İBLİS ve ŞEYTAN KARMAŞASI
İnsanı yaratıldığı günden beri Şeytan,
İblis ve kötülük, kavramları zihnini meşgul etmektedir. Dinlerde ve
inançlarda şeytan ve İblis birbiri yerine kullanıldığı gibi bazen şeytan yerine
kötülük, bazen de kötülük yerine Şeytan'ın kullanıldığı görülmektedir. Bundan
dolayı Şeytan bir varlık mı yoksa kötülüğün nitelendirilmesinde kullanılan bir
kavram mı olduğu hakkında yüzyıllardır tartışmalar yapılmış ve hala da
yapılmaktadır.
İblisin Şeytan kelimesinin menşei ve kökeni
hakkında günümüze kadar birçok rivayet ulaşmıştır.
İblis kelimesinin kökeni hakkında İslam âlimleri
arasında ise birkaç görüş mevcuttur. Genelde İblis kelimesi eb-le-se
fiilinden türemiş Arapça bir fiil olup manası yine aynı şekilde Allah Teâlâ'nın
rahmetinden ümidini kesmiş demektir. Kur'ân-ı Kerim'de İblis kelimesi 11 yerde
geçmektedir.
Arapçada şeytan: "isyankâr ve
azgın olan her cin, insan, hayvan ve diğer her şeye denir.” Kur'ân-ı Kerim'de
şeytan kelimesi 88 yerde tekil ve çoğul şekliyle geçmektedir.
Kur'ân-ı Kerim her şeyden önce İblis’i ve
dolayısıyla şeytanı insanın düşmanı olarak göstermiştir. Şeytan’ın da çeşitli
şekillerde insanlardan ve cinlerden olabileceğini bildirmiştir.
Bizim burada bahis açmak istediğimiz konu
Şeytan'ın Allah Teâlâ'nın yaratmış olduğu insan-cin-hayvan gibi bir varlık
cinsi olup olmadığıdır. Çünkü Kur'ân-ı Kerim'de biz şeytan'ı yarattık veya
şeytan şu türe ait bir varlıktır gibi bir ifade geçmediği gibi Rasûlüllah
sallallâhü aleyhi ve sellemin sahih sünnetinde de böyle bir ifadede
bulunmamaktadır.
Kur'an'ı Kerim'de Hz. Âdem aleyhisselâm yaratılmadan
önce İblis’in (Şeytan) durumu hakkında fazla bir bilgi yoktur. Ancak bu konu
hakkında tefsir kitaplarında geniş bilgi verilmiştir. Ayrıca insan yaratılmadan
önce Şeytan diye bir kavramın olmamasıdır. Bilindiği üzere insanın
yaratılmasının ardından verilen secde emrine İblis muhalefet etmişti. Bundan
dolayı da Allah Teâlâ tarafından kovulmuştur. İblis, Allah'ın huzurundan
kovulmadan önce Allah Teâlâ'dan mühlet istemiş, Allah Teâlâ da İblis'e mühlet
vermiştir. Fakat bu kovulma ve mühlet verme hadisesinden sonra İblis diye bir
varlıktan bahsedilmemiştir. Bunun yerine Şeytandan bahsedilmiştir.
"Ey Âdemoğulları, şeytan nasıl ki,
anne-babanızı çirkin yerlerini kendilerine göstermek için cennetten çıkardıysa
sakın sizi de belaya uğratmasın! Çünkü o ve yandaşları sizleri, sizin
kendilerini göremeyeceğiniz yönden görürler. Biz, o şeytanları imana
gelmeyenlerin dostları kılmışızdır"
(A'raf, 27).
“Hani şeytan onlara yaptıklarını güzel
gösterdi de: Bugün insanlardan size galip gelecek kimse yoktur, şüphesiz ben de
sizin yardımcınızım, dedi. Fakat iki ordu birbirini görünce ardına döndü ve:
Ben sizden uzağım, ben sizin göremediklerinizi (melekleri) görüyorum, ben
Allah'tan korkuyorum; Allah'ın azabı şiddetlidir, dedi.” [1]
Her şeyin isyankârına “Şeytan” denmesinin sebebi,
onun ahlak ve davranışlarının, benzerlerinden farklı ve uzak olmasındandır.
Zira “Şeytan” kelimesinin asıl anlamı “uzak olan” demektir
Hz. Ömer radiyallâhü anh bir "at"a
binmiş, at çalımlı bir şekilde yürümüştür. Bundan dolayı Hz. Ömer radiyallâhü
anh onu dövmüş, at ise daha da çalımlı yürümeye başlamıştır. Bunun üzerine
üstünden inmiş ve
"Beni bir şeytana bindirmişsiniz meğer.
Kendimi tanımaz hale gelmeden ondan inmedim"
Bu olaydan da anlaşıldığına göre her şeyin
isyankârı şeytan olarak isimlendirilmiştir. Bu sebeple İblis ile Şeytan'ın aynı
varlıklar olduğu düşünülmektedir. Buradan işaretle İblis'in ve Şeytan'ın bilfiil olarak yaptığı işlerin
birbirleriyle uyum halinde olması acaba Şeytanın, İblis'in harekete geçmiş hali
midir? Sorusunu akla getirir. Veya önce dediğimiz gibi Şeytan, cinlerin ve
insanların yapmış oldukları kötü işleri temsil etmekte kullanılan bir kavram
mıdır?
Bu konu Kur'ân-ı Kerim'in nüzulünden günümüze
kadar gelen süreçte pek çok âlim tarafından tartışıldı ve hala da tartışılmaktadır.
Şeytan, kötülüğün nitelendirilmesinde kullanılan bir kavram olunca Şeytan'dan
Allah Teâlâ'ya sığınan insan, içindeki kötü duygulardan tamamen arınıp,
kötülükten ve ortamlarından uzak olur.
Beyit:
Bu yolda yüz bin tane Âdem yüzlü İblis var.
Bir şeyin tecelli etmesi için o sıfatın zuhur
edeceği vücudu (varlığı) bulması gerekmektedir. Şeytan(lık) vücuda gelebilmesi
için İblise, İbliste görünebilmesi için şeytan(lık) elbisesine ihtiyacı vardır,
denilebilir. Allah Teâlâ Kur'an-ı Kerim’de bildirdiği üzere şeytanın etkisi
avanesi olduğundan salihlerin şeytan ile bir birlikteliği olmamaktadır.
İblis: “Ya Rab! O halde insanların diriltilecekleri güne kadar
bana mühlet ver.” dedi.
Allah Teâlâ şöyle buyurdu: “Haydi sana mühlet verildi!” O
belli vaktin gününe kadar. İblis:
“Öyle ise izzet ve şerefine yemin ederim ki,
ben onların hepsini mutlaka aldatır, saptırırım.” “Ancak içlerinden ihlâs ile seçilmiş has
kulların müstesna.” dedi.[3]
Binaenaleyh, tasavvufta şeytan ve İblis
farkını daha iyi müşahede edebiliriz. Yine S. Freud’un buzdağı teorisiyle
şeytan İblis farkı çok iyi fark edilebilir.
Psikanaliz ekolüne göre ruh dünyası izah edilirken ruhanî benlik suyun
içinde yüzen bir buz dağına benzetilir. Buna göre suyun dışında kalan kısım
kişinin bilinci ve egosunun (benliğinin) yer aldığı kısımdır. Altta ise asıl ve
gizlenmiş büyük kütle vardır bu bilinçdışındaki “id” (nefis) dir. İçinde istek
ve dürtü merkezi olan libidoyu bulunduran id yapı itibariyle vahşidir, denilir.
Bunların hepsinin üzerinde ise bir gözlemci ve kontrolör olarak süperego
(vicdan; Doğum sırasında olmadığı, sonradan toplum ve eğitim tarafından
kazanılan bilinç hali; din,; inanç; Allah Teâlâ) bir güneş veya bulut gibi gibi
asılı durur.
Ego (Bilinç hali), İd ve Süperegonun isteklerini onları çatışmaya
sokmadan gerçekleştirmek zorunda olan bir köle gibidir. Bu birbirine zıt iki
efendiyi ne kadar uzlaştırılırsa ego o kadar mutlu bir köle, yani huzurlu bir
kişi olacaktır.
İblisin bu
görünmeyen kısmı önemli ölçüde etkilediğini düşünürsek, bilincin görünmeyen
kısmında vesveselerin etkisi olarak görülür.
İblis'in iletişimde kullandığı yöntemlerin başında gelen vesvese, dürtme gibi
insanın bilincini her zaman etki altına alabilen faal iletişim vasıtaları vardır.
"Biz böylece, her nebiye insan ve cin
şeytanlarını düşman yaptık. Bunlar birbirini aldatmak için süslü sözlerle
vesvese verirler. Rabbin dileseydi onu yapamazlardı. Artık onları iftiraları
ile baş başa bırak" [4]
Bu iletişim kuvvetleri her ne kadar herhangi
bir fiziki şiddet içermese de insanı daima harekete geçirici bir özelliğe
sahiptir. Zira bir insanın bilinci durmadan bir fiili yapması için uyarılırsa,
herhangi bir zorunluluğu olmasa bile o işi yapmaya kendini mecbur hisseder.
Çünkü o işi yaptığı zaman rahatlayacağını düşünür. Bu işin ahlakî açıdan iyi
veya kötü olması bu durumu da değiştirmez. Allah Teâlâ bu nedenle buyurdu ki;
"Kur'an'ı okumak istediğin zaman,
Allah'ın rahmetinden kovulmuş olan şeytandan, Allah'a sığının" (Nahl, 98)
Bu ayetin gerçeği bu hikmete açılım
yapmaktadır.
Niyâzî-i
Mısrî buyurdu ki,
Dünyâya anlar gelmedi, geldiyse de eğlenmedi,
Şeytân oları görmedi, anda olar pinhân kamû
Dünyaya onlar gelmedi, geldiyse de eğlenmedi,
Şeytan oları görmedi, dünyada gizli olur kamû
“Dünyaya anlar gelmedi”, evet
Tevhid seyrinde olanlar, yani vahdet
zevkiyle Hakk’a ulaşanlar hiç dünyaya gelmedi demektir. Onları dünyada görürsün fakat onlar çocukluğundan
beri Hakk’ladır. Bu kimse şimdi dünyada olur mu?
Olmaz,
geldi ise de eğlenmedi, demektir.
“Şeytan onları görmedi”, de olan zahiri durum dâimi zikir sahibinden
şeytan bir mil mesafeden uzak durmasıdır. Bu mesafe Dörtbin adımdan fazla
olup, daha yakından yaklaşamaz, olduğunu
biliyoruz. Ancak bazı tevhid ehli dâimî zikirde olamayınca kalbi gafil kalır.
İşte o kimseye şeytan Cem makamına kadar musallat olur.[5]
O kimse Cem makamına ayak basınca çekilir.
İşte dünyaya gelip de eğlenmeyen ve şeytanın kendilerini görmedikleri
kimseler bunlardır.
Türkelili Küçük Hüseyin Efendi anlatıyor ki:
Mürşidim Hacı Hasan Darendevî (hyt: 1984)
kaddese’llâhü sırrahu’l-aziz efendim bir ziyaretimde evvelki sohbetlerimizdeki
gibi çay yaptırdı. 2 saat sohbet buyurdu ve dedi ki:
“Allah Teâlâ başımdaki saçlarım teli adedince
sırlarını keşfedecek zekâ akıl nimeti ihsan etti. Acizliğimi de bilmeyi de
lutfetti. Bu güne kadar Hakk’tan ayrı olmadım. Şeytan bizi görmedi.”
Bu sözlerden anlaşılıyor ki, salihlerin
şeytan tarafından görülmeyişi bilinç altının şeytaniyyetten kurtuluşu
demektir.. Bu görmeme deki diğer mana ise şeytanî ve şerli
işlerin salihler tarafından işlenilmemesidir.
Muhyiddîn İbnu’l-Arabî kaddese’llâhü
sırrahü’l-azîze göre iblis, Bu hususiyeti ile âlemleri kuşatmıştır ve onun
hükümranlığı altında sayılamayacak kadar ruhlar mevcuttur ki, hepsi saptırmak
ve azdırmaya memurdurlar. Bu ruhlar, tabiat âleminde bütün eşyaya, her şeye
sirayet etmiştir ve hatta insanın tabiatında dahi şeytanî bir “kuvve”
vardır. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem Efendimizin:
“Her kimse ile beraber bir şeytan doğar ve
ben, benimle beraber doğan şeytanı İslâma getirdim” buyurmaları
da insan nefsindeki bu “kuvve”ye, yani “vehm”e işarettir. (Konuk,
Fusûsu’l-Hikem Tercüme Ve Şerhi, c.I, s.30)[6]
Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem, “
Ben şeytanımı Müslüman ettim,” demedikçe
kimse ona iman etmedi. [7]
Şeytan(lık)
bilince tutunursa onu yok etmek neredeyse imkânsız, bir durum olduğu için
Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem “
Ben şeytanımı Müslüman ettim, (teslim aldım)” dedi.
Şeytanın tamamen biçimlendirdiği bilinç, savunmanızı zayıflatır ve
kullanmaya elverişli hale getirir.
Buna bir nevi şeytanlaşmadır. Bu o kadar ileri gider ki bazen rüya
katmanlarını ele geçirir. İnsanı olmadığı şeye doğruda yöneltebilir. Bunun
olabilirliği için İsrâ suresindeki 60. Ayetin işareti bunu gösterir.
“Unutma ki, vaktiyle sana: “Bil ki Rabbin
o insanları kuşatmıştır.” dedik. Sana gösterdiğimiz (Mirac) temaşasını ve
Ku'ran'da lanetlenmiş ağacı sadece insanlara bir imtihan için yapmışızdır. Biz
onları tehdit ediyoruz; ama bu onlara büyük bir taşkınlığı artırmaktan başka
netice vermiyor.”
Bilinçaltınızın
kendisini yetenekleri çok olan İblise karşı savunmasını öğretebilmek için
bilincin süper egodan (burada din) yardım alması gerekir. Din bilincin
katmanları arasında sahiplerine doğruyu öğretecektir. İblisin öğretilerinde
başarılı olmasının altında berzah âlemi ile dünya âlemi arasındaki geliş gidişe
kudretli ve vakıf olmasıdır. Allah Teâlâ’nın bu nedenle “Bana sığının”
demesi budur. Bilincin derinliklerini bilemediğimizden şeytan(lık) dan korunmak
için bu sığınma şarttır. Bilincimiz normal zamanda küçük bir kısmını
kullanırken İblis bilinçaltına inmeyi başardığında çok şeylere ulaşır ve ruhî
durumları fark edebilir. Önemli olan bu ulaşılan ve kabul edilenleri kontrol
etmektir. Bilinçaltının kontrolünü bir üst seviye olan nefis alırsa İblisin
istekleri doğrultusunda nefis kötülük=şeytan sınıfındaki fiillere yönelir.
Bunun için nefis üst bilincin etkilendiği inanç ile bağdaşmasını sağlamak
gerekir. Yoksa anagram merdivenleri gibi kapalı döngüler içinde gezinerek
şeytanlaşır, sebep ve sonuç ilişkileri içinde çözümsüz kalır. İblisin
bilinçaltına yerleştirdiği düşünce tohumları büyüyüp bir şeytani fikre
dönüşerek ona yön vermeye başlayacaktır. Bu nedenle fıtratın ve bilinçaltının
savunması için Allah Teâlâ insana yardım ederek bilinçaltını kuvvetlendirmek
için rasüller göndermesi bundandır. Risalet bilinçaltı güvenliğinin iblise
karşı mücadelede takviye içindir. Bunun en güzel örneği gördüğümüz “Sonsuz
rüya âlemi” dir. Bu âlem mutlak ve sınırsız bilinçaltı meydanının diğer
boyutlara açıldığı kontrollü ve kontrolsüz açıldığı yerdir. Orası bir boşluk
gibidir. Ancak bu âlem İblisin dürtmeleri ile etkilenince içine düşen fikirler
şekillenip virüs gibi gelişince etkilemeye başlar. Virüsler dirençli ve
bulaşıcıdır. İblisin attığı küçük
düşünce tohumu bile bu âlemde çok büyük boyutlara ulaşabilir. Rasûlüllah
sallallâhü aleyhi ve sellemin buyurduğu “küçük günahları sürekli işlemek
büyük günahların işleme sebebi olduğunu” buyurması budur. Bu nedenle küçük düşünceler zamanla büyüyüp
yön verme yanında, insanı günah işletecek kadar büyük kuvvetlere kavuşur.
Aslında İblisin bilince attığı düşünce insanın hayatını değiştiremeyecek kadar
basit küçük bir düşüncedir. ancak bu etkilenmeler devam edince, bilinç hakiki
gerçekliğin duygusunu ve inancını kaybedip Allah Teâlâ’ya isyan edecek duruma
ulaşır. Çünkü o kişini oluşturduğu bilinç dünya gerçekliğini yitirmiş, bulanık
hale getirmiştir. İç dünyası bulanık hale gelen için günah ve sevap kavramı
kaybolmuştur. “Kalbin kararması” demek bu olabilir. Bu durum ise
bilincin alt katmanlarına atılmış gizli olan İblisin gizli fısıltılarıdır. Bu
fısıltılar zamanla üst sevilere yükselip eylem şekline dönünce şeytanî
saydığımız eylemlere sebep olur.
İnsanın buzdağı şeklinde tarif ettiğimiz bilinç sevilerinin, insanın
damarlarında kanın ulaştığı her zerreyi gezen İblisin etkisinden kurtulmasının
olmadığı bilmekteyiz.[8]
Şeytanın
kanın damarlarda dolaşması benzetmesi, onun insan tarafından hissedilmeyecek
şekilde kendisine yaklaştığı ve tam bir gizlilik içerisinde hareket ettiğine
işaret etmektedir.
Çünkü Allah Teâlâ insanın nefsini ve bilincini, hiç durmayan ve devamlı dönen bir değirmen gibi yaratmıştır.
İnsanın mutlaka değirmen gibi bir şeyleri
öğütmesi gerekir. Şayet içine dane konursa onu öğütür, içine toprak ya da taş da koysan onu öğütür. Öyleyse kişinin nefsine gelen fikirler ve hatıra gelenler/vesveseler değirmenin içine konan daneler konumundadır. Nitekim bu değirmen bozulacak da değildir. Hatta içine bir şeylerin konulması gerekir. Buna göre insanlardan kimisi vardır ki, değirmene
daneler de koyar. Hem kendisine hem başkasına yararlı ince
toz, un vb. çıkar. Kuşkusuz
çoğu da kum, taş, saman vb. şeyleri değirmende
öğütür. Hamurun ve ekmeğin vakti geldiğinde, o takdirde gerçek öğütülmüş olan
karşısına
çıkacaktır.”[9]
İnsanın kulluk bilincinden
sapma eğilimini göstermesinde etkin rol oynayan iki temel sebep vardır: Nefis
(Bilinç katmanları) ve İblis.
Nefsin, hayatı idame
ettirmedeki olumlu yönünün yanında, işaret edilen sapma eğilimini
göstermesindeki olumsuz yönü de vardır. İnsana kötülük etmeyi ve isyan
ettirmeyi kendisine görev edinmiş olan İblisten, nefis olumsuz yönden destek
almaktadır. Bu yüzden belki de İblisten daha önemli olan insanın kendi
bilincidir. Zira şeytanlığı üreten
veya ona fırsat
veren bilinçten kaynaklanan heva dır.
Allah Teâlâ insanın şeytandan kendisine sığınmasını emrederken [10]
“İblis” yerine “şeytan”ı bir sıfatını seçmesi geniş kapsama alanı
olduğundandır. Daha önce belirttiğimiz gibi Şeytan(lık) ayette geldiği üzere
insan ve cinlerden olmaktadır. Dikkat edilecek bir husus olarak Allah Teâlâ
ayette önce insanların zikretmesi de önemlidir.[11]
“Ey insanlar! Rabbinize karşı gelmekten
sakının.
Hiçbir babanın, çocuğuna hiçbir yarar sağlayamayacağı, hiçbir çocuğun da babasına hiçbir yarar sağlayamayacağı günden korkun! Şüphesiz Allah’ın vaadi gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın. O aldatıcı şeytan
da Allah hakkında sizi aldatmasın.”[12]
“Şeytan onlara birçok vaatte bulunur ve onlar ı kuruntulara sürükler. Oysa şeytan ancak aldatmak için onlara vaatte
bulunuyor.”[13]
Bu ve benzeri ayetlerde gelen “şeytan” kelimesini geniş bir
kavram olarak düşündüğümüzde (En’am, 112) “İblis”ten çok şeyi içine
katmaktadır. Bu ise Allah Teâlâ’ya isyana sebep olacak çok unsur demektir.
Sonuç olarak diyebiliriz ki, Allah Teâlâ “Eûzü…” yani sığınma ile
Kur'ân-ı Kerim'i okumaya veya işe başlayın isteğinde zıddı olarak “İblis”i
değil, İblisin öğretilerini benimsemiş, bilinç ve katmanları, lider, aile,
hayvan [14]
vb. daha geniş anlama sahip olabilecek soyut bir kavram olan “şeytan”ı
seçmesi bu nedendir. Bir insan kulluk çerçevesi içindeki bir fiile ibadete
başlarken sığınması gerekmesini gerektirecek sebep ne olabilirdi? Burada
İblis’in fiziki bir etkisi olmadığının yalnız vesvese verdiği durum daha iyi
anlaşılacaktır.[15]
Sözü Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin hadisleri ile bitirelim.
“Şeytân, Âdemoğlunun yollarında oturur.
Şeytan; insana karşı İslâm yolunda oturur ve “Müslüman mı oluyorsun, dinini,
babalarının dinini mi bırakıyorsun?” der. Âdemoğlu onu dinlemeyerek
Müslüman olur.
Ona karşı hicret yolunda oturur ve: “Hicret
edip yerini, yurdunu mu terk ediyorsun?” “Hicret edenin misâli, ancak
ipte bağlı bir kısrak misâlidir,” der. Âdemoğlu onu dinlemeyip hicret eder.
Sonra ona karşı, cihâd yolunda oturur. “Cihat,
nefis ve mal ile olan cihattır.”
“Şöyle der: Savaşıp öldürülecek misin?
Kadının nikâhlanacak ve malın bölüşülecek!” Âdemoğlu ona karşı gelip cihâd eder. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve
sellem şöyle devam buyurdular:
“Onlardan kim bunu yapar ve ölürse onu
cennete koyması Allah üzerinde bir hak olur. Veya öldürülürse yine onu cennete
koyması Allah üzerinde bir haktır. Eğer boğulursa, onu cennete koymak Allah
için bir haktır. Veya hayvanı onu üzerinden atar ve boynu kırılırsa; onu
cennete girdirmek Allah üzerinde bir haktır.” Ancak bu, olay ile mutabık olmuştur. Nitekim Allah başka bir âyette
şöyle buyurmaktadır:
“Andolsun ki; İblis, onlar hakkındaki zannını
doğru çıkartmış ve müminlerden bir topluluk hâriç ona tâbi olmuşlardır. Hâlbuki
İblis'in, onlar üzerinde bir hâkimiyeti yoktu. Ancak biz, âhirete inananlarla
ondan şüphede olanları belirtmek için yaptık. Ve Rabbin her şeyi gözleyendir.” [16]
İbn Kesir'in tefsirinde rivayet edilen
konumuzla ilgili bir hadiste; Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem şöyle
buyurduğu rivayet edilir:
“Ey Allah'ım; senden af, dünyamda, dinimde,
ailemde ve malımda afiyet dilerim. Ey Allah'ım, ayıplarımı ört, korkumdan beni
emin kıl. Önümden, arkamdan, sağımdan, solumdan ve üstümden beni koru. Ey Allah'ım,
alt tarafımdan helak olunmamdan sana sığınırım.” (Bezzâr) [17]
Ey Allah Teâlâ’m “Sendende sana sığınırım”
diye dua eden Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin ümmeti olmak ne büyük
şereftir. O bizim bilmediğimiz ne çok şeyler biliyordu. Onun kapısından bizi
ayırma.
İhramcızâde
İsmail Hakkı
Kaynakça
ÇAKMAK Muharrem Tasavvufi Düşüncede
Şeytan [Kitap]. - Erzurum : Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Temel İslam Bilimleri Anabilim Dalı, Y.Lisans Tezi,36892, -1994.
Şems-i Tebrizî Mehmet Nuri
GENÇOSMAN Makâlât [Kitap]. -
İstanbul : Ataç, 2007.
[2] (Şems-i Tebrizî, 2007) , (M.360) s.446
[3] Sâd, 79-83
[5] Cem
makamı; vahdetin (Allah Teâlâ’nın) kesretle (varlıkla) zuhurudur.
[6] (ÇAKMAK, -1994) , s.15
[7] (Şems-i Tebrizî, 2007) , (M.218), s. 305
Bkz:
el-Cevziyye, İbn. Kayy ım, Vesveseden Korunmak,
(trc: Ömer Temizel), Polen Yayınları, İstanbul,
2005, s: 26
[10] A‘râf, 200; Nahl, 98-100; Mü’minûn, 97-98; Fussilet, 36;
Nâs, 1-6
[13] Nisa, 120
[14] “Arap serkeş ata
Şeytan dedi, yazıda yayılan ata değil.” Mesevi, c.5, beyit: 524
[15] “Sonra andolsun ki; onların önlerinden, arkalarından, sağlarından
ve sollarından geleceğim.." (A’raf, 17) İbn Abbas'tan rivayetle Ali İbn
Ebu Talha der ki:
'Sonra andolsun ki, onların önlerinden geleceğim" ifadesi; onları, âhiretleri hakkında şüpheye
düşüreceğim.
'Onların arkalarından geleceğim" sözü; onların dünyalarına olan arzularını körükleyeceğim.
'Ve onların sağlarından geleceğim.'cümlesi; dinlerine dair işlerini, onlara karıştıracağım.
'Ve onların sollarından geleceğim" sözü; günahlara karşı onların arzularını körükleyeceğim,
demektir. Yani şeytan şöyle demiştir:
Ben insanlara âhiretleri hususunda sokulacağım. Ölümden sonra
dirilme, hesaba çekilme, cennet ve cehenneme konulma hususunda onları şüpheye
düşüreceğim. Ben insanlara dünyaları hususunda da sokulacağım. Dünyayı onlara
sevdirip yaldızlı göstereceğim. Böylece onları dünyaya daldıracağım. Yine ben
insanlara dinleri ve salih amelleri hususunda da sokulacağım. Onları, iyilik
yapmaktan engellemeye çalışacağım. Ben insanlara, kötü ameller hususunda da
sokulacağım. Onları, kötü amellere çağıracağım ve o amelleri süslü
göstereceğim.
İbn Cerîr'in tercihine göre; Şeytan demiştir ki:
“Ben insanlara, bütün hak ve bâtıl yönlerden sokulacağım. Onları
hak'tan, hayırdan alıkoyup bâtılı ve kötülüğü ise süsleyip sevdireceğim.”
“Sonra andolsun
ki; onların önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından
geleceğim" âyeti hakkında şöyle denmiştir:
“Allah
üstlerinden dememiştir. Çünkü rahmet onların üstlerinden iner.” (Buzdağı teorisindeki süperegonun durumunu açıklar.) Bir rivayete
göre de; o,
“Ve sen onların çoğunu şükreder bulmayacaksın" âyetine; onları seni birler bulmayacaksın, diye mânâ verilmiştir.
İBLÎS'İN BU SÖZÜ; ANCAK BİR ZAN VE VEHİMDEN İBARETTİR.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar