KADERÎ VE TARİHÎ VAROLUŞUN TEMELLERİ
Hz. Sultan Veled kaddesellâhü sırrahu’l âlî,
Rebabnâme
Kul, kaderin sırrına vakıf olursa,
kendine isabet eden her şeyi Allah’tan bilir. Fakat bu kanaatin açıklamasını
edebe aykırı görür de fenalığı kendi nefsine, iyilikleri Hakk’a nispet eder.
Nitekim Cenâb-ı Hakk kitab-ı hâkiminde buyurur: “Mâ esâbeke min
hasenetin fe minallâh (minallâhi), ve mâ esâbeke min seyyietin fe min nefsik” (Sana isabet eden iyilik Alah’tan, kötülük kendindendir.)
Nisa suresi 4/79 Sana ne iyilik gelirse Allah’tandır. Sana ne kötülük
gelirse kendindendir. (Ey Muhammed!) Seni insanlara bir peygamber olarak
gönderdik. Şahit olarak Allah yeter.
Âdem Aleyhisselâmın da bu yolda
hareket etmişti: Cennetten çıkarıldıktan sonra tövbeleri kabul olunduğu zaman
Cenâb-ı Hakk ona sordu ki: Biliyordun ki hayır, şer hep bendendir. Sen
günahını kendine nasıl isnat eyledin, “zalemna enfüsena” dedin?
A’raf suresi 7/23 Dediler ki:
“Rabbimiz! Biz kendimize zulüm ettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan
mutlaka ziyan edenlerden oluruz.”
Cevap olarak dedi ki: Ya Rabbi, bu
günahın sebebini sen olarak göstermekten utandım.
Cenâb-ı Hakk şu misali buyurdu ki:
İçinde bundan başka derin bir bahis
vardır ki söylersem mahzun olursun. Daha iyisi onu gizli tutayım ki belki
canımdan ve tenimden olurum. Gerçi o bahiste Hakk benim yardımcımdır, fakat onu
lisanıma alamam.
Kendimi kırar, günahkâr olurum, bile
bile günahkârlar sırasına girerim. Her fenayı ben kendimden bilirim,
şüphesizdir ki iyilikleri senden tanırım. Umdum ki, Hazreti Âdem gibi bana da
merhamet eder, içimdeki gamı kökünden sökersin. Hazret-i Âdem cennetten
çıktıktan sonra tövbeyi bir nefes dilinden bırakmadı. “Zalemna
enfüsena” vird-i canı oldu, bu zulmü kendime ben yaptım dedi.
Ondan sonra rahmet-i ilahiyye erişti.
Evvelki halinden yüz derece fazlasına nail oldu. Sonra Cenâb-ı Hakk sordu ki:
Adem Aleyhisselâmın dedi ki:
Ya Rabbi, biliyordum, fakat sana isnat etmek
edebi bırakmak olurdu.
Bundan dolayı suçu kendime nispet
ettim. Ta ki sana sığınabileyim. Cenâb-ı Hakk buyurdu ki
Ben de eğer ikbal sahibiysem, Hazret-i
Adem’in sünneti üzere gideyim, o gruba dahil olmaya gayret edeyim.
Makale, 101’den
İnsanın cevheri himmettir. Vuslatı
da himmeti (gayret)
nispetinde olur.
İnsanda iş gören, himmettir, himmetsiz
adam noksandır.
Hazret-i Peygamber’in gayreti yüce
olduğu için ona Hakk’tan başkası makbul olmadı.
Gerek yüksek, gerek düşük, hiçbir şeyi
canı gönülden kabul etmedi.
Ona Hakk’ın cemalinden başkası layık
değildi. Enbiya arasında ondan dolayı başı çekti. ‘’Mazağal basar’’
[Necm suresi 53/17 Göz (gördüğünden) şaşmadı ve (onu) aşmadı.] mantık-ı
celilince o mübarek gözler ilahi güzellikten başkasına iltifat etmedi.
Enbiyanın göklerdeki makamlarını Cenab-ı Hakk ona aracısız, perdesiz
(bila-vasıta, bila-hicab) gösterdi. O paha biçilmez hazinelerden hiçbiri gözüne
görünmedi (hiçbirini istemedi). Çünkü kulağına o yüce sesler girmişti. Hepsinden
geçerek bizzat Yezdan’a talip oldu ve bu yüce gayretinden dolayı bütün enbiyayı
geçti.
Cenâb-ı Hakk onun bu himmetiyle bütün
enbiyaya karşı daima iftihar buyurur ki:
Her kim burada o ışığı bulamazsa âmâ
kalır, sonunda fanilere katılır. Bu deryada o inciyi bulamazsan, öyle bir güzel
karşısında kör ve sağır mevkiine düşersin! Ekin yeri bu meradadır. Ek ki can
cihanında işe yarasın (mahsulünü alasın).
Makale, 68’den
**
Biz, özlem ateşinin şerhini dinleyecek
kulak, ayrılık ateşiyle yanmış sine isteriz. Bu hale kendinden geçmiş
olanlardan başkası dâhil olamaz. Hakk yolunda gizlenenlerden başkasında
akıl yoktur. Hudâ’nın aşkında Türk, Arap, Rum bizim
yanımızdadır. Gerek mümin,
gerek kafir, gerek iyi, gerek kötü herkes kendi sırlarını bizden öğrenir.
Herkesle hemdem olduk. Yârimiz hepsini de bizim kârımıza ortak etti.
Makale 2’den
Kaynak:
Rebabnâme, Yazan Hz. Sultan Veled, Mütercim: Niğdeli Hakkı Eroğlu, T.C. Konya
Valiliği, İl kültür ve Turizm Müdürlüğü Yayınları Yayın No: 214, Kasım – 2011,
İstanbul
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar