KİTAPLARI NASIL OKUMALI
Hzl:
Mortimer Adler, Charles Von Doren
Pek çok insan ne tür
kitaplar okuması gerektiği konusunda büyük bir kaygı taşır. Kütüphanelerin ya
da kitabevlerinin raflarını dolduran binlerce kitap arasından kendi yolunu
aydınlatacak olanları bulmak için yoğun bir çaba harcaması gerektiğini düşünür.
Yazarlara en çok sorulan sorulardan biri, kimleri ya da neleri okuduklarına
dairdir hep. Hiç şüphesiz, doğru kitapları bulmak ve boşa zaman kaybetmeksizin,
sınırlı zamanda 'en iyileri' okumak önemlidir ancak 'ne tür' veya 'hangi'
kitapların okunmasına olan odaklanma hemen her zaman okumanın nasıl yapılması
gerektiği konusunun üstünkörü geçilmesine ve sonuçta, doğru kitaplara ulaşılmış
olsa bile büyük bir zaman kaybına ve kafa karışıklığına sebep olur. Böylesi bir
durumda ilk başvurulan savunma o kitabın 'doğru kitap' olmadığı şeklindedir.
İnsanların o kitapta 'ne bulduklarını' bir türlü anlayamamaktadır okur.
Elindeki 'sıradan' görünümlü kitap nasıl olup da yüzyıllara dayanmış ve büyük
bir eser olarak kendisine ayrılan başköşeye kurulmuştur. Derken, o kitap
bırakılır, yeni bir doğru kitap İçin yeni bir arayış… bu böyle sürer gider.
Her
kitap ayrı bir dünyadır. Kağıt üzerinde yazılı her metni aynı
şekilde okumak mümkün olsa bile, aynı şekilde anlamına varmak ve tam bir
kavrayışla, yazarın vermek istediklerini almak mümkün değildir. Shakespeare'nin
onca çağrışımlara açılan soneleriyle, herhangi bir yemek kitabım aynı şekilde
okumak elbette mümkün değildir. Balzac'tan, Tolstoy'dan, Stendhal'dan okumakla,
bir toplantı raporu okumak nasıl bir tutulabilir. Benzer şekilde, bir kimsenin
her gece uykuya dalmadan önce sevdiği bir kitaptan belli bir bölüm okumasıyla,
diyelim bir akademisyenin, bir konu üzerine aynı anda beş on makaleyi eşzamanlı
olarak okuması aynı okuma eylemi midir?
Daha fazla bilgi sahibi
olmak öğrenmektir ve bu nedenle, daha önce anlaşılmamış olanın anlaşılır
kılınmasını sağlayıcıdır. Fakat bu iki tür öğrenme arasında önemli bir
farklılık vardır.
Bilgi sahibi olmak,
basitçe, birşeyin öyle olduğunu öğrenmek demektir. Buna ilaveten bir konuda
aydınlanmak ise o konunun ne hakkında olduğunu bütünüyle öğrenmektir: o şey
neden öyledir, başkaca gerçekliklerle olan bağlantıları nelerdir, hangi
açılardan benzerlikler taşır; hangi açılardan farklıdır ve benzeri...
Bu ayrım, birşeyi
hatırlamak ile onu açıklamak arasındaki farklılığa benzerliği nedeniyle aşina
olduğumuz birşeydir. Eğer bir yazarın söylediklerini hatırlıyorsanız, onu
okumaktan dolayı birşeyler öğrenmişsiniz demektir. Eğer onun söyledikleri
doğruysa o zaman dünya hakkında birşeyler öğrenmiş olursunuz. Ne var ki ister
kitapla isterse de dünya hakkındaki bir gerçeklikle ilgili olsun, edindiğiniz
şey sadece hafızanızda tuttuğunuz bir bilgiden ibarettir. Burada aydınlanmış
olmazsınız. Aydınlanma, bir yazarın söylediklerine ek olarak onları neden
söylediğini ve bununla neyi kastettiğini bildiğimizde gerçekleşmiş olur.
Elbette insan, yazarın
ne kastettiğini bilmek kadar ne söylediğini de hatırlamalıdır. Bilgi sahibi
olmak aydınlanmanın önşartıdır. Ancak buradaki nokta, bilgi sahibi olmayla
kalınmaması gerekliliğidir.
Montaigne, “bilgi
sahibi olma öncesinde varolan acemice bir cehalet ile daha sonrasında ortaya
çıkan uzmanca bir cahillikten” söz eder. Birincisi, henüz alfabenin
abc’sini bilmediği için hiçbir şekilde okuması mümkün olmayan birinin
cehaletidir. İkincisi ise, sayısız kitap okumasına rağmen bunları okumasını
bilmeyen kişinin cahilliği. Bunlar, Alexander Pope’un yerinde tabiriyle, cahilce okuyanlar,
‘kitapyüklü eşekler’dir. Her
zaman için, bulduğu herşeyi okuyan ve üzerinde düşünmeyen kara cahiller
çıkmıştır. Bu tür, bir ömür kitap düşkünü olup hiçbir zaman ne okuduğunu
bilmeyen ve karmaşık bir öğrenmeyle hayatlarını geçirenler için Yunanlıların
kullandığı bir tabir vardır. Bunlara, sophomorelar ['Hünerli
alet' veya zekâ kazanmak anlamına gelen Yunanca sophisma'dan türetilmiştir ve
bugün İngilizce'de henüz işin başında olan, soyut düşünme aşamasındaki lise ve
üniversite öğrencileri için kullanılmaktadır, ç.n.] denir.
Bu hataya -yani, herşeyi
okumakla birşeyi gerçekten okumanın farkını görememe hatasına- düşmemek için
farklı öğrenme türleri arasında bir ayrıma gitmemiz şarttır. Bu ayrımın, bütün
bir okuma işi ve bunun genel olarak bütün bir eğitim süreciyle ilişkiselliği
üzerinde önemli yansımaları vardır.
Eğitim tarihi boyunca
insanlar çoğunlukla öğretim yoluyla öğrenme ile keşfederek öğrenmeyi
birbirinden ayırmışlardır. Öğretim, bir kimse, yazı ya da konuşma yoluyla bir
başkasına bir şeyler öğrettiğinde gerçekleşir. Buna karşın bize öğretilmeksizin
de bilgi sahibi olabiliriz. Eğer böyle olmasaydı ve her öğreticinin,
bildiklerini öğrenebilmesi için başkaca öğreticilerin olması gerekseydi
bilginin ilk olarak edinilişini açıklayamazdık. Buradan hareketle, ayrıca
keşfederek öğrenme -bir başkasından öğrenmeksizin araştırma, soruşturma veya
düşünme yoluyla öğrenme- süreci de olmalıdır.
Keşif, bir başkasının
yardımına dayalı, öğreticinin olduğu öğretimden çok farklı değildir. Her iki
durumda da öğrenme etkinliği, öğrenenle birlikte ilerler. Keşfederek
öğrenmenin, aktif; öğretim yoluyla öğrenmeninse, pasif bir öğrenme biçimi
olduğunu düşünmek bir hata olacaktır. Aktif olmayan öğrenme diye bir şey
yoktur; tıpkı, aktif olmayan bir okumanın olmaması gibi.
Bunun ne kadar doğru
olduğunu ortaya koymak amacıyla ikisi arasında yaptığımız ayrımı belirtmek için
öğretim yoluyla öğrenmeyi ‘yardıma dayalı keşif’ olarak adlandırabiliriz.
Psikologların algıladıkları gibi bir öğretim kuramına gitmeden önce açıkça
görülmektedir ki öğretim, istisnai derecede önemli bir karakteristiği olan,
sadece iki farklı sanatla -tarım ve tıp- ortaklıkları paylaşan bir sanattır.
Bir doktor belki hastası için pek çok şey yapabilir fakat son tahlilde iyileşecek
olan -sağlığına kavuşacak olan- hastanın kendisidir. Bir çiftçi, yetiştirdiği
ürünler ve beslediği hayvanlar için pek çok şey yapabilir ama en sonunda
olgunluğa erişecek olan şey, bitki ve hayvanlardır. Benzer şekilde, her ne
kadar öğretmen öğrencisine pek çok şekilde yardımda bulunabilse de öğrenmeyi
gerçekleştirecek olan kişi, öğrencinin kendisidir. Öğrenmenin gerçekleşmesi
için bilginin onun zihninde gelişmesi gereklidir.
Öğretim yoluyla öğrenme
ile keşfederek öğrenme -veya yardıma dayalı keşifle yardımsız keşif de
diyebiliriz- arasındaki fark temelde, öğrenicinin üzerinde çalıştığı materyal
farklılığıdır. Kendisine birşey öğretildiğinde -bir öğreticinin yardımıyla
keşifte bulunduğunda- öğrenici, kendisine iletilen birşey üzerinde bir eylemde
bulunmaktadır. Söylemsel, yazılı veya sözel bir takım işlemler
gerçekleştiriyordun Okuma veya dinleme eylemi ile öğrenmektedir. Burada okumak
ile dinleme arasındaki yakın ilişkiye dikkat etmek gerekir. İkisi arasındaki
küçük farklılıkları gözardı ettiğimiz takdirde, okuma ile dinlemenin aynı
sanatın -öğrenme sanatı- parçaları olduğunu söyleyebiliriz. Ancak ne zaman ki
öğrenici, herhangi bir öğreticinin yardımı olmaksızın öğrenme işi yaptığında
söylemden çok doğa veya dünya üzerinde bir edimde bulunuyor demektir. Bu türden
bir öğrenmenin kuralları, yardımsız keşif sanatını oluşturur. Eğer ‘okumak’
kelimesini yüzeysel anlamıyla kullanırsak öğrenmenin (öğretilmenin veya
yardımla yapılan keşfin), dinleme ve söylemlerden öğrenme de dâhil olmak üzere
kitaplar okuma sanatı olması gibi keşfetmenin -tam olarak söylersek, yardımsız
keşfin- de doğayı ve dünyayı okuma sanatı olduğunu söyleyebiliriz.
O halde, düşünmek
nedir? Eğer ‘düşünmek’ derken bilgi sahibi olmak ve birşeyi anlamak için
zihnimizi kullanmayı kastediyorsak ve öğretim yoluyla öğrenmek de bilgi sahibi
olmanın yollarından biriyse, o halde düşünmek, bu iki etkinlik ile birlikte
gerçekleşiyor demektir. Araştırma yaparken düşünmek zorunda olduğumuz gibi
okuma ve dinleme yaptığımız sırada da düşünmemiz gereklidir. Doğal olarak
düşünme biçimleri de farklılık gösterir -öğrenmenin iki farklı yolu arasındaki
farklılıkta olduğu gibi.
Pek çok insanın
düşünmeyi, öğretim yoluyla öğrenmeden çok araştırma ve yardımsız keşfetme ile
ilişkilendiriyor olmasının nedeni, okumayı ve dinlemeyi nispeten çaba sarf
etmeksizin yapabileceklerini sanmalarıdır. Salt bilgi edinmek veya eğlenmek
için okuyan birinin, birşeyin keşfi için uğraşandan daha az düşündüğü doğrudur
belki. Bunlar, daha az aktiflikle yapılan okumalardır. Kimse bunların anlama
çabası anlamında daha aktif okuma biçimleri olduğunu söyleyemeyecektir. Ancak
bu tür bir okuma yapan hiç kimse de bunun düşüncesizce yapıldığını da aynı
şekilde söyleyemeyecektir.
Düşünmek, öğrenme
etkinliğinin sadece bir parçasını oluşturur. Bunun yarı sıra kişinin duyularını
ve hayalgücünü de işin içine katması gereklidir. Gözlemeli, hatırlamalı ve
gözlenemeyenleri zihninde canlandırarak inşa etmelidir. Yinelemek gerekirse bu
tür etkinliklerin yardımsız keşifteki rolüne ağırlıklı olarak vurgu yapma ve bunların
okuma ya da dinleme yoluyla yapılan öğrenme sürecindeki yerini hiçe sayma ya da
en aza indirme eğilimi vardır. Örneğin pek çok insan, bir şairin şiir yazarken
hayalgücünü kullandığını ancak bu şiiri okuyanların böylesi bir hayalgücüne
ihtiyaçları olmadığını düşünür. Sözün özü okuma sanatı, yardımsız yapılan bir
keşif sanatındaki bütün becerileri -gözlem yapma istekliliği, her an uyanık bir
bellek, hayalgücü ve elbette analitik ve düşünümsellik içinde gelişmiş bir akıl
içerir. Bunun böyle olmasının nedeni bu anlamdaki okumanın da keşfedici
oluşudur -her ne kadar yardımsız değil yardıma dayalı olsa da.
Sanki okuma ve
dinlemenin her ikisi de bir takım öğreticilerden öğrenilen şeylermiş gibi
ilerliyoruz. Bu bir dereceye kadar doğrudur. Her ikisi de öğrenme yolları ve
her ikisi için de öğretim sanatında beceri kazanmış binlerinin olması gerekir. Örneğin,
bir dersi dinlemek pek çok açıdan bir kitabı okumak gibidir ve bir şiir okumak,
onu dinlemek gibi. Formüle edilen kuralların pek çoğunu, bu tecrübelere
uyarlamak mümkündür. Ancak okumaya öncelikli bir vurgu yapmak için elimizde
yeterince neden var ve bu yüzden isterseniz dinlemeyi daha ikincil bir yere
koyalım. Böyle yapmamıza sebep, dinlemenin o an hazır olan bir öğreticiden -çoğu
zaman canlı bir öğreticiden- edinilen bir öğrenme olduğu, oysa okuma
sırasındaki öğreticinin görünür bir şekilde varolmadığıdır.
Eğer canlı olarak karşınızda bulunan bir
öğretmene birşey sorarsanız muhtemelen sizi cevaplayacaktır. Ve eğer
söyledikleriyle kafanız karışırsa ne demek istediğini açmasını isteyebilir ve
bu sayede, düşünce dünyanızdaki sıkıntılı durumdan kurtulabilirsiniz. Buna
karşın, bir kitaba soru sorduğunuzda bunu yine sizin cevaplamanız gerekecektir. Bu
anlamda bir kitap da tıpkı doğa veya dünya gibidir.
Bir soru
sorduğunuzda sizi ancak kendi kendinize düşündüğünüz ve analiz ettiğiniz ölçüde
cevaplandıracaktır.
Bu elbette demek
değildir ki canlı bir öğretici sorduğunuz bir soruyu cevapladığında daha fazla
birşey yapmanıza gerek kalmaz.
Bu, ancak sorunun tek ve
kesin bir cevabı olduğunda mümkün olabilir. Oysa bir açıklama peşindeyseniz onu
anlamanız gerekir yoksa hiç birşey açıklayıcı değildir. Bununla birlikte,
erişebileceğiniz canlı bir öğretmen, onu anlamanızın kolaylaşması için size el uzatabilir
oysa bütün sermayeniz, kitaptaki öğreticinin yazdıklarıdır.
Okuldaki
öğrenciler çoğu zaman zor kitapları öğretmenlerinin yardımı ve kılavuzluğunda
okurlar.
Fakat okula gitmeyen ve bize bir görev olarak verildiği ya da yapmamız
gerekmeksizin kitap okumaya çalışan ve hayat boyu süren eğitimi temelde
kitaplara dayanan bizler için okuma yaparken bir öğreticinin yardımı söz konusu
değildir. Bu nedenle, öğrenmeye ve keşfetmeye devam etme işini halletmemiz için
kitapların nasıl iyi bir öğretici olabileceklerini bilmemiz şarttır. İşte bu,
tam anlamıyla, bu kitabın başlıca amacını oluşturmaktadır.
Sh:
19-23
İnceleyici okuma, gerçek
bir okuma düzeyidir. Bir öncekinden (başlangıç okuması) ve doğal bir
sıralamayla kendisinden sonra gelen düzeyden (analitik okuma) oldukça
farklılık gösterir. Ancak bu okuma düzeyi birikime dayalıdır. Buna bağlı olarak
inceleyici okuma kendi içinde başlangıç okumasını barındırır tıpkı tam
anlamıyla analitik okumada inceleyici okumanın ve sin-topik okumada da analitik
okumanın barınmasında olduğu gibi.
Bu demektir ki
uygulamada, başlangıç düzeyinde etkili bir okuma yapamadıkça inceleyici düzey
okuma yapamazsınız. Bir yazara ait metni çok fazla kelimenin anlamına bakmak
için duraklamak zorunluluğu duymadan ve gramer ve sentaksa [Sözdizim
]
takılmadan okuyabilir olmanız gerekir. Aynı zamanda illa en iyi anlamlarıyla
olmasa da cümle ve paragrafların çoğunluğunu anlamlandırabilmeniz de.
O halde inceleyici
okumanın içerisinde neler yer almaktadır? Böyle bir okuma yaparken nasıl
hareket etmektesiniz?
Burada farkında olunması
gereken ilk şey, iki tür inceleyici okuma olduğudur. Her ikisi de tek bir
becerinin iki yönüdür ancak başlangıç düzeyindeki okuyucunun bu ikisini iki
ayrı adım veya etkinlik olarak düşünmesinde büyük yarar vardır. Tecrübeli okur
her iki adımı aynı anda atmayı öğrenecektir ancak şu an için biz bu ikisini
ayrı şeylermiş gibi ele alacağız.
İnceleyici
Okuma I: Sistematik Tarama veya Ön-okuma
İsterseniz şimdi daha
önce atıfta bulunduğumuz temel duruma dönelim. Burada bir kitap veya bir başka
okuma materyali var ve karşısında da zihniniz. Bu durumda ilk yaptığınız şey
nedir?
İsterseniz bu duruma
oldukça yaygın olan iki unsur daha ekleyelim. Birincisi bu kitabı okumayı
isteyip istemediğinizi bilmiyorsunuz. Bunun analitik bir okumaya değip
değmeyeceğini de. Ancak olabileceğinden veya en azından derinlerine daldığınız
takdirde sizin için değerli olabilecek bir takım bilgi ve içgörü
barındırdığından da kuşkulanmaktasınız.
İkinci olarak kitabı bütünüyle
anlamak için kısıtlı bir zamanınız olduğunu -ki çoğu zaman da böyle olur zaten-
varsayalım.
Bu durumda, yapmanız
gereken şey kitabı şöyle bir taramak veya bazılarının söylemeyi yeğlediği gibi
ön-okuma yapmaktır. Tarama veya ön-okuma inceleyici bir okumanın ilk
altdüzeyidir. Burada temel amaç kitabın daha dikkatli bir okuma gerektirip
gerektirmediğini ortaya çıkarmaktır. İkinci olarak tarama kitabı ikinci bir
kez, daha dikkatli olarak okumaya karar vermeseniz bile kitap hakkında pek çok
başka şey söyleyebilir.
Kitaba bu şekilde
üstünkörü bir gözatma, işin sap-saman kısmını ayıklayıp gerçek öz besine
ulaşmaya yardım eden bir harmanlama sürecidir. Tarama yaparak elde ettiğiniz
bütün şeyin, kitabın o an için kayda değer olduğunun farkına varırsınız. Fakat
bunu yaptığınızda yazarın temel iddiasının ne olduğunu, yanı sıra kitabın ne
hakkında olduğunu da öğrenmiş olursunuz ki bu, kitaba göz atmak için
harcadığınız vaktin bir zaman kaybı olmadığını gösterir.
Tarama
alışkanlığı edinmek çok fazla vakit alan birşey olmamalıdır. Bunun nasıl
yapılacağına dair bazı öneriler vermek istiyoruz şimdi.
1. BAŞLIK SAYFASINA VE EĞER VARSA KİTABIN
ÖNSÖZ KISMINA BAKIN. Her birini hızlıca okuyun. Özellikle altbaşlıklara ve
genel olarak fikir veren diğer belirteçlere veya kitabın ne hakkında olduğuna
veya yazarın konuya nasıl yaklaştığına dikkat edin. Bu adımı tamamlamadan önce
konu hakkında belirli bir düşünceye sahip olmanız gereklidir ve dilerseniz bir
an için durabilir ve kitabı zihninizdeki uygun bir kategori içerisine yerleştirebilirsiniz.
Daha önceki kitapların içeriklerine göre bu kitabı hangi rafa yerleştirmeli?
2. İÇİNDEKİLER KISMI ÜZERİNDE DÜŞÜNEREK
kitabın genel yapısı hakkında fikir sahibi olun; bunu tatile çıkmadan önce
elinizde olan bir yol haritası gibi kullanın. Pek çok insanın, kitabın içinde
birşey aramadıkça içindekiler bölümüne hiçbir şekilde göz atmıyor olması hayret
vericidir. Aslına bakılırsa pek çok yazar içindekiler bölümünü oluşturmak için
bir hayli zaman harcar ve onların bu çabalarının çoğu zaman boşa gitmesi üzüntü
vericidir.
Bu, özellikle açıklayıcı
tarzda kaleme alınan kitaplarda yaygın bir uygulamaydı ancak zaman zaman roman
ve şiirlerde bile her bölümü ve hatta konu başlıkları hakkında fikir veren
altbaşlıkları da içeren içindekiler hazırlanır hale geldi. Örneğin Milton, kimi
zaman uzun denebilecek başlıklar kullanır veya ‘Savlar’ ya da ‘Kaybolan Cennet’
gibi adlar koymuştu. Gibbon bunu Roma İmparatorluğu’nun Yükselişi ve Düşüşü
başlığıyla bastı ve her bir bölüm için de kapsamlı, analitik bir içindekiler
bölümü koymuştu. Hâlâ zaman zaman bu tür analitik içindekiler kısmına
rastlamakla birlikte bu türden özetlemeler artık pek kullanılmamakta. Bu
uygulamanın terkedilmesinin bir nedeni belki insanların artık içindekiler
bölümünü bir zamanlar olduğu gibi okumuyor olmalarıdır. Ayrıca yayıncılar,
ayrıntılı bir şekilde herşeye yer vermektense daha az ele veren bir içindekiler
bölümünü daha cezbedici bulmaktadırlar. Bir şekilde daha gizemli olan bölüm
başlıklarının okuru daha çok çekeceğini düşünmekteler -onlara göre okur,
bölümlerin ne hakkında olduğunu merak edip okuyarak kitabı bitirecektir. Öyle
bile olsa bu, içindekiler bölümünün değerini düşürmez, o nedenle, kitabın
tamamını okumadan önce bu kısmı dikkatlice okuyun.
Bu noktada, eğer daha
önce dikkat etmemişseniz bu kitabın içindekiler bölümüne geri dönüp, göz
atabilirsiniz. Biz bu kısmın olabildiğince tam ve bilgilendirici olmasına
çalıştık. Bu kısmı incelemeniz, yapmaya çalıştığımız şey hakkında iyi bir fikir
verecektir sanıyoruz.
3. DİZİN BÖLÜMÜNÜ KONTROL EDEREK kitabın
kapsamına bakın. Ele alınmış olan konu başlıklarının kapsamı ve atıfta
bulunulan kitaplar ve yazarlar hakkında hızlı bir tahminde bulunun. Kritik
olduğunu düşündüğünüz bir takım kavramların listelendiğini gördüğünüzde hiç
değilse alıntılanmış olan bazı pasajlara göz atın. (İkinci Kısımda kritik
önemdeki kavramlar üzerinde daha geniş duracağız. Bu noktada yapmanız gereken
şey 1. ve 2. Aşamalardan
edindiğinizle genel fikrinize dayanarak kitap hakkında genel bir
değerlendirmede bulunmak) Okuduğunuz pasajlarda kitabın nabzı -kitabın nirengi
noktaları- atıyor olabilir veya yazarın genel tutumu ve yaklaşımı açısından
anahtar bir ipucu yakalanabilir.
İçindekiler bölümünde
olduğu gibi şimdi de bu kitabın dizin bölümüne bakabilirsiniz. Daha önce kritik
kavramlar olarak tartışılan bazı kavramları göreceksiniz. Onlara kaç gönderme
yapıldığını tespit edebilir misiniz ve başkaca önemli görünenlere?
Eğer yeni bir kitabın
üzerindeki kapağı gördünüzse, YAYINCININ TANITIMINI OKUYUN. Bazı insanlar, yayıncı tanıtımlarının abartının dikalası
olduğu izlenimine kapılırlar. Ancak bu
her zaman doğru değildir özellikle de açıklayıcı çalışmalar söz konusu
olduğunda. Bu tür kitapların tanıtımlarının büyük çoğunluğu kitabın
yazarlarınca ve kabul etmek gerekir ki yayınevlerinin halkla ilişkiler
birimlerinin katkılarıyla yazılmaktadır. Kitaplarını olabildiğince özetler
nitelikteki nirengi noktalarını tanıtıma koymaya çalışmak yazarlar arasında
ender görülen bir durum değildir. Bu çabalar, görmezden gelinmemelidir. Elbette
tanıtma, kitabı abartmadan başka birşey değilse bunu bir bakışta anlamanız zor
değildir. Fakat bunun böyle oluşunu görmeniz bile kitap hakkında size birşeyler
söyleyecektir. Muhtemeldir ki kitap, önemli birşeyler söylememektedir ve bu
yüzden tanıtımı da aynı şekilde birşey söylememektedir.
Bütün bu ilk adımları
tamamladıktan sonra kitabı daha dikkatli bir şekilde okumanız gerekip
gerekmediği veya onu okumayı istemediğiniz ya da buna hiç ihtiyaç duymadığınız
konusunda yeterli bilgiye sahipsiniz demektir. Her iki durumda da kitabı bir
süreliğine bir kenara kaldırabilirsiniz. Yok eğer böyle yapmamışsanız şimdi
kitabı tam anlamıyla taramak için hazırsınız demektir.
5. Kitabın içindekiler bölümüne dair
edindiğiniz genel ve hâlâ daha çok belirsiz olan bilginizden hareketle ŞİMDİ
KİTABIN SAVLARI AÇISINDAN KİLİT OLARAK GÖRÜNEN BÖLÜMLERE BAKIN. Eğer, çoğu
zaman olduğu gibi bu bölümler, açılış veya kapanış sayfalarında özetleyici
ifadeler barındırıyorsa bunları dikkatlice okuyun.
6. Son olarak, SAYFALARI ÇEVİRİN, BELİRLİ
NOKTALARA EĞİLİN, BİR VEYA İKİ PARAGRAFI OKUYUN, BU BAZEN ARDARDA BİR KAÇ
PARAGRAF DA OLABİLİR AMA DAHA FAZLA DEĞİL. Kitabın sayfalarını bu şekilde
karıştırın, her zaman için ana sava dair işaretlere bakın ve temel meselenin
nabzının attığı yerleri dinlemeye çalışın. Hepsinden öte, son iki veya üç sayfayı
okumamazlık etmeyin veya eğer bu bir sonsöz ise o takdirde ondan önceki son
sayfaları okuyun. Çok az yazar
kitabın bu son sayfalarında yeni ve önemli olduğunu düşündüğü çalışmasını son
bir kez özet olarak vermenin çekiciliğine karşı koyabilir. Zaman zaman olduğu
gibi bizatihi yazar bu son değerlendirmelerinde yanlışa düşse bile bu kısmı
kaçırmak istemeyeceksinizdir.
Şimdi kitabı sistematik
olarak taramış; birinci tipte bir incelemeye tabi tutmuş oldunuz. Bu noktada
bir kaç dakikayla bir saat arasında değişen bir sürenizi ayırarak kitap
hakkında bir hayli şeyler bilir hale geldiniz. Özelde, kitabın daha
derinlemesine irdelemek istediğiniz bir şeyler barındırıp barındırmadığını veya
daha fazla zaman ve dikkat ayırıp ayırmamanız gerektiğini anlamış oldunuz.
Şimdi ayrıca, sonraki zamanlardaki referanslarınız için kitabı zihninizdeki
katalogda tam olarak nereye oturtacağınızı da biliyorsunuz.
Sırası gelmişken, bu, oldukça aktif bir okuma biçimidir. Uyanık
olmadan, beynin bütün fakülteleri canlı ve işler halde bulunmadan herhangi bir
kitabın inceleyici bir şekilde okunması mümkün değildir. Kimbilir kaç kez,
güzel bir kitabı okurken bir kaç sayfa ilerledikten sonra hayallere dalmış ve
sonra yeniden uyandığımızda son okuduğumuz sayfalar hakkında birşey
hatırlamadığımızı farketmişizdir? Buradaki adımları takip ettiğinizde bunun
olmadığını göreceksiniz -yani eğer genel çizgiyi takip edecek bir sisteminiz
olduğunda.
Kitabın genel fikri veya
teması hakkında ipuçları yakalamaya çalışan bir detektif olduğunuzu düşünün, bu
durumda bunlara netlik kazandıran herşeye dikkat kesileceksinizdir. Burada
ileri sürdüğümüz önerileri akılda tutmanız bu tutumu sürdürmenize yardımcı
olacaktır. Ne kadar zaman kazandığınızı gördüğünüzde şaşıracak ve ne kadar çok
şeyi atlamadan yakaladığınıza memnun olacak ve bütün bunların sandığınızdan çok
daha kolay olduğunu farkettiğinizde rahatlamış olacaksınız.
Sh:
38-43
Bir kitap satın aldığınızda, tıpkı kıyafet ya da
bir ev eşyası için para ödeyip aldığınızda olduğu gibi bir mülkiyet hakkı
kazanırsınız. Fakat
söz konusu kitap olduğunda satın alma eylemi gerçekte ona sahip olmak için
sadece bir önşarttır. Bir kitaba tam anlamıyla sahip olma, onun belirli
kısımlarını kendimizin kıldığımızda ve bunu yapmanın en iyi yolu olarak
içerisine notlar yazmak suretiyle kendimizi onun bir parçası kıldığımızda -ki
her ikisi de aynı şeydir- gerçekleşir.
Kitap söz konusu
olduğunda onu okumak neden olmazsa olmazdır peki? Birincisi, bu sizi uyanık
tutar -sadece bilincin canlılığı değil geniş anlamda uyanık olma. İkincisi,
aktif bir şekilde yapıldığı takdirde okumak düşünmek demektir ve düşünmek,
kendisini sözle, kelimelerle veya yazıyla ifade etme gereği gösterir. Ne
düşündüğünü bildiğini ancak bunu ifade edemediğini söyleyen biri genellikle ne
düşündüğünü bilmiyordun Üçüncüsü, tepkilerinizi kâğıt üzerine yazmanız, yazarın
düşüncelerini hatırlamanıza yardım eder.
Kitap okumak, yazarla
sizin aranızdaki bir söyleşi gibi olmalıdır. Muhtemelen yazar konu hakkında
sizden daha çok şey bilecektir; eğer böyle değilse onun kitabını okuma
sıkıntısına katlanmamalısınızdır. Ne var ki anlamak, çift yönlü bir işlemdir;
bu esnada öğrenen hem kendisi ve hem de öğreticisini sorgulamak zorundadır. Ve
hatta öğreticisinin söylediklerini anladığında onunla tartışmaya girme
konusunda istekli olmak durumundadır. Kitap okurken üzerine notlar almak
kelimenin tam anlamıyla sizin yazardan farklı düşündüğünüz veya ona karşı
çıktığınız yanların ifadesidir. Bu sizin ona göstereceğiniz en yüksek saygı anlamına
gelir.
Bir kitaba akıllıca ve
verimli bir şekilde notlar almanın sayısız yolu vardır. İşte bunlardan
kullanabileceğiniz bazıları:
1. Bellibaşlı noktaların -önemli ve güçlü
ifadelerin- ALTINI ÇİZME.
2. Daha önce altıçizilmiş olan bir ifadeye
vurgu yapma veya altını çizmek için fazla uzun olan bir paragrafı işaretlemek
için KENARLARA DİKEY SATIRLAR ÇEKME.
3. Yeri
geldiğinde, kitap içerisindeki en önemli, on oniki ifade veya pasajı vurgulamak
için KENARLARA YILDIZ, ASTERİKS VEYA DİĞER İŞARETLER KOYMA.
4. Bir savı geliştirmek için yazar
tarafından ortaya konan hususları ardışıklık içerisinde belirtmek için
KENARLARI NUMARALANDIRMA.
5. Yazarın benzer noklara değindiği veya
ilişkili ya da karşıt hususları göstermek; kitap içerisinde ayrı ayrı yerlerde
ama anlamca bütünlük oluşturan konuları birleştirmek için KENARLARA ÖTEKİ SAYFA
NUMARALARINI YAZMA. Pek çok okur öteki sayfa numaralarını belirtmek amacıyla
‘Kg’ (Cf) sembolünü kullanır; bu ‘karşılaştır’ veya ‘gönderme’ anlamına gelir.
(Ancak kitap tarama yapılacaksa bu işaretlemelerde metinleri yaralamamalı sayfa
kenarları tercih edilmelidir.)
6. ANAHTAR KELİME VEYA İFADELERİ YUVARLAK
İÇİNE ALMA. Bu da büyük ölçüde altını çizmek gibi bir işlev görür.
7. Bir bölümü okurken zihninizde beliren
soruları kaydetmek; karmaşık bir tartışmanın olduğu kısmı sade bir ifadeye
dönüştürmek; kitap boyunca ortaya konulan bellibaşlı konuları ardıllık içinde
not etmek için SAYFANIN EN ÜSTÜNE VEYA ALTINA YAZMA. Kitapların en sonuna
eklenen boş sayfalar göründükleri sıra içerisinde yazarın ortaya koyduğu
hususlarla ilgili kişisel dizininizi yapmak için kullanılabilir.
Kitap işaretleme
alışkanlıkları açısından kitap sonu sayfaları çoğunlukla en önem verilen
bölümlerdir. Bazı kişiler buraları kendi fantezilerine göre bir iç-kapak oluşturmak
için kullanırlar. Fakat bu onların sadece kitap üzerindeki maddi sahipliklerini
gösterir. Ön kısımda yer alan boş sayfalar, kendi düşüncelerinizi notetmek için
daha elverişlidir. Kitabı bitirdikten ve arka taraftaki boş sayfalara kişisel
dizininizi yaptıktan sonra ön tarafa geçin ve kitabı, sayfa sayfa ya da nokta
nokta değil (çünkü bunu daha önce son kısımda yapmıştınız) ancak bütüncül
yapısı içerisinde, temel değinileri ve bölüm sırası içerisinde, genel
hatlarıyla ortaya koymaya çalışın. Bu genel özetleme, çalışmaya dair
anlamanızın bir ölçütü olacaktır; iç- kapaktaki adlandırmadan farklı olarak bu
sizin kitap üzerindeki entelektüel sahipliğinizi gösterecektir.
Kitapların içerisine ve
onlar hakkında alınabilecek, birbirinden oldukça farklı üç tür not vardır.
Hangi türü kullanacağınız yaptığınız okuma düzeyine bağlıdır.
Bir kitabı inceleyici
bir şekilde okuduğunuzda içerisine notlar almak için yeterli zaman
bulamayabilirsiniz; daha önce değindiğimiz gibi inceleyici okuma, her zaman
için zamanla kısıtlıdır. Buna rağmen kitabı bu düzeyde okurken, aklınıza gelen
cevaplar henüz tazeyken kaydetme imkânınız olmasa dahi pek çok önemli soru
sormaktan geri kalmazsınız.
İnceleyici okumayla
cevabı verilen sorular: ilk olarak, bu ne tür bir kitaptır?
İkinci olarak, kitabın
bütünü bize ne söylemektedir?
Ve üçüncüsü, çalışmanın,
genel anlamda çalışma konusuna dair yazarın geliştirdiği kavramsallaştırma ve
anlayışı üzerine kurduğu yapısal düzeni nasıldır?
Özellikle analitik bir
okuma için kitabı yeniden ele almanız, günler ve hatta aylar alacaksa o
takdirde tüm bu sorulara vereceğiniz cevaplara ilişkin notlar alabilirsiniz ve
muhtemelen de alma ihtiyacı duyarsınız. Bu tür notları almak için en iyi yer
içindekiler sayfası veya belki de yukarıda genel hatlarıyla ele aldığımız diğer
notlar için kullanışsız olacak olan başlık sayfasıdır.
Burada farkında olunması
gereken nokta, tüm bu notların temel kaygısının -en azından fazla ayrıntıya
inmeksizin- kitabın, özüyle değil yapısıyla ilgili olduğudur. Bu nedenle, bu
tür not-almayı yapısal olarak adlandırıyoruz.
Özellikle uzun ve zor
bir kitabı inceleyici biçimde okuma sırasında yazarın kitabın konusu hakkındaki
düşüncelerine dair bazı iç-görüler edinmeniz mümkündür. Bununla birlikte çoğu
zaman bu böyle olmaz; ve kesinlikle kitabı daha dikkatli bir şekilde okumadıkça
kitaptaki ifadelerin eksiksizliği veya gerçekliğine ilişkin değerlendirmeleri
ertelemeniz gerekecektir. O halde analitik okuma yaparken kitabın gerçekliği ve
önemi hakkındaki sorulara cevap vermeniz gerekecektir. Bu nedenle, bu düzey bir
okuma sırasında aldığınız notlar, yapısal değil kavramsaldır. Bunlar, yazarın
ve sizin kitabı okudukça derinleştirdiğiniz ve genişlettiğiniz kendi
kavramlarınızla ilgilidir.
Yapısal ve kavramsal
not-alma arasında açık bir farklılık vardır. Aynı anda birkaç kitabı -aynı konu
üzerinde farklı kitapları- sin- topik bir şekilde okurken ne tür notlar
alırsınız? Tekrar etmek gerekirse, bu tür notlar kavramsal olma eğilimi
taşıyacaklardır ve sayfa üzerindeki notlar, sadece o kitap hakkındaki başkaca
sayfalara gönderme yapmakla kalmaz aynı zamanda başka kitap sayfalarına da
atıfta bulunurlar.
Bununla birlikte bunun
da ötesine geçen ve gerçek bir uzman okurun, aynı anda birkaç kitabı sin-topik
bir tarzda okurken atacağı bir adım söz konusudur. Bu, tartışmanın şekli -hemen
tüm yazarların, konuyu bilmeseler dahi bir şekilde dâhil oldukları bir
tartışma- hakkında alınan notlardır.
Sh:
56-59
Kaynak:
Mortimer Adler, Charles Von Doren, Kitapları Nasıl Okumalı, Çeviren: A.Erkan Koca Birleşik
Yayınevi, 1. Baskı, Eylül 2011, Ankara
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar