İNSANLAR NEDEN KUMAR OYNAR?
Kumar
oynamanın toplumsal yanı pekiyi anlaşılmaz. Çoğu kişi insanların para kazanmak
için kumar oynadıklarını düşünür. Hiç kuşkusuz bazıları için doğrudur bu. Ancak pek
çokları para kaybetmek için de kumar oynar.
XIX. yüzyılda
işin bu yanı çok önemliydi. Bireyin toplum içindeki mevki ve saygınlığını,
verdikleri yargılarla her şeyin ötesinde belirleyen yüksek sosyeteden kadın ve
erkekler, akşamları Société des Bains de Mer’de toplanırlar, masadan masaya
ziyaretlerini tamamladıktan sonra da yan salonlara geçerlerdi. O zamana dek
yok yere savuracak kadar parası olduğunu kanıtlamak isteyen bir erkek için
böylesine elverişli bir ortam ve seyirci aransa da bulunmazdı. Sözkonusu kişi
zenginse, kaybetmesi olanaksızdı. Kumar masasına on ya da elli bin dolar
bırakmakla, bu miktarda bir parayı kaybedecek güçlü bir adam olduğunu
kanıtlamış oluyordu. Kazanırsa da bunun ona bir zararı dokunmazdı.
Büyük bir
ev yaptırmak az da olsa zevk sahibi olmayı gerektiriyordu. Pahalı bir eğlence
düzenlemek için kişinin sosyeteye takdim edilmiş olması ve başlangıç için de
birkaç arkadaşı bulunması zorunluydu. Telsizin icadından önce bir yat sahibi
olmak dünyadan elini eteğini çekmek anlamına gelirdi; üstelik de ancak
olağanüstü zenginlerin harcıydı bu. Büyük J. P. Morgan iki ölümsüz vecizesiyle
anılır. Morgan çok önemli bir toplantıda yaptığı konuşmada Wall Street’i
etkileyen şeyin para değil, kişilik olduğunu öne sürmüş, ama bu iddiası hiçbir
zaman tam bir kabul görmemiştir Yine Morgan bir yat sahibi olmanın kendisine kaça
patlayacağım soran bir tanıdığına, bunu sormak gereği duyan birinin yat satın
almaya gücü yetmeyeceğini söylemiştir.
Ve
kumarhane tüm bu sorunları çözmüştür: İnsan, gücünün yettiği ölçüde para
kaybedebilirdi ve bu, ne zevk sahibi olmayı, ne takdim, ne toplumsal zerafet ve
nezaket, ne nüfuzlu dostlar gerektiriyordu; paranın dışında hiçbir şey gerekli
değildi.
Kaynak:
J.K.Galbraıth,Kuşku Çağı,trc: REŞİT AŞÇIOĞLU, Altın Kitaplar Yayınevi,1989,
İstanbul, s: 70
**
Walter
Benjamin “Baudelairede Bazı Motifler” konusu
işlerken kumar hakkında şu hususlara değiniyor.
Yolda
yürüyenin kalabalık içinde edindiği şok deneyimi, işçinin makine başında
yaşadığına tekabül eder. Bundan, Poe'nun sınai iş süreci hakkında bir kavrayışı
olduğunu çıkaramayız henüz. Her halükârda Baudelaire böyle bir kavrayıştan çok
uzak olmuştur. Ama o, makinenin işçide harekete geçirdiği refleks
mekanizmasını, tıpkı aynadaki yansıması gibi, aylakta yakından inceleme
fırsatı veren bir sürecin etkisine kapılmıştı. Bu süreç kumardır dediğimizde, bu aykırı gelebilir. Çalışma ile
kumar arasındakinden daha inandırıcı bir karşıtlık olabilir mi ki? Alain buna
makul bir açıklama getirir:
"Kumar
kavramı... hiçbir partinin bir öncekine bağımlı olmamasını içerir... Kumar
önceden garantiye alınmış pozisyonları kabul etmez... Önceden kazanılmış olanı
hesaba katmaz; bu açıdan da çalışmadan farklıdır. Kumar, çalışmanın dayandığı o
ağırlıklı geçmişi kısa keser."
Alain'in
burada kast ettiği çalışma, (tıpkı kafa emeği gibi zanaatkârlıktan kalma belli
özellikleri koruyan) çok farklılaşmış bir çalışmadır; çoğu fabrika işçisinin
çalışması böyle değildir, vasıfsız işçininki hiç değildir. Gerçi bu sonuncular
için macera boyutu, kumarbazı kendine çeken serap söz konusu değildir. Ama
kesinlikle söz konusu olan şey boşunalık ve boşluktur; ücretli fabrika
işçisinin etkinliğine içkin olan, bir işi tamamlama imkânından yoksun
olmaktır.
Kumar,
vasıfsız işçinin otomatik çalışma sürecinden kaynaklanan jestlerini de içerir.
Elbette kumar hiçbir zaman seri el hareketleri olmadan oynanamaz; ya bahis
açılacak ya da kart alınacaktır. Makinenin hareketindeki sarsıntı, kumarda
"coup" (atış) denen şeye benzer. İşçinin eliyle makineye yaptığı
müdahalenin öncekiyle hiçbir bağlantısı yoktur, çünkü onun tamı tamına
tekrarından ibarettir. Tıpkı kumarda bir coup'nun bir önceki coup'dan kopuk
olması gibi elin makineye müdahalesi de bir öncekinden kopuktur; bu yüzden de
işçinin angaryası kendi tarzında kumarbazınkinin karşılığıdır. Her ikisinin
çalışması da aynı ölçüde içerikten yoksundur.
Senefelder'in
bir kumar salonunu betimleyen bir taşbaskısı var. Orada
resmedilenlerin hiçbiri, bilinen tarzda oyunla meşgul değildir. Herbiri kendi
duygularının tutsağıdır o anda; biri gemlenmemiş sevincinin, bir başkası
partnerine duyduğu güvensizliğin, bir üçüncüsü yoğun umutsuzluğun, dördüncüsü
bir kavga arayışının pençesinde gibidir; bir başkası dünyadan ayrılmaya
hazırlanmaktadır.
Tüm bu
davranış kiplerinin gizli bir ortak özelliği vardır:
Sunulan
tipler, kumar oynayanların kendilerini teslim ettiği mekanizmanın beden ve
ruhlarını nasıl ele geçirdiğini, bu yüzden de ne kadar tutkuyla hareket
ederlerse etsinler özel hayatlarında bile refleks hareketlerinden
kaçınamadıklarını gösterir. Poe'nun metnindeki yayalar gibi davranırlar. Birer
otomat gibi yaşarlar ve Bergson’ un hafızalarını tamamen tasfiye etmiş hayal
ürünü kişilerine benzerler.
Baudelaire
kumar düşkünleri için sempati, hatta saygı dolu sözler sarfetmişse de, kendisi
kumara düşkün gibi görünmez. Gece şiiri "Le jeu"de (Oyun) işlediği
tema, ona göre modern zamanlar tarafından öngörülmüştü; bunu yazmak, onun
görevinin bir parçasıydı. Kumarbaz Baudelaire’de arkaik eskrimci imgesinin
modern tamamlayıcısı oldu; her ikisi de onun için bir kahraman figürüydü. Börne
şunları yazarken Baudelaire’in gözüyle bakıyordu:
"Her
yıl Avrupa'da kumar masalarında ziyan edilen... tüm güç ve tutkular... bir
araya getirilebilseydi, bir Roma halkı ve bir Roma tarihi yaratmaya yetmez
miydi? Olay da bu, işte! Her insan bir Romalı olarak doğduğu için, burjuva
toplumu onu bu kimliğinden soymaya çalışır; kumar ve salon oyunları, romanlar,
İtalyan operaları ve şık gazeteler bu yüzden icat edilmiştir."
Kumar
teknik ya da psikolojik açıdan ele alınmak istenmiyorsa, o zaman Baudelaire'in
kavrayışı daha da önem kazanır. Kumarbaz kazanmak için oynuyordur, burası
açık. Yine de kazanma ve servet yapma çabasını, kelimenin dar anlamıyla bir
istek olarak adlandıramayız. Belki hırs, belki de karanlık bir azim harekete
geçiriyordur onu. Her halükârda, öyle bir ruh hali içindedir ki, deneyimden
fazla yararlanamaz.
[
Kumar, deneyimin düzenini devre dışı bırakır. Tam da kumarbazlar arasında
"deneyime amiyane meyli" (Kant) yaygın kılan, belki de bu gerçeğin
belli belirsiz hissedilmesidir. Kumarbaz "benim'numaram" der, tıpkı
hovardanın "benim tipim" dediği gibi. İkinci İmparatorluğun sonuna
doğru bu bakış çok yaygındı. "Bulvarlarda her şeyi şansa bağlamak âdet
olmuştu." Bahis tutmanın bu düşünme tarzına katkısı çok. Bahis, olaylara
şok niteliği vermenin, onları deneyimin bağlamından koparmanın bir aracıdır.
Burjuvazi için politik olaylar da kolayca kumar masasında olup bitenin biçimini
alır.]
İstek,
deneyimin düzeni içinde yer alır. "Gençliğinizde
istediğinizi, yaşlılığınızda bol bol bulursunuz," der
Goethe. Bir şeyi hayatta ne kadar erken isterseniz, gerçekleşme olasılığı da o
kadar yüksek olur. Bir istek zamanın içinde ne kadar uzağa uzanırsa,
gerçekleşmesi için o kadar fazla umut beslenebilir. Ama zamanın uzağına bize
eşlik eden, zamanı dolduran ve bölen deneyimdir. Bu nedenle, gerçekleşen istek
deneyimin doruğudur. Halkların simgesel dilinde mekânın uzaklığı zamanın
uzaklığının yerini alabilir. İşte bu yüzden, mekânın sonsuz uzaklığına kayan
yıldız, gerçekleşen dileğin simgesi olmuştur. Bir sonraki bölmeye yuvarlanan
fildişi top, en üstte duran bir sonraki kart, kayan yıldızın tam karşıtıdır.
Kayan yıldızın ışığının bir insan için çaktığı ânı içeren zaman, Joubert'in her
zamanki kendinden emin tavrıyla betimlediği türdendir. "Zaman," der
Joubert, "ebedilikte de bulunur; ama bu dünyadaki zaman değildir bu... Bu
zaman tahrip etmez, sadece tamamlar." Başladıkları hiçbir şeyi tamamlama
imkânı olmayanların yer aldıkları cehennemi zamanın karşıtıdır bu zaman.
Kumarın adının kötüye çıkması aslında kumarbazın işin içinde olmasından
kaynaklanır. (İflah olmaz bir piyango düşkünü, sözcüğün dar anlamıyla kumarbaz
kadar hor görülmeyecektir.) Hep yeni baştan başlamak, kumarın düzenleyici
fikridir (tıpkı ücretli işte olduğu gibi). Bu yüzden Baudelaire'de saniye
göstergesinin —"la Seconde" (An)— kumarbazın ortağı olarak ortaya
çıkmasının kesin bir anlamı vardır.
Unutma ki açgözlü bir kumarbazdır Zaman,
Her elde aldatmadan kazanır, bu bir yasa., SKY'132
Bir başka
metinde, buradaki saniyenin yerini şeytanın kendisi alır. Onun alanına hiç
kuşkusuz, "Le Jeu" şiirinin kumar müptelalarını sürdüğü o sessiz
mağara da girer.
İşte kara tablosu bir gece havası içinde
Gözümün önüne serildiğini gördüğüm rüyanın.
Bizzat kendimi de, bir köşesinde sessiz mağranın,
Gördüm, dirseklerim dayalı, soğuk, dilsiz, imrenen,
İmrenen bir halde, inatçı iptilâsına bu insanların. VMK; 161
Şair oyuna
katılmıyor. Köşesinde duruyor; oynayanlardan daha mutlu değil. O da
dolandırılıp deneyiminden yoksun bırakılmış biridir; modern bir insandır. Tek
farkla: Kumarbazların, kendilerini saniye göstergesinin insafına bırakmış olan
bilinci susturmak için kullandıkları uyuşturucuyu geri çevirir o.
[Burada
söz konusu olan uyuşturucu etkisi zaman açısından özgülleştirilmiştir, tıpkı
hafifletilmesi gereken ıstırap gibi. Zaman, kumar fantazmagorilerinin içine
dokunduğu kumaştır. Gourdon Faucheurs de nuit'sinde (Gece Orakçıları) şöyle
yazar: "Bence kumar tutkusu
tutkuların en asilidir, çünkü öbür tüm tutkuları içerir. Bir dizi şans vuruşu,
kumar oynamayan birinin yıllar boyunca tadabileceğinden çok daha fazla keyif
verir bana... Payıma düşen altınları sadece kazanç olarak gördüğümü
sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Ben onların bana verdiği keyfi görüyor ve bunun
tadını çıkarıyorum. Bana usanç vermeyecek kadar hızla gelirler, bende can sıkıntısı
yaratmayacak kadar çeşitlidirler. Tek bir yaşamın içinde yüz yaşam birden
yaşıyorum. Yolculuğa çıktığım zaman, elektrik kıvılcımının yol aldığı türden
olur bu... Eli sıkı isem ve banknotlarımı 'kumara' saklıyorsam, bu tıpkı başka,
insanlar gibi onları yatıracağım zamanın değerini iyi bildiğim içindir.
Kendime tanıdığım belli bir keyif, bana başka bin keyfe mal olabilir...
Keyifler kafamın içinde; başkasını da istemiyorum." Anatole France da
kumar üzerine nefis notlan Jardin d'Epicure'de (Epikür'ün Bahçesi) buna benzer
bir görüşü dile getirir.]
Ve kalbim ürperdi imrenmekten bunca zavallı insanlara
Ağzı açık uçuruma şevk ile koşan,
Kendi kaniyle sarhoş, nihayet tercih eden
Istırabı ölüme, cehennemi yokluğa VMK;162
Bu son
dizelerde Baudelaire, sabırsızlığı kumar hırsının bir alt katmanı olarak
sunar. Bunu en saf biçimiyle kendisinde bulmuştu. Öfkesinde, Giotto'nun Padova'daki
Iracundia’sının ifade gücü vardı.
Kaynak: Walter Benjamin'den Seçme Yazılar /Son
Bakışta Aşk Metis Seçkileri – 6, Metis Yayıncılık, Birinci Basım: Şubat
1993,İstanbul, sh:137-141
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar