Hz. Abdülaziz ŞENOL (Kenzî) Efendi kaddesellâhü sırrahu’l azîz
Henüz sekiz yaşlarındayken babası
Kâmil Efendinin vefatı üzerine, annesi ve kardeşleriyle birlikte anneannesi
Zehra Hanımın yanında kalmış ve onun terbiyesiyle büyümüştür.
Çocukluğu, din, ahlak, âdet ve
ananelerimize sıkı sıkıya bağlı eski terbiyemizin katı kuralları arasında
geçmiştir. Önceleri takliden başlasa da, çocukluğun bütün safiyeti ile
sürdürdüğü ibadetler, öğrendiği dinî kıssa ve menkıbeler, gençliğinin
saffetinde, manevi duygularını, ulvi hislerinin gelişmesinde katkıda
bulunmuştur.
Tarsus’ta sırasıyla devam ettiği
iptidai ve rüştiye mekteplerini bitirince, baba mesleğini seçmeyi çok arzulamış
ve bu isteğini anlayışla karşılayan aile büyüklerinin de onayıyla İstanbul’a
Mektebi-i Tıbbiye’ye gönderilmesi kararlaştırılmıştır. Fakat daha sonra, o
zaman padişaha karşı siyasi hareketlere mihrak olan bu yüksek mektepte
tahsilinden doğabilecek tehlikeleri düşünen anneannesi sevgili torununu korumak
düşüncesiyle İstanbul’a göndermekten vazgeçince, tahsil hayatı sona ermiş oldu.
Hz. Abdülaziz Şenol, henüz on yedi
yaşlarındayken tarikat hayatına girmiştir. Önce Şeyh Diyarbekirlizâde Ali
Efendinin Rüfaî tekkesine ve bilahare Kadirî
şeyhi Mısrî Abdüsselâm Efendi’nin tekkesine müdâvim olarak, tarikat usul ve
erkânını öğrenmiş, zikir ve ayinlere katılmıştır. Devrinde, ihyâ gecelerinden
başka yılda bir kere bir perşembe gecesi yapılan, “Hamis-i meşâyih” yani şeyhler perşembesi denilen
ayinlerde memleketteki bütün şeyhler, dervişleriyle beraber, münavebe ile bir
tekkede toplanırlar, ibadet ve zikirlerden sonra, adeta bir yarışma teşkil
eden, bürhan gösterileri yaparlardı. Dervişler arasında mazhar çalarak iştirak
ettiği böyle bir müşterek ayinde vukua gelen harikulade bir olayın kahramanı
olarak görüp hayran kaldığı ve o zamana kadar benzerine hiç rastlamadığı, hal
ve harekâtıyla diğer meşâyıhtan çok daha farklı ve çok muhterem bir zat olan Develizâde Hafız Halil Efendiden çok
etkilenmiştir. O sıralarda on sekiz yaşlarında olan Abdülaziz, 1912 yılında,
etkisinde kaldığı bu yüce zatın bir ihvan evindeki meclisine gidip, huzura
alınmış, heyecanını hayat boyunca muhafaza ettiği, benliğini kuvvetle sarsan
fevkalade olaylarla dolu olarak, evlatlığa alınmıştır.
Develizade Hafız Halil Efendi,
şöhreti Tarsus, Mersin, Adana ve Trabzon’a kadar pek çok vilayette yayılmış,
çok geniş bir ihvan topluluğu olan gerçek bir veli, bir kâmil mürşittir.
Yüzbaşı rütbesindeyken emekli olarak Tarsus’a yerleşmiş ve evlenmemiştir. Yüce
şahsiyetinin kemaliyle, etrafında, her sınıftan insanların olduğu bir ihvan
topluluğu oluşmuştur.
Abdülaziz Efendi , ekmel mürşidinin
irtihaline kadar, yaklaşık yirmi bir yıl süreyle bu zatın taht-ı irşadında
bulundu. Memuriyet, askerlik gibi maddi hayat meşgaleleri ve onlardan doğan
ayrılıklar, onun manevi bağına hiç bir suretle etkilemedi. Bilakis sevgisini
artırıp bağını pekiştirdi. Giderek kendi varlığını mürşidinin varlığında yok
etti. Tarifi imkânsız inkişaflardan, birçok fütûhattan sonra, insanüstü
güzellikte, mümtaz bir manevi kazandı.
Hz. Abdülziz Şenol, bütün bu manevi
halleri yaşarken aynı zamanda zamanının makbul mesleklerinden memuriyete
geçmiştir. Mersin Adliyesinde zabıt kâtipliğine tayini nedeniyle ailece
Mersin’e göç etmişler, bir süre sonra patlayan Birinci Dünya Savaşı üzerine de
askere alınmıştır. Savaşta, Kafkas ve Sina cephelerinde bulunmuştur.
Askerlik hayatı, başından geçen pek
çok maceralarla doludur. Harbin sonunda, yararlılığı sebebiyle verilen harp
madalyası ile Mersin’e dönmüş ve memuriyet hayatına devam etmiştir. Altı yıl
kadar, önce Mersin postanesinde, sonra Mersin Gümrük Rüsumat Başmüdürlüğünde
çalıştıktan sonra istifa ederek memuriyetten ayrılmıştır.
Hz. Abdülaziz Efendi için, harpten
sonraki bu devir, sülûk seyrinin en hararetli, ruhaniyetinin en coşkun devresi
olmuştur. Sülûkun harareti ve cezbesi içinde hac vazifesini yerine getirmek
üzere mürşidinden izin alarak, parasız, perişan bir gezgin derviş kılığında,
yaya olarak bir seyahate çıktı. Şam’a kadar sürdürebildiği bu seyahati,
baştanbaşa maddi ve manevi olaylarla doludur.
Bu seyahat esnasında, devrin bir çok
manevi büyükleriyle tanışma fırsatını buldu. Halep’te Nakşî tarikinden Şeyh
Beşir, Humus’ta yine Nakşî tarikinden Şeyh Ebu’l-Nasr Halef, Şam’da Şazelî
tarikinden Şeyh Mahmud Ebu’ş-Şamad ve yine Şam’da Nakşî tarikinden ve İmam Rabbani
ahfadından Şeyh Muhammed Masûm-ı Hindî tanıştığı şeyhlerden bazılarıdır.
Şam’da bulundukları günlerde
Hicaz’da Vahhabî isyanı başlayınca güvenlik sağlanamadığı için yollar kapanınca
bir müddet bekledikten sonra, kendisine manen büyük inkişaflar sağlayan bu
yolculuğu sona erdirip hasret ve sevgisi içini kavuran mürşidine kavuşmak üzere
aşk ve şevkle memleketine dönmüştür.
Seyahatten dönüşünden bir süre sonra
şakirdindeki terakki ve inkişafı yakın bir takiple değerlendiren mürşidinin
emriyle Mersin’deki ihvan topluluğuna riyaset ederek, onların teslik ve
idaresiyle görevlendirildiler. Bu arada, 1924 yılında mürşidinin emriyle Girit
muhacirlerinden Saadet Hanımla evlenmiştir. Böylece, eşinin vefatına kadar kırk
altı yıl süren bu mutlu evlilikten, ikisi erkek ve ikisi kız olarak dört
çocukları dünyaya gelmiştir. 1926 yılında Adana’ya taşınınca yine mürşidinin
emri üzerine, bu defa da orada mevcut büyük ihvan topluluğunun başında aynı
görevi yerine getirdi. Adana’da serbest hayata atılarak bir mağaza açmış,
ithalatçılık ve mümessillik yaparak, ticaretle meşgul olmuştur.
Develioğlu Hafız Halil Efendinin,
1933 yılında Tarsus’un Namrun yaylasında vefatından sonra çok müteessir oldu ve
dört ay süreyle evlerine kapanıp, dışarı hiç çıkmadı ve kimseyle görüşmedi. Dört
ay süren bu itikaf devresinden sonra da artık burada duramayacağını anladı ve
Trabzon’la başlayan ve İzmir’le biten bir yolculuğa çıktı. 1935 yılında İzmir’e
yerleşince, vakti çeşitli işler ve uğraşlarla geçmiştir. Sonraları 1960 yılına
kadar, çarşı içinde, Başdurak mevkiinde açtıkları küçük bir dükkânda, elbise ve
şapka temizleyiciliği yapmış ve Şapkacı Aziz Efendi namıyla tanınmışlardır.
Israrlar üzerine, bir madeni eşya
imalathanesinde, ortak sıfatıyla girip çalışmaya başlayınca, 1960 yılında mezkur
dükkânı kapatmıştır. Burasını tahliye ederken maalesef bazı şiirleri
kaybolmuştur. Altı yıl kadar bu işle meşgul olduktan sonra 1967 yılından
itibaren, yine ısrarlı davetler üzerine girdikleri bir inşaat müteahhitliğinde
aynı göreve devam etti. Çalışma hayatına nihayet 1973 yılında son vererek
evlerine çekildi. 1970 yılı sonlarında ilk eşinin vefatından sonra iki yıl
sonra Canan Hanımla evlendi. Karşıyaka’daki evlerinden Hatay’a (İzmir)
taşınarak, ömürlerinin sonuna kadar, köşelerinde, muhterem eşi ve hiç
eksilmeyen ziyaretçileri arasında huzur ve sükun içinde sürdürdü.
Hz. Abdülaziz Şenol–Kenzî
kaddesellâhü sırrahu’l azîz
Efendi, 8
Mart 1981 yılında vefat etti.
Bu bölüm,
Mustafa Kemal Barlas’ın yazdığı biyografiden özetlenmiştir.
NUTK-U ŞERİFLERİNDEN
Kenzi-i mahfiyken ezel mâna-yi aşk
Cuşa geldi hubb ile derya-yi aşk
Cuşa geldi hubb ile derya-yi aşk
Cuşiş-i deryadan oldu âşikâr
Nur-i pâk-i Dâver-i Batha-yi aşk
Nur-i pâk-i Dâver-i Batha-yi aşk
Ya'ni kim nuruyla oldu münceli
Oldu nur-a-nur şeb-i yelda-yi aşk
Oldu nur-a-nur şeb-i yelda-yi aşk
Zâtını esmâsına ilân için
Zâhir oldu sır ve hem ihfa-yi aşk
Zâhir oldu sır ve hem ihfa-yi aşk
Ya'ni esmâsı yönünden Zâtını
Bilmeye kasdeyledi Mevlâ-yi aşk
Bilmeye kasdeyledi Mevlâ-yi aşk
İncilâ-yi nur-i Zât ile heman
Birbirin gördü bütün esmâ-yi aşk
Birbirin gördü bütün esmâ-yi aşk
Şöyle bil ki Hazret-i Perverdigâr
Eyledi nuru ile inşa'-yi aşk
Eyledi nuru ile inşa'-yi aşk
Rûnüma oldu o nurda bir cemâl
Matla'-i esrar-ı “Mâ yûhâ”-yi aşk
Matla'-i esrar-ı “Mâ yûhâ”-yi aşk
Kapladı ol dem adem iklimini
Şa'şaanî bir a'ceb edva'-yi aşk
Şa'şaanî bir a'ceb edva'-yi aşk
Oldu bir âlem o anda rûnüma
Tarh edip ol âleme mebna-yi aşk
Tarh edip ol âleme mebna-yi aşk
Nurunu ayine etti Zâtına
Zâhir oldu hüsn-i müstesna-yi aşk
Zâhir oldu hüsn-i müstesna-yi aşk
Âşık idi nüsn-i müstesnasına
Kabil olmaz âşıka ihfa-yi aşk
Kabil olmaz âşıka ihfa-yi aşk
Sanma kim bu incilâ' evkat ile
Vakı' oldu eyledi peyda-yi aşk
Vakı' oldu eyledi peyda-yi aşk
Âşık ü ma'şuk ü aşkın vahdeti
Bak göründü! Hey'et-i berna-yi aşk
Bak göründü! Hey'et-i berna-yi aşk
İlm-i Zâtîsinde Zât-i Zülkemâl
Koydu namın, nüsha-yi kübra-yi aşk
Koydu namın, nüsha-yi kübra-yi aşk
“Âdem-i Mâna” dedi ol hey'ete
Oldu mescud-i süruş dânâ-yi aşk
Oldu mescud-i süruş dânâ-yi aşk
Âdem-i mâna Muhammed nurudur
Ol hakaik ma'dini yekta-yi aşk
Ol hakaik ma'dini yekta-yi aşk
Ayn-i Hak'tı nur-i şah-i enbiya
Anda idi rütbe-i balâ-yi aşk
Anda idi rütbe-i balâ-yi aşk
Aksedip levh-i hayata nur-i pâk
Maye oldu her şeye ecza'-yi aşk
Maye oldu her şeye ecza'-yi aşk
Âdem'e ruh oldu nur-i Mustafâ
Anda fa'al oldu hep esmâ-yi aşk
Anda fa'al oldu hep esmâ-yi aşk
Âlem-i esmâ denildi Âdem'e
Cism-i Âdem eyledi ifşa-yi aşk
Cism-i Âdem eyledi ifşa-yi aşk
Mübtedası lemin Âdem'se de
Nur-i Ahmed mebde'-i ulâ-yi aşk
Nur-i Ahmed mebde'-i ulâ-yi aşk
Nur-i evvel Hazret-i Ahmed olup
Akl-i evvel Âdem'e mecra-yi aşk
Akl-i evvel Âdem'e mecra-yi aşk
Her bir esmâ ilm-i Hak'ta ne ise
Mazhariyle eyledi icra-yi aşk
Mazhariyle eyledi icra-yi aşk
Cümle esmâlar teaküs eyleyip
Hâsıl oldu hikmet-i isna'-yi aşk
Hâsıl oldu hikmet-i isna'-yi aşk
Çarsu-yi âdemiyyette bu dem
Cem' olundu her ne var kâlâ-yi aşk
Cem' olundu her ne var kâlâ-yi aşk
Ufk-i âdemden tecelli eyledi
Doğdu eşya', saha-yi tenha-yi aşk
Doğdu eşya', saha-yi tenha-yi aşk
Bu vücud sahra'sı da âbâd olup
Namına dendi anın “Havva-yi aşk”
Namına dendi anın “Havva-yi aşk”
Şulepâş oldu o envar, anda da
Oldu Havva suret-i zîba-yi aşk
Oldu Havva suret-i zîba-yi aşk
Bakmadı Havva'ya Âdem, Rabbine
Baktı, oldu meskeni me'va-yi aşk
Baktı, oldu meskeni me'va-yi aşk
Mazhar-ı Havva'da fevrân eyledi
Ber takaza başladı dâva-yi aşk
Ber takaza başladı dâva-yi aşk
Cilvelerle eyledi arz-ı cemâl
Âdem'e ayyar olan Leylâ-yi aşk
Âdem'e ayyar olan Leylâ-yi aşk
Geh göründü suret-i tavus ile
Dilfiribane bütün enha-yi aşk
Dilfiribane bütün enha-yi aşk
Geh mülevven oldu rengârenk ile
Âdem'in nefsi o ejderha-yi aşk
Âdem'in nefsi o ejderha-yi aşk
Ya'ni kim cezb-i Âdem'e kasd eyledi
Zîb ü ziverle bütün eşya'-yi aşk
Zîb ü ziverle bütün eşya'-yi aşk
En sonunda çaldı aklın Âdem'in
Saldı âteş kalbine sima-yi aşk
Saldı âteş kalbine sima-yi aşk
Kendisi mir'at-i Hakken, Âdem'e
Verdi hayret şiddet-i germa-yi aşk
Verdi hayret şiddet-i germa-yi aşk
Kaynadı bahr-i hayali nâgehan
Doldu kalbe şuriş-i gavga-yi aşk
Doldu kalbe şuriş-i gavga-yi aşk
Kendine Havva'yı mir'at eyledi
İçti ol dem bâde-i hamrâ-yi aşk
İçti ol dem bâde-i hamrâ-yi aşk
Cennet-i Zât'tan çevirdi vechini
Hâkdan oldu ana mersa-yi aşk
Hâkdan oldu ana mersa-yi aşk
İnkılâb etti o hayret ducrete
İki gördü dide-i şehlâ-yi aşk
İki gördü dide-i şehlâ-yi aşk
Gitti vahdet, geldi kesret gönlüne
Oldu kesret Âdem'e igva-yi aşk
Oldu kesret Âdem'e igva-yi aşk
Kaf-i vahdetten tenezzül eyledi
Hâke kondu ol yüce anka-yi aşk
Hâke kondu ol yüce anka-yi aşk
Bahr-i şe'niyyet telâtum eyledi
Çınlatıp âfakı huy ü hay-i aşk
Çınlatıp âfakı huy ü hay-i aşk
Hükm-i te'dib-i Cenab-i Zülcelâl
Arzı kıldı Âdem'e menfa-yi aşk
Arzı kıldı Âdem'e menfa-yi aşk
Esti başından firakın yelleri
Başladı feryad ü vaveylâ-yi aşk
Başladı feryad ü vaveylâ-yi aşk
Âdem'i etti o anda terbiye
Bin cihetten dest-i biperva-yi aşk
Bin cihetten dest-i biperva-yi aşk
Gördü Âdem, âlemin faniliğin
Anladı neymiş ebed, ferda-yi aşk
Anladı neymiş ebed, ferda-yi aşk
Âkıbet bildi nedir Havva olan
Zâtına döndü yine baba-yi aşk
Zâtına döndü yine baba-yi aşk
Açtı ibret çeşmini Âdem baba
Sunmadan pîr-i ecel sahba'-yi aşk
Sunmadan pîr-i ecel sahba'-yi aşk
Nefsine zulmettiğin idrat edip
Magfiret etti taleb cuya-yi aşk
Magfiret etti taleb cuya-yi aşk
Ehl-i Beyt-i Mustafâ hakkı için
Etti Hak'tan yine isti'da-yi aşk
Etti Hak'tan yine isti'da-yi aşk
Ehl-i Beyt'in hürmetiyçün Âdem'e
Rahmet etti ol kerembahşâ-yi aşk
Rahmet etti ol kerembahşâ-yi aşk
Bak! Ne söyler ârif-i billâh olan
Ol hakaik mecma'ı dânâ-yi aşk
Ol hakaik mecma'ı dânâ-yi aşk
Nur-i kutbiyyet tekatu eyledi
Nokta-i vuslattadır ibka-yi aşk
Nokta-i vuslattadır ibka-yi aşk
Nokta-i vuslat demek, vahdet demek
Vahdet-i Hak'la olur, ilka'-yi aşk
Vahdet-i Hak'la olur, ilka'-yi aşk
Âdem ü Havva hakikat aşkıdır
Doğdu ol aşktan bütün ebna-yi aşk
Doğdu ol aşktan bütün ebna-yi aşk
Feyz ile etti terakki nur-i Hak
Bildiğin gördü o dem bînâ-yi aşk
Bildiğin gördü o dem bînâ-yi aşk
Mazhar-ı sırr-ı kemâl-i ilm olup
Hak'tan özge sevmedi rüsva-yi aşk
Hak'tan özge sevmedi rüsva-yi aşk
Göğsünü gerdi melâmet taşına
Pîr-i fani, hazret-i valâ-yi aşk
Pîr-i fani, hazret-i valâ-yi aşk
Rabbine feryad-ı canı ref' edip
Ağladı ol sakin-i sahra'-yi aşk
Ağladı ol sakin-i sahra'-yi aşk
Bargâh-i izzete erdi enin
Arşı lerzan eyledi şekva-yi aşk
Arşı lerzan eyledi şekva-yi aşk
Geldi ferman suret-i Tufan ile
Mahv-i ezdad eyledi fetva-yi aşk
Mahv-i ezdad eyledi fetva-yi aşk
Emr-i tekvinî kaçılmaz bir kader
Ol hüküm lâbüdd eder icra-yi aşk
Ol hüküm lâbüdd eder icra-yi aşk
Vâsıl oldu Rabbine Pîr-i Celîl
Olmuş idi ruz ü şeb hempâ-yi aşk
Olmuş idi ruz ü şeb hempâ-yi aşk
Perr açıp bir hamle etti azm ile
Ol hakikat şulesi verka'-yi aşk
Ol hakikat şulesi verka'-yi aşk
Mahzen-i sırr-ı hayat-ı kâinat
Oldu İbrahim can, merma'-yi aşk
Oldu İbrahim can, merma'-yi aşk
Âlem-i hubba erip oldu halil
Nâra saldı kendini sevda'-yi aşk
Nâra saldı kendini sevda'-yi aşk
Âteş-i kahr-i celâli mahv edip
Gülsitan oldu ana sükna-yi aşk
Gülsitan oldu ana sükna-yi aşk
Şedd-i rahl etti gönül iklimine
Çünki olmuştu ana îma-yi aşk
Çünki olmuştu ana îma-yi aşk
Emr ile yaptı Huda'nın beytini
Ol makamda etmeye insa'-yi aşk
Ol makamda etmeye insa'-yi aşk
Ol eve dahil olan amîn olur
Urulur ol mü'mine damga-yi aşk
Urulur ol mü'mine damga-yi aşk
Etti bir hamle daha ol kâmran
Mazhar-ı nur-i lika lâla-yi aşk
Mazhar-ı nur-i lika lâla-yi aşk
Merkez-i sırr-ı kemâl-i cûd olup
Gördü ancak sureti, Musa-yi aşk
Gördü ancak sureti, Musa-yi aşk
Rabbini görmek için tenzih ile
Dedi: “Eriniy” sırr-ı bihemta-yi aşk
Dedi: “Eriniy” sırr-ı bihemta-yi aşk
“Len terâniy”le muhatab oldu ol
Teşne-i didar olan şeyda-yi aşk
Teşne-i didar olan şeyda-yi aşk
Anladı “Sevfe terâniy” remizini
Bunda vardı kendie igra-yi aşk
Bunda vardı kendie igra-yi aşk
Burda görmezse kişi ma'budunu
ahirette sayılır a'mâ-yi aşk
ahirette sayılır a'mâ-yi aşk
Vacib ü imkânı tefrik eyledi
Gördü anda bir gül-i ra'na-yi aşk
Gördü anda bir gül-i ra'na-yi aşk
Zıddolan fir'avnını imha için
Şakk-ı bah etti yed-i beyza-yi aşk
Şakk-ı bah etti yed-i beyza-yi aşk
Can gözüyle bak! O sahib meşrebe
Göz göz etti sînesin Sina'-yi aşk
Göz göz etti sînesin Sina'-yi aşk
Şiddet-i Tur-i tecellâdan heman
Pârelendi nefs-i pâbercâ-yi aşk
Pârelendi nefs-i pâbercâ-yi aşk
Derkedince erbainin sırrını
Nur ile doldu bütün dehna'yi aşk
Nur ile doldu bütün dehna'yi aşk
Mim ile erdi cemâl-i vahdete
Ta' ü Vav ü Ra'da ol ahra-yi aşk
Ta' ü Vav ü Ra'da ol ahra-yi aşk
Ma'din-i sırr-ı kemâl-i ruh idi
Ufk-i ruhullah olan İsa-yi aşk
Ufk-i ruhullah olan İsa-yi aşk
Bipeder geldi cihan iklimine
Bariz oldu ayet-i akva-i aşk
Bariz oldu ayet-i akva-i aşk
Neş'esi hatm-i velâyetti anın
Neş'esiyle eyledi i'lâ-yi aşk
Neş'esiyle eyledi i'lâ-yi aşk
Halk-i tayr etti o ma' ü tînden
Nefhasıla eyledi irva'-yi aşk
Nefhasıla eyledi irva'-yi aşk
Tîn-i cisminden o, tayr-i ruhunu
Ettirip pervaz felek-pira-yi aşk
Ettirip pervaz felek-pira-yi aşk
Sırr-ı tecridle o ruh-i pürfütuh
Çarım-i eflâki etti cây-i aşk
Çarım-i eflâki etti cây-i aşk
Ya'ni kim fevk-el-anasın ol şehe
Mak'ad oldu merkez-i âlâ-yi aşk
Mak'ad oldu merkez-i âlâ-yi aşk
Feyz-i cavide edip mazhar anı
Verdi rif'at kadrine ilyâ-yi aşk
Verdi rif'at kadrine ilyâ-yi aşk
Destgâh-i “Külle yevmin”de Huda
Nesc edip bir atlas-i diba-yi aşk
Nesc edip bir atlas-i diba-yi aşk
Anın üstünde bu bezm-i vahdete
Gör! Ne tevlid eyledi hublâ-yi aşk
Gör! Ne tevlid eyledi hublâ-yi aşk
Barekâllah geldi sadr-i âleme
Nur-i çeşm-i âşıkan, tutya-yi aşk
Nur-i çeşm-i âşıkan, tutya-yi aşk
Hatime çekti cihan menşuruna
Ol Muhammed Mustafâ tugra-yi aşk
Ol Muhammed Mustafâ tugra-yi aşk
Sırr-ı hatmiyyet tecelli eyledi
Misk ile mahtum olup mîna-yi aşk
Misk ile mahtum olup mîna-yi aşk
Ya'ni kim ilm-i Huda oldu ayan
Hâsıl oldu maksad-ı aksâ-yi aşk
Hâsıl oldu maksad-ı aksâ-yi aşk
Ne ise sırr-ı zuhûru kâmilen
Cami oldu kalmadı gabra-yi aşk
Cami oldu kalmadı gabra-yi aşk
Nitekim evvel idi ol nur-i pâk
Yine oldur- âlem-i uhra-yi aşk
Yine oldur- âlem-i uhra-yi aşk
Başladı andan yine âhir ona
Müntehidir menhec-i garra-yi aşk
Müntehidir menhec-i garra-yi aşk
Arşın üstünde o Şah'ın şanına
Rekz olundu hayme-i hadra-yi aşk
Rekz olundu hayme-i hadra-yi aşk
Erdi fevk-al-arş kendi Zâtına
Hâsıl oldu lezzet-i uzma-yi aşk
Hâsıl oldu lezzet-i uzma-yi aşk
Cem'-i kavseyn eyledi irfan ile
Andadır esrar-ı “Ev edna”-yi aşk
Andadır esrar-ı “Ev edna”-yi aşk
Dinle canım sırr-ı hatmiyyet nedir
Cehl ile olma sakın tersa-yi aşk
Cehl ile olma sakın tersa-yi aşk
Sabıkîni hatm ile ol şah-i din
Lâhıka açtı reh-i ulya-yi aşk
Lâhıka açtı reh-i ulya-yi aşk
Böylece hatm-i kemâlât eyliyor
Ümmete etmek için i'fa'-yi aşk
Ümmete etmek için i'fa'-yi aşk
Nesl-i pâkini bıraktı bizlere
Oldu anlar urvet-ül-vüska-yi aşk
Oldu anlar urvet-ül-vüska-yi aşk
Rahmetinden “Rahmeten lil' âlemiyn”
Eylemekte daima ihya'-yi aşk
Eylemekte daima ihya'-yi aşk
Dikkat et kim ayet-i “Lebsin cedid”
Nesline etmektedir iksa'-yi aşk
Nesline etmektedir iksa'-yi aşk
Cümle evlâdı o Şah'ın bittemam
Bezm-i Hak'ta bülbül-i gûya-yi aşk
Bezm-i Hak'ta bülbül-i gûya-yi aşk
Her biri ayine-i Zât ü sıfat
Her biri sertakadem mecra-yi aşk
Her biri sertakadem mecra-yi aşk
Olmasa evlâd-ı Peygamber eğer
Kâinat ol dem olur feyfa-yi aşk
Kâinat ol dem olur feyfa-yi aşk
Bak! Bu dine kim sahabet eyledi
Kimde kaldı rütbe-i balâ-yi aşk
Kimde kaldı rütbe-i balâ-yi aşk
Can nisar etti bu yolda nesl-i pâk
Oldu helva anlara belva-yi aşk
Oldu helva anlara belva-yi aşk
Varsa iz'anın eğer bir lâhzacık
Kıl tefekkür sen de ey molla-yi aşk
Kıl tefekkür sen de ey molla-yi aşk
Âleme sultan ederler bendeyi
etseler ger kalbine imlâ-yi aşk
etseler ger kalbine imlâ-yi aşk
Vâsıl-ı cânân olursun lâhzada
ger edersen benliğin yağma-yi aşk
ger edersen benliğin yağma-yi aşk
Hayf kim ol âdem görünen bir güruh
Koştular hep etmeye imha-yi aşk
Koştular hep etmeye imha-yi aşk
Suretâ insan, içi hayvan olan
Hızb-i şeytan; oldular a'da-yi aşk
Hızb-i şeytan; oldular a'da-yi aşk
Zalimanı nefy edersin “Lâ” ile
Varsa gönlünde eğer “İllâ”-yi aşk
Varsa gönlünde eğer “İllâ”-yi aşk
Bir güneştir aşk-i pâk-i Zülcemâl
Eylemek mümkin midir itfa-yi aşk
Eylemek mümkin midir itfa-yi aşk
Vâris-i sırr-ı Resul'e ermeyen
Tatmaz asla çeşni-i ahlâ-yi aşk
Tatmaz asla çeşni-i ahlâ-yi aşk
Aşka erdim zanneder bazı kesan
Hepsi nâim, görmede rüya-yi aşk
Hepsi nâim, görmede rüya-yi aşk
Gerçi kimse hâli olmaz aşktan
Çün olunmuş her şeye i'ta-yi aşk
Çün olunmuş her şeye i'ta-yi aşk
Zâhir olmazsa eğer bir kimsede
Anda bâtındır bütün fehva'-yi aşk
Anda bâtındır bütün fehva'-yi aşk
Böylesi tatmaz bu aşkın tadını
Bunlara ma'nen denir hunsa-yi aşk
Bunlara ma'nen denir hunsa-yi aşk
Bâtına olmaz müşahid ol kişi
Sağ da olsa sayılır mevta-yi aşk
Sağ da olsa sayılır mevta-yi aşk
Binihayet hamd ola ya Rab sana
Sayeban oldu bize Tuba-yi aşk
Sayeban oldu bize Tuba-yi aşk
KENZİYA! Erdim bu aşk-i pâke ben
Dilde asla kalmadı hulya-yi aşk
Dilde asla kalmadı hulya-yi aşk
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar