MECUSÎ DİNİ’NDE MEHDİ İNANCI
Hzl: Prof. Dr. Ekrem
SARIKÇIOĞLU
I. İslâmi ilimler Kongresi'nde
tebliğ olarak sunulmuştur. 1981. İstanbul
«Mehdi» kelimesi ve tâbiri her ne kadar İslâm âlemine has
bir görünüm arz ediyorsa da, ifâde ettiği ıstılah manası temel unsurlarıyla
diğer dinlerde de vardır. Her dinde ayrı bir kelime ile
kavram ifâdesini bulur. Kelime Arapça
«he, dal, ye» harflerinden meydana gelen «heda» fili kökünden türeyerek
«kendisine doğru yol gösterilen, hidâyet edilen» manasına gelir. Üzerinde
durmak istediğimiz ıstılah manasına göre ise «Mehdi, âhir zamanda gelecek,
zayıflayan dini kuvvetlendirecek, dinî emir ve yasakları icra edecek, iç ve dış
düşmanlarım temizleyecek, ideal bir kumandan ve devlet reisidir».
Tarifine çalıştığımız bu ıstılah manası yalnız İslâmiyet
için değil, tarihteki ve günümüzdeki çeşitli dinler için de geçerlidir. Ancak
kavramı ifade eden kelimeler çeşitli dinlere ve dillere göre değişmektedir.
Meselâ, ilkel din mensuplarından sayılan Yeni Gine yerlileri âhir zamanda geleceğini bekledikleri
kurtarıcının Mensren olduğunu söylerler ve O’nun içi zenginliklerle
dolu bir gemiyle gelerek dinlerini yeniden ihya edeceğine inanırlar. Batılı
araştırıcıların «içi zenginliklerle dolu yüklü gemi» dikkatlerini çekmiş
olmalı ki, bu inanca «Kargo Kültü» ismini vermişlerdir. Temeldeki
düşünce mehdi inancından başka birşey değildir. Kuzey Amerika yerlileri de âhir
zamanda geleceğini bekledikleri kurtarıcının bir dans âyini esnasında
aralarında görüleceğine inandıkları için aslında «mehdi» inancı olan
tasavvurlarına Batılı araştırıcılar «Ghost-Danc» demişlerdir. Günümüzün büyük
dinlerinden olan Yahudilik
ve Hıristiyanlık'ta mehdi kavramını ifade eden kelime «Mesih», Budizm’de
«Maytreya», Hinduizm’de «Kalki»dir .
Kavramın Dinler Tarihinde ilk olarak nerede görüldüğünü,
nasıl geliştiğini tesbit ve takip etmek çok güçtür. Bugün ulaşılabilen
kaynaklara göre, ilk olarak Sümerliler’de rastlıyoruz. M. Ö. 2350 yıllarında
yaşayan meşhur Kral I. Sargon ve daha sonra M. Ö. 1728-1686 yıllarında yaşayan
Hammurabi kendilerinin geleceği beklenmekte olan «mehdi» olduklarını hissetmiş
ve mehdilik iddiasmda bulunmuşlardı . Demek ki bu kavram daha önce de
mevcuttu. Eski Mısırlılar’dan kalma, tahminen M. Ö. 1950 yıllarında yazılmış
bir papirüs metninde de, Güney Mısır’dan çıkacak ve ismi «Ameni» olacak bir
din ve dünya kurtarıcısının geleceğinden haber verilmektedir. Bu tarihî
vesikalardan da anlaşıldığına göre mehdi inancı, günümüzden 4500 sene öncesinde
de vardı. M. Ö. VI. yüzyılda kurulan Mecusî Dini’nde de bir mehdi, inancının
bulunması ireni bir tezahür değildir; diğer dinlere paralel bir görüntüdür. «Saoşyant» tâbir
edilen mehdi, İslâmiyet’te ve Yahudilik’te olduğu gibi din kurucusu peygamberin
şahsıyla yakından ilgilidir. Zerdüşt (M. Ö. 630-553) ’ün soyundan geleceğine
inanılır,
Mecusî kaynaklarına göre, Mehdi Saoşyant ile ilgili haberler
Zerdüşt’ün açıklamalarına dayanır. Mukaddes kitapları Avestanın çekirdeği
sayılan Gathalar’da «Saoşyant» kelimesi genellikle «yardımcı, kurtarıcı» manalarında, bir
Gatha ayetinde de ısttıâh manasına yakın bir anlamda kullanılır. Avesta’nın
muahhar yazılarında, ise ıstılah manası artık açık bir şekilde görülür: Yasna
IX,2’de Haoma içkisinin manevî şahsı Zerdüşt’e görünerek, «...beni müstakbel
Saoşyantlar’ın övecekleri gibi öv» dedi. Yine Yasna LXI,5’de «Acaba biz
yalan ve kötülük taraftarlarını kendimizden uzaklaştırabilir miyiz?» sorusu
sorularak buna karşı, «Şaoşyantlar olarak Druy taraftarlarını uzaklaştıracağız»
cevabı verilir. Yasna LXX,4’de de «Çünkü biz kutsal kelâmın istekli
taşıyıcıları olarak ülkenin Saoşyantları gibi hizmet etmek istiyoruz...
Saoşyantlar olmak istiyoruz...» denilir ki, bu üç Avesta ayetinde geçen
saoşyant kelimeleri «yardımcı, kurtarıcı manalarında kullanılmışlardır. Yardımcılar,
kurtarıcılar olarak bahsedilen kişiler de Mecusiliğe hizmet ve yardım eden
samimi müminlerdir.
İstikbâle yönelik bir kurtarıcı tasavvurunun izine ilk
olarak Gathalar’ın bir ayetinde, Yasna XXVI,10’da rastlıyoruz-, «...lk insan
Gaya’dan muzaffer Saoşyant’a kadar bütün Aşa müminlerinin, bütün iyi, güçlü,
kutsal Fravaşiler’ini tazim ediyoruz» şeklinde rastlanır. Burada «ilk insan
Gaya’dan muzaffer Saoşyant’a kadar» tabiriyle, dolaylı olarak ilk devrin insanı
karşısında bir de son devrin insanını, yani âhir zaman ve temsilcisi Saoşyant
düşünülmüş olabilir. Ancak Gathalar'ın bu ayetinin tek oluşu, mâna bakımından
diğerlerinden ayrılışı ve geç devir yazılarına paralelllik göstermesi ibarenin
orijinal olamayacağı, bir redaksiyon neticesi olabileceği ihtimalini de hatıra
getirmektedir.
Sarih bir mehdi kavramı manasına Avesta’nın muahhar
yazılarında rastlıyoruz. Yaşt XIII,129’da «O’na muzaffer Saoşyant denecek ve
Astvatereta denecek, bütün maddi varlığa fayda verecek, bundan dolayı O
Saoşyant olacak... iki ayaklılardan ortaya çıkan Druy’a karşı duracak, Aşa
mümini, düşmanlığına karşı duracak». Yaşt X3X,89’da «Şaoşyantlar arasındaki
muzaffere özel olacak ve O’nun yenilediği yaşlanmayan, ölmeyen, yok olmayan,
çürümeyen, daima yaşayan, daima yetişen, şehit düşen diğer dostlarına
ayrılacak. Eğer ölüler tekrar dirilirse, yaşayan Saoşyant gelirse, O’nun
arzusuna göre insanlık yeniden suret bulacaktır». Çok daha muahhar devirlerde
Avesta’ya girdiği kabul edilen Videvdat isimli kitapta ise artık daha da
gelişmiş «Saoşyant» tasavvurlarına rastlıyoruz. Videvdat XIX,5’de Zerdüşt,
sınamak gayesiyle Angra Mainyu’ya «Ey hilekâr Angra Mainyu! Muzaffer
Saoşyant’ın Kansava Suyu’ndan, doğu tarafından, doğuncaya kadar Devalar’ca
meydana getirilen yaratıkları vuracağım...» demiştir.
. Görüldüğü gibi bu âyetlerde Saoşyant’ın nereden
görüneceği, neler yapacağı v.s. gibi teferruatla ilgili. hususlar dahi
zikredilmiştir ki, Pehleviler Devri din kültürünün açık izleri olmalıdır. Artık
Saoşyant tasavvuru, dinin temel unsurları ara-sına, girmiştir. Tefsirciler,
yorumcular vasıtasıyla geliştirilmiş; heyecanlı tasvirlerle renklendirilmiştir.
Bu tasvirlere göre
Saoşyant dünyaya gelmeden önce,
dünyaya yalan ve
kötülükler hâkim olacak,
küfür ve ahlaksızlık
yayılacaktır.
İnsanlar kutsal sözleri
değil, malı ve parayı tercih edeceklerdir.
Horasan taraflarından
sayısız küfür ehli İran’a hücum edecek, herşeyi yakıp yıkacaktır.
Bu korkunç devirde
bellerine meşin kuşak kuşananlar (yâni Türkler) zulüm ve sapıklıklarını ayyuka,
çıkaracaklar ki ölüm, hayata tercih edilecektir.
Şehirler köye, köyler
bir aile otağına dönecektir.
Hâkimiyet İran’lı olmayan kölelere, barbarlara
geçecektir.
Bu barbar olarak
tarif edilenler Türk, Roma ve Arap kavimleridir.
Bu devride emniyet,
şöhret, refah, zanaat, nehirler ve kaynaklar İran’lı olmayanların ellerine
geçecektir.
Yer kalbini açacak,
mücevher ve madenlerini gün ışığına çıkaracaktır.
İnsanlar dünyevî
zenginlikleri toplamaya çalışacaklardır.
Ülkeyi emniyetsizlik
ve sadakatsizlik saracaktır.
Dostlar guruplara
ayrılacak; hürmet, sadakat ve ümit dünyadan kaybolacaktır.
Baba, oğul ve
kardeşler biribirlerine yabançılaşacaklardır.
Çeşitli mezhepler
çıkacak, dine zarar vereceklerdir.
İnsanlar vahyi küçük
göreceklerdir.
Allahsızlıklarıyla
gayr-i tabiî (sodomi ve homoseksüellik) tatmin yollarına gideceklerdir.
Tabiat değişecek,
güneşte ışıktan ziyade lekeler görülecektir.
Seneler, aylar ve
günler gitgide kısalacak, toprak verimsizleşecek, ekinler büyümez olacaktır.
İnsanlar da vücut bakımından küçülecek, güçleri ve kabiliyetleri azalacaktır .
Nihayet Dicle kaynağı
havalisinden Arumayık (Roma’lı) denen bir halk çıkacak, askerleri kızıl silah
ve başlarında, külah taşıyacaklardır.
Bu işaretlerin
görülmesinden sonra güneş kararacak, zelzeleler biribirini takip edecektir.
Ülkeye fakirlik ve
felaket yayılacaktır.
Şeytan soyu da
doğudan siyah bir alâmetle görülecektir.
Saoşyant gelmeden
önce tababet de öylesine ilerliyecek ki, ölüm güçleşecek, insanlar,
biribirlerine bıçakla vursalar dahi ölmeyeceklerdir.
Bundan cesaret alan Ehriman da Devament Dağı altında uyuyan
Azi Dahak isimli [Dabbetü’l-Arz’] uyandıracak, bağlarını çözerek serbest
bırakacaktır.
İran efsanesine göre Dabbetü’l-Arz’ı Feridun isimli bir
kahraman zorlu bir mücadeleden sonra
mağlup ederek bağlamış ve Demavend Dağı altına, hapsetmiştir. Ehriman’ın serbest bıraktığı
Dabbetü’l-Arz (Azi Dahak) bütün kızgınlığıyla dünyaya hücum edecek, sayısız cinayetler işleyerek
insanların üçte birini yutacak, suları, ateşi ve bitkileri tahrip edecektir.
Bunun üzerine insanlar Tanrı’ya dua edecekler, Feridun’u tekrar hayata
döndürmesi ve canavarı öldürmesi için yalvaracaklardır. Tanrı Ahura-Mazda’nın emriyle
Karşasp (muhtemelen Feridun’un diğer bir ismi olmalı) ölümden uyanacak ve
Saoşyant Devri başlamadan önce Dabbetü’l-Arz olan Azi Dahak’ı gürzüyle
öldürecektir.
Rivayete göre Saoşyant, Mecusiler’in peygamberi Zerdüşt’ ün
soyundan olacaktır. Zira Zerdüşt’ün, Fravaşi denen manevî varlıklarca saklanan
tohumu Hâmun Gölü’nde, başka bir rivayete göre de Kansava Gölün’de bulunmaktadır:
Doğacağı zamana kadar da kötü kuvvetlere karşı bu gölde saklanacaktır . Bu
sebeple Mecusî müminleri her sene yılbaşında kutlanan Mihrcan Bayramı’nda
kızlarını bu gölde yıkanmaya gönderirler. Zerdüşt’ün gölde saklı tohumunun
kızlarına nüfuz etmesini ve Saoşyant’a hamile kalmalarını isterler. Aslında
Saoşyant’ı doğuracak kızın ismi de bellidir: O’nun adı Gövak-pit olacaktır. Henüz on
beş yaşında bakire olarak göle yıkanmaya girecek ve o anda Saoşyant’a hamile
kalacaktır. Bu kız Zerdüşt’ün Fraya ismindeki karısından doğan Vohuraoça isimli
oğlunun zürriyetinden gelecektir. Yâni Saoşyant, anne ve baba tarafı olarak
Zerdüşt’e dayanacaktır.
Saoşyant, dünyaya gelip otuz yaşına girince, güneş otuz gün
ve otuz gece göğün ortasında duracak ve daha sonra kararlaştırılan yere geri
dönecektir. Saoşyant’ın vücudu güneş gibi nur saçacaktır. Dört tarafını altı
gözle görecektir.
Kendisine Mecusiliğin kutsal kitabı Avesta rehber olacaktır.
O, Zerdüşt’ün öğretilerini iyice öğrenecek; şeriatın yasalarını tutarak yalan ve
kötülüklerle mücadele edecektir. Kutsal kitapta çözümünü bulamadığı meselelerde
ise kendisine Tanrı Ahura-Mazda’nın vahyi yardımcı olacaktır. O, gerçek bir
hükümdar olacak ve dünyayı hâkimiyeti altına, alacaktır. Ülkesini ilâh!
kanunlara göre idare edecek, insanların tabiatını değiştirecek; hastalıkları,
ihtiyarlığı ve ölümü dünyadan kaldıracaktır. Rahiplerin en yükseği, en
bilgilisi olarak insanlara Ahura-Mazda Dini’ni öğretecektir. Zamanının
bitimine elli yedi yıl kala iki ayaklı cinsin bütün şeytanlarını, şeytani
varklıklarını yok edecek ve sonunda hakimiyeti Ahura-Mazda’ya devredecektir.
Daha sonra bunu umumî haşir ve hesap günü takip edecektir.
Mecusilik’te gördüğümüz ve Mecusiliğin temel prensiplerine
göre şekillenen bu mehdi inancının, bölgenin daha sonraki diğer dinlerine tesir
edip etmediği münakaşa konusudur. Özellikle Yahudi Dini’ndeki «mesih inancı»
ile ilgili haberlerin tarihen Babil Esaretinden sonra ortaya çıkmış olması, pek
çok Eski Ahid müfessirinin, bu inancın Yahudiliğe Mecusilik’ten geçtiği
iddiasında bulunmasına sebep olmuştur.
Bazı Müslüman bilginleri de, âhir zamanda
gelecek, kendisinden önceki ilâhı kelâmları reddetmeyen Tanrı’ya gerçek imânı,
gerçek kulluğu yerleştirecek bir kumandan, bir devlet reisi olacak bu kişinin
mehdi değil, âhir zaman peygamberi Hz. Muhammed (salla’llâhu aleyhi ve sellem)
olduğunu söylemişlerdir.
Bu değerlendirmelere ben, Kelâm ve Dinler tarihi yönünden
iki hususu daha ilâve etmek istiyorum :
1. Kelâm
ilmi yönünden meseleyi zamanın akışı çözmüştür. Çünkü Mecusî zaman tasavvuruna
göre haber verilen kehânetlerin hiçbiri vukû bulmamıştır. Aksine Mecusilik
250.000 kişilik taraftarlarıyla tarihten tamamen silinme safhasına
yaklaşmıştır. .
2. Dinler
Tarihi yönünden fenomene bakıldığında, fenomenin tarihi ve sosyal çalkantılar
neticesi geliştiği, dindar taraf-tarlarına ümit ve cesaret kaynağı olduğu
görülür.
NOTLAR
(*) I. İslâmi ilimler Kongresi'nde tebliğ olarak
sunulmuştur. İstanbul . 1981.
(1) G.
Guariglia, Prophetismus und Heilserwartungs Bewegungen beiden NATURVOLKERN
Amerikas, Ozeaniens, Australiens und Afrikas,
Kaynak: Atatürk Üniversitesi, İlâhiyat
Fakültesi Dergisi, 7. Sayı, 1986, İstanbul
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar
Yorum Gönder