Print Friendly and PDF

KÖTÜLÜK ÇİÇEKLERİ- LES FLEURS DU MAL

Bunlarada Bakarsınız



Albatros, Güney Okyanus’ta yaşayan ve kanatları açıldığında dört metreyi bulan büyük bir kuştur; Bir tavuğunki kadar küçük olan gövdesi, dev kanatları ile tezat oluşturmaktadır.

Tayfalar sık sık yakalar, iş olsun diye,
Koca deniz kuşlarını, albatrosları ,
Keskin çukurlar üstünden kayan gemiye
Eşlik eden o kaygı bilmez dostları
Ama bırakıldılarını güvertelere
O gök kıralları ne sünepe, ne sarsak
Salıverir koca kanatlarını yere,
Yanlarında sürünen kürekler gibi, ak
O kanatlı yolcu ne miskin, ne sümsüktür!
Ne çirkin, ne gülünçtür o güzel kuş şimdi!
Topallar kimi, uçan sakata öykünür,
Biri pipoyla gagasını dürtükler kimi!
O bulutlar prensine benzer Ozan da,
Fırtınayla senli benli , yaylara gülen;
Yere sürülmüştür yuhalar arasında,
Yürüyemez devce kanatları yüzünden.
Sait Maden’in Kötülük Çiçekleri adıyla çevirdiği kitabın 31. sayfasından alınmıştır.
**
Üstünde göllerin, üstünde vadilerin,
Dağların, ormanların, bulutların, denizlerin,
Ötesinde güneşin, büyülü atmosferin,
Ötesinde bir yerde yıldızlı kürelerin.
Ruhum, sen ki yerinde duramazsın,
Ve usta bir yüzücü gibi dalgalarla oynaşan
İzler bırakırsın pür neşe sonsuz derinlikte
Anlatılmaz coşkunun erkeksi hazzıyla.
Uç, uç çok uzaına bu pis kokuların;
Git kendini arındır o yüce havalarda,
Ve iç, saf ve ilahi bir nektar gibi
Parıldayan boşlukları dolduran parlak ateşten
Karanlık hayatı ağırlıklarıyla ezen
Sıkıntılar ve sayısız kederlerin ardından,
Ne mutludur kim bilir bir kanat çırpışıyla
Işıltılı ve dingin boşluklara yol alan,
O insan ki , düşüncesi çayır kuşları gibi
Sabahleyin kanat çırpar özgürce göklere doğru,
Süzülür kuş misali hayatın üstünde ve anlar kolayca
Dilini çiçeklerin ve suskun nesnelerin.
Kemal Özmen’in Çevirisi Frankofoni’nin 6. sayısında (ss. 64–65)  
Bir tapınaktır Doğa, canlı sütunlarından
Belli belirsiz sesler duyulur ara sıra;
insan orada geçer tanıdık bakışlarla
Kendini gözetleyen simge ormanlarından.
Uzakta birbirine girmiş yankılar gibi
Bir birlik içersinde, kör karanlık ve derin,
Geceler kadar geniş, aydınlık kadar engin,
Kokular, renkler, sesler yanıtlar birbirini.
Kokular vardır çocuk tenleri gibi duru,
Obua gibi tatlı ve yeşil bir çim kadar
- Ve başkaları, çürük, zengin ve övünç dolu.
O sonsuz nesnelerin yayılışıdır onlar,
Misk, amber, reçine ve günnük gibi kokular,
Bedensel hazla ruhun coşkusunu şakıyan.
Ahmet Necdet’in Çevirisi, Necdet’in Kötülük Çiçekleri adlı çeviri kitabının 31.
**
Benim gençliğim, ötesinde berisinde güneş görünen
Karanlık bir fırtınadan ibaret oldu;
Öyle bir tahrip yaptı ki yıldırım ve yağmur
Bahçemde pek az pembe yemiş kaldı
İşte gelip çattım fikirlerin güzüne,
Kullanmak lazım küreği ve tırmığı
Yeniden toparlamak için su basmış toprakları
Ki içinde mezarlar gibi büyük çukurlar açmış su.
Kim bilir, tahayyül ettiğim yeni çiçekler
Bulacak mı acaba bir kumsal gibi yıkanan bu zeminde
Onlara kuvvet verecek esrarlı gıdayı?
Ah ıstı rap! Istırap! Zaman yer hayatı ,
Kalbimizi kemiren o sessiz düşman
Büyür ve kuvvet l enir kaybettiğimiz kandan!
Vasfi Mahir Kocatürk’ün Çevirisi Elem Çiçekleri adlı çeviri kitabından alınmıştır. Çeviri şiir, kitabın 36. sayfasında yer almaktadır.
**
Özgür insan, denizi her zaman seveceksin!
Deniz aynan; görürsün kendi ruhunu orda,
O aynada, o sonsuz yayılan dalgalarda,
Senin de dipsiz, acı bir uçurumdur beynin.
Dalmayı çok seversin sen kendi görüntüne;
Gözlerin, kollarınla kucaklarsın hep onu,
Kalbin dinlenir bazen duyup uğultusunu
Vahşi yakarışların acı gürül tüsünde.
İkiniz de karanlık ve ağzı sıkısınız:
İnsan! uçurumuna hiç kimse inemedi,
Deniz! servet l erini kimseler bilemedi ,
Sırrınızı vermede ne kadar kıskançsınız!
Ve nice çağlar geçti , ve nice uzun yıllar,
İnsaf yok, pişmanlık yok, hep savaşıyorsunuz,
Kan dökmeyi, ölümü ne çok seviyorsunuz,
Si z ey düşman kardeşler, ebedi savaşçılar!
Erdoğan Alkan’ın Çevirisi, Kötülük Çiçekleri adlı çeviri kitabının 38. Sayfasından alıntılanmıştır.
**
Sıcak bir güz akşamı, gözümü kapayarak,
Ne vakit o ateşli göğsünü koklasam ben,
Mutlu kıyılar geçer gözlerimin önünden
Tekdüze bir güneşle göz alıcı ve parlak;
Doğa’nın bahşettiği görülmemiş ağaçlar
Ve tatlı meyvelerle bu bir uyuşuk ada;
İnce, güçlü kuvvetli erkekler var orada,
Temiz kalpliliğiyle şaşırtıcı kadınlar.
Kokunu izleyerek hoş iklimlere doğru,
Bir liman görür gözüm yelken ve direk dolu
Denizin dalgasıyla nicedir yorgun argın,
Havada yayılarak doluyorken burnuma,
Kokusu yeşil demirhindi ağaçlarının,
Karışır ruhumdaki denizci şarkısına.
Ahmet Necdet’in Çevirisi , Kötülük Çiçekleri adlı çeviri kitabın 53. sayfasından alınmıştır.
**
İşte her çiçeğin sakında ürperdiği çağlar.
Her çiçeğin bir buhurdan gibi uçtuğu lahza!
Sesler ve kokular dönüyor akşam havasında
Hazin bir vals, bir tatlı başdönmesidir bu rüzgar
Her çiçeğin bir buhurdan gibi uçtuğu lahza!
Keman sesinde üzgü bir kalbin titreyişi var;
Hazin bir vals, bir tatlı başdönmesidir bu rüzgar
Bir büyük mabet gibi melül ve güzeldir sema.
Keman sesinde üzgü bir kalbin titreyişi var;
Nefret o kalpten bu geniş ve karanlık boşluğa.
Bir büyük mabet gibi melül ve güzeldir sema:
Pıhtılaşan kanında güneştir boğuldu tekrar.
Nefret o kalpten bu geniş ve karanlık boşluğa.
Bir kalb ki aydınlık maziden ne bulursa toplar.
Pıhtılaşan kanında güneştir boğuldu tekrar.
O mukaddes nurdur içime senden bir hatıra!
Cahit Sıtkı Tarancı'nın bu çevirisi Can Yayınlarından çıkan Otuz Beş Yaş adlı 1999 basımı şiir kitabından alınmıştır. Bu şiir, ilk olarak I Şubat 1946 tarihli Ülkü dergisinde yayınlanmıştır.
**
Sanki bin yaşındayım o kadar hatıram var.
Gözleri bilançolar, manzumeler, ilamlar.
Romanslar, sevgi taşan mektuplar, makbuzlara
Sarılı gür saçlarla dolu bir büyük masa.
Saklamaz daha çok sır üzüntülü kafamdan,
Bu bir ehram, bir mahzen, öylesine kocaman.
Fakirler çukurundan daha çok ölüleri,
- Ben ayın tiksindiği bir mezarlığım şimdi;
Orda azaplar gibi sürünür uzun kurtlar.
En can ölülerime boyuna saldırırlar,
Solmuş güllerle dolu eski bir odayım ben,
içindeki eşyanın yıllar geçmiş üstünden;
Orda üzgün pasteller, uçuk renkli Boucher’ler,
Dağılan bir kokuyu içlerine çekerler,
Bıkkınlığın yemişi, dinmez can sıkıntısı,
Ölümsüzlüğün sonsuz ölçüsünü aldı mı
Karlı yılların ağır yumakları altında.
Topal günleri geçmez hiçbir şey uzunlukda
- Artık ey canlı madde! Belirsiz bir dehşetin
Sardığı bir kayadan başka bir şey değilsin.
Bir sisli kum çölünün dibinde uyuklarsın,
Bir isfenks ki meçhulü aldırışsız dünyanın;
Hartada unutulmuş ama hırçın sesiyle
Yalnız şarkılar söyler batıp giden güneşe.
Suut Kemal Yetkin’in Çevirisi, Baudelaire ve Kötülük Çiçekleri adlı çeviri kitabının 117. sayfasında yer almaktadır.
**
Andromak sizi düşünüyorum! Bu küçük ırmak.
Bu zavallı hazin ayna ki vaktiyle ışıldardı içinde
Sonsuz haşmeti sizin dulluk ıstıraplarınızın
Bu yalancı simois gözyaşlarınızla büyüyen,
Bolluk getirdi benim verimli hafızama ansızın
Tam yeni CaırouseTden geçerken.
Eski Paris yok şimdi ( bir şehrin şekli
Daha çabuk değişiyor, heyhat! Bir faninin kalbinden);
Ancak zihnimde görüyorum o barakalar kampını,
O yığın sütun gövde ve başlıklarını taslak halinde.
Otları, bataklık sularıyla yeşillenmiş koca kayaları
Ve camekanlarda pırıldayan karma karışık eşyayı.
Orda uzanıyordu bir hayvanlar bahçesi vaktiyle;
Orda gördüm, bir sabah, açık ve soğuk gökler altında
İşin başladığı ve temizlik kıtasının sessiz havaya
Hazin bir kasırga yükselttiği saatte.
Bir kuğu, kaçmış kafesinden.
Sürterek kuru kaldırımlara zarlı ayaklarını
Pürüzlü yer üzerinde beyaz vücudunu sürükleyen.
Susuz bir dere kenarında hayvancık açarak gagasını
Yıkıyordu kanatlarını tozda, sinirli bir halde.
Ve diyordu, doğduğu güzel gölle kalbi dolu;
٠٠ Ne zaman gürleyeceksin, yıldırım? Ne zaman yağacaksın su?”
Görüyorum bu bedbahtı, garip ve meşum efsane.
Bazen göğe doğru, o Ovid denen insanı andırarak.
Göğe doğru, alaycı ve zalimcesine mavi,
Gerilen boynu üzerinde haris başını uzatarak
Tanrıya tekdirler yöneltiyormuş gibi!
Vasfi Mahir Kocatürk’ün Çevirisi, Kocatürk’ün Elem Çiçekleri adlı çeviri kitabından alınmıştır. Çeviri şiir, kitabın 145. sayfasında yer almaktadır.
**
Ey Acı’m, sakin ol, ve artık rahat dur.
Akşam olsun diyordun; bak, oldu işte :
Kimine gam getirip kimine huzur,
Kent bürünüyor karanlık bir örtüye.
Bu iğrenç ölümlüler kalabalığı,
Haz adlı zalim celladın kırbacıyla,
Dererken köle bayramında azabı,
Acı’m uzak dur onlardan ve gel bana,
Göğün balkonlarından bak ölü Yıllar
Günü geçmiş giysileriyle sarkıyorlar;
Keder yükseliyor gülerek sulardan;
Ölen Güneş uyukluyor bir kemerde,
Ve, bir kefen gibi Doğu’ya uzanan,
Sevgilim, yürüyen tatlı Gece’yi dinle.
Ahmet Necdet’in Çevirisi , Kötülük Çiçekleri adlı çeviri ki tabının 316. sayfasından alınmıştır.
Kaynak: Nuray Cihan Gunduzalp Charles Baudelaıre’ın Şiirlerinin Türkçe Çevirileri Üzerine İnceleme, Doktora Tezi T.C. Çukurova Üniversitesi,Sosyal Bilimler Enstitüsü Fransız Dili Eğitimi Anabilim Dalı,2008, Adana


Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar