İSMÂİL HAKKI BURSEVÎ Kaddesallahû Sırrahû'l Azîz HAZRETLERİ'NİN KASÎDE-İ FERÎDESİ
Bir
‘Elif’ bul mekteb-i irfanda evvel ‘ba’ yı sor
Kad
hamide eyleyip yay gibi andan ‘ya’ yı sor
Aslı
abdır dediler eşyanın , anın aslı ne
Noktanın
da var mıdır aslı var ol ma’nayı sor
Sidre
nice münteha oldu semavat üstüne
Barigah-ı
Mustafa’da ser çeken Tubayı sor
Heft
deryaya neden tahsis olundu bu sular
Ya
yedi ırmak nedir hem cuy u hem deryayı sor
İsm-i
azam suretinde dairen madar olan
Ya’ni
kim , bahr-ı muhite , cümle-i eşyayı sor
‘Kaf’
kim Kur’an içinde zikr olunur , ol nedir
Hem
o ‘kaf’ üstünde per ü bal açan ankayı sor
Varmıdır
bir kimse , bu sırr-ı azıymı fehm ide
Cism-i
arş-ı azamı devreden ejderhayı sor
Nur
içinde nar olur mu , gül içinde har-zar
Adem
asi olduğu şol cennet-i me’vayı sor
Zehi
zakkum-ı cehennem, ni’met-i cennet nedir
Asl
u fer’i ile işbu zehr ile helvayı sor
İki
evdir dediler amma ki aslı üç durur
Bu
iki üç dar içinde devreden darayı sor
Fevk
–ı dünyanın heva , vü tahtı hem oldu heva
Ber
heva üzre ne vech ile durur dünyayı sor
Varmıdır
bu nefs-i mefhume aceb asl-ı sahih
Nefs-i
mefhumu dahi mefhum olan ‘illa’ yı sor
Halveti
vü celveti bir ad olup kaldı heman
Kaç
adeddir hem nedir bu ikiden esmayı sor
Dedi
‘essultanu zıllullahi fil arz’ ol Habib
Zıl
nedir zü-zıl nedir, bu iki bi-hemtayı sor
Her
asırda saltanat kimde karar eyler acep
Ta
huruc –ı mehdiye dek cümle bu alayı sor
Zahiren
mehdiden İsa efdal olmuşken , neden
Eyledi
Mehdi , takaddüm Hazret-i İsayı sor
Herkes
ahval-i kıyametten haber anlar bilir
Cümleden
müşkil olan şol sa’at-i kübrayı sor
Cümleden
bir bir cevabın söyledikten sonra var
Bahr-ı
ilm içre olan girdab-ı vaveylayı sor
‘Hakkı’ya
‘Hak’ dedi ‘la yüs’el’ yürü hamüş ol
Nicedir
Mevla-yı esrar-ı cihan-arayı sor
(Tasavvuf , no: 15/4,5,6 16/6,7 17/5,6)
Kaside-i
Feride’nin , Rızauddin Remzi er Rufai (kaddesallahû sırrahû'l azîz) tarafından
yapılan şerhinin sadeleştirilmiş özeti
Eliften
maksad , sırf istikamettir ki ‘emr olunduğun gibi dosdoğru ol ‘ kelam-ı
celiline masadak olan mürşid-i kamildir.
Elif
harfi yedi noktanın birleşmesi ile hasıl olmuştur. Bir mevhum çizgidir. Ki bu
da mürşidlerin zahir veya batın yedi insani tavırdan mürur etmiş bir vücud-ı
zilliden ibaret bulunması lüzumuna binaendir.
Mekteb-i
irfan ,saliklerin dergahıdır. ‘Ba’ dan murad , nübuvvet nuru ve velayettir ki ,
kavis , şehr-i ulum, ve noktası da babusseelamdır.
“Bir
mürşid-i kamil bularak dergah-ı salikana intisab et ve evvelemirde velayet ve
nübüvvet sırlarını öğren” Kad hamide eylemekten maksad bar-ı sekıl-i mücahedeyi
yüklenmek demektir.
Kaddın
, yaya benzetilmesi eğilme, bükülmeden kinayedir. Esasen kaddin , keman teşbihi
öteden beri kullanılan teşbihattandır.
‘Ya’
harfine gelince , bilinir ki ‘ya’ harfi en son harftir.Bu da ilimlerin en son
gayesine işarettir ki bu son gaye de marifetullahtır.
“Tam
mücahedede bezl-i vücud derecesine vararak evelkilerin , sonuncuların ilmini
içine alan marifetullahı öğren” Görünen eşyanın aslı sudur. Acaba kamil insanın
aslı nedir ?
“Nokta”
ile tarif edilen nur-i Muhammedinin (as) de aslı acaba nedir? Onu Öğren.
Semavat üzerinde , sidrenin son merhale olduğunu bildin ise barigah-ı
Mustafa’nın (sallallâhü aleyhi ve sellem) üstünde bulunan ve bütün makamları
içine alan ‘tuba’ yı da öğren. İlahi tecelliler , salike niçin yedi deryadan
geliyor ve yedi ırmak vasıtası ile ulaşıyor, seyr ü süluk et de bunu öğren.
Her
şeyi kuşatmış olan ve her yerde sari olan rahmet denizini öğren. Kur’a-ı
Kerimde , Allahü Subhanehu ve Teala’nın Kadir ve Kayyum sıfatlarına işaret eden
‘Kaf’ harfi ve ‘kaf’ın ‘ üzerinde bulunup, O’nun (cc) zat nurlarına işaret eden
noktalar nedir , onu öğren. İblis , meleklerle beraber arşın etrafında
dönücüdür.
İşte
bu anlaşılması zor bir durumdur. Adem (aleyhisselâm) ‘in cennetten çıkmasına
sebep olan İblisin bu durumu, nur içinde ateş, gül içinde dikenin bulunması
gibidir. Bunları birleştiren ilahi kudret hayret vericidir.. Bu acaib sırları
öğren. Kahr ve lutf sıfatını aynı görmek lazımdır ki rıza makamına
ulaşabilesin. Bunu öğren.
Cennet,
cehennem ve cemalde devreden kamil insanı sor. Çünkü insanı kamil ateş için
cehennemden korkmaz ve nimeti için cenneti istemez. Cemali de kendisi için
istemez. Her üçünde de Hakk’ın (celle celâlühü) izni ile dönücüdür. Dünya
gezegeninin her tarafı boşluktur. Dünya , bu boşlukta nasıl duruyor. Onu öğren.
Nefs, zulmet ile nurlar arasında , mevhum bir gölgeden ibarettir.
“Lailahe
illa Allah “ kelime-i tayyibesinde ki ‘illa’ kelimesi de mevhumdur. Çünkü
‘illa’dan öncesi söylenmezse ‘illa’ ya , ihtiyaç kalmaz. ‘Allah (celle
celâlühü)’ ism-i celali ise daim ve bakidir. ‘la’ yı ‘illa’ yı bırak da kendini
bil. Halvet ve celvetin ikisi de birdir.
Sadece
isimleri farklıdır. Bu ikisinden ism-i azamı öğren.
Peygamberimiz (sallallâhü aleyhi
ve sellem) buyurdu ki, ‘zamanın kutbu , yeryüzünde , Allahü Subhanehu ve
Teâlâ’nın gölgesidir.’
Acaba
, O’nun (celle celâlühü) gölgesinden kastedilen mana nedir, onu öğren. Senin iç
aleminde , ‘mehdi’ yani veled-i kalb zuhur edinceye kadar seni idare eden ,
mukaddes zatları öğren. Kalb makamına vasıl olan salikte veled-i kalb zuhur eder. İç
alemindeki makam-ı mehdi budur. Arkasından
, ruh makamına vasıl olursa ‘ Ona ruhumdan üfledim’ ayet-i celilesinin sırrına
erişir. Burası da iç alemdeki , makam-ı İsa ‘dır (aleyhisselâm). Dünya aleminde
, Hz.İsa (aleyhisselâm) önce gelmiş olmasına rağmen, iç alemde, makam-ı İsa
(aleyhisselâm) , Mehdi’den sonra yer almaktadır.
Herkes
kıyamet gününü düşünür. Sen, saat-i kübrayı düşün, onun lezzetini tat ki , o
aşk ile hayretten hasıl olan bir lezzettir. Saat-i kübra , vuslat ile firkat
arasında bir andır. Ayrılıkta kavuşmak ümidi, kavuşmakta ise ayrılık korkusu
vardır. Bunların hepsini öğrendikten sonra, ilmi, kendi nefsine mal edip, ilmin
sana perde olmasını ve kıyl u kal ile uğraşmanın tehlikelerini de öğren.
Ey
Hakkı ! Hakk Celle ve Ala ‘ O’nun (celle celâlühü) yaptığından sual edilmez’
buyurdu. Sen var sükut et. Cihanara olan bu kadar esrarın sahibini sor öğren.
(Tasavvuf Ceridesi, sayı , 15,16,17)
Arap alfabesi’nin ilk
harfidir. İbranice de karşılığı alef harfidir. Elif harfinin Ebced
hesabındaki değeri birdir. Kameri harflerdendir.
Elif harfi
sadece sağdan bitişebilen bir harf olup, kendisine sol taraftan bir harf
bağlanamaz.
Elif, Kur’an alfabesinin ilk
harfidir; aynı zamanda ilk mahreç, yani ağız boşluğundan çıkış yerleri
itibariyle de harflerin ilkidir. Etimolojik yapısı itibariyle elif, tanışmak, kaynaşmak,
sevmek, cana yakın olmak, dostlukta bulunmak anlamlarına gelen “ülfet” ile, bir
şeyin müteaddit unsurlarını bir araya getirmek, arasını bulmak, imtizaç
ettirmek anlamındaki “te’lif” mastarlarının türediği “e-l-f” kökündendir. Elif,
alfabenin ilk harfi olduğu gibi diğer harflerin de sebebi ve kaynağıdır. Hatta
İbn Mukla’nın kaligrafi sistemine göre, bütün diğer harfler “elif” şeklinde
yazılmalıdırlar. Buna göre diğer harflerin hepsi “elif” harfinin değişik
kıvrımları şeklinde yazılmasıyla meydana geldiğinden o tüm harflerin aslı ve
esası durumundadır. Müteradif yada yakın anlamlara gelen kelimelerin ebced
karşılıkları aynı sayıyı verdiği taktirde biri diğerinin yerine kullanılabilir.
Nitekim “Allah”, “hilal” ve “lale” kelimelerinin ebced değerleri eşit (66)
olduğundan bu kelimeler gerektiğinde birbirlerinin yerine kullanılmıştır.
Örneğin Allah adının
yüceltilmesi (İ’lâ-i Kelimetullah) namına açılan bayrağın üzerine “Allah”
lafzını aynen yazmak yerine, aynı sayı değerine sahip “Hilal”i koymak
daha uygun görülmüştür. Buna göre Türk bayrağındaki “Hilal” in Allah’ı
sembolize ettiğini ifade etmek yanlış olmaz. Özellikle Osmanlı Türkleri dinî
konularda “Hilâl” i, askerî konularda ise “lale” yi sembol ve amblem olarak
kullanmışlardır. Cami kubbelerine, minare alemlerine hilaller kondurmaları,
saray ve kışla kubbelerini lale motifleri ile donatmaları hep aynı düşüncenin
ürünüdür. Elif ister harf, ister sayı olsun daima dik yazılır. Bu özelliği
uluhiyetten ubudiyete gelen fuyuzat için alıcı bir anten, ubudiyetten uluhiyete
yükselecek dua ve niyazlar için yükseltici bir işaret(amplifikatör)tir. Yine bu
özelliği ile mirac sırrının ve “sırat-ı müstakim”in de sembolüdür. Allah ve
Ahad isimlerinin ilk harfi olduğu gibi evvel, ahir, ezel ve ebed sıfatlarının
da ilk harfi olan “elif”, evvel ile ahiri, ezel ile ebedi Ahadiyet çizgisinde
birleştiren semboldür. Şu halde Elifi yani Allah’ı bilmek her şeyi bilmek
demektir.
Elif,
“Bir” olduğu için her şeyin kaynağıdır. Çünkü “kesret”, “bir” den geliyor. Bu
bakımdan tasavvuf edebiyatımızda Allah isminin yerine remz olarak daima “Elif”
harfi kullanılmıştır. Mim de Hz.Muhammed’in remzi olmuştur.
Bilindiği gibi “elif” harfi
ötürü okunduğu zaman “o” olur, yani Türkçemizde üçüncü tekil şahsı gösteren “o”
zamiri meydana gelir. “O” zamiri yalın halde ve tek başına kullanıldığı zaman
Allah isminin yerini almış olur. Türkçedeki “o” zamiri, Arapçadaki “hu”
zamirinin karşılığıdır. O yüzden elifi ötürü okumak demek “hu” zikrini diline
vird etmek demektir.
Yarin boyu elif harfi gibidir.
Kölesi olan sevgilinin boyu ise lamelif gibidir, eğilmiş, bükülmüştür. Bir elif
ve bir lam birleşir, lamelif harfi olur. Elif boyumu lam harfine dönüştürdü.
Elif harfi lam harfine döner, lam harfi elif harfine nasıl dönüşür.
Elif harfi Türk, Arap ve Fars
edebiyatlarında çok önemli bir yere sahiptir. Elif sevgilinin boyunu,
sevgilinin açtığı yarayı, doğruluğu ve tasavvufta da Allah’ı temsil etmesi
yönüyle birçok şekilde kullanılmıştır. Arap alfabesinin ilk harfi olması ve
yazılışındaki incelik ve zerafet sebebiyle diğer harflerden ayrı bir
öneme sahiptir.
Elif Divan Şiirinde sevgiliyi
belirtirken, Fars edebiyatında doğruluğu ve Tasavvuf edebiyatında da Allah’ı
temsil eder. Elif, Arap alfabesinin ilk harfi olması yanı sıra diğer
harflerin de sebebi ve kaynağıdır. Birçok harf elif harfinden türemiştir. Elif
tüm harflerin aslı ve esası durumundadır. Elif gerek incelik ve
zerafeti gerekse taşıdığı sembolik anlamlardan dolayı Türkçe’de çeşitli
mazmunlara ve nüktelere kaynaklık etmiştir. Birçok deyim elif ile ifade
edilmiştir: Eliften yaya kadar… deyimi baştan sona kadar okumak, öğrenmek;
Elifi görse mertek sanır… deyimi cehalet anlamında; Elifi elifine… deyimi de
aynen, tıpatıp uygunluğu ifade etmek için kullanılmıştır.
Eskiden çocuk yaşta tahta çıkan
padişahların culüs merasimleri sırasında padişahın alnına elif çekilirdi. Bu adet daha sonra halk
arasında da yaygınlaşıp akıllı, güzel çocukların alınlarına da nazardan
korunmak için elif çekilmeye başlandı. Elif, sevgiliyi tasvir ederken de
dikkate değer bir biçimdedir. Divan edebiyatında sevgilinin boyu, uzunluğu
elife benzetilir. Sevgilinin endamı elifin düzgünlüğüyle ölçülmüştür. Diğer
taraftan elif bazen de iki büklüm haline gelmiş aşığın yerine de
kullanılmıştır.
Aşk yolunda çeşitli ıstıraplar
çeken aşığın bir zamanlar dosdoğru olan boyu, sevgilinin cevri neticesinde
bükülüp “lam”a veya “dal”a dönmüştür. Aşık, çekmiş olduğu dertler neticesinde
adeta beli bükülmüş bir ihtiyara döner. Aşığın bağrında oluşan yaralar da
elife benzetilir. Elif harfi yazılış yönüyle başka bir elifle yan yana
yazılamaz. İki elif harfinin birbiriyle birleşmesi yazım kuralları
açısından mümkün değildir.
Sevgili naz içindedir
yani naz (ناز) kelimesinin ortasında yazılan elif harfi gibidir. Aşık ise
bela altında kalmıştır yani bela (بلا) kelimesinin sonunda yazılan elif gibidir.
Bu yüzden ikisinin birleşmesi mümkün olamaz. Elif, alfabenin ilk harfi
olması ve diğer harflerin de aslı ve esası olması sebebiyle tasavvufta Allah’ın
simgesi olmuştur. Çünkü elif bütün harflerin evveli olduğu gibi Allah da
bütün varlıkların evvelidir. Düz bir çizgiden oluşan elifin noktasının
bulunmaması ve kendisinden sonra gelen harfe birleşmemesi Vahdeti temsilinin
ayrı bir noktasıdır. Elif ebced hesabında da bir 1 sayısına tekabül
etmektedir. Bu yönüyle de Allah’ın birliğini temsil eder. Allah ve Ahad
isimlerinin ilk harfi olduğu gibi evvel, ahir, ezel ve ebed sıfatlarının da ilk
harfi olan elif, evvel ile ahiri, ezel ile ebedi ahadiyet çizgisinde
birleştiren semboldür. Böylece elif Allah’ın varlığının ezelde bidayeti,
ebedde nihayeti olmayan, O’nun Evvel, Ahir, Zahir ve Batın olan yegane bir
olduğunu ifade eder.
Mevlana da şiirlerinde elifi
işlemiştir. İlahi aşk duygusuyla şiirler yazan Mevlana elifi aşka benzetmiştir.
Elifin gizli anlamlar içerdiğini ve bazı kelimelerin de elifle başladığını
söyleyen
Mevlana, şunları söyler: “Aşk
da tıpkı elif gibidir, isminde gizlidir. O olmadan da besmele sesi gelmez. O
her şeyin başıdır.”
Elif, Fars edebiyatında
doğruluğu sembolize etmiştir. Fakat Fars şairleri bunu yaparken elifin değişik
özelliklerinden yararlanmışlardır. Boyu, göğüsteki çizgileri, alfabedeki yeri,
diğer harflerin aslı olması noktasının olmaması ve vahdet gibi birçok şekilde
elif doğruluğu temsil etmiştir. Derler ki, her bin yılda elif boylu
biri gelir.
M.G.T
https://www.youtube.com/watch?v=AjZtUOZiSpU
Gönlümüz her ân sendedir yâ Râb
Derdime dermân sendedir yâ Râb
Rahat-ı cânım câne cânânım
Sırr-ı pinhânım sendedir yâ Râb
Âşıkın kâmı, vuslat encâmı
Diller ârâmı sendedir yâ Râb
Aklı aradım bende bulmadım
Şübhe kılmadım sendedir yâ Râb
Kalbi yitirdim, ârayı geldim
Muttalî oldum sendedir yâ Râb
NÛRÎ biçâre oldu âvâre
Yâre’ye çâre Sendedir yâ Râb
Derdime dermân sendedir yâ Râb
Rahat-ı cânım câne cânânım
Sırr-ı pinhânım sendedir yâ Râb
Âşıkın kâmı, vuslat encâmı
Diller ârâmı sendedir yâ Râb
Aklı aradım bende bulmadım
Şübhe kılmadım sendedir yâ Râb
Kalbi yitirdim, ârayı geldim
Muttalî oldum sendedir yâ Râb
NÛRÎ biçâre oldu âvâre
Yâre’ye çâre Sendedir yâ Râb
Abdülehad Nurî Sivâsî
Kaddesallâhû Sırrahû’l Azîz Efendimiz Hazretleri (1650)
Kaddesallâhû Sırrahû’l Azîz Efendimiz Hazretleri (1650)
TETİMME
Gönlü
her ân Hakk Celle Ve Âlâ Hazretleri ile olanlara aşk olsun, aşkları cemâl
bulsun.
‟ Hiç şüphesiz onların gönülleri
göz, gözleri gönül olmuştur. Hattâ onlar baştan ayağa gönüldür”
****
“Bir gönlüm var, onu dostuma verdim.”
Gavs-ül âzam
İhramcızâde İsmâil Hakkı Toprak Sivâsî
Kaddesallahû Sırrahû’l Azîz
Kaddesallahû Sırrahû’l Azîz
TAHMİS-İ AZBÎ
Kıl u kâli
zâhidin hâl ehline hâl oldu
Âşk hâlini ne
bilsin zâhide hâl kâl oldu
Bir âlemden
ayrıldım yüzyetmiş bin sâl oldu
Can yine bülbül
oldu hâr açılıp gül oldu,
Göz kulak oldu hep bir her ne ki vâr ol oldu.
Göz kulak oldu hep bir her ne ki vâr ol oldu.
Akl u fikri
cânla kapladı her vâr âşk
İkrâr ile
inkârdan çekti ilk yâri âşk
Kimde nümâyan
olur feyz ile esrârı aşk
Uyandı çün
nâr-ı aşk kaynadı ebhâr-ı aşk,
Her yanaya çağlayup aktı gözüm sel oldu.
Her yanaya çağlayup aktı gözüm sel oldu.
Firakından dilbera
benzim hazâna döndü
Kaşlarının
derdinden belim kat kat büküldü
Cemâlinmiş
bülendi mağzı kur’ân bulundu
Gönül ol bahre
daldı dilim tutuldu kaldı,
Girdim anın zikrine azâlarım dil oldu.
Girdim anın zikrine azâlarım dil oldu.
Bana muhabbet
eden gönül içre bulundum
Kendimi onda
görüp zâtım için kılındım
Zâtla sıfatla
gizli iken bilindim
Ferhâd bugün
ben oldum varlık dağını deldim,
Şirin’ime varmaya her cânibim yol oldu.
Şirin’ime varmaya her cânibim yol oldu.
Kânde imiş
bilmedin seni beni yaratan
Ata ana hakkı
kimdir Azbî vâr eden
Hakk’ı bilen
geçmedi münkire müdâradan
Geç ak ile
karadan halkı bırak aradan,
Niyâzî dön buradan durma sana gel oldu.
Niyâzî dön buradan durma sana gel oldu.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar