Print Friendly and PDF

KARUNLARIN SONLARI HEP AYNIDIR



Hz. Mevlâna Celâleddin Rumî kaddesellâhü sırrahu’l azîz Mesnevî Şerifinde buyurdu ki;
  • (Ey İnsanlar) Kendinize gelin; ondan isteyin başkasından değil. Suyu denizde arayın, kuru derede değil!    Başkasından isteneni de o verir. O kimsenin sana meyleden eline cömertliği ihsan eden yine Allah Teâlâ’dır. İtaatinden çekineni bile altınlara gark edip, Karun yapıyorsa itaat eder de ona yüz tutarsan sana neler yapmaz? (c.IV-b.1182-84)
  • O Padişah töhmet altına alınanı ihsanları ile Karun gibi zengin ederse suçsuza bakınca neler yapmaz? (c.V-b.2097)
  • Ancak Tanrı fermanı erişince toprak, Karun’u altınlarıyla, tahtıyla tâ dibine çekti. (c.I-b.864)
  • Hâlbuki bu yer bile Tanrı inayetiyle düşmanı tanıdı!    Yer, Musa’nın nurunu gördü, ona iltifat etti, Karun’u ise tanıdı yere geçirdi. (c.II-b.2367-68)
  • Arap beyleri bir gün toplanıp Peygamber'in yanına gelerek çekişmeye başladılar. Dediler ki: “Sen bir beysin, bizim de her birimiz birer beyiz! Şu beyliği bölüşelim, ülkenin sana düşen kısmını al!     Her birimiz, kendisine düşen bölüğe razı olsun; sen de artık bizim hissemizden el yıka!”    Peygamber dedi ki:
“Bana beyliği Tanrı verdi. O, bana başbuğluk ve mutlak bir beylik ihsan etti.”    Yine Peygamber buyurdu ki:
“Bu devir, Ahmed’in devridir, bu zaman, Ahmed’in zamanı kendinize gelin de onun emrine uyun!”    Kavim ise,
“Biz de Tanrı’nın takdiri ile hükmediyoruz bize de beyliği veren Tanrı’dır” dedi.  Peygamber;
“Fakat,  Tanrı, bana beyliği bir mülk olarak verdi, sizeyse bir vesileyle iğreti.     Benim beyliğim kıyamete dek bakîdir iğreti beylikse çabucak geçip gider!”    Kavim;
“Ey emîr  çok söyleme; üstün olduğunu iddia ediyorsun, delilin nedir?” dediler.   
Derhal Tanrı’nın kahır emri ile gökyüzünde bir bulut peydahlandı. Sel bastı, bütün o civarı kapladı. O pek korkunç sel şehre yüz tuttu. Şehirliler feryat ederek korkudan kaçışmaya başladılar.  Sınama zamanı gelmişti.  Şüphenin kalkacağı hakikatin apaçık ortaya çıkacağı zamandı. Peygamber dedi ki:    
“Her bey mızrağını atsın da şu sel dursun!”
“Hastalıkta da iyi gıdadan olur, kuvvet de! Beyliğinizi bir sınayalım!”
Hepsi mızraklarını attılar. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem de elindeki sopayı, o buyruklar yürüten inanmayanları âciz bırakan sopayı attı. O coşkun inatçı ve şiddetli sel, bütün o mızrakları saman çöpü gibi önüne katıp sürükledi. Bütün mızraklar kayboldu sopaysa bir gözcü gibi suyun üstünde duruyordu!  O sopanın himmetiyle o şiddetli sel, şehirden yüz çevirdi, başka bir tarafa akıp gitti. Bu büyük işi gören Arap beyleri, korkularından hep Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellemin beyliğini tasdik ettiler.     Yalnız hasetleri pek üstün olan üç kişi inanmadı inatlarından büyücü ve kâhin dediler.   
[Bende derim ki;]
İğreti beylik böyle zayıf olur Tanrı vergisi olan beylikse böyle yücedir işte. “Ey soyu sopu belli kişi, o mızraklarla sopayı görmediysen o beylerin adları ile peygamberin adına bak. Onların adlarını kuvvetli, şiddetli ölüm seli sildi süpürdü. Fakat Ahmed’in adı ve devleti baki.” (c. IV- b.2780- 2800)
·        Sizler buna kaza ve kader deseniz de;
 “ Durun ayaklarınızın önünde gizli tuzaklar pek çok. Kendinize gelin de belâ çölüne küstahça gitmeyin. Kendinize gelin de körcesine Kerbelâ’ya at sürmeyin!” (c.III-b.830-31)
·        Hakk’ta dedi ki, “ Sana bunca zamandır mühlet verdim, fakat benim için ne yaptın? (c.III-2149)

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar