KUR’ÂN-I KERİM’DE HURÛF-U MUKATTA’A...MUKATTA’A HARFLERİ
Hzl: Ekrem DEMİR
Kur’an sûrelerinin yaklaşık dörtte biri(29 sûre),
genel olarak Mukatta’at(ayrık harfler) veya bazan da, surelerin başında yer
aldıkları için “Fevatih” diye adlandırılan esrarlı semboller ile
başlamaktadır. Arap alfabesinin yirmisekiz harfinin tam yarısı – yani ondört
harfi- ya tek tek, ya da ikili, üçlü, dörtlü veya beşli terkipler halinde bu
şekilde kullanılmışlardır. Bunlar her zaman yalnızca temsil ettikleri seslerle
değil, Elif- lam-mim yahut Ha-mim vb. gibi tek tek isimleriyle telaffuz
edilirler. Bu söz konusu harflerle başlayan 29 sûre’den Bakara ve Al-i İmran
sûreleri dışındakilerin hepsi Mekkî sûrelerdir. 215
Bu harf sembollerinin anlamları,
başlangıçtan beri müfessirlerin aklını meşgul etmiştir. Kimi müfessirlere göre
bunların anlamları, dinleyenlerin dikkatini çekme, kimilerine göre mu’cize,
kimilerine göre sûre isimleri, kimilerine göre okuma yazma bilmeyen ümmî olan
bir kavme ve ilkel bir topluma muallimlik yapmadır. 216
Ne var ki, ne Hz. Peygamber sallallâhü aleyhi ve
sellemin kendisinden nakledilen hadislerde bu konuya temas ettiğine ve ne de
Sahabelerin ondan bu konuda bir açıklama istediklerine dair elimizde hiçbir
delil yoktur. Bununla birlikte bütün sahabenin Mukatta’a harflerini, başında
bulundukları sûrelerin ayrılmaz bir parçası saydıkları ve kıraatlerinde buna
göre davrandıkları şüphe götürmez bir gerçektir. Bazı sahabeler, Tabiiler ve
Tebe-i tabiilerden bir kısım müfessirler, bu harflerin yahut bazı kelimelerin
Allah’a ve sıfatlarına ilişkin bazı ibarelerin kısaltılmış şekilleri olduğuna
inanmışlar ve onları büyük bir maharetle yeniden kurmaya çalışmışlardır. Diğer
bazıları ise, Mukatta’a ile Arap harflerinin sayı değerleri arasında irtibat
kurmaya çalışmışlar ve bu yolla çok çeşitli batınî delaletler ve gaybî haberler
üretmişlerdir.
Bu harf-semboller ile başlayan bütün sûreler, doğrudan
veya dolaylı olarak, ya da genel anlamda yahut özel bir tezahürü olarak Kur’an
anlamında vahye atıfla başlayan sûrelerdir. Üç sûre; (Ankebut, Rum, Kalem) ilk
bakışta bu kuralın istisnaları olarak görülebilir. Ancak bu varsayım
yanıltıcıdır. Ankebut sûrenin ilk ayetinde, Biz iman ettik – Allah’a ve
O’nun mesajına- ifadesinde vahye açık bir imada bulunulmaktadır. Rum
sûresinin, 2-4. Ayetlerdeki Bizans’ın zaferi ile ilgili haberlerde de şüphesiz
ilahî vahiy vurgulanmaktadır. 217
Derveze, Kalem sûresinde geçen Mukatta’a harflerinden
olan “Nûn” harfi münasebeti ile konuya girip Kur’an’da geçen218 kendisinin de dahil olduğu 29
sûrenin önünde bulunan mukatta’a harflerinden olduğunu kabul etmekte ve bu
konuda çeşitli görüşler bulunduğunu belirtmektedir. 219
Derveze’ye göre, bazı müfessirler, bu Mukatta’a
harfleriyle başlayan sûrelerden Yasin ve Taha harflerini mukatta’a
harflerine dahil etmemiş ve Peygamber’in iki ismi olduğunu savunmuşlardır. Onlara
göre, Kâf harfi bir dağ ismi, Nûn harfi de balık veya divittir. Bazı müfessirler,
bunları da diğer Mukatta’a harflerinden saymaktadırlar. 220
Derveze, mukatta’a harflerinin anlamlarını, isim
zikretmeden kimi müfessirlerin görüşü olarak aktarıp sonunda kendi tercihini
belirtmiştir.
Derveze’ye göre, Mukatta’a harflerini, bazı müfessirler,
Allah’ın isim/sıfatlarının rumuzu, Allah’a yapılan yeminler, sûre isimleri veya
bildikleri cinsten kafirlere meydan okuma(mu’cize) olarak değerlendirmiştir.
Ona göre, kimi müfessirler de, bunların anlamına ilişkin her hangi bir tahminde
bulunmadan ilim ve hikmetini Allah’a havale etmeyi yeğlemişlerdir. Kimileri, bu
harflerin veya bir kısmının dünyevî gaybî sırlar içerdiğini tahmin etmişlerdir.
Kimileri ise, harflerinin toplam rakamları 1395’e ulaşan (1: Elif, 2: Be,
3: Cim, 4:Del, 5:He, 6: Vav, 7: Ze, 8: Ha, 9: Tı); (10: Ye, 20:
Kaf, 30:Lam, 40: Mim, 50: Nun, 60: Sin, 70: Ayn, 80: Fe, 90: Sad); (100: Gaf,
200: Re, 300: Şın, 400: Te, 500: Se, 600: Hı(Noktalı), 700: Zel, 800: Dat, 900:
Zı, 1000: Gayn) ebcet hesabındaki harflere işaret eden rakam hesaplarıyla
dünyada kalan süreyi hesaplamak için kullanılan harfler olduğunu ifade
etmişlerdir. “Hella”(Yoo, olamaz) ve
“Elâ” (Dikkat edin, agah olun) harfleri nevinden hatırlatma ve kulakları
aşina etme kabilinden İbni Abbas (radiyallâhü anh)’a dayandırılan bir görüş
daha vardır.
Rum sûresinin ilk ayetlerinde geçen “Elif-Lam-Mim.
Gulibeti’r-Rum.” Ayeti üzerine Tirmizi’nin rivayet etmiş olduğu bir
hadiste; “Bu ayet inince Ebu Bekir, Mekke sokaklarına çıkıp “Elif-Lam-Mim.
Gulibeti’r-Rum(Rumlar yenik düşmüştür).” diye olayı
duyurmuştur. Derveze de bu görüşü tercih etmektedir. 221
Derveze’nin belirttiğine göre, bazı müfessirler ve
Kur’an ile ilgilenenler, Kur’an’ın kapsadığı sırları ve sembolleri tahmin
etmeye çalışmış ve söz konusu sırları ve sembolleri keşfetmek maksadıyla
okumuşlardır. Bu konu ile ilgili olarak oldukça ayrıntılı, zorlamacı ve saçma
açıklamalara yeltenip ilginç sonuçlara ulaşmışlardır.222 Ona göre, Kur’an’ın sırları,
sembolleri ve ifadelerinin batınî anlamları ile uğraşmak gibi yaklaşımların
gerisinde yaklaşık olarak Mekke ve Medine inişli sûrelerin dörtte birinin
başında bulunan Huruf-u Mukatta’a ile ilgili bazı rivayetlerin yattığı
söylenebilir. 223
Hz. Ebu Bekir radiyallâhü anhe dayandırılan, “Her kitabın bir sırrı vardır. Kur’an’ın sırrı da
sûrelerin girişindedir.” Ve Hz. Ali radiyallâhü anh
kerremallâhü vecheye dayandırılan, “Her
kitabın bir özü vardır. Bu kitabın özü de bazı sûrelerin başlarındaki hece
harfleridir.” gibi
rivayetleri tefsir kitaplarında yer aldığını belirten Derveze, bu tür
rivayetlere dayandırılarak bu Mukatta’a harflerin, Allah’ın ve Peygamberimizin
bazı isimlerini sembolize ettikleri veya Kur’an ve Allah’ın ism-i azam’ının
sırlarını içerdikleri yorumu yapıldığını söyler. Hatta Derveze’ye
göre, Şii yorumlarında bu tür harfler, Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem,
Hz. Ali, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin aleyhimüsselâmın isimlerine ve başka bir şii
kaynaklarında, Alevî imamlardan birinin dönemine işaret etmektedir. Şûrâ sûresinin başındaki “Hâ.Mîm.Ayn.Sîn.Kâf” harfi Hz.
Ali kerremallâhü veche ve Muaviye savaşlarını sembolize etmektedir. Mim harfi
Emevi devletine, Ayn harfi Abbasi devletine, Sin harfi Süfyanî devletine ve Kaf
harfi de Mehdî devletine işaret etmektedir. İşaret edilen son
iki devlet ahir zamanda kurulacaktır. 224
Derveze’ye göre, yukarıda belirtilen görüşler içerisinde en
isabetli olanı, “bu harflerin, dikkat çekme ve daha sonra söylenecek olan
sözlere kulak verme ve zihinleri mesaja hazırlama” için geldiği yönündeki
görüşüdür. Belirtilen amaçla gelen mukatta’a harflerinin çeşitliliği, Kur’an’ın
hikmetiyle bağlantılıdır. Bu surelerde mukatta’a, harflerini, yemin
ifadelerinin takip etmesi, belirtilen tercih ve görüşleri kuvvetlendirmektedir.
Mukatta’a harflerinin bazı sırları gizlediği söylentilerine gelince, bu konuda
peygamber ve ashabına ulaşan sağlam bir rivayetin mevcut olmadığı bir tarafa,
Peygamber(sallallâhü aleyhi ve sellem)in görevinin doğasına ve risaletinin
evrenselliğine uygun bir durum değildir. Yüce
Allah’ın Peygamberinden veya Peygamberin ashabından gizlediği Kur’an sırlarının
bulunduğunu sanmak doğru olmaz. Allah,
Kur’an’ı, insanlar ayetlerini düşünsün, onları akletsin diye indirmiş ve
Rabbinden indirilen şeyleri ise Peygamberin insanlara açıklamasını Allah Teâlâ,
Peygamberine emretmiştir. Bu gibi durumlarda zan ve tahminle konuşmak
doğru değildir. Bu
harflerin, sûrelerin ayet
sayılarını gösteren
semboller/işaretler olduğunu söyleyenler için de aynı durum geçerlidir. 225
215 Yıldırım, Suat, Kur’an-ı
Kerim ve Kur’an İlimlerine Giriş, Ensar Yay., İstanbul 1989,
s. 111.
216 Yıldırım, a.g.e., s.
112-113.
217 Bkz., Esed, Muhammed, Kur’an
Mesajı –Meal-Tefsir, çev., Cahit Koytak – Ahmet Ertürk, İşaret Yay.,
İstanbul 1997, s. 1333-1334.
218 Bakara, Al-i İmran, A’raf, Yunus, Hud, Yusuf, Rad, İbrahim,
Hicr, Meryem, Taha, Şuara, Neml, Kasas, Ankebut, Rum, Lokman,
Secde, Yasin, Sa’d,
Gafir(Mü’min), Fussilet, Şûra, Zuhruf, Duhan, Casiye, Ahkaf, Kaf, Kalem
sûresi olmak üzere toplam 29 sûrede Mukatta’a harfleri bulunmaktadır.
219 Derveze, et-Tefsiru’l-Hadis, c. 1, s. 359-360.
220 Derveze, a.g.e., c. 1, s. 360.
221 Derveze, Kur’anü’l-Mecid, c.
1, s. 360-361.
222 Derveze, a.g.e., s. 239.
223 Derveze, a.g.e., s. 239.
224 Derveze, a.g.e., s.
240-241.
225 Derveze, et-Tefsiru’l-Hadis, c.
1, s. 359-362.
Kaynak: Ekrem DEMİR ,
Muhammed İzzet Derveze’nin Kur’an’ı Anlama Ve Yorumlama Yöntemi ,T.C. Ankara
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Temel İslam Bilimleri Anabilim Dalı
Tefsir Bilim Dalı Doktora Tezi Ankara - 2006
KUR’AN NÜSHALARI VE ÖZEL MUSHAFLAR
Hzl: Ekrem DEMİR
Peygamberimizin Kur’an’ın yazılmasına ve yazıların
korunmasına gösterdiği özen bir tarafa, vahyin devam ediyor olması, Kur’an’ın
tertip edilmemesinin tek sebebi kabul edilmiş olup ancak Peygamberimizin yüce
dostuna kavuşunca elde bulunan ayet ve sûreler Kur’an’ın tamamı olarak
korunmaya alınmış ve birinci halife Hz. Ebu Bekir radiyallâhü anh zamanında
Mushaf olarak yazılmasına neden olmuştur. Bu girişim, Kur’an’ın kaybolup
gitmemesi ve her kafadan bir ses çıkmaması için önemli bir husustur. Hz. Ebu
Bekir döneminde hazırlanan bu nüsha, Hz. Ömer’e kalmış ve Ömer’in vefatından
sonra bu Mushaf Hz. Hafsa’nın yanında korunmaya alınmıştır. 352
Mushafın, Hz. Osman zamanında çoğaltılmasına ilişkin
olarak aktarılan olay, Derveze’nin işaret ettiği gibi, ilk defa bir toplanma ve
tedvin değil, bilakis Hz. Ebu Bekir zamanında hazırlanan mushafın
çoğaltılmasıdır. Bu çoğaltma ile güdülen amaç da imla açısından Kur’an
lafızlarının yazılışının korunması ve tek bir imla itibariyle insanlar arasında
herhangi bir ihtilafa meydan verilmemesinden ibarettir. Çünkü insanların
ellerindeki mushaflar ve sayfalar, farklı yazım ve imla stilleriyle
yazılmıştır. Dolayısıyla imla ve hece farklılıklarının da olması son derece
doğaldır. 353
Derveze’ye göre, ulemâ ve hafız imamlarının geneli,
Kur’an yazımında Osman mushafındaki imlanın korunmasının zorunlu olduğu
görüşündedirler. Bir kısmı, Kur’an’ın
başka bir imla
ile yazılmasının mekruh,
bir kısmı da
haram olduğunu
savunmuşlardır. Bu hususta
Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellemden ve
ashabından her hangi
bir hadise rastlanmamıştır.
Dolayısıyla bu tür değerlendirmeler içtihattan kaynaklanmaktadır. 354
Derveze’ye göre, bunun yararı, Mushaflar, on küsür
asır boyunca tek imla ve yazım stiliyle korunarak bugüne kadar gelmişlerdir.
Bu, Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem zamanındaki yazım stili ve imlasının
aynısıdır. Bu sayede Kur’an, tahrif ve karışıklıktan korunmuştur. Çünkü dönemden döneme yazı
şekilleri değişmiş, imla kuralları farklılık arzetmiştir. Bu tür ihtilafların
matbaanın ve fotoğrafın bulunmadığı dönemlerde nasıl bir karışıklığa yol
açabileceği ortadadır. Bu duyarlılık sayesinde Hz. Osman radiyallâhü anhı
Kur’an’ı tek mushafta toplayıp herkesi bağlayan bir yazım stiliyle yazmaya
zorlayan olumsuzlukların önüne geçilmiştir. 355
Derveze, bunun yine de mushafın bugünkü yazım
kurallarıyla yazılmasına engel olmadığını düşünmektedir. Bunun için gerekli
olan tek şart sahabeden olan kıraat imamlarından birine dayandırılan meşhur
kıraatlerden birinin esas alınması ve bunun mushafın başında belirtilmesidir.
Çünkü bildiğimiz kadarıyla, Peygamberimizden ve ashabından bunu
engelleyici bir açıklama
gelmemiştir. Üstelik bu
Kur’an öğretimi, öğrenimi ve
hıfzının güzel ve doğru biçimde yapılabilmesi için bir gerekliliktir. Çünkü
Osman hattı ile bugünkü yazım stili arasında önemli farklılıklar vardır. 356 Normal yazılarında ve kitap
okumalarında bugünkü yazım ve imla stiline alışan bir okuyucunun mushaftaki
yazı stiline alışması zordur. 357
Mushaflar, bugün değişik dinden ve ırktan insanların
elindedir. Bugünkü yazım kuralları, okuma yanlışlıklarını, karışıklığı, yanlış
anlamayı ve yanlış yorumlamayı ortadan kaldıracak niteliktedir. Ayrıca Osman
mushafının yazım stili koruma altındadır. Matbu ve yazma milyonlarca nüshası
vardır. 358
Osman mushafında esas alınan yazı, yedi veya on
kıraatı kuşatacak nitelikte değildir. Bazılarının sandığı veya iddia ettiği
gibi Peygamberimizden ve tanınmış sahabeden bunu destekleyen sağlam veya zayıf
bir rivayet bulunmamaktadır. Bu sadece o çağda geçerli olan imla kuralına göre
esas alınmış bir yazı stilidir. Peygamberimiz sallallâhü aleyhi ve sellem
okur-yazar değildi. Sadece kendisine vahyedilen ayetleri katiplerine yazdırır,
onlar da bildikleri yazı stiline uygun olarak yazarlardı. Bundan başka bir
ihtimal de düşünülemez. Yazım ve imla stili sürekli geliştiğine göre, mushafın
da yaygın olarak kullanılan yazıya göre yazılması son derece doğaldır. 359
Bugün okulların yayılmış olmasına ve her yerde aynı
yazım üslubunun esas alınmış olmasına rağmen sağlamlık, özen ve alıştırma
eksikliğinden dolayı bir takım hatalar olabiliyorsa, yazımın tam olarak
oturmadığı o dönemlerde bu tür hataların olması çok daha doğaldır. Derveze’ye
göre, Osman mushaflarından bir tanesi başlangıçta hazırlanmıştır. Bu mushafın
yazımında birden fazla katip görev almıştır. Diğer mushaflar buna bakılarak
çoğaltılmıştır. 360
Derveze’ye göre, bugün Hz. Osman zamanında hazırlanan
mushaflardan orijinal bir nüshanın bulunmayışı – sözlü olarak var olduğu
söylense bile kesin ve sonuç olarak kanıtlanabilmiş değildir – muhtemel olmakla
beraber, bu durum kendisinin sözünü ettiği fiili tevatüre halel getirici
nitelikte değildir. Kadim ulemadan bazı kimseler, bu mushafın orijinal
nüshalarını gördüklerini ve bugün mevcut bulunan mushafın yazım ve tertip
itibariyle o nüshaların aynısı olduğunu belirtmişlerdir. Bu şekilde tanıklıkta
bulunan bilginlerin en eskisi Hicri 2. yüzyılın güvenilir Kur’an bilginlerinden
ve muhaddislerden olan Ebu’l-Kasım Ubeydullah b.
Sellam’dır. Bu alimin sözleri, Osman mushafıyla ve bugün elde mevcut bulunan
mushafın ondan istinsah edilmiş olmasıyla ilgili olarak ortaya atılan
tüm kuşkuları ve
bugünkü mushafın Haccac’ın
toplayıp tertip ettiği mushafın aynısı olduğu şeklindeki
iddiaları çürütmektedir.361
Derveze’ye göre, bu rivayet, Haccac’ın bir
girişiminin yanlış aktarılmış olmasının bir ürünüdür. Bilindiği
gibi Haccac, Kur’an’daki harfleri noktalayarak, karışıklıkları önlemiştir.
Ondan sonraki mushaf nüshalarınının yazımı da buna göre yapılır olmuştur. 362 Haccac yeni bir mushaf yazmamış
ve yeni bir tertip getirmemiştir. Zamanın ulemasına danışarak istinsah
edenlerin hatası sonucu yanlış yazıldığına kanaat getirildiği bazı kelimeleri
tashih ettiği şeklindeki rivayet sahih olsa bile “Haccac
Mushafı” ifadesi doğru değildir.
Kaldı ki Haccac Mushafı’ndan söz eden rivayet zayıftır ve hadis bilginleri
tarafından aktarılmamıştır. Ayrıca Şii bilginler tarafından da bu rivayete
ilişkin dikkate değer bir değerlendirme yapılmamıştır. 363
Derveze’ye göre, yaptığı çıkarımlarla çelişen
rivayetler, tartışmaya açık, kuşkulu veya rivayet zinciri illetli olanlardır.
Gerçekte bu rivayetlere bakıldığında, bunların tümünün veya önemli bir kısmının
sahih hadis kitaplarında yer almadıkları görülmektedir. Bu rivayetlerin çoğunun
kesintisiz bir isnad zinciri bile yoktur. Aralarında çelişkiler ve
değişiklikler vardır. Bu da rivayet zincirlerinden veya metinlerinden kuşkulanmayı haklı çıkarmaktadır. 364
Derveze’ye göre, Ubey b. Ka’b ve Abdullah
b. Mesud ashabın önde gelenlerinden ve Kur’an bilginleri arasında sembol
şahsiyetlerdendir. Kur’an-ı Kerim’in Hz. Ebu Bekir zamanında toplanıp
yazılırken, Osman zamanında nüshalar çoğaltılırken bu iki şahsiyetin bundan
habersiz olması veya bu işte katkılarının olmaması akla sığmaz. 365
Bu nedenle bu iki zatın, tertip, sûre ve kelime sayısı
itibariyle Osman mushafından farklı olan mushaflarını yanlarında tuttukları ve
bunun geç zamanlara kadar bilindiği şekildeki iddiaları kuşkuyla
karşılanmıştır. 366
Derveze’ye göre, bu iddialar eğer düşmanlarının kafa
karıştırma amaçlı uydurmaları değilse, siyasal gruplaşmalar sonucu ortaya
atılan söylentiler niteliğindedir. 367 İmam Nevevî, Râzî, İbn-i Hazm gibi alimler söz konusu
görüşünü destekler görüşler
serdetmişlerdir. 368 Hafd ve Hal
sûreleri denilen metinler, kunut dualarıdır. Ömer’in bunları okuduklarına ilişkin rivayet, bunların
dua olduklarını açıkça ortaya koymaktadır. Çünkü Ömer, bunları rukudan
kalktıktan sonra okumuştur. Ubey’in bunları sûre olarak kabul ettiğine ilişkin
rivayetleri kabul edilse bile -ki Derveze bundan kuşku duymaktadır- Ubey’in
böyle bir vehme kapılması muhtemeldir. Bu nedenle Ubey, daha sonra ashabın
ileri gelenlerinden bunların Kur’an’dan olmadıklarını öğrenince bu görüşünden
dönmüştür. 369
Derveze’ye göre, Ömer, ashab içerisinde imanının gücü
ve şiddeti ile bilinen ender bir şahsiyettir. Kur’an’ın mushaf halinde yazılıp
korunmasını öneren de odur. Dolayısıyla recm ayeti ile ilgili şahitliğinin
reddedilmiş olması düşünülemez.
Kaldı ki, recm ayetiyle ilgili rivayetler
hem birden fazla, hem de sundukları metin birbirinden farklıdır. Bu da
rivayetleri kuşkuyla karşılamasına neden olmaktadır. Bir kez böylesine önemli
bir şer’î hükmü içeren bir ayeti sadece Hz. Ömer’in veya bir ya da iki
sahabenin bilmesi ve ashabın geri kalanlarının bundan haberdar olmaması veya
Kur’an’dan olduğuna direnmesi mantıksızdır.370
Derveze’ye göre, Hz. Ali kerremallâhü veche mushafın
tertip itibariyle bugünkü mushaftan farklı olduğu iddiası kuşkuyla
karşılanmalıdır. Çünkü
hiçbir sahih rivayette bir kimsenin böyle bir mushafa rastladığı ya da onunla
amel edildiğini gördüğü belirtilmemiştir. Tabiin ulemasından İbn-i Sîrîn’in
Medine’nin her tarafında bu mushafı aradığı, ama hiçbir yerde ona
rastlamadığı rivayet edilmiştir. Eğer böyle bir şey olmuş olsaydı, Şiiler ona
dört elle sarılırlardı. 371
Yine Derveze’ye göre, bazı mushafların sûre
başlarında, her sûrenin iniş sırası, niteliği, ayet sayısı, Mekkî veya Medenî
oluşu, her ayet sonlarında numaraların yazılışı belirtilmektedir. Bazı
mushaflarda ise bunların hiç biri belirtilmez veya bir kısmı belirtilir. Ayet
fasıllarının belirtilmesi hariç diğer tüm düzenlemeler karışıklığı önlemek için
başvurulmuş olup Osman mushafında bunlara yer verilmemiştir. 372
352 Derveze, Kur’anü’l-Mecid, s. 91.
353 Derveze, a.g.e., s. 93.
354 Derveze, a.g.e., s. 130.
355 Derveze, a.g.e., s. 130
356 Derveze, Kur’anü’l-Mecid, s. 130 - 131.
357 Derveze, a.g.e., s. 131.
358 Derveze, a.g.e., s. 131.
359 Derveze, a.g.e., s. 131.
360 Derveze, a.g.e.., s. 133.
361 Derveze, Kur’anü’l-Mecid, s. 93.
362 Derveze, a.g.e., s. 94.
363 Derveze, a.g.e., s. 95.
364 Derveze, a.g.e., s. 95-96.
365 Derveze, a.g.e., s. 96.
371 Derveze, Kur’anü’l-Mecid, s. 100.
372 Derveze, a.g.e., s. 123 – 124.
Kaynak: Ekrem DEMİR , Muhammed
İzzet Derveze’nin Kur’an’ı Anlama Ve Yorumlama Yöntemi ,T.C. Ankara
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Temel İslam Bilimleri Anabilim Dalı
Tefsir Bilim Dalı Doktora Tezi Ankara - 2006
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar