KIYAMET ALÂMETLERİ HADİSLERLERİNİN KİTABI MUKADDESLE KARŞILAŞTIRILMASI
Kıyamet alametleri ve geleceğe yönelik haberlerle ilgili olarak Kitab-ı
Mukaddes ile hadisler arasında gerek muhteva gerekse üslup bakımından
benzerlikler söz konusudur. Bu durum
Hz. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve selleme dayandırılan fiten rivayetlerinin
sıhhati sorununu ortaya çıkarmaktadır.
Bu sözleri Hz. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem söylemiş midir?
Yoksa bu sözler ona atfedilen sözler midir?
Hz. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem söylemiş ise bu benzerlikler
nasıl açıklanacaktır?
Bu sözleri Hz. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem söylememişse
kimler, ne zaman ve ne amaçla söylemişlerdir?
Ele aldığımız konu çerçevesinde bu ve benzeri sorulara bir anda cevap
vermek kolay olmamaktadır. Ancak çalışmalarda bazı verilerin göz önünde
bulundurulması gerekmektedir. Öncelikle Yahudi ve Hıristiyan dini kültürünün
zaman açısından Müslüman kültüründen önce olduğu gerçekliğini göz önünde
bulundurmamız gerekmektedir. Bu zamansal öncelik ehli kitap kültürünün kendi
ürünlerini Müslüman dini kültürünün kullanımına bir şekilde sunmuştur. Doğal
olarak eski ve baskın kültür etkisini bir şekilde yaratabilecek bazı yolları
kendisine açmıştır. Apokaliptik edebiyat ilk günlerden itibaren kendisinden
sonra ortaya çıkan fiten edebiyatını etkilemiştir. Çünkü Hz. Rasûlüllah
sallallâhü aleyhi ve sellemden çok önce oluşan bu edebiyat Sami dillerine ve
Sami olmayan Slavca ve Ermenice gibi dillere de çevrilerek geniş bir coğrafyaya
yayılma imkânı elde etmiştir. Arabistan yarımadasına da Yemen’den geçiş
sağlanmıştır. Daha sonra Yemen ve Habeşistan Bölgesini ele geçiren Müslüman
Araplar bu kültürel birikimlere mirasçı olmuşlardır. Zamanla ortaya çıkan iç
savaşlar ve yaşanan büyük acılar Apokaliptik edebiyatın içerisinde bulunan
unsurları tekrar harekete geçirmiş, söylemler güncellenerek ve geliştirilerek
tekrar kullanıma sunulmuştur.
Fiten hadislerin Hz. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve selleme atfedilmesi
zamanı ile ilgili olarak fitne dönemi (iç savaş) olduğu görüşü ifade
edilmektedir. Bu dönemde farklı gruplar kendi konumlarını ve iddialarını
desteklemek için çeşitli söylemlere ihtiyaç duymuşlar ve bunun içinde Hz.
Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin otoritesini kullanmışlardır.
Hadislerde ve Kitab-ı Mukaddeste belirtilen kıyamet alâmetleri ve gelecek
haberlerinde hem fizikî ve toplumsal alanda hem de kişisel dini tutum ve
yaşayışa kadar geniş bir alanda yıkım ve yozlaşma görüleceği ifade
edilmektedir. İnsanlığın bu zaman diliminde maruz kalacağı değişimler ve
olaylara karşı kendi inananlarını dikkatli ve uyanık olmaya çağırmaktadırlar.
Kitab-ı Mukaddeste ki kıyamet alâmetleri ve gelecekle ilgili haberler
sadece belirtilmiştir. Eski Ahit içersinde, Daniel ve sonraki kitaplarda
belirtiler ve haberler ağırlıklı olarak işlenmektedir. Yeni Ahit içersinde de
Matta bölüm 24 ve Markos bölüm13’te İsa Mesih’in tekrar gelişinden önce
olacaklar haber verilmekte, insanların hazırlıklı ve dikkatli olmaları
istenmektedir. Diğer kitapların içersinde ve özelliklede esinlenme (vahiy)
kitabı içersinde alâmetler ve gelecek haberleri konusu mensuplarına haber
verilmektedir.
Günümüzde gerek Kitabı Mukaddes araştırıcıları gerekse de İsa Okulu
araştırıcıları bu kaynaklar üzerinde ciddi çalışmalar yapmaktadırlar. Kıyamet
alâmetleri ve gelecekle ilgili haberler konusunda da bu araştırıcıların
değerlendirmeleri gerek metin tenkidi açısından gerekse de yaptıkları yorum
açısından çok iyi takip edilmesi gerekmektedir.
Hadisler İslam’ın ikinci kaynağıdır. Birçok konu da Müslümanlar
açıklayıcı bilgiyi hadislerden almaktadırlar. Kıyamet alâmetleri ve gelecek
haberleri konusunda en temel bilgi kaynağı da hadislerdir. Çünkü Kur’an da
kıyametin varlığı kesin olarak haber verilmekle beraber zamanı ve alâmetleri
hakkında bilgi verilmemektedir.
Fiten ve Melâhim hadislerin de Hz. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve
sellemin vefatından kıyametin kopacağı ana kadar fert ve toplum bazında meydana
gelecek bazı olaylar zikredilmektedir.
İslam âlimleri zamanı, mekânı, tarihi kesin hatlarla belirlenen gelecek
olaylarından bahseden rivayetleri ihtiyatla karşılamışlardır. Hatta bir kısım
İslam âlimleri bu haberleri o dönem de cereyan eden ictimâî, siyasî ve dinî
hareketlerin bir yansıması olarak görmüşlerdir. Bu tür haberlerin sahihliği konusun da
mümkün mertebe ihtiyatlı ifadeler kullanması ve ihtilafı giderilmeyen bir
hadisin bir başkası tarafından da makul ve ilmî ölçüler çerçevesin de
değerlendirilebileceği unutulmamalıdır. Fiten ve melahimle ilgili rivayetler hadis
açısından problemli bir sahadır. Diğer bilim dallarının verilerine ihtiyaç
duyulan bir alandır. Konu ile ilgili yapılan çalışmalar da bu husus dile
getirilmektedir. Hadis ilmi için rivayet edilen metin kadar rivayetin bize
kadar ulaşmasını sağlayan ravilerinde güvenilirliği çok önemlidir.
İncelediğimiz rivayetlerin ravileri ve metinleri ile ilgili
değerlendirmeleri ilgili bölümlerde yapılmıştır. Hadislerde zikredilen kıyamet
alâmetleri ve gelecek haberleri ile Kitab-ı Mukaddeste ki belirtiler arasında ortak
olanlar vardır. Ancak benzer olanlarından yola çıkarak
hadislerin kaynağının İsrailiyat olduğunu iddia etmek Hz. Rasûlüllah sallallâhü
aleyhi ve sellemin hassasiyetlerine ve tarihi gerçekliklere aykırıdır. Çünkü
Hz. Peygamber; Yahudilerin, Hıristiyanların ve diğer dinlerin uygulama ve
geleneklerinden farklı davranmaya özen göstermiştir.
Örneğin Müslümanlara namaz zamanını duyurmak için sunulan seçeneklere
farklı dinleri çağrıştırdığı için karşı çıkmıştır. Hz. Ömer’in kendisi için
Tevrat’tan bölümler yazdırması ve okumasından razı olmadığının göstergesi
olarak yüzünün kızarması, Selman-ı Farisi’nin Tevrat’ta yemekten sonra ellerin
yıkanması gerektiğinin yazdığını haber verdiğinde Müslümanların yemekten öncede
sonrada ellerini yıkadıklarını belirtmesi bunun göstergesidir. Hz. Rasûlüllah
sallallâhü aleyhi ve sellemin kıyamet alâmetleri ve gelecekle ilgili
açıklamaları kendisine bildirildiği kadarı ile olmuştur. Onun gayb
bilgisinin nerede başlayıp nerede bittiğini söylemek oldukça zordur. Kaldı
ki Hz. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin görevi Allah Teâlâ tarafından
kendisine bildirilenleri tebliğ etmektir. Gayb âleminin sırlarını açıklamak
değildir. Hz. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin kıyamet alâmetleri
ve gelecekle ilgili söylediği genel hükümler ifade eden bazı sözlerini vahiy
alamadan kendi değerlendirmesi ile yapmıştır. Bu değerlendirmeye basîreti,
firâseti, tecrübesi ve sağlam muhakeme yeteneği sonucunda ulaşmıştır. Hz.
Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin kıyamet alâmetleri ve gelecekle ilgili
verdiği haberler gerek vahiy yoluyla bildirilmiş olsun gerekse de kendi üstün
basireti ve sağlam muhakeme yeteneği ile bildirdikleri olsun; bu haberlerin
sağlam olanların evrensel boyutta değerlendirilmesi gerekmektedir. Kendisinden
sonra kıyamete kadar geçen sürede gelecek olan insanları ve toplumları iman,
ibadet, ahlak ve muamelatla ilgili uyarmakta ve dikkatli olmaya davet
etmektedir. Hz. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin kıyamet alâmetleri ve
gelecek haberleri konusunda ki uyarılarında bir durum tespiti söz konusudur:
Bunlar, insanın yaratılışında bulunan ve insan psikolojisini tahlil
eden, insandaki kötü meziyetleri iyiye çevirmeye amaçlayan tespitlerdir.
İnsandaki bu iyi meziyetler ortaya çıkarıldığı sürece de toplumda olabilecek her
türlü olumsuzluğun önüne geçilebileceğinin ifadesidir. İnsanda ki bu fıtri
özelliklerin kıyamete kadar devam edeceğinin ifadesidir. Bundan dolayı kıyamete
kadar olan süre içinde ortaya çıkabilecek fitnelerin yaygınlaşıp insanlığa daha
çok zarar vermemesi ve fitne ateşinin etkisiz bir halde sönmesi için insanların
dikkatleri çekilmektedir.
Kur’an’da ve Hadisler de geçen Ye’cüc ve Me’cüc’ün cinsiyetleri,
mekânları ve zamanları tayin edilmemekte, sadece bir vasıf olarak yeryüzünü
ifsat edenler manasınadır. Kötülüğü önlemek için her türlü engellemelere,
çarelere baş vurulması gerekmektedir. Bazı müelliflerin Ye’cüc ve Me’cüc’ü bazı
toplumlara hasretmesi doğru bir yaklaşım değildir. Bu yaklaşım ilmî bir hakikat
değildir. İslam’da ki deccal düşüncesi ile Ehl-i Kitab’ta anlatılanlar
ortaktır. Ancak İslam’daki düşüncenin tamamen Yahudi ve Hıristiyanlardan
aktarıldığı düşüncesi doğru değildir. Deccal konusunda her iki kaynakta
sembolik anlatım söz konusudur. Sembolik anlatım yolu ile de duygulara
hitap edilerek insanlara daha kolay tesir edilebilmektedir. Bu nedenle sembolik
anlatım, dinleyenlerin zihnin de hayallerle canlanarak daha net bir şekilde
belirmekte ve akılda daha kalıcı olmaktadır. Bu insanın genel psikolojik durumu
ile ilgilidir. Deccal konusun da Yahudi ve Hıristiyan kültürlerinden bir
etkileşimin olması mümkündür. Ancak deccal anlayışlarının arka planlarının
iyice araştırılması, yabancı unsurların etkileri doğru tespit edilmelidir.
Bunun için bu konu da İslam Tarihi, Tefsir ve Dinler Tarihi ile ilgili çalışmalara
da ihtiyaç vardır. Mehdî ile ilgili rivayetlerin çoğunluğunun zayıf olması
sebebi ile bu rivayetleri o dönemde gerçekleşen sosyal, siyasî ve dinî
hareketlerin bir sebebi olarak görmek gerekmektedir. Mehdî ile ilgili
rivayetler de gerek sened gerekse metin üzerinde bilimsel bir çalışma yapmadan
yapılan değerlendirmeler yanlış sonuçlara götürebilir. Bunun sonucunda da
toplumda Mehdî ile ilgili olarak yanlış değerlendirmelere ve beklentilere sebep
olunmaktadır.
Güneşin kıyamet kopmadan önce batıdan doğacağıyla ilgili verilmek
istenen mesaj evren için mutlak sonun olduğunu vurgulamaktır. Bu ifade ile tövbelerin kabul edileceği son
sınara işaret edilmektedir. Bu durum insanın kendi yaşamında da göz önünde
bulundurması gereken gerçekliktir. Kıyamet alâmetleri konusu geniş kapsamlı ve
derinliği olan bir konudur. İncelememiz de sınırlı sayıda hadisleri ele aldık.
Bu konu ile ilgili değerlendirme yaparken ihtiyatlı yaklaşılması gerekmektedir.
İsrailiyât türü bilgilerden etkileşimin olacağı ihtimali unutulmayarak sosyal,
dinî, ekonomik ve kültürel etkileşimler göz önünde bulundurulmalıdır. Tutarlı
bir değerlendirme için İslam Tarihi, Dinler Tarihi ve Tefsir alanlarında
yapılacak çalışmalara da gereksinim vardır.
Sonuç olarak, Kıyamet alâmetleri ile ilgili rivayetlerde zayıf ve
uydurma olanlar Mesihiyât ve İsrailiyât etkisi ile sahih hadislerin ifade
ettiği manaları geride bırakmışlardır. Bu durum gerek İslam’ın gerekse de
hadislerin yanlış anlaşılmasına ve yorumlanmasına sebep olmuştur. Bunun için bu
alanla ilgili toplumumuzda doğru bilgi ve anlayışın oluşturulabilmesi için ön
yargı ve kabulden uzak bilimsel çalışmalara ihtiyaç vardır. Kaynakların
incelenmesin de mümkün mertebe ihtiyatlı ifade kullanmak, ayrıntıları ve en
küçük ihtimalleri bile göz ardı etmeme dikkat ve titizliğinin, bilimselliğin
bir sonucu olduğu unutulmamalıdır.
v’allâhu a’lem.
Bülent MALKOÇ
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar