İSMAİL HAKKI BURSEVİ kaddesellâhü sırrahu’l azîz-KENZ-İ MAHFÎ RİSÂLESİ
Bildin mi nedir, ey gönül insân-ı kâmili
Ne oldu bu cihân mezra’ı içinde hâsılı
Deryâ-i ilme saldı onu hazret-i feyyâz
Bahr-i muhîti etti güzer feyz-i şâmili
Habb-i sanevberîde felek-i habbe dâr olan,
Şol on sekiz bin âlemin olmaz mı hâmili
Kenz-i nihâna olmasa miftâh bu’l-aceb,
Olmazdı nakd-ı ma’rifetin kimse vâsılı
Gör kefe-i kemâlde mi’yârı zer ola
Hakkı olur mu, ehl-i kemâlin muâdili
İsmâil Hakkı Bursevî Kaddesellahû Sırrahû’l
Azîz Hazretleri
Küntü kenzin gizli sırrı, cisim içinde nihân
imis
Zikr et Hakk’ı ey muttaki, tevhit onu açar imiş
Vahib-i Ümmi, Divan, s. 429
***
Dile gelmez, söyeleyeydim küntü kenzin vârını
Alem-i ma’nâ yüzü, zatındaki devrândır
Vahib-i Ümmi, Divan s.397
***
Zehî kenzi hafî k’andan gelir her var olur,
peyda
Gehî zulmet zuhur eyler, gehi envar olur peydâ
Niyaz-i
Mısrî, Divan, s. 2
***
Kenz-i mahfi aşikar hep sendedir
Yaz u kış, leyl ü Nehar hep sendedir
Gayra bakma, sen de iste sen de bul
Niyaz-i Mısrî, Divan, s.
102
KENZ-İ MAHFÎ RİSÂLESİNDEN
Suâl olunursa ki; gerçi esyâ kenz-i mahfîden zuhûra geldi.
Fe-emmâ, ecsâm-ı mümkine oldukları cihetten mütenâhiyedir. Pes, kelimâtullah
mütenâhiye olmak lâzım gelir.
Cevâb budur ki; adem-i nefâd ve tenâhî kadîr ismine râci’dir.
Ya’nî, Allah Teâlâ’nın kadrinin hadd-ı mahdûdu yoktur ki orada mütenâhiye ola.
Bu cihetten [21.b] silsile-i kâinât ilâ-ebedi’l-âbâd müteselsil ve
muttasıl olmaktadır. Ve illâ sıfât-ı ilâhiyye münkatı’ olmak lâzım gelir. Bu ma’nâdan
kelime ve kelâm-ı ilâhî bakîdir. Kün emri ve onun müteallikatıdır. Ve aslında nefes-i
Rahmânî cemi’-i makdûrâta rûh-i zâtî bahs olmustur. Velâkin her nesnenin
zuhûru vakt-i mahsûsa merhûn olmakla birbirinden teehhüre bâis budur. Nazar
eyle ki a’mâl-i cennet teceddüt ettikçe vakten-fe-vakten derecât dahî teceddüt
etmektedir. Ve derekât-ı ehl-i cehennem dahî hudûs-i a’malle böyledir. Ve
kemâl-i insânî dahî tedrîci olmakla esmâ-ı hüsnânın ahkâmı dahî tedrîcle zuhûr
etmektedir. Ve her amelden bir mülk-i mahlûk olmaktadır. Ve ahrette amel yok
velâkin nefh ve nefes vardır ki lâ-yezâl zuhûrât iktizâ etmistir. Hatta ehl-i
cennetin hûr-i ayna ve emsâline kırbân ve vika’ından nesne-i rûhâniyye halk
olunsa gerektir. Tefekkür eyle! İmdî mahlûkat ve mükevvenâta ve kelimât-ı
ilâhiyyeye nihâyet var mıdır? Sûâl olunursa ki; Gerçi âhirette
bi-tarîki’t-teklîf amel ve mukabelesinde mesûbât yoktur. Fe-emmâ, zikr ve
tahmîd ve emsâlinden ervâh halk olunmak muktezâyı hikmet görünür. Cevâb budur
ki; Ne şüphe! Zîrâ dünyâda dahî ehl-i zikrin enfâsından melâike halk
olunmaktadır. Cennette ise bi-tarîk illâ velîdir. Şol ma’nâdan ki cennet
mahall-i letâfettir, melâike-i lâtife gibi. Ve evrâda zikr ve emsâli
bi-tarîki’t-telezzüzdür, [22.a] bi-tarîki’t-teklîf degil. Ya’nî,
ni’met-i lezîze-i cismâniyyeyi tenâvülde tekellüf olmadıgı gibi orada zikrde
dahî tekellüf yoktur.
Nitekim cemî’-i ef’âl ve harekât dahî
böyledir, dünyâda insân-ı kâmile göre eger rûhânî ve eger cismânî tekellüf
olmadıgı gibi. Aslı budur ki; âhirette kalb-i insân kāleb sûretinde temessül
etse gerektir. Pes kalb ve kāleb bir olacak kalbe dahî tekellüf olmadıgı gibi
kālebe dahî olmaz. Zîrâ ism-i latîf kesâfet götürmez. Cennet ve onun mütemessil
oldugu umûr ise letâif kabîlindendir.
RAHMAN VE RAHÎM OLAN ALLAH'IN ADIYLA
Çok önemli bir konu ile karşılaştığında, seni üzen bu
musîbetin Allah Teâlâ tarafından defedilmesini arzu edecek olursan önce,
Pazartesi gününü Salı gününe bağlayan
gece, yâni Salı gecesi;
Yatsı namazından sonra (Gece yarısından
sonra) ya da seher vaktinde iki rek’at namaz kıl;
bu namazın her rek’atinde 1 Fâtihâ’dan
sonra 11 defa İHLÂS sûresini okursun;
Sonra da selâm verdikten sonra Allah
Teâlâ’ya secdeye varırsın de arzu ve ihtiyacını iste (arapça biliyorsan
dilinle, bilemiyorsan zikir halinde kalbin ile niyazda bulunursun)
Daha sonra başını kaldırınca Rasûlullâh
sallallâhü aleyhi ve sellem Efendimize 11 kere salâvat-ı şerife getirip, ayağa
kalkarsın;
- Birinci adımda: Ya Şeyh Muhyiddîn! Söyle
- İkinci adımda: Ey Efendimiz Muhyiddîn!
- Üçüncü adımda: Ya Mevlânâ Muhyiddîn!
- Dördüncü adımda: Ey hizmete lâyık Muhyiddin! :
- Beşinci adımda: Ey Derviş Muhyiddîn!
- Altıncı adımda: Ey Hoca Muhyiddîn!
- Yedinci adımda: Ey Sultan Muhyiddîn!
- Sekizinci adımda: Ey Şah Muhyiddîn!
- Dokuzuncu adımda: Ey Gavs Muhyiddîn!
- Onuncu adımda: Ey Kutub Muhyiddîn!
- On birinci adımda: Ey Efendiler Efendisi
(Seyyidler seyyidi) Abdülkadir Muhyiddîn!
Diye çağır Sonra şöyle söyle:
Ey Allah’ın kulcuğu, benim imdadıma yetiş, Allah’ın izniyle bana yardımcı ol!
Ey insanlar ve cinlerin Şeyhi, Bana
imdad eyle, ihtiyacımın yerine gelmesinde bana yardım elini uzat!
Deyip şu duâyı üç defa oku:
Anlamı:
Allahım; Bütün eşya senindir ve bütün
eşya Seninle vardır; yine bütün eşya senden gelmedir ve bütün eşya sana yönelip
gelecektir sen bütün eşyaya hâkimsin, hepsi de senin yüksek kudretin
altında bulunuyor; Sen küllün küllüsün! Ey merhamet edenlerin en çok merhamet
edeni, senin rahmetine bağlanıp dayanıyoruz! Geniş rahmetin Efendimiz
Muhammed’e (Sallallahû aleyhi ve sellem) ve O’nun hânedan ve arkadaşlarına
(Radıyallahû anhüm) olsun! Onları hem dünyada, hem âhirette esenliğe
kavuşturmanı niyaz ederiz!”
Ayrıca;
bakabilirsiniz.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar