Print Friendly and PDF

İMÂM ÂZAM EBU HANİFE radıya'llâhu anhın SIRLARINDAN


İmâm Âzam Ebû Hânife kuddise sırruhu'l-âlî hazretleri kırk yıl yatsı abdesti ile sabah namazını kıldılar. Ramazan ayında da geceleri bir hatim, gündüzleri bir hatim olarak altmış hatim yapardı;
Kendisine bu gücü kazandıran şeyin ne olduğu sorulduğu vakit şöyle demişlerdi:
Ben alfabe sırasına göre Allah’ın isimleri ile O’na dua ettim. Bunlar da şu ayette toplanmıştır:
Fetih sûresinin son ayeti
مُّحَمَّدٌ رَّسُولُ اللَّهِ وَالَّذِينَ مَعَهُ أَشِدَّاء عَلَى الْكُفَّارِ رُحَمَاء بَيْنَهُمْ تَرَاهُمْ رُكَّعًا سُجَّدًا يَبْتَغُونَ فَضْلًا مِّنَ اللَّهِ وَرِضْوَانًا سِيمَاهُمْ فِي وُجُوهِهِم مِّنْ أَثَرِ السُّجُودِ ذَلِكَ مَثَلُهُمْ فِي التَّوْرَاةِ وَمَثَلُهُمْ فِي الْإِنجِيلِ كَزَرْعٍ أَخْرَجَ شَطْأَهُ فَآزَرَهُ فَاسْتَغْلَظَ فَاسْتَوَى عَلَى سُوقِهِ يُعْجِبُ الزُّرَّاعَ لِيَغِيظَ بِهِمُ الْكُفَّارَ وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ مِنْهُم مَّغْفِرَةً وَأَجْرًا عَظِيمًا        
Muhammed Allah'ın elçisidir. Beraberinde bulunanlar da kâfirlere karşı çetin, kendi aralarında merhametlidirler. Onları rükûya varırken, secde ederken görürsün. Allah'tan lütuf ve rıza isterler. Onların nişanları yüzlerindeki secde izidir. Bu, onların Tevrat'taki vasıflarıdır. İncil'deki vasıfları da şöyledir: Onlar filizini yarıp çıkarmış, gittikçe onu kuvvetlendirerek kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş bir ekine benzerler ki bu, ekicilerin de hoşuna gider. Allah böylece onları çoğaltıp kuvvetlendirmekle kâfirleri öfkelendirir. Allah onlardan inanıp iyi işler yapanlara mağfiret ve büyük mükâfat vâdetmiştir. (Fetih, 29)
 Âl i İmran suresinin 154. ayetidir:
ثُمَّ أَنزَلَ عَلَيْكُم مِّن بَعْدِ الْغَمِّ أَمَنَةً نُّعَاسًا يَغْشَى طَآئِفَةً مِّنكُمْ وَطَآئِفَةٌ قَدْ أَهَمَّتْهُمْ أَنفُسُهُمْ يَظُنُّونَ بِاللّهِ غَيْرَ الْحَقِّ ظَنَّ الْجَاهِلِيَّةِ يَقُولُونَ هَل لَّنَا مِنَ الأَمْرِ مِن شَيْءٍ قُلْ إِنَّ الأَمْرَ كُلَّهُ لِلَّهِ يُخْفُونَ فِي أَنفُسِهِم مَّا لاَ يُبْدُونَ لَكَ يَقُولُونَ لَوْ كَانَ لَنَا مِنَ الأَمْرِ شَيْءٌ مَّا قُتِلْنَا هَاهُنَا قُل لَّوْ كُنتُمْ فِي بُيُوتِكُمْ لَبَرَزَ الَّذِينَ كُتِبَ عَلَيْهِمُ الْقَتْلُ إِلَى مَضَاجِعِهِمْ وَلِيَبْتَلِيَ اللّهُ مَا فِي صُدُورِكُمْ وَلِيُمَحَّصَ مَا فِي قُلُوبِكُمْ وَاللّهُ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ
Sonra o kederin arkasından Allah size bir güven indirdi ki, (bu güvenin yol açtığı) uyuklama hali bir kısmınızı kaplıyordu. Kendi canlarının kaygısına düşmüş bir gurup da, Allah'a karşı haksız yere cahiliye devrindekine benzer düşüncelere kapılıyorlar, «Bu işten bize ne!» diyorlardı. De ki: İş (zafer, yardım, herşeyin karar ve buyruğu) tamamen Allah'a aittir. Onlar, sana açıklayamadıklarını içlerinde gizliyorlar. «Bu işten bize bir şey olsaydı, burada öldürülmezdik» diyorlar. Şöyle de: Evlerinizde kalmış olsaydınız bile, öldürülmesi takdir edilmiş olanlar, öldürülüp düşecekleri yerlere kendiliklerinden çıkıp giderlerdi. Allah, içinizdekileri yoklamak ve kalplerinizdekileri temizlemek için (böyle yaptı). Allah içinizde ne varsa hepsini bilir.( Âl i İmran, 154)
Sh: 19
Kaynak: İbn-i Hacer HEYTEMİ ( Hicaz Müftüsü), İMÂM ÂZAM'IN MENKIBELERİ, Çeviren: Abdülvehhab ÖZTÜRK (Ankara Müftü Yardımcısı) Kılıç Kitabevi, 1978 Ankara

İmam-ı Âzam Ebû Hanîfe radiyallâhü anhın Kur’ân-ı Kerim’den seçtiği onbeş ayet hakkında denilmiştir ki; her kim bu ayetleri yazıp taşırsa evine asarsa, hayvanına ve bineğine bağlarsa, yediği şeye okursa veya yazılabilecek bir gıdaya yazıp yerse düşman ve bütün zararlı şeylerden emin olur.
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحيمِ
خُلِقَ اْلاِنْسَانُ مِنْ عَجَلٍ   (Enbiya 37)
وَجَاءَ رَبُّكَ وَالْمَلَكُ صَفًّا صَفًّا         (Fecr 22)
قَوَاريرَ مِنْ فِضَّةٍ قَدَّرُوهَا تَقْديرًا      (İnsan 16)
وَالسَّمَاءَ بَنَيْنَاهَا بِاَيْدٍ وَاِنَّا لَمُوسِعُونَ            (Zariyat 47)
وَفِى السَّمَاءِ رِزْقُكُمْ وَمَا تُوعَدُونَ     (Zariyat 22)
قَالَتَا اَتَيْنَا طَائِعينَ     (Fussilet11)
وَكَانَ اللهُ عَليمًا حَليمًا     (Ahzab 51)
وَمَا لَنَا اَلاَّ نَتَوَكَّلَ عَلَى اللهِ     (İbrahim12)
وَقَضى رَبُّكَ اَلاَّ تَعْبُدُوا اِلاَّ اِيَّاهُ            (İsra 23)
حَصَبُ جَهَنَّمَ اَنْتُمْ لَهَا وَارِدُونَ     (Enbiya 98)
ذلِكَ تَقْديرُ الْعَزيزِ الْعَليمِ      (Fussilet 12)
وَلَوْ اَنَّ قُرْانًا سُيِّرَتْ بِهِ الْجِبَالُ اَوْ قُطِّعَتْ بِهِ اْلاَرْضُ اَوْ كُلِّمَ بِهِ الْمَوْتى بَلْ ِللهِ الاَمْرُ جَميعًا             (Rad 31)
اَلْحَمْدُ ِللهِ رَبِّ الْعَالَمينَ            (Fatiha 2)
حَسْبُنَا اللهُ وَنِعْمَ الْوَكيلُ  (Ali İmran 173)
فَانْقَلَبُوا بِنِعْمَةٍ مِنَ اللهِ وَفَضْلٍ لَمْ يَمْسَسْهُمْ سُوءٌ (Al-i İmran 174)
İSM-İ ÂZAM AYETLERİ
İmam-ı Âzam Ebû Hanîfe radiyallâhü anh, Kur’ân-ı Kerim’de İsm-i âzamın aşağıdaki ayetlerde geçtiğini beyan etmiştir.
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحيمِ
(51) وَمَا اَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ مِنْ رَسُولٍ وَلاَ نَبِىٍّ الاَّ اِذَا تَمَنّى اَلْقَى الشَّيْطَانُ فى اُمْنِيَّتِه فَيَنْسَخُ اللهُ مَا يُلْقِى الشَّيْطَانُ ثُمَّ يُحْكِمُ اللهُ ايَاتِه وَ اللهُ عَليمٌ حَكيمٌ (52) لِيَجْعَلَ مَا يُلْقِى الشَّيْطَانُ فِتْنَةً لِلَّذينَ فى قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ وَالْقَاسِيَةِ قُلُوبُهُمْ وَاِنَّ الظَّالِمينَ لَفى شِقَاقٍ بَعيدٍ (53) وَلِيَعْلَمَ الَّذينَ اُوتُوا الْعِلْمَ اَنَّهُ الْحَقُّ مِنْ رَبِّكَ فَيُؤْمِنُوا بِه فَتُخْبِتَ لَهُ قُلُوبُهُمْ وَاِنَّ اللهَ  لَهَادِ الَّذينَ امَنُوا اِلى صِرَاطٍ مُسْتَقيمٍ (54) وَلاَ يَزَالُ الَّذينَ كَفَرُوا فى مِرْيَةٍ مِنْهُ حَتّى تَاْتِيَهُمُ السَّاعَةُ بَغْتَةً اَوْ يَاْتِيَهُمْ عَذَابُ يَوْمٍ عَقيمٍ (55) اَلْمُلْكُ يَوْمَئِذٍ ِللهِ يَحْكُمُ بَيْنَهُمْ فَالَّذينَ امَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فى جَنَّاتِ النَّعيمِ (56) وَالَّذينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِايَاتِنَا فَاُولئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ مُهينٌ  (57) وَالَّذينَ هَاجَرُوا فى سَبيلِ اللهِ ثُمَّ قُتِلُوا اَوْ مَاتُوا لَيَرْزُقَنَّهُمُ اللهُ رِزْقًا حَسَناً وَاِنَّ للهَ لَهُوَ خَيْرُ الرَّازِقينَ (58) لَيُدْخِلَنَّهُمْ مُدْخَلاً يَرْضَوْنَهُ وَاِنَّ اللهَ لَعَليمٌ حَليمٌ (59) ذلِكَ وَمَنْ عَاقَبَ بِمِثْلِ مَا عُوقِبَ بِه ثُمَّ بُغِىَ عَلَيْهِ لَيَنْصُرَنَّهُ اللهُ اِنَّ اللهَ لَعَفُوٌّ غَفُورٌ (60) ذلِكَ بِاَنَّ اللهَ يُولِجُ الَّيْلَ فِى النَّهَارِ وَيُولِجُ النَّهَارَ فِى الَّيْلِ وَاَنَّ اللهَ سَميعٌ بَصيرٌ (61) ذلِكَ بِاَنَّ اللهَ هُوَ الْحَقُّ وَاَنَّ مَا يَدْعُونَ مِنْ دُونِه هُوَ الْبَاطِلُ وَاَنَّ اللهَ هُوَ الْعَلِىُّ الْكَبيرُ (62) اَلَمْ تَرَ اَنَّ اللهَ اَنْزَلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَتُصْبِحُ اْلاَرْضُ  مُخْضَرَّةً اِنَّ اللهَ لَطيفٌ خَبيرٌ (63) لَهُ مَا فِى السَّموَاتِ وَمَا فِى اْلاَرْضِ وَاِنَّ اللهَ لَهُوَ الْغَنِىُّ الْحَميدُ (64) اَلَمْ تَرَ اَنَّ اللهَ سَخَّرَ لَكُمْ مَا فِى اْلاَرْضِ وَالْفُلْكَ تَجْرى فِى الْبَحْرِ بِاَمْرِه وَيُمْسِكُ السَّمَاءَ اَنْ تَقَعَ عَلَى اْلاَرْضِ الاَّ بِاِذْنِه اِنَّ اللهَ بِالنَّاسِ لَرَؤُفٌ رَحيمٌ ( Hac 65)


 



Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar