İKİTARAFÇA OYNANAN KUMAR: REKLAMIN Ve BİREYİN ETİĞİ/ VARLIĞI
Hzl: Reha BAŞOĞUL
”Bir kişi,
grup veya toplum, “Yok arkadaş, ben (haklı-haksız) elimde bulundurduğum yeryüzü kaynaklarını
bölüşmem ve benden başkasına hayat hakkı
tanımam!” demesi, insanlığın yükselmek ve
yücelmek içen yüzyıllarda kat ettiği ya da etmesi gerektiği yolu, bir anda sıfıra indirgemesi demektir.
Ki bu aynı zamanda, kendini ve var edilmiş
olanın tasarruf keyfiyetini, eşyanın
(bütün maddî varlıkların)nihai hükmünü bilmemek ya da bilip de, umursamamak anlamına gelir. “ / Halil Cibran
Yazımızda reklamın
etiğinin ve varlığının gerek birey gerek reklam açısından zorluğuna değinmeden önce etik değerlerin
oluşmamasının her meslek kolunda
yarattığı sancıların olduğunu ve bunların etkisinde kalan toplum
bireylerinin gittikçe bunalım dönemi
olarak adlandırdığı umutsuzlukların temel sebeplerini anlatmaya çalıştık. Toplum üzerinde uygulanan
modellerin her seferinde belirttiğimiz
sancılar doğurmasından reklamın üretici ve reklam veren tarafının da etkilenmemesi mümkün değildir ve aynı toplum
içindeki benzer buhranların içinde
olması nedeniyle bu anlamda günah keçisi konumuna düşürülmemelidir. Zira etik sorunlar her meslek dalında
bulunmaktadır ve bu sorunlar yığınlar
oluşturmasını sağlayan birbirini besleyen dinamiklerdir ancak reklamlar, tüketimin ve rekabetin ana lokomotiflerinden
biri konumunda bulunduğu için medya
kadar mercek altına alınmak zorunda olduğunu engellemez. Aksi takdirde bu merceği çekmemizin şu an belirtileri yoğun bir şekilde görüldüğü
gibi gelecek toplumlarının daha bağımlı,
daha çok tüketen , daha az güvenen, çeşitli
streotypelarla birbirine benzer, sunulan ruhu benimseyen ve bunu
bulamadığı andan itibaren kendine karşı güvensiz, üretimden ve yaratıcılıktan
yoksun bireyler şeklinde karşımıza
çıkacağına kesin gözüyle bakılabilir. Her toplumda olduğu gibi çeşitli içsel özgürlük adına
dışetkiyle denetim altına alınan
yaptırımlarının olmasının faydasından önce her birey kendisinin toplum
adına faydasını düşünmeli ve
sergilemelidir. Yapay bir öneme sahip yaratılan
marka, firma, mesaj, satış rakamları gibi “kendi doğrularını dikkate
alarak tanımladığı başarıya aç ve
niteliği belirsiz” kavramlarla insan hayatının ve insanoğlunun kendini gerçekleştirmesi
açısında duygularını hissetmeyen bir
duruma getirilmesinin ne kadar tehlikeli olduğunu bilmemiz, her bireyin
toplum adına ve dolayısıyle kendi adına
önemle düşünmesi ve de bireysel önlemlerini
alması gerekmektedir. Bu oluşumun en büyük sorunu bireyin topluma,
toplumun bireye olan güvenin
eksilmesidir. İnsanoğluna hizmet etmekten ve onun hayata bakışını irdelemesi için ürünler ve hizmetler
ürettiğinin farkında olması gereken
firmalar, bu yaklaşımını ticaret pastasından pay almaktan geri kalmamak
için samimiyetsiz bir şekilde gösterdikleri ve çalışanlarına
öğrettikleri sürece tavandan tabana inen
ahlak yaklaşımının temellerini sarsmak ve yanlışı doğru göstererek gelecek adına sorumludurlar. Çocukların
ise örneği İsviçre’deki televizyonlarda olduğu gibi reklamlardan
kesinlikle uzaklaştırmalı ve ailelerinin
de reklam hayranı yapılan çocuklarla ilgilenmek yerine onların reklamla
meşgul olmasının kendilerinde bir
rehavet yaratmasından ve çocukların ruhsal ve
bedensel gelişimi için için ebeveynlerin harcaması gerekli vakti reklam
izleyerek azalmasıyla sorumluluklarından
kaçmalarından memnun olmanın vicdani
rahatsızlığını üstlenmelidir. Tüm
bunların yanında ve daha da önemlisi bizlere
nasıl bir yolu seçmemiz gerektiğinde
ışık olacak bilim adına akademik
platformlarda öğretilen teori,yasa ve modellerin de baştan aşağıya
insanlığa mutlak yararlılığı hem
akademisylerce hem de bireylerce sorgulanmalı ve körü körüne bir eğitimden ve yayılımdan ziyade
alternatiflerle birlikte sunulmalı ve
tercih hakkının ortak bir anlaşma olduğu sürece tanınmalıdır, tıpkı G.
Le Bonn’un “Bilim
bize geleceği vaad eder. Barışı yada mutluluğu değil.” sözüyle
bilime yaklaşımının alternatifinin
bulunduğu gibi... *
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar