Print Friendly and PDF

KIYAMET VAKTİNİN ÜÇ DEVRESİ VE YILI MI VAR?!!!!!!!!!!!!

Bunlarada Bakarsınız



Bu sene  Hicri: 1437
Risale-i Nur Külliyatında Kıyamet bahislerinden
“Âhirzamandan haber veren mühim bir hadîs:
لاَتَزَالُطَائِفَةٌمِنْاُمَّتِىظَاهِرِينَعَلَىالْحَقِّحَتَّىيَاْتِىَاللّهُبِاَمْرِهِ
Ramazan-ı şerifte onuncu günün ikinci saatinde birden bu hadîs-i şerif hatırıma geldi. Belki Risale-i Nur şakirdlerinin taifesi ne kadar devam edeceğini düşündüğüme binaen ihtar edildi.
لاَتَزَالُطَائِفَةٌمِنْاُمَّتِى   (şedde sayılır, tenvin sayılmaz) fıkrasının makam-ı cifrîsi 1542 ederek nihayet-i devamına îma eder.
لاَيَعْلَمُالْغَيْبَاِلاَّاللّهُ
ظَاهِرِينَعَلَىالْحَقِّ   (şedde sayılır) fıkrası dahi; makam-ı cifrîsi 1506 edip, bu tarihe kadar zahir ve aşikârane, belki galibane; sonra tâ kırk ikiye kadar, gizli ve mağlubiyet içinde vazife-i tenviriyesine devam edeceğine remze yakın îma eder.
وَالْعِلْمُعِنْدَاللّهِ  * لاَيَعْلَمُالْغَيْبَاِلاَّاللّهُ
حَتَّىيَاْتِىَاللّهُبِاَمْرِهِ (şedde sayılır) fıkrası dahi; makam-ı cifrîsi 1545 olup, kâfirin başında kıyamet kopmasına îma eder.
لاَيَعْلَمُالْغَيْبَاِلاَّاللّهُ
Câ-yı dikkat ve hayrettir ki, üç fıkra bil’ittifak bin beş yüz tarihini göstermeleriyle beraber, tam tamına mânidar, mâkul ve hikmetli bir surette bin beş yüz altı (1506)’dan tâ ‘42’ye, tâ ‘45’e kadar üç inkılâb-ı azîmin ayrı ayrı zamanlarına tetabuk ve tevafuklarıdır.
Bu imalar gerçi yalnız bir tevafuk olduğundan delil olmaz ve kuvvetli değil; fakat birden ihtar edilmesi bana kanaat verdi. Hem kıyametin vaktini kat’î tarzda kimse bilmez; fakat, böyle îmalarla bir nevî kanaat, bir galip ihtimal gelebilir.
Fatiha’da“sırat-ı müstakim”ashabının tâife-i kübrâsını târif eden  اَلَّذِينَاَنْعَمْتَعَلَيْهِمْ fıkrası, şeddesiz bin beş yüz altı (1506) veya yedi (7) ederek, tam tamınaظَاهِرِينَعَلَىالْحَقِّ  fıkrasının makamına tevafuku ve mânâsına tetabuku ve şedde sayılsa  لاَتَزَالُطَائِفَةٌمِنْاُمَّتِى   fıkrasına üç mânidar farkla tam muvafakatı ve mânen mutabakatı, bu hadisin imasını teyid edip remiz derecesine çıkarıyor. Ve müteaddit âyât-ı Kur’âniyede  صِرَاطٌمُسْتَقِيمٌ  kelimesi, bir mânâ-yı remziyle Risaletü’n-Nur’a mânâca ve cifirce ima etmesi remze yakın bir ima ile, Risaletü’n-Nur şakirderinin taifesi, âhirzamanda o taife-i kübrâ-i âzamın âhirlerinde bir hizb-i makbul olacağını işâret eder diye def’aten birden ihtar edildi.”
لاَيَعْلَمُالْغَيْبَاِلاَّاللَّهُ * وَالْعِلْمُعِنْدَاللَّهِ
(Kastamonu Lahikası sh: 28)
Üç devre yani 1506 tarihi -yani o tarihe kadar galibane- miladi 2083 yılını; 1542 tarihi miladi 2118 yılını; 1545 tarihi ise 2121 miladi yılını göstermektedir.
Bu son bahis, kıyametin vaktini yani son zamanlarını ima etmesi, fakat kuvvetli iması, yani remiz derecesine çıkması ve bunu yazanın da eserlerini sünuhat-ı ilhamiye (yani ilhamın en üst mertebesinde) yazdığını açıkca beyan eden Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri olması, bize kesin kanaat vermektedir.
Risale-i Nur hizmeti ve Nurlarla imana, Kur’ana hizmet eden Nur Talebeleri, önümüzdeki yüz küsur senedeki hem muvaffakiyetli, hem mağlubiyetli devrelerde yani her devrede bulunacaklardır.

Herşeyden önce bilmemiz gereken husus şudur ki,
Allah Teâlâ kulların bilgisine göre bir tecellisi zuhur etseydi, Rabbliğine halel gelirdi.
Yeri gelmişken komplo teorileri üreten insanların yaptıkları hilelerden bahsedelim. En önemlisi tarihi şahsiyetleri kullanarak komplo üretmeleridir. Teoriler ile zihinleri hadiselere karşı mesnedlerle hazırlayıp insanların eylemci yönlerini pasifize etmeleridir. “Nasıl olsa olacaktı”.  Mesela http://aytuncaltindal.com/kehanetler_kitabi.html deki bilgilerin doğruluğu ancak kendi yorumcuları tarafından yapılıyor. Bunun en güzel açıklaması 17 Ağustos 1999 Depremi için sonradan “bakın 17. Cüzün Enbiya süresinde işaret edilmişti demeye başlayan bilgiçlerin çıkışı gibi. 
Daha önceden kimsenin bir şey söyleyemediği deprem hakkında ortalıkta zırvalar makamında sayıklamalar başlamıştı.
Günümüzde ise Türkiye Cumhuriyeti yıkılacak şu olacak bu olacak diye ortalıkta fazlaca turfa müneccimler yine arttı. Nane mollalar uyduradursunlar. Dedikleri olmayacaktır.
Hulasa; gaybı Allah Teâlâ bilir. Gelecekte bahsedilecek olay kafir hakkında dahi olacak olsa bile.  Seyyid Muhammed Şerif Efendi kuddise sırruhu'l-âlî Efendimin birgün sohbetinde şu bahis geçmiştir.
-Efendim filan yerde bir şeyh filan gün öleceğim demiş, fakat ölmemiş. Şeyhlerde yalan olmaz değil mi? Demişler.
Hz. Pir buyurdular ki;
-Canım, Şeyh doğru söylemiştir. Fakat Allah Teâlâ dilerse kaderi değiştirir, bu türlü kerametlerden sakınmak gerekir.
Allah Teâlâ, kullarına yapacağı işleri danışacak ve onların istekleri ile yapacak gibi aciz değildir. Eğer öyle olsaydı elimizi sallasak elliye değecek mehdiler geldi gitti. Hepsi unutuldu gitti. Toprak oldu.

[2] “Kim evli değilse Şam’a göçsün, çünkü başka şehirlerde öyle karanlık fitneler kopacak ki oralardaki halkın çoğunun kurtuluşu güç olacak” (aynı Vasıyyetnâme’den terceme).
Sadreddin’in İstanbulda, Ayasofya Kütüphanesinde 4849 No. lu mecmuada Mehdî hakkında bir risalesi vardır. Mecmuanın son – risalesi olan ve ciltte sahifeleri karışan bu küçük risale (168. a – 180. a), Sadreddin, İbn-ül Arabî ile Ekberiyye mensuplarının fikirlerini anlamak bakımından pek değerlidir. Şeyh-i Kebîr, bu risalede,
İMÂM HASAN ALEYHİSSELÂM SOYUNDAN OLAN MEHDÎ’NİN 613 RAMAZANININ YİRMİ YEDİNCİ CUMA GECESİ DOĞDUĞUNU (187. b),
654 HİCRÎDE KENDİSİ GÖSTERDİĞİNİ (168. b),
666 YILINDA, HALKIN, BİRÇOK ŞAŞILACAK ŞEYLERE ŞAHİD OLACAĞINI (180. a),
683 YILINA KADAR DA İSA’NIN İNECEĞİNİ BİLDİRMEDEDİR (179. b).
654 yılından bahsedilirken, “vaktimizden üç yıl önce” kaydı, risalenin 651 de yazıldığını açıklar. Sadreddin’in bu risalesiyle İbn-i Sina’nın risalelerini muhtevi ola bu mecmuada, “81. b ve 87. B” de 697 hicrîde, yazılan, diğer bir nüshayla mukabele edildiğine dair iki kaydın mevcudiyeti, mecmuanın değerini arttırmadadır. (GÖLPINARLI A. , 1985), s.235

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar