MARCELİNE DESBORDES-VALMORE
ALINTI
https://oznurs.wordpress.com/
20 Haziran 1786 Douai, 23 Temmuz
1859 Paris)
Bir “armoiries” ressamının kızı
olarak doğduğu ve devrimle tahrip olmuş Douai’den ayrılıp, annesiyle birlikte
zengin bir akrabanın yanına sığınmak için gittikleri Guadeloupe’da aynı yıkımın
orada da gerçekleştiğini görürler ve 1802 de annesini sarı hummadan kaybeder
(la fievre jaune) Şehre dönüşte Douai’deki bir tiyatroda oyuncu olarak işe
başlar. Oyuncu ve şantöz. Ki daha sonraları Opera-Comique’de Brüksel’deki
Theatre de la Monnaie de de sahneye çıkar. Daima ingenue(saf, temiz kız)
rolleri oynayacaktır.
Ama O, Fransız Edebiyatı’nın çığır
açan bir büyük şairidir de.
Onun şiir sanatının en büyük ve
biricik özelliği, içtenliğidir.
Balzac, onun yeteneğine ve spontane
yazılan ve “assemblages delicats de sonorites douces et harmonieuses et qui
evoquent la vie des gens simples”(sade insanların
hayatını canlandıran armonik ve tatlı tınıların zarif bir biçimde birbirine
eklendiği)diye nitelediği şiirlerine büyük hayranlık duyar. 1834 te
şöyle yazar:
“…nous sommes du meme pays, Madame,
du pays des larmes et de la misere. Nous sommes aussi voisins que peuvent
l’etre, en France” .(Aynı ülkedeniz madam, gözyaşı ve
sefalet ülkesinden. Ve de Fransa’da bizim gibi olan herkesle yakınız)
Ve yine Paul Verlaine de onun için
tüm asırların ve bu asrın tek yetenekli ve dahi kadını der ve yeni biçimler
ürettiğini söyler .
Baudelaire ise, “Mme Desbordes-Valmore kadındı, daima kadın ve mutlak bir
kadın; ama kadının bütün doğal güzelliklerinin sıradışı poetik ifadesiydi de.” der,
onun için.
İçtenlikli, rezervsiz, iki yüzlülük
ve yalandan uzak, ruhunu delen en derin duygularını sergilediği şiirlerinden
adım adım bir biyografiyi yeniden kurmak mümkündür. Her çeşit duygu; yaşlanma
korkusundan, yeni bir aşkın olanağını hissetme sevincine, çocuklarını ondan
uzaklaştıran hayatın acısına.. ve nihayet dünyevi aşktan ilahi aşka dönüşüme
kadar, her çeşit öznel yaşam deneyimleri şirinde yerlerini alır.
Ve.. Saint-Beuve’in dediği gibi, ”
Elle n’est plus poete, elle est la poesie meme.” (o
artık şair değil; şiirin ta kendisidir.) (S. Zweig,sa:56)
“Mon coeur fut cree
pour n’aimer q’une fois”
(Kalbim sadece bir kez
sevmek için yaratıldı)
…
Bu sözler, bir kadın
şaire, -ondaki şiir sanatını yaratacak olan ve edebiyat otoritelerinin
araştırıp durduğu gizemli adama(*) olan ölümsüz aşkını dile getirdiği-
Marceline Desbordes-Valmore’a ait.
Acımasız bir oyunla
baştan çıkarılmış ve sonra da sevdiği tarafından resmen tanınmayan çocuğuyla
birlikte terkedilmiş bu bahtsız kadın, yine de nefret etmez sevdiği adamdan. “Yer
yüzündeki bütün kadınlara yöneltilmiş aşağılanmaların hepsini”, alçak
gönüllüce kendi üzerine alır.. ve şöyle der:
” Ah! Je ne le hais
pas, je ne sais point hair” (Ah nefret etmiyorum ondan, bilmem ki nefret etmeyi ben)
Yüreği hep çocuk
masumiyetinde kalmış, sevmek ve feda ediş(veriş) ile yoğrulmuş, alçak gönüllü
bir kadın o.
Öyle sevmek ki..
hayatın karşısına diktiği, acı tuğlalarıyla döşenmiş bütün duvarları yıkar..
göçebe yazgısının onu sürüklediği tüm yoklukların, yorgunlukların üstesinden
gelir.. yeniden ve yeniden sonu gelmez yollara sürüklenmek için. Ta ki.. bütün
sevdiklerini,daha sonra evlendiği Valmore’dan olan iki kızını da yitirdiğinde
Tanrı’nın kapısını çalıp şöyle haykırana kadar:
– “Ouvrez, je ne suis
plus suivie
Que par moi-meme et
par la vie ” (1)
(Açın kapıyı.. ardımda
ne bir ben.. ne hayat kaldı!)
Ve evlat acısı, yüce
bir hak sahibi kılmıştır onu, tanrı katında :
“Laissez-moi passer–
je suis mere.”
(Bırakın gireyim..
Anneyim ben.)
Ve devam eder :
” Tous mes etonnements
sont finis sur la terre,
Tous mes adieux sont
faits, l’ame est prete a jaillir ” (2)
(Beni şaşırtan hiç bir
şey kalmadı yeryüzünde/ Bütün vedalarımı yaptım, ruhum hazırdır uçmaya)
Öyle kendinden veriş
ki.. vermenin, feda etmenin, insan hayatındaki o muhteşem etkisi başka türlü
dile getirilemezdi:
” Tant qu’on peut
donner, on ne peut pas mourir”(3)
(Verebildiğimiz sürece,
ölemeyiz.)
Ve Zweig’ın dediği
gibi belki hayatının sırrı, şu dizelerde saklıydı:
“Lasser la souffrance
par un amour infini et revetir d’une eternelle musique le cri de la douleur.” (sa 76) (Bezdirin aşkı sonsuz
bir aşkla ve acının çığlığını ölümsüz bir müzikle sarmalayın)
Ve elbette dizelerindeki
müzikalite pek çok besteciyi kendine çekecekti..
Örn. Camille
Saint-Saens, henüz yedi yaşındayken, onun Le Soir şiiri üzerine ilk
kompozisyonunu yazmış, ve hocasına sunmuştur(1842)
Cesar Frank Les
Cloches du soir, Eric Tanguy Souvenir.. Henri Woollett , L’absence, Ton Nom,
Les Roses, Priere, N’ecris pas, Le Presage, Le Don des Larmes, Le Refuge… Ve
dana niceleri..
Gioacchino Rossini’nin
Othello Operası’ndaki “Söğüdün Şarkısı”ndan ilhamla ve Napolyon’un küllerinin
Paris’e getirildiği günün anısına yazdığı ünlü bir romansı da var: Le Saule
Pleurer. (**)
……………………………………
(*)Henüz on altı
yaşında bir oyuncuyken hayatına giren ve şiirlerinde Olivier diye seslendiği bu
adam, Fransız gazeteci, şair ve yazar Henri de Latouche(1785-1851)’dur.
1- Zweig, sa: 71
2- Zweig, sa: 73
3- Zweig, sa: 60
(**)
M.D.Valmore,sadece bir şarkıcı değildi, gitar çalardı ve dizelerindeki ritmi
bulmak için müzikten yararlanırdı. Ama ‘L’Alouette’ bizzat müzikleştirdiği tek
romansıdır. Rossini şarkısı üzerine yazdığı şiir ise şöyle:
Le Saule pleureur
(Poème écrit sur la
Romance du Saule
(Desdemona) d’Otello
de Rossini (1816)
à l’occasion du retour
à Paris des cendres
de Napoléon 1er le 15
décembre 1840 :
“Duverger m’a fait
faire une romance,
sur l’air admirable du
Saule d’Othello
par Rossini. Cette
romance est sur le
Saule de Ste Hélène.
Je te l’enverrai par
quelque occasion. Le
sujet trop grand
m’a glacée” (lettre à
Prosper Valmore
du 2 décembre 1840)
(Édit. 1843, in
Bouquets et prières)
Saule de
Sainte-Hélène,
Comme un gardien
pensif,
Quand Dieu brisa la
chaîne
De l’immortel captif,
Pourquoi, chaste
verdure,
Ce long murmure
Plaintif ?
Quand le grand
capitaine
Se coucha sans retour,
Au flanc de Sainte
Hélène,
Ma feuille prit le
jour :
Depuis, je l’environne
D’une couronne
D’amour !
(Marceline
Desbordes-Valmore, 1840)
…………………
ÖznurS.(10 Eylül,2016)
Şimdi gelin,
Stendhal’in ““Un chef d’oeuvre dans le style magnifique”” (Büyüleyici stilde
bir başyapıt) olarak nitelediği Rossini’nin Othello Operası’ndan, Marceline
Desbordes-Valmor’u şiddetle sarsan ve üstüne romans yazdıran o ölümsüz şarkıyı
dinleyelim..
**
Marceline Desbordes
Valmore'u Mutsuzlukla dolu bir aşk, beş çocuk, sürekli
yoksulluk onun yürekliligini kırmaya yetmemiştir.ZAVALLI ÇİÇEKLER ( 1839) adlı
kitabı önemlidir.
Nasıl gömelim ölülerimizi, paramız yok :
İşte papaz, cenaze parası hani, der.
Yere serilmiş yatar ölüler, kurşunlada delik deşik,
bir kefen, bir haç, bir avuntu beklerler.
Cinayet kral oldu. Geçer gider ıslık çala çala.
Nereye gider? Ödemeye hazineye kan parası.
Kanı iyi döktü ama, hiç eli titremeden;
yalnız bağaziadı bu cl, zafer kazanamadı.
Tanrı gördü. Toplar tanrı donmuş çiçekler gibi
göklere doğru uçan kadınları, çocukları.
Erkekler … Gözlerine dek kan içindeler.
Bunca öfkeli canı rüzgar süpüremedi.
Kadınlar ölülerini bırakıp gitmek istemezler yüzüstü:
İşte papaz, cenaze parası hani, der.
Serilmiş yatar ölüler, kurşunlada delik deşik,
bir kefen, bir haç, bir avuntu beklerler.
Göze alamazlar yaşayanlar yaşamayı.
Nöbetçi sokağın ortasında tek başına artık.
Nişan alan ve kurtaran bir askerdir ölüm,
konuşacak yarın baş kaldıran tanık.
Siyah kurdelelerimizi takalım, ağlayalım kana kana;
taşımak bile yasak bize ölülerimizi.
Artık onlar bir yığın solmuş kalıntıdan başka ne?
Tanrım! Onlara sen arka ol, siHihsızdı hepsi!
(Çev. : A. Kadir – Afşar Timuçin)
http://hayatdefteri.xyz/2017/02/09/marceline-desbordes-valmore/
***
"Aşağıdaki bir şiirini okuyacağınız madame Marceline
Desbordes Valmore bizim memlekette pek tanınmaz. Bununla beraber Fransız
edebiyatında esaslı bir yeri vardır. XVIII inci yüzyılın sonlarıyle XIX uncu
yüzyılın ilk yarısında yaşamıştır. Romantik devrin ilk şairlerindendir. Bahtsız
bir hayat geçirmiştir. Babası ihtilalde ölmüş, anasını da on beş yaşındayken
kaybetmiştir. Sefalet içinde geçen bir çocukluktan sonra bir müddet terzilik
etmiş, sonra da tiyatro hayatına atılmıştır. Çalıştığı kumpanyadaki
kabiliyetsiz bir artistle 31 yaşındayken evlenmiştir. Yazılarını neşretmeğe
başladığı tarih de bundan sonradır. Kendini zamanın bütün şairleriyle bütün
tenkitçilerine sevdirmiş olmasına rağmen hazin bir hayat sürmüş bu kadın şairin
pek ince, pek hisli şiirleri vardır. Aşağıdaki şiirini, XIII üncü yüzyılda
yaşamış olan Acem şairi SAADİ'nin Gülistan'ından mülhem olarak meydana
getirmiştir.
Sana gül toplamak istedim bu sabah ama
O kadar fazla gül doldurmuşum ki koynuma,
Koptu esvabımın düğmeleri birden bire.
Havaya dağıldı topladığım bütün güller;
Hepsi rüzgârla savrulup, denize gittiler;
Sularda, bir daha geri dönmemek üzere.
Tutuşmuş gibi, kıpkırmızı oldu dalgalar.
İşte esvaplarımda hâlâ gül kokuları var..
Gel, duy o kokulu hâtırayı, üzerimde.
Marceline Desbordes-Valmore'dan
Orhan Veli KANIK"
Edebiyat Dünyası
Sayı: 7-8, Ekim 1948
(Şiir çevirisini bulan Seda Arun'a teşekkür ederiz.. )
http://www.orhanveli.net/eksikler/saadiningulleri.html
Baudelaire, Marceline Desbordes-Valmore’un şiirleri için
kaleme aldığı tanıtma yazısında şöyle der: “Yolcu, bu hüzünle sarılı enginlere
bakar ve gözleri, isterinin yaşlarıyla, yani hysterical tears’la dolar.” Burada
sonradan sembolistlerce işlenen türden eşanlamlı uyumlar yoktur. Bulunan
karşılıklar içersinde, geçmişin mırıltıları duyulur; bunlara ilişkin, geçerliği
onaylanmış deneyimlerin yeri, daha önceki bir yaşamdır:
Les houles, en roulant les images des cieux,
Mêlaient d’une façon solennelle et mytique
Les tout-puissants accords de leur riche musique
Aux couleurs du couchant reflété par mes yeux.
C’est là que j’ai vécu.59
(Göğün imgelerini yansıtan köpüklü dalgalar,
Mistik ve vakur, karışmış birbirine
Zengin müziklerinin güçlü korosuyla
Günbatımının renkleri gözlerimden yansımakta.
Orada yaşamıştım.)
Sh:232
L'amour
Vous demandez si l'amour rend heureuse ;
Il le promet, croyez-le, fût-ce un jour.
Ah ! pour un jour d'existence amoureuse,
Qui ne mourrait ? la vie est dans l'amour.
Quand je vivais tendre et craintive amante,
Avec ses feux je peignais ses douleurs :
Sur son portrait j'ai versé tant de pleurs,
Que cette image en paraît moins charmante.
Si le sourire, éclair inattendu,
Brille parfois au milieu de mes larmes,
C'était l'amour ; c'était lui, mais sans armes ;
C'était le ciel... qu'avec lui j'ai perdu.
Sans lui, le coeur est un foyer sans flamme ;
Il brûle tout, ce doux empoisonneur.
J'ai dit bien vrai comme il déchire une âme :
Demandez-donc s'il donne le bonheur !
Vous le saurez : oui, quoi qu'il en puisse être,
De gré, de force, amour sera le maître ;
Et, dans sa fièvre alors lente à guérir,
vous souffrirez, ou vous ferez souffrir.
Dès qu'on l'a vu, son absence est affreuse ;
Dès qu'il revient, on tremble nuit et jour ;
Souvent enfin la mort est dans l'amour ;
Et cependant... oui, l'amour rend heureuse !
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar