,
Onu
yaralı kılan...
Bir testi
yaparsın Çamurdan,
İçindeki
boşluktur Onu yararlı kılan...
Pencereler,
kapılar Oyarsın odaya,
Oyuklardır
Onu yararlı kılan.
Kısacası Te’doğal olarak kendiliğinden,
zorlamasız beceri, yaratıcılık yeteneğidir.” Te, kişinin doğal olarak
davranması ve yaratıcı gücünü ortaya çıkarması becerisidir. Su boşluğa dolar ve
suyu hedefine ulaştıran boşluktur. Nehirler okyanusa boşluklardan akarlar ve
boşluklara dolarlar.
Savunma
sanatında usta boşluklardan rakibine ulaşır. Rakibinde boşluk olmazsa veya
sanatçı oluşan boşluğu dolduramazsa rakibini yenemez. Boşluğu olmayan
yenilmezdir.
Savunma ortamında zihin duru ve boş iken
kıymetlidir. Zihin boşaltılmaya çalışılır.
Nehir boşluğa akar, su boşluğa dolar.
Teknikler rakipte oluşturduğu boşluklarla kıymetlidir, eller rakipteki
boşluklara akabildikçe kıymetlenir. İşte bundan dolayı savunma sanatı eğitiminde
müsabaka sırasında oluşması kaçınılmaz boşluklar kapatılmaya çalışılır.
Savunma sanatı boşluk oluşturmadan savunma
ve atak yapma sanatıdır. Bununla birlikte, rakibimizde oluşacak tüm boşlukları
ansızın ve istemsiz olarak bulma ve karşı atak geliştirerek rakibe aman
vermeden saldırıda bulunma savunma sanatlarının diğer bir yönüdür.
Boşluk o kadar kıymetlidir ki aslında
yaşamımız boyu önümüze çıkan boşlukları değerlendirerek başarıya ulaşırız.
Boşluk aslında bir fırsattır. Fırsat zamanında değerlendirilmelidir. Zamanında
değerlendirilmeyen fırsatlar elden kaçtığı gibi, zamanında doldurulmayan
boşluklar da elden kaçmakta ve rakibimize peşkeş çekilmektedir.
“Sıradan
insanlar, görünüşlere dikkatlerini yoğunlaştırma yoluyla önyargılı davranışlar
yaratarak, böylece öfke, kızgınlık ve yanlış anlama düşünceleriyle yola çıkarak
gerçekler konusunda aldatıcı düşüncelere kapılırlar. Her tür psikolojik
üzüntüyü üreten ve özgün aklı yitiren bu insanlar, akıllarının şaşırdığını ve
bir noktada odaklandığını, hangi düşünce ortaya çıkarsa çıksın ona
yenildiklerini görürler.”
******************
“Yüz savaşın yüzünde de zaferler
kazanmak öyle büyük bir başarı değildir. Gerçek başarı, düşmanını onunla
savaşmadan yenebilmektir.” (Sun Tzu)
“Eğer kalıplardan özgürleşebilirsen, bu
olağanüstü bir şeydir; ama eğer kasten alışılmadığa değer veriyorsan, bu
olağanüstü değil, gariptir. Kirlenmişlere katılmıyorsan, o zaman arısın
demektir; ama eğer arılığı ararken toplumu reddediyorsan, bu arılık değil,
fanatikliktir.”
(Huanchu Daoren)
(çeviri), Özbudun, Sibel. Bilgenin Kanatlı Sözleri. s:67
Kaynak
Mustafa
GEDİKLİ, (Hislerin Dansı)Savunma sanatı-Zihinsel öğretileri, Ankara 2000,
sh:21-56
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar