Print Friendly and PDF

MARX VE MARKSİST SİSTEMİN BİTİŞİ- Karl Marx and Close of His System




 Eugen von Böhm-Bawerk


Ekonomik değer neye bağlıdır?
Para nedir ve değeri nasıl oluşur?
Faiz nedir?
Enflasyon nedir?
Ekonomide periyodik krizler neden oluşur?
Sosyalizm neden teoride bile imkânsızdır?
Tüm bu soruları cevaplayabilen, çelişkilere düşmeden, her dönem, her şart ve bölge için aynı geçerlilikle cevaplayabilen tek ekonomi okuludur, Avusturya iktisat Okulu.
Fakat, dünyanın hemen hiç bir üniversitesinde, hiçbir ekonomi dersinde değinilmez Menger’e, Böhm Bawerk’e, Mises’e, Rothbard’a. Bu isimleri duymadan ekonomi profesörü bile olabilirsiniz.
Tek yapmanız gereken Smith, Ricardo, Marx ve Keynes öğretilerini takip etmektir, ekonomi alanında dikkate alınır biri olmak için. Böylece bir insan davranışı bilimi olan ekonomiyi matematiğe indirger, modeller oluşturursunuz. Her biri birbirinden farklı milyarlarca insanın davranışını belli modellere uydurabileceğinizi sanırsınız.
Ekonominin işleyişini ve gerçek ekonomik problemlerin sebebini anlayamazsınız belki ama sorunların çözümünü bilirsiniz. Tektir çünkü o çözüm: Devlet müdahalesi.
Aslında, 1930’larda Büyük Buhran’dan hemen sonra yaşandı ekonomi bilimindeki en büyük fikir mücadelesi.
Ve maalesef yukarda isimlerini andığım, Avusturya iktisat Okulu adıyla da tanınan, gerçek ekonomistler ve onların fikirleri kaybetti.
Kaybetmelerinin tek bir nedeni vardı: İçinde devletin rol aldığı, sihirli bir çözüm üretmemek. Devlete “Bu krizi siz yarattınız siz düzeltemezsiniz. Piyasası rahat bırakın” demek. Piyasaya müdahalenin, piyasanın işleyişini daha da bozacağını ve her bozulmanın yeni bir müdahale daha gerektireceğini ve bu müdahale sevdasının sonu sosyalizm ile bitecek bir kısır döngüye neden olacağını söylemek.
Şu sıralar mücadele tekrar başlıyor.
Etrafınıza bir bakın. En heybetli ülkelerin ve ekonomilerin durumuna. Japonya ve Uzakdoğu yıllardır büyüyememenin sıkıntısı içinde. Avrupa gittikçe büyüyen bir işsizlik sarmalında. ABD ise sürekli büyüyen bütçe ve ticaret açıklarıyla boğuşuyor.
Geçmişin mirasını yiyerek, gerçeklerin üzeri kap atılabiliyor belki kısa bir süre için, ama hayat bir çok insanın sandığından daha acımasız. Sonsuza kadar kafalarda yaratılan hayal alemlerinde yaşanmasına izin vermiyor.
Bundan yüz sene evvel bilinen ama unutturulan gerçekler yavaş yavaş tekrar ortaya çıkıyor.
Sizlere tavsiyem, kendinizi televole ekonomistlerinden ve onların söylemlerinden kurtararak, bu eserleri okumanız ve üzerlerinde düşünmenizdir. Söylenenleri etrafınızda uçuşan kavramlarla kıyaslamak yerine aklınızın süzgecinden geçirmenizdir. Belki sinirleriniz daha da bozulacak etrafta insanların refahını arttırma, ekonomiyi iyileştirme, büyüme adına yapılanları görünce. Ama, en azından refahınızı, mutluluğunuzu etkileyen en önemli konu da artık karanlıkta olmayacaksınız.
Ve, emin olun ki, pişman olmayacaksınız.
Kerem Tibuk
Eugen Böhm-Bawerk (1851-1914), Avusturya İktisat Okulu’nun[1] üç kurucusundan biridir. Diğer kurucular Cari Menger ile Böhm- Bawerk’in arkadaşı ve kayın biraderi Friedrich von Wieser’dır. Bazı İktisadî düşünce tarihçileri Böhm-Bawerk; dünya tarihinin en mühim iktisatçılardan biri ve sermaye teorilerinin öncüsü olarak kabul etmektedir. Gerek Avusturya İktisat Okulu’nun gerekse Böhm- Bawerk’in neo-klasik ve post neoklasik ikitsatçılar üzerine gerçekten büyük etkisi olmuştur. Bu izlerin günümüze kadar geldiğini söylemek abartma sayılmaz.
Böhm-Bawerk Avusturya’da aristokratik, bürokratik bir ailede dünyaya geldi. Babası yüksek dereceli bir kamu görevlisiydi. Böhm- Bawerk önce hukuk okudu ve sonra devlet memurluğuna girdi. Hayatın akışı zamanla Böhm-Bawerk’in iktisada ilgisini artırdı. Bunun üzerine, Almanya’da, tarihçi Karl Knies’ın danışmanlığında iktisat tahsil etti. Daha sonra, Avusturya’da, Innsbruck Üniversitesi’ne iktisat profesörü olarak tayin edildi.
Innsbruck’daki yılları belki de Böhm-Bawerk’in akademik hayatının en verimli yılları oldu. 1884’te baş eseri Capital and Interesf in (Sermaye ve Faiz) ilk cildini yayınladı. Sonra diğer ciltler geldi. Bu üç cildin isimleri şöyleydi: Sermaye Teorilerinin Tarihi ve Tenkidi (1884) (History and Critique of Interest Theories), Sermayenin Pozitif Teorisi (The Pozitif Theory of Capital) (1889) ve Sermaye ve Faiz Üzerine İleri Denemeler (1909-1912) (Further Essays on Political and Interest).
Böhm-Bawerk, akademik hayatı yanında çeşitli kamu görevlerinde de bulundu. 1895’te, 1897’de ve 1900’de Avusturya Maliye Bakanı olarak görev yaptı. Bu göreve getirilmesinin sebebi, vergi ve para reformuna öncülük etmesinin istenmesiydi. İlginç olan, büyük yazarın bu görevi siyasî taraf olmadan yürütmesi ve hayli başarılı olmasıydı. Böhm-Bawerk bu görevlerden sonra akademik hayatı tercih etti ve 1904’te istifa ederek Viyana Üniversitesinde ders vermeye başladı.
Böhm-Bawerk’in Marksizm kritiği ilk olarak 1896’da yayımlandı. Kitabın orijinal adı, Karl Marx and the Close of His System’dır. Buradaki “close” kelimesi tamamlanma, bitme, sona erme gibi anlamlara gelmektedir. Böhm-Bawerk’in bununla ima ettiği, herhalde, Marksist sistemin tamamlanamayışı ve dolayısıyla çökmesiydi. Ne var ki, bunu daha açık bir kelimeyle ifade etmek yerine, “close” kelimesiyle ifade etmiştir. Bu kelimenin tam karşılığı olarak, Türkçe’de, “bitiş” demenin uygun olduğunu düşündük, çünkü bitiş kelimesi İngilizce’deki “close” gibi hem sona erme hem de tükenme anlamını vermektedir. Böhm-Bawerk’in Marksist sistemin bittiğine inandığından şüphe etmek için fazla sebep yoktur. Nitekim, bu kanaate varmasının sebebi, kitap okununca daha iyi anlaşılacağı gibi, Marx’ın Kapital‘in ilk cildinde doğan tranformasyon probleminin çözümünü üçüncü cilde bırakması ve üçüncü ciltte de çözememesidir. Esasen, o yıllarda yükselmekte olan Marksist teorinin ana rakibi Avusturya İktisat Okulu’dur ve Okul’un Marksizme güçlü bir cevap vermesi zaten beklenmektedir. Cevap, çok gecikmeden, Böhm- Bawerk’ten gelir. Yazar, bu kritiğinde Marksizmin kendi kendine çöktüğünü vurgular. Ancak, bu çöküş, entellektüel bir çöküştür, siyasî değildir. Nitekim, Böhm-Bawerk, fikren çökmüş olan Marksizmin entellektüel alanda bir geleceğinin olmadığını ama parlak bir siyasî geleceğin onu beklediğini ifade etmiştir. Ve bu tahmininde yanılmamıştır.
Atilla Tayla
3 Mayıs 2006, Keçiören
Bir yazar olarak Karl Marx gıpta edilecek kadar şanslı biri idi. Kimse Marx’ın çalışmasının okunması ya da anlaşılması kolay kitaplar arasında yer aldığını söyleyemez. Zira diğer birçok kitap, güç bir diyalektikten ve yorucu matematiksel çıkarımlardan oluşan çok daha hafif safralara sahip biçimde hazırlanmış olmaları durumunda, halk tarafından tanınmalarının önünde ümitsiz bir şekilde engeller ile karşılaşırdı. Ancak bütün bunlara rağmen Marx, genelde zor kitapları okumaya düşkün olmayan birçok kimse de dahil olmak üzere, geniş okuyucu çevrelerinin havarisi hâline geldi. Üstelik, Marx’ın muhakemesinin kuvveti ve açıklığı teslim olmaya zorlanacak türden de değildir. Aksine, Karl Knies gibi bilimimizin en ciddi ve en değerli düşünürleri arasında yer alan kişiler, başlangıçtan itibaren, görmezden gelinmesi mümkün olmayan argümanlar vasıtasıyla, Marksist öğretinin başından sonuna kadar hem mantıksal hem de olgusal her türden çelişme ile dolu olduğunu ileri sürmüşlerdir. Bu nedenle, Marx’ın çalışmasının halkın – genel olarak halk değil, çünkü bunlar Marx’ın zor diyalektiğini anlayamazlardı; uzmanlar da değil, çünkü bunlar çalışmayı anlamakta ve kusurlarını oldukça iyi bilmekteydiler – hiçbir kesiminden destek görmemesi kolay olacaktı. Bununla birlikte, işin aslı bunun tersi oldu.
Marx’ın çalışmasının kendi hayatı boyunca güdük kalmış olması da çalışmanın yarattığı etkiye bir zarar vermemiştir. Yeni sistemler hakkında bu gibi tek başına kalmış ilk ciltlere çoğunlukla ve haklı olarak nadiren güven duyma eğilimindeyizdir. Genel ilkeler bir kitabın “Genel Bölümler” listesinde hoş bir biçimde ortaya konulabilir; fakat bu ilkelerin gerçekte yazarın onlara atfettiği ikna gücüne sahip olup olmadığı, ancak sistemin inşa edilmesi esnasında bu ilkelerin bütün olgular ile ayrıntılı olarak yüzleştirilmesi durumunda anlaşılabilir. Ve bilim tarihinde, umut vaat edici ve görkemli bir ilk cildi ikinci bir cildin yazarın daha dikkatli bir şekilde yaptığı araştırmalar sonucunda, yeni ilkeler somut olguların sınaması karşısında ayakta kalmayı başaramamış olması yüzünden takip etmemesi nadiren gerçekleşmiştir. Fakat Marx’ın çalışması bu şekilde bir zarar görmemiştir. Marx’ın takipçilerinin çoğunluğu, ilk cilde güvenerek henüz yazılmamış olan ciltlere sınırsız bir güven duymuşlardır.
Bundan başka, bu güven bir hususta olağandışı katı bir sınamaya tâbi tutulmuştur. İlk ciltte Marx, metaların bütün değerlerinin onlarda somutlaşan emeğe dayandığını ve bu “değer kanunu” sayesinde metaların içerdikleri emek miktarı ile orantılı olarak mübadele edilmeleri gerektiğini ve buna ilâveten, kapitalistin payına düşen kârın ya da artı-değerin işçiden yapılan zorla alımın bir ürünü olduğunu; bununla beraber, artı-değerin miktarının kapitalist tarafından kullanılan sermaye miktarının bütünü ile değil, yalnızca bunun “değişken” kısmının – yani sermayenin ücretlere ödenen kısmının – miktarı ile orantılı olduğunu ve “sabit sermaye”nin, yani üretim araçlarının satın alınmasında kullanılan sermayenin hiçbir artı-değer ilâve etmediğini ileri sürmüştür. Ancak, günlük hayatta sermayenin kârı yatırılmış olan toplam sermaye ile orantılıdır; ekseriyetle bundan ötürü, metalar esas itibarıyla içerdikleri emek miktarı ile orantılı olarak mübadele edilmemektedirler. Dolayısıyla, burada sistem ile olgular arasında tatmin edici bir açıklamaya fazla imkân vermeyen bir çelişki bulunuyordu. Bu açık çelişki Marx’ın gözünden de kaçmamıştır. Kendisi bu hususta şöyle demektedir: “Bu kanun” (diğer bir deyişle artı-değerin sadece sermayenin değişken kısmı ile orantılı olduğuna ilişkin kanun) “açıkça bütün prima facıe’ tecrübe ile çelişmektedir.”[2] Fakat Marx aynı zamanda bu çelişkinin sadece görünüşte bir çelişki olduğunu, çözümünün birçok kayıp halkanın bulunmasını gerektirdiğini ve bu çözümün çalışmasının daha sonraki ciltlerine ertelendiğini ifade etmektedir.[3] Uzmanlığa dayalı eleştiriler, Marx’ın bu vaadini asla tutmayacağı şeklinde kehanete benzer kesin bir tahminde bulundular, çünkü kendilerinin de özenle kanıtlamaya çalıştıkları gibi, bu çelişme çözümsüzdü. Bununla birlikte, bu eleştirideki muhakeme Marx’ın takipçileri üzerinde hiçbir etki yaratmamıştır. Marx’ın vermiş olduğu basit söz bütün mantıksal çürütmelerden daha ağır basmıştır.
Marx’ın çalışmasının ustanın ölümünden sonra çıkan ikinci cildinde, önceden ilan edilen (ve çalışmanın bütününe ilişkin plâna göre üçüncü cilde saklanmış olan) çözüm için hiçbir girişimde bulunulmamış olması ve Marx’ın çözümü bulmayı amaçladığı yönde en ufak bir imânın dahi yer almaması şüpheli bekleyişi giderek daha da sinir bozucu bir hâle getirdi. Fakat editör Friedrich Engels’in önsözü sadece çözümün Marx’ın bıraktığı elyazmasında verildiği şeklinde tekrarlanan kesin ifadeyi içermiyordu; aynı zamanda esas itibariyle Rodbertus’un takipçilerine yöneltilmiş olan ve üçüncü cildin çıkışından önceki zaman zarfında kendi imkânlarını kullanarak “eşit bir ortalama kâr oranının yalnızca değer kanunu ile çelişmeden değil, aynı zamanda bu kanuna dayanarak dahi nasıl gerçekleşebileceği ve gerçekleşmesi gerektiği” sorununu çözmeye çalışmaları gerektiği şeklindeki açık bir meydan okumayı da içeriyordu.
Bu meydan okumanın bu kadar çok kişi tarafından ve doğrudan yöneltilmiş olduğu çevrenin dışında çok daha geniş bir çevre tarafından kabul görmesini, Marx’a bir düşünür olarak yapılabilecek en dikkate değer övgülerden biri olarak görüyorum. Sadece Rodbertus’un takipçileri değil, Marx’ın kendi taraftarlarından olanlar ve hatta sosyalist okulun bu iki liderine bağlı olmayan ve Marx’ın büyük ihtimalle “vulgar iktisatçılar” olarak adlandıracağı iktisatçılar da Marx’ın hâlen gizemle örtülü düşünce çizgisinin olası bağlantılarını anlamaya çalışmak için birbirleriyle yarıştılar. Marx’ın Kapital‘inin ikinci cildinin çıktığı 1885 ve üçüncü cildinin yayınlandığı 1894 yılları arasında, “ortalama kâr oranı” ve bunun “değer kanunu” ile bağlantısı üzerine olan ödüllü bir makale yarışması giderek yayıldı.[4] Artık Marx gibi kendisi de hayatta olmayan Friedrich Engels’in görüşüne göre, üçüncü cildin önsözünde bu yarışma makalelerini eleştirirken belirttiği gibi, kimse ödülü kazanmayı başaramadı.
Bununla birlikte, Marx’ın sisteminin tamamlanmasının uzun süreden beri ertelenen ortaya çıkışı ile birlikte, söz konusu mesele sonunda belirli bir karara varmanın mümkün olduğu bir aşamaya geldi. Zira bu çözüm vaadi üzerinde herkes istediği kadar çok ya da az düşünebiliyordu. Bir yanda yapılmış olan vaatler diğer yanda argümanlar, bir anlamda birbirleri ile kıyaslanamıyordu. Her ne kadar yazarları tarafından Marksist teorinin ruhuna uygun olarak tasarlandığı ve icra edildiği kabul edilse de, diğer kişilerin çözüm girişimlerinin başarılı şekilde çürütülmelerinin Marx’ın taraftarlarınca onaylanmasına ihtiyaç duyulmuyordu. Zira bunlar, çözümlerin her defasında başlangıçta vaat edilmiş olan çözüm ile kusursuz bir benzerlik taşımasını talep edebiliyorlardı. Fakat bu sonuncu çözüm de sonunda ortaya çıktı ve otuz yıllık mücadeleye, bütün tarafların sırayla fikirlerini açığa vurabilecekleri ve kendilerini ileride gelecek olan vahiylerin ümitleri ile mutlu etmek ya da, Proteus-vâri biçimde, değişken ve inandırıcı olmayan bir yorumdan bir diğerine geçmek yerine meseleyi mücadele yoluyla hâlledebilecekleri sabit, dar ve açıkça belirlenmiş bir savaş alanı kazandırdı.
Marx’ın kendisi kendi sorununu çözmüş müdür? Tamamlanmış olan sistemi kendisine ve gerçeklere sadık kalmış mıdır, yoksa kalmamış mıdır?

Kaynak: Eugen Böhm-Bawerk;  Marx ve Marksist Sistemin Bitişi,  Karl Marx and Close of His System, Liberte Yayınları Mayıs 2006 Maltepe/Ankara


[1]    Avusturya İktisat Okulu’yla ilgili Türkçe literatür, ne yazık ki, çok zayıftır. Okulla ilgili en yoğun çalışmaları yapan isimler Turan Yay ve Fuat Oğuz’dur. Turan Yay ve Fuat Oğuz’un eserleri, Avusturya İktisat Okulu hakkında bilgi edinmek isteyenler için başlıca kaynaktır. Yayın hayatına 2006 yılı başında son veren Piyasa dergisinin 11. sayısı (Yaz-2004) Okul’a tahsis edilmiştir. Piyasa’nın diğer sayılarında ve Liberal Düşünce dergisi külliyatında da Okul veya Okula mensup filozoflar hakkında yazılar ve filozoflardan yapılan çeviriler bulunabilir.
[2]   Kapital, Cilt I, s. 335.
[3]   Cilt I, s. 335; s. 572, dipnot.
Cilt: 4 ve 5; Lande, a.g.e., Cilt: 19 ve 20; Fireman, “Kritik der Maraschen Werttheorie”, Jahrlmcher fur Nationalökonomie, üçüncü seri, Cilt: III (1892), s. 793 ve devamı; son olarak Lafargue, Soldi, Coletti ve Graziadei, Criticicı Sociale, Temmuz-Kasım arası, 1894.

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar