MEHDİYİ BEKLERKEN
Mehdi düşüncesini ve bugünün
İran’ına yansımalarını incelemeden, Şii düşüncesinin nasıl
siyasallaştırıldığını ve bugün İran ve bölgede olup bitenleri anlamak mümkün
değildir. Bu nedenle, kitaba da ismini veren bu bölümde İran'ın olduğu kadar
bölgenin hatta dünyanın geleceğinde kritik bir rol oynamaya aday Mehdi
düşüncesini masaya yatırıyoruz.
Oniki
İmamcı Şiiler, 12.İmam’ın bir gün Mehdi olarak geri döneceğine inanırlar. Mehdi inancı Kuran’da yoktur.
Hz. Muhammed salla’llâhu aleyhi ve selleme atfedilen hadislerle İslam dininin
ortaya çıkışından sonra ilk 200 yıl içinde ortaya çıkmıştır. Bu inanca göre,
Mehdi ve izleyicileri zamanın sonunda siyah bayraklarıyla ortaya çıkarak,
“Sahte Mesih”i (el-Mesih el Deccal) öldüreceklerdir. Alternatif bir Sünni
gelenek ise, Suriye’de ortaya çıkacak ve Deccal’ı (ya da Antichrist)
Filistin’de öldürecek olanın Mehdi değil, Hıristiyanların “Christ-Mesih” olarak
isimlendirdikleri, Hz. İsa olduğunu belirtir. Yine bu dönemde ortaya çıkacak
olan Mehdi, her zaman Hz. İsa’nın arkasında duracaktır.
Hz. Muhammed salla’llâhu aleyhi ve
sellemin ölümünün ardından, ardılının kim olacağı çatışmasının yarattığı iç
savaşta mağlup olarak, “İmam Ali” ve soyundan gelenleri Hz. Muhammed
salla’llâhu aleyhi ve sellemin ardılı olarak kabul ettiremeyen Şii ulema;
ulaşılamayan dağ zirvelerinde vahşi hayvanların koruyuculuğunda yaşayan ve
günün birinde dönüp gerçek İslam’ın düşmanlarını öldürecek olan çok güçlü bir
Mehdi ye atıfta bulunmaya başladı. Zaman geçtikçe ve Şiilik Sünni yöneticiler
tarafından siyasetten uzak tutuldukça, Şii toplumunun temsilcisi olma
iddiasındaki imamlar arasındaki rekabet derinleşti. Bu, Şiiliğin kendi
içerisinde bölünmesine neden oldu. Yedi İmamcı Şiilik-İsmaililik ve 12
İmamcılık gibi. İkincisi, Ali’nin soyundan gelenleri İmam olarak kabul etme
geleneğini, 11. İmam Hasan el Askerinin 873’teki Irak’ın Samarriya kentindeki
ölümüne dek sürdürdü. İmam Hasan da, babası Ali el-Hadi gibi, Sünni Abbasi
halifelerince ev hapsinde tutulmuştu ve öldürüldüğüne dair de çok güçlü
şüpheler vardı. Bu nedenle, 4 yaşındaki oğlu Muhammed Abbasilerden korumak
amacıyla gizlendi. İlerleyen yıllarda 12. İmam izleyicilerini sadece elçileri
(sufara) aracılığıyla yönetti. “Küçük Gaybet-el Giybe el Süğra” denilen
bu dönemde İmam Muhammed Mehdi olarak anılmaya başlandı. 941’de İmam’ın 4. elçisi,
Mehdinin tamamen ortadan kaybolmaya karar verdiğini bildirdi. Bu tarih, “Büyük
Gaybet-el Gıybe el Kübra’nın başlangıcı olarak kabul edildi. Bu gün pek çok
sofu Şii 12. İmam’ın halen yaşadığına inanıyor.
Onbirinci yüzyılda, 12. İmamcıların
Mehdi inancı Bağdatlı Şeyh el Müfit tarafından bir doktrine dönüştürülerek, “Rehber
Kitap-Kitab el İrşad” adı altında toplandı. Kitabı tamamladıktan sonra Şeyh
Müfit, “Kayıp İmam’dan kitabını öven bir mektup aldığını bile ileri sürdü. Şeyh
kitabında, Mehdinin görünmesinden (zuhur) önce ayrıntıları ile sıraladığı doğal
afetler ve büyük acılar yaşanacağını belirtti. Bunların ardından Mehdi, “Zamanın
Efendisi” ya da “Kılıcın Efendisi” olarak
zuhur ederek “Gazap Ordusunun başına geçecektir.
Şeyh Müfit kitabında Mehdinin dönüş tarihini tam olarak vermedi ama geleneksel
olarak inanıldığı gibi bunun çift sayı ile biten bir İslami yılın Aşure gününe
denk geleceğini öngördü. Mehdi göründüğünde; Küfe’deki (Irak) kâfirleri
öldürecek, sonra da tüm dünyayı İslam adına fethederek dünyada barış ve adaleti
tesis edecekti. Bu dönem, 7 ila 19 yıl sürecek ve
sonunda Kıyamet günü gelecektir. Şii ulema, siyasal Mehdiciliği engellemek için
Mehdinin gelişini haber verecek işaretleri yorumlama konusunda bir tekel
oluşturdu. Ancak çabalarında her zaman başarılı olamadı. Safevi Şiileri, 16.
yüzyıl başında liderleri Şah İsmail’i Mehdi ilan ederek, İran’ı fethetmeye
giriştiler. Safevilerin Osmanlılar tarafından yenilmesi, Şah İsmail’in askeri
ihtiraslarına gem vurarak sonuçta Mehdi değil temsilcisi olarak görülmesine yol
açtı. Şii ulema, İran’da Şii öğretisini yaydı ve Safevi egemenliğini
yerleştirmek için de, Safevi otoritesine rakip oluşturabilecek siyasal
Mehdiciliğe karşı çıktı. Bu karmaşık tarihi süreç, akademisyen Zeev Maghen’in
şu sonuca varmasına yol açmıştır, “Bugün bildiğimiz haliyle Şiilik,
öncelikle Mesiyanizme karşı bir güç olarak vücut bulmuştur.” 1
Farsça bir kavram olan Mehdeviyet
(buna İslami Mesiyanizm de denmektedir), Mehdinin geri dönmesi ve Müslümanlara
dünya hâkimiyetini sunmasına denilmektedir. Mehdinin dönüşü öncesinde büyük bir
kozmik kaos ve kanlı savaşlar olacağı, karanlık güçlerle yıkıcı bir savaştan
sonra Mehdinin dünyanın evrensel barışa ulaşmasına liderlik edeceği inancı,
Hıristiyanların dünyanın sonu inancının benzeridir. Zaten beklenen bir
kurtarıcının (Mesih) gelerek kötü güçleri yok edip dünyada adalet ve eşitliğe
dayalı yeni bir düzen kurması inanışı, bütün ana dinler ve gelenekler
tarafından paylaşılır. Hinduizm, Budizm, Yahudilik, Hıristiyanlık, Zerdüştlük
ve Müslümanlıkta, Mesih ya da seçilmiş bir kurtarıcı fikri mevcuttur. Hepsi bu
kişinin gelişini mutlu bir olay olarak kabul etse de, ayrıntılar da
farklılaşırlar. Dolayısıyla Mehdi düşüncesi, İslam öncesi İran kültüründe yani antik Zerdüşt inanışında
da mevcuttur. Pers edebiyatı gelecek bir kurtarıcı nosyonu ile dopdoludur.
Şehnamenin şairi Firdevsi (935-1020), “İran’da asil bir adamın ortaya
çıkacağını ve Tanrının dinini dünyanın dört bir yanına yayacağını”
yazmıştır.2
Siyasal Mesiyanizm, yani Mesih
inancını siyasi güç kazanmak için şu ya da bu şekilde kullanmak, Şiiliğin yanı
sıra Hıristiyanlık ve Yahudilikte de görülmektedir. Bu, geleneksel dini
öğretilerin yeniden yorumlanması ile geleneksele ters düşerek gerçekleşmektedir.
Geleneksel Şii öğretisinde, Mehdinin geri dönüşünden önce meşru bir dini
yönetim kurulması kâfirlik olarak kabul edilir. Çünkü sadece onun dini
kurallarla yönetme hakkı vardır. Bu çerçevede, geleneksel Şii ulemanın İran
İslam Cumhuriyetinin kuruluşuna karşı çıkmasını, köktendinci Yahudilerin
Siyonizme ve İsrail’de insan eliyle Yahudi bir devlet kurulmasına karşı
olmalarına benzetebiliriz. Mesela, bugün aşırı dinci Naturai Karta Hareketi
İsrail’de faaliyet göstermesine karşın İsrail devletini halen tanımamaktadır.
Bu analojiyi; Humeyni’nin bir İslam devleti kurulması için Mehdinin gelişini
beklemeye gerek olmadığı, ulemanın Kayıp İmam adına yönetebileceği ve
inananların baskıcı rejime karşı çıkmak için beklemek zorunda olmadıkları
savını (ki bu Mesiyanizmin reddidir), Haham Avraham Kook’un geleneksel Yahudi
öğretisine karşı çıkarak Mesih gelmeden İsrail devletinin kurulmasına onay
veren yorumuna (siyasal İslam jargonuyla içtihadına) benzeterek sürdürebiliriz.3
Haham Kook böylece sekliler Yahudiler ile uzlaşarak (tamamen) din kuralları ile
yönetilmeyen bir İsrail devletine onay verirken, Humeyni de, “En Yüksek
Lider’in otoritesini din kurallarının üzerinde tutan Velayet-i Fakih doktrini
ile ünlü Fransız İslamolog Olivier Roy’un yorumuna göre, Şiiliği sekülerleştirmiştir.4
Hıristiyan Siyonistler olarak anılan
Evangelistlerin de, (ileride ayrıntıları ile göreceğimiz gibi) Mesih’in
gelişini hızlandırmak için çaba harcadıkları, İsrail’in kuruluşunu da bu yolda
atılmış bir adım olarak gördükleri için destekledikleri, bundan sonraki adımın
ise bütün Yahudilerin tekrar İsrail’de toplanması olduğu ileri sürülmektedir.
İran’da ise, Humeyni’nin devrimden
sonra sert bir şekilde çatışacağı geleneksel Mesiyanist diye
tanımlayabileceğimiz Hüccetiye Tarikatına göre Mehdinin dönüşünden önce, siyasi
ya da askeri bir örgütün baskıcı rejime karşı çıkmaya izni yoktur. Bunun anlamı
da Hüccetiye’nin, “Mehdinin
gelişini hızlandırmak ya da onun yokluğunda vaat edilen İslam ütopyasını
gerçekleştirmek için aktif bir ayaklanmaya” karşı çıktığıdır. Bu
bağlamda, Humeyni’nin devrimci eylemciliği (Hıristiyan ve Yahudilikteki
post-millenialist eğilimlerle benzerlik gösterir biçimde) Mehdinin gelişinden
önce, bu gelişi hızlandırmak için ideal bir İslam toplumu kurmak amacıyla aktif
bir rol üstlenmek olarak yorumlanıyor. (Bu bakış açısıyla, İslam devrimi bir
siyasal Mehdicilik örneğidir. S.Ç.) 6 Oysa Humeyni’nin
devrimci mesajı Mehdiciliğin reddi üzerine kuruludur.
(Aslında bu devrimci İslam ideolojisi hatırlayacağınız gibi Ali Şeraiti
tarafından geliştirilmiştir. S.Ç) Bununla birlikte Humeyni, devrim
öncesinde (Şaha karşı kitleleri harekete geçirebilmek için) bastırılmış Mehdi
referansları da dâhil olmak üzere, elindeki bütün kartları kullandı. İmam
unvanını kabul etti ve destekçilerinin yoğun bir Mehdici retorik kullanmalarına
da izin verdi. Hatta daha da ileriye giderek, 27 Kasım 1978’de binlerce
destekçisi yüzünü ayın üzerinde gördüklerini ileri sürdüklerinde buna karşı
çıkmadı. İktidara geldikten sonra ise, siyasal Mehdiciliği yasaklamaya ya da en
azından cesaretlendirmemeye çalıştı. Ancak geleneksel Şii uleması ile itilafa
düşmesinin nedeni bu değil, Velayet-i Fakih doktrinidir. Bu doktrin uyarınca
yazılan İslam Cumhuriyeti anayasası, EYL’i Kayıp İmam’ın temsilcisi olarak
tanımlar. Devletin başına böylesi doğaüstü nitelikler atfedilmesi aslında bir
Safevi geleneğidir. 1786 yılında iktidara gelen Kaçar Hanedanlığı ile birlikte
Şahlar, Gaib (Kayıp) İmam’ın temsilciliğini ulemaya bıraktılar. Bu kararla
ulema özerklik ve güç kazanırken devlet işlerinden uzaklaşmış oldu. Geleneksel
ulema, işte o günden beri süren bu din ve siyasi otorite ayırımını
savunmaktaydı. Fakat Mesiyanik aşırılıklar konusunda Humeyni ile aynı
fikirdeydiler. Hiçbir birey ya da tarikatın Mehdinin dönüş zamanı konusunda
görüş bildirmeye, işaretler üzerine yorum yapmaya yetkisi yoktu. Bu tamamen üst
düzey ulemanın ayrıcalığı idi. Ayrıca, Mehdinin dönüşünü hızlandıracak herhangi
bir faaliyette bulunmak da kesinlikle yasaktı.
Humeyni’nin yerine geçen Ali Hamaney
de (d. 1939) onun siyasal Mehdiciliğe karşı tutumunu sürdürmüştür. Çünkü bu,
İmam’ın vekili olarak görev yapan EYL’in otoritesini baltalayacaktır. Meşhet
medreselerinde yetişen Hamaney’in, orada hâkim olan ezoterik ilimlere eğilimi
olduğu ileri sürülmekle birlikte mesela önemli kararları istihare ile almak
gibi yaygın kanı, Mehdinin gelişinin yakın olduğuna inanan bir apokaliptik ya
da “devrimci Mehdici” olmadığıdır. Fakat bu sıfatların atfedildiği Ayetullah
Misbah Yezdi ile bağlantısı ve Ahmedinecat’a (siyasal Mehdicilik konusunda
olmasa da) vermiş olduğu destek, soru işaretlerine neden olmaktadır. Meşhet’teki
8. İmam Rızanın türbesine yapılan hac ziyaretleri devrim sonrasında
özendirilmiş sonuçta özerk, Vatikan benzeri bir yapıya sahip olan İmam Rıza
Vakfı, İran’ın en fazla gelir elde eden kurumlarından birisi haline gelmiştir.
Hamaney, bu vakfın desteği ile yükselerek 1981’de Cumhurbaşkanı seçilmiştir.
Humeyni’nin ölümünden sonra ise,
Kumun önde gelen Ayetullahlardan Tâki Behçet ve tilmizi Misbah Yezdi’nin
desteği ile Ayetullahlığa yükseltilerek EYL olmuştur.
Hamaney’in ardından cumhurbaşkanı
olan Rafsancani (1989-1997) ve Hatemi (1997-2005) ise, siyasal Mehdiciliğin
önlenmesi konusunda daha da sert bir tutum izlemişlerdir. 2005 Cumhurbaşkanlığı
seçimlerinde aday olan Rafsancani, daha seçim kampanyası sırasında
Ahmedinecat’ın siyasi Mehdiciliğine sert bir şekilde karşı çıkarak uyarıda
bulunmuştur. “Bazıları (Kayıp İmam ile) bağlantı halindeyiz diyor. Bu felsefe
ile halkın aldatılması zararlıdır. Tarihin her dönemecinde bu tutum var
olmuştur. Bu, karmaşa yaratmanın yoludur. Bugün de, halkın Zamanın Efendisine
olan sevgisinin büyüklüğü nedeniyle bu kışkırtıcılık arttırılmaktadır.”
2005 seçimlerinde iktidara gelen
Ahmedinecat, siyasal Mehdiciliği yasaklayan mekanizmaları baltalamıştır.
Mehdiyi siyasi rakiplerine karşı yaptığı konuşmalarında defalarca gündeme
getiren Ahmedinecat, Kayıp İmam’ın gelişinin habercisi olduğu ve onun gelişi
için uygun ortamı hazırladığı yolunda bir izlenim uyandırmaya çalışmıştır.
Ahmedinecat, İslam Cumhuriyetinin din adamı olmayan ilk Cumhurbaşkanıdır.
Ruhani ve siyasal Mehdiciliğe sarılması ulemanın etkisi dışında bir güç alanı
oluşturmaya çalıştığı şeklinde yorumlanmaktadır. Ahmedinecat’m, Kum’daki Parlak
Gelecek Enstitüsünü (PGE) finanse etmesi, PGE’nin düzenlediği uluslararası
Mehdeviyat konferanslarına katılarak Mehdinin dönüşü üzerine konuşmalar
yapması, siyasal Mehdicilik faaliyetlerine örnek olarak gösterilmektedir.
Ahmedinecat’m Mehdi inancını
kullandığına ilişkin bir diğer örnek ise, Camkaran Camisidir. Kum yakınında 11.
yüzyılda bir inananın rüyasında Mehdiyi görmesinin anısına inşa edilmiştir.
Humeyni camiyi ziyaret etmeyi hiçbir zaman doğru bulmamıştır. Ahmedinecat ise,
aksine caminin önemini dramatik bir şekilde arttırmaya çalışmıştır. 15-20 yıl
öncesine dek, îranlılar için özel bir dini anlamı bulunmayan sade ve küçük bir
cami olan Camkaran’ı, kamu kaynaklarını da kullanarak muhteşem bir kutsal
mekâna dönüştürmüştür. Caminin sorumlusu Ayetullah Ebul Kassem Vefı, ISCAN
haber ajansına verdiği bir mülakatta, son yıllarda caminin ziyaretçi sayısının
16 milyona çıktığını söylemiştir. Caminin içerisinde bulunan bir kuyuya para ya
da dilek kâğıdı atıldığında, bu kuyunun açıldığı tünelden düzenli olarak camiyi
ziyaret ettiğine inanılan Mehdi’nin isteneni gerçekleştireceğine inanılmaktadır. Ziyarete gelemeyenlere, faks ve e-mail ile
dileklerini iletme olanağı da sağlanmaktadır. (Benzer bir uygulama, taşlarının
arasına sıkıştırılan dilek kâğıtları ile ünlü olan Kudüs’teki Yahudiler için
kutsal Ağlama Duvarı için de yapılmaktadır. S.Ç.) Camkaran’a karşı uyanan bu
büyük ilgi, Meşhet’teki ünlü İmam Rıza Türbesine yapılan ziyaretlerin sayısını
azaltmıştır. Biraz önce belirttiğimiz gibi, Hamaney siyasi gücünü bu türbenin
öneminden ve elde ettiği gelirden almaktadır. Kum’daki geleneksel ulema da bu
durumu kaygı ile izlemektedir. Camkaran’ın alevlendirdiği batıl inanışlar,
İran’daki yönetici ulema ve kuralları ile de açıkça çatışmaktadır.7
Ahmedinecat iktidara geldiğinde,
hükümetini İmam Mehdinin gelişini hazırlayan hükümet olarak lanse etmektedir.
İç ve dış politikasını (ve dolayısıyla nükleer politikasını) bu bağlamda
şekillendirdiği şüphesi yaygın olarak ifade edilmektedir. Ahmedinecat,
Mehdeviyat konusunda ılımlı muhafazakâr ulemanın karşısındaki radikal
muhafazakâr ulema tarafından desteklenmektedir. Ancak son dönemde,
Ahmedinecat’ın Mehdeviyet konusunda radikal muhafazakârlardan da ayrılan yeni
bir politikanın, “Yeni Mehdicilik”in bayraktarlığını yapmakta olduğu yolunda
yorumlar yapılmaya başlanmıştır. Buna göre, Ahmedinecat Mehdinin gelişinin
yakın olduğuna ve bunun hızlandırılabileceğine inanmakta ve bu yolda çaba
harcamaktadır. “Yeni Mehdicilik” konusuna tekrar dönmek üzere, Ahmedinecat’ın
Mehdeviyet konusundaki ifadelerine bir göz atalım.8
Humeyni’den başlayarak (İran’ın
reformist cumhurbaşkanı Hatemi de dâhil olmak üzere) eski cumhurbaşkanları
çeşitli konuşmalarında Mehdi inancına, vurgu yapmadan kısaca, adeta adet yerini
bulsun anlayışıyla değinmişlerdir. Mesela Hatemi, “Dünyayı değiştirme
misyonumuz yok” dediği bir konuşmayı geleneksel “Zamanın Efendisi (Mehdi) bir
dünya yönetimi getirecektir” ifadesini kullanarak bitirmiştir.9
Ahmedinecat ise, Mehdeviyet’i şimdiye dek hiç olmadığı kadar çok öne
çıkarmıştır. Ekim 2005’te (Tahranda) ilk kez uluslararası Mehdeviyet Konferansı
düzenlenmiştir ve o tarihten bu yana konferanslar her yıl “Parlak Gelecek Enstitüsü-PGE”
tarafından sürdürülmektedir. Web sitesine göre PGE, “2004 yılında Kum kentinde,
İmam Mehdiyi bekleme (İntizar) kültürünü geliştirmek ve bu konuda kitleleri
bilgilendirmek, İran ve dünyadaki akademisyenlerin araştırma ve kültürel
çalışmalarını desteklemek amacıyla kurulmuş, kar amacı gütmeyen bağımsız bir
kuruluştur. İmam Mehdi (a.s) hakkında yanlış düşüncelere, forumlar düzenleyerek
ve bilimsel cevaplar hazırlayarak karşı çıkmak için çaba harcamaktadır. PGE,
her yıl Şaban ayının 15’inde, İmam Mehdinin (Allah gelişini hızlandırsın) kutlu
yaş gününde Mesiyanik bilim konusunda çalışan araştırmacıları bir araya
getirdiği uluslararası bir seminer düzenlenmektedir.”10 Enstitünün
bir de “Bright Future News Agency-Bfnews”
adı altında İngilizce de yayın yapan bir haber ajansı bulunmaktadır.
Ahmedinecat, 2006’de yapılan 2.
Uluslararası Mehdeviyet Konferansının açılışında “Bfnews” nin haberine göre, “
Mehdeviyet’i benimsemek insanlığın devamı için tek yoldur” demiştir. Mehdeviyet
görüşünün ve düşüncesinin dünyanın yönetimi için en mükemmel metot olduğunu
vurgulayan Cumhurbaşkanı, Hz. Muhammed salla’llâhu aleyhi ve sellemin Allah’ın
davetçisi ve parlak bir ışık olduğunu, bütün insanlığın onu izleyerek karanlıktan
kurtulabileceği mükemmel bir rehber ve örnek olduğunu belirterek özetle şunları
söylemiştir:
“Peygamber,
‘Ben kimin efendisiysem Ali de onun efendisidir’
demiştir. Bu sıra bizim efendimiz İmam Mehdiye gelinceye dek böyle devam
etmiştir. O da bütün bu vasıfların mirasçısıdır, o da Allah’ın davetçisidir,
parlak bir ışıktır, mükemmel insandır, şefkat ve otoritesiyle ruhları arındırır
ve insanlığa yol gösterir. Bizim halimize her zaman tanıktır. Zulüm altındaki
insanların kanlarının dökülmesine seyirci kalamaz. Görünmese de mevcuttur ve
dünyayı düzeltmeye çalışmaktadır. Zamanın İmam’ı, bütün bu büyük insanların
Âdem’in, Nuh’un, İbrahim’in, Musa’nın, İsa’nın ve Muhammed’in (Allah’ın selamı
üzerine olsun) mirasçısıdır. İmam Mehdiyi tanımanın önkoşulu ruhani ilgi ve
bağdır. Onu bilebilmek için onu izlemeli ve aramalıyız. Bugün insanlık hızla
refah, adalet, sevgi, merhamet ve insanın tüm rüyalarının ancak Mükemmel
İnsanın liderliği ile mümkün olabileceğinin bilincine varmaktadır. Sadece bu
düşüncenin, ülkeyi istenen noktaya ulaştırabileceğine inanıyoruz. Demokrasi
olduklarını savunan ülkelere bir müzakereye hazır olduğumuzu söyledik. Sen
kendi çözümünü ortaya koy, biz de kendimizinkini ve bütün insanlık kuşkusuz
sansürsüz olarak bu konuşmaları dinlesin. Mükemmel insanın yönetiminde zor
kullanma zamanı sona ermiştir, bugün mantık ve düşünce zamanıdır.”11
Ahdiyyih’e göre, ilk uluslararası
konferansta Mehdeviyet, dinler arasında birlik ve dünyada barışın temelini
oluşturacak bir ideoloji olarak sunulmuştur. Ahmedinecat bu konferansta yaptığı
konuşmada, “İmam (Mehdi) evreni yönetir... İslam Cumhuriyetinin ve Velayet-i
Fakih sisteminin bir dünya hükümetinin kurulmasına zemin hazırlamaktan başka
misyonu yoktur” demiştir. İkinci konferansta ise, bu ifadelerini biraz yumuşatmıştır.
İzleyen konuşmacılar da Mehdeviyet’i, “İslam Cumhuriyetinin belirleyici
stratejisi”, “Kapsamlı bir plan ve stratejik politika”, “Siyasi rejim ve dünya
görüşü” olarak tanımlamışlardır. Bu çerçevede Ahdiyyih,konferansın sadece
Mehdinin gelişinin, “kaçınılmaz olduğu” değil aynı zamanda gelişinin insan
eliyle (eylemleriyle) “hızlandırılabileceği” tezini de savunduğu yorumunu
yapmaktadır. Oysa Mehdinin dönüşün hızlandırılması konusundaki iddiasını
dayandırdığı ifadelerden örnekler vermemiştir.12
7. konferansın sunuş yazısı belki
bize bu konuda ipuçları verebilir: “İmam Mehdiyi beklemek, yeniden görünüşü
için gereken zemini hazırlamak demektir. Bekleyenlerin görevi gerçek bir
bekleyen toplum oluşturmaktır. Zemin hazırlamak demek, bir Şii’nin ve bir Şii
toplumunun İmam’ına karşı tüm sorumluluklarını yerine getirmek ve amaçlarını
hayata geçirmektir. Gerçek bir bekleyen toplum demek, amaçları, ilişkileri ve
programların İmam’ın istek ve hedefleri doğrultusunda şekillendiren toplum
demektir. Çünkü bir Şii toplumunun ve yönetiminin kimliği, otoritesi ve
meşruiyeti bu görev ve sorumlulukların yerine getirilmesi ve uygulanması için
gösterilen çabalara dayalıdır. Dolayısıyla, İmam Mehdinin yeniden görünüşü için
zemin hazırlamak isteyen yönetimin ana görevi, bekleyen bir toplumun oluşmasına
katkıda bulunacak strateji ve yaklaşımlar benimsemektir. Bu stratejilerden en
önemlisi kuşkusuz kültürel olanlardır. İslam Cumhuriyetinin En Yüksek
Lideri, İmam Mehdinin Yardımcısının (Hamaney S.Ç.) çağrısına uyarak,
kültürün önemi ve medyanın rolünü İmam Mehdinin yeniden görünüşüne zemin
hazırlamak açısından aydınlatmak ve değerlendirmek için 7. Uluslararası
Konferansının teması olarak ,‘İmam Mehdinin (a.s) yeniden görünüşü için gereken
zemini hazırlayan toplum ve hükümet. Medya Strateji ve Yaklaşımları’
seçilmiştir. İran ve dışından akademisyen ve araştırmacıları bu konudaki
çalışmalarını sunmaya davet ediyoruz.”13
Konferansın niteliğini anlamamız
açısından ilginç bir makale de, 2. konferansa Meryem Muin el-İslam tarafından
sunuldu. “Globalizasyonla karşılaştırıldığında Mehdi yönetimi doktrininin,
ekonomik, kültürel, siyasi ve sosyal artıları” isimli makalede, Batı
medeniyetinin çöküşün eşiğinde olduğu ve yerine sadece İran tarafından temsil
edilen İslam kültürünün geçebileceği ileri sürüldü. Yazar, Mehdinin global
yönetiminin Batı tarafından yürütülen globalizasyona kesin bir alternatif
olduğunu belirtti.14
Bu konferanslarda ortaya konan
Mehdeviyet düşüncesini daha iyi anlayabilmek umuduyla Dr. İsmail K.
Poonawala’mn, konferansın web sitesinde yer alan makalesinden özetleyerek
alıntılayalım:
“İmami Şiiler için kayıp 12. İmam,
inançlarının temel prensiplerinden birisidir. Bu, ‘Allah, gelişiyle sona erecek
olan ızdırabımızdan kurtulmamızı hızlandırsın” şeklindeki popüler duada da
güçlü bir şekilde ifade edilmektedir. Kuranda ilahi rehberlik nosyonunun temel
bir prensip olmasına karşın ‘Mehdi’ kelimesi geçmemektedir. Mehdi doktrini,
İslam tarihinde zamanın sonunda gerçek dini restore edecek ve dünyayı barış ve
adaletle doldurarak evrenin sonuna dek hüküm sürecek bir peygamber figürü
beklentisini sembolize etmek için oluşturulmuştur. Pek çok kez Peygamber’e
atfedilen Mehdiye ilişkin bilgilerin kaynağı, dünyanın sonuna ilişkin Yahudi,
Hıristiyan ya da Zerdüşt düşünceleridir. Mehdinin dönüşü konusunda yazan İmami
âlimler gelişini haber verecek olan işaretlere de bir bölüm ayırmışlardır.
Tanrının insanlık tarihine dramatik müdahalesi ile gerçekleşecek olan
gelecekteki restorasyona ilişkin bu apokaliptik görüşler inananlar için bir
rahatlama kaynağı ve İmam’ın kayıp olduğu zor zamanda inançlarını
koruyabilmeleri için ek bir motivasyon olmuştur. Mesiyanik beklentiler
adaletsiz yönetime karşı çıkma ya da ayaklanma gibi görevlerden onları
kurtarmış, geri dönüşü (zuhur) sabırla bekler olmuşlardır. Dönüş konusunda
kesin bir tarih olmaması, inananların muhtemel günahları üzerinden sürekli
durum muhasebesi yaparak hep hazır ve tetikte olmalarını gerektirmektedir. Bu
literatürü bilen her kuşak, ‘zuhur’ un kendi yaşamları süresinde gerçekleşmesi
beklentisi içindedir.
Çoğu kez siyasi ve sosyal
karmaşalara ilişkin kehanetler, mesela Abbasi Halifeliğinin çöküşü, dönüşün
işareti olarak yorumlanmıştır. İstanbul’un Müslümanlar tarafından fethi de böyle
bir kehanettir. Mehdinin zuhuru öncesi olağandışı doğa olayları
öngörülmektedir. Güneşin batıdan doğması, Ramazan ayının başında ve sonunda
güneş ve ay tutulması olması, doğuda ve batıda ay tutulması ve güneşin gün
ortasında hareketsiz kalması gibi. Ay gibi parlak bir yıldız doğuda yükselecek
ve gökyüzüne bir kızıllık yayılarak 3 ila 7 gün kalacaktır. Zaman kısalacaktır.
Sene ay gibi, ay hafta gibi, hafta gün gibi, gün saat gibi, saat kıvılcım gibi
olacaktır. Büyük depremler, şiddetli yağmurlar, garip salgın hastalıklar,
kuraklık ve kıtlıklar görülecektir. Sosyal anarşi, büyük bir savaş, iç
çatışmalar olacak çok acılar çekilecek ve insanlık ahlaki bir zafiyet
yaşayacaktır. Sahte peygamber ve imamlar ortaya çıkacaktır. Bütün kaynaklara
göre, ‘zuhur’ un amacı dünyaya adalet ve barış getirerek çekilen acılara, zulüm
ve savaşlara son vermek maddi ve manevi bir mutluluk dönemini başlatmaktır.
İmam’ın yönetimi böylece milenyum rüyasını, ideal İslam toplumunun
gerçekleşmesini hayata geçirecektir.”15
PGE konferanslarına genellikle Şii
Müslümanlar katılmakla birlikte her yıl artan bir şekilde dünyanın dört bir
yanından Sünni Müslümanlar ve Hıristiyanlar da katılmaktadır. Her yıl “Parlak
Işık” olarak kabul edilen ve “Mehdinin yardımcıları” olarak seçilen 30 anahtar
kişi de anılmaktadır. 2009 yılında Türkiye’de Adnan Hoca olarak tanınan Adnan Oktar da konferansa katılmıştır. Oktar daha sonra
verdiği bir mülakatta, “Mehdinin
İsa Peygamberin dönüşünden önce geleceğini, İslam dünyasındaki Müslümanları
birleştireceğini, merhamet ve anlayışı temel olarak alacağını, dünyadaki tüm
silahları yok edeceğini ve dünyada barış ve kardeşliği daim kılacağını”
söylemiştir.16 Mehdeviyet konferansına pek çok Hıristiyan’ın da
katıldığına yeniden değindikten sonra BFnews’den Mehdeviyet tartışmasına ışık
tutacak ilginç bir haber daha aktaralım: “Cumhurbaşkanı, Papaya bir mektup
yazarak Kurana karşı yapılan hakareti kınamasından duyduğu memnuniyeti
belirtti. Tek tanrılığa karşı yıkıcı eylemleri etkisizleştirmek için ilahi
dinler arasında iletişimin gerekli olduğunu belirtti. Iran İslam Cumhuriyetinin
mevcut dünya düzenini değiştirme konusunda yardıma hazır olduğunu ifade etti.”17
PGE’yi anlamamıza yarayabilecek bir
yorum da, Mehdeviyet konusundaki kitap ve yazıları ile tanınan, Mehdeviyet konferanslarına
da pek çok kez katılmış olan Timothy R. Furnish’in imzasını taşıyor. Furnish’e
göre, İran, Şii Mehdi inancını Hıristiyan dünyaya ihraç etmek için büyük çaba
ve para harcıyor. Mesela ABD’de, bunu Washington D.C’deki İslami Enformasyon
Merkezi gibi örgütler aracılığı ile yapıyor. PGE ve düzenlediği konferanslar da
iki amaca hizmet ediyor. Birincisi, Mehdi inancını Sünni Müslümanlar arasında
daha da yayarak Suudi Arabistan’a (dünyaya Vahhabi inancını yayan S.Ç.) rakip
olmak. İkincisi, bu inancı Yahudi ve Hıristiyanlar özellikle dinler arası
diyaloga inananlar arasında yayarak, iki dinin Mesiyanik beklentilerinin 12.
İmam Mehdi ile gerçekleşeceğine inandırmak ve böylece Müslüman olmayan dünyada
da etki kazanmak.18
Ahmedinecat yönetiminin Mehdeviyet’i
önplana çıkarması, rejimin halen kilit noktalarında bulunan muhafazakâr ulema
ile çok keskin bir çatışmaya girmesine neden oldu. Ahdiyyih, Ahmedinecat ve
destekçilerinin açıklama ve eylemleri dikkatle incelendiğinde, Mehdinin yeniden
görünmesi konusundaki Şii geleneği hakkında çok derin bilgi sahibi olduklarının
görüldüğünü, fakat bu muhafazakâr ulemanın sert tepkisine neden olduğu için
sürekli olarak sansürlendiklerini ve eleştirildiklerini belirtiyor. Yanı sıra
devrimden sonra Mehdinin dönüşüne ilişkin bütün bilgilerin, İslam
Cumhuriyetinin çıkarlarına aykırı olduğu gerekçesiyle, ders kitaplarından
çıkarıldığına dikkat çekiyor. Ahdiyyih’e göre, bu çatışmada Ahmedinecat en
sadık desteği, Misbah Yezdi’nin izleyicilerinden oluşan ve kendilerine, “Hizmet
etmenin güzel Rahiyası -Rayehe-ye Khosh-e Khedmat” adını veren aşırı
radikal bir mollalar grubu ve Devrim Muhafızları içerisindeki bazı unsurlardan
alıyor.19
Ahmedinecat-yönetici muhafazakâr
elit çatışması ve Mehdeviyet üzerine zihin açıcı bir yorum da Khalaji’den.
“Apokaliptik bir cumhurbaşkanı İran Devrimi ideallerine geri dönüldüğünün değil
tam tersine devrimin başarısızlığının bir işaretidir. İran Devrimi için
apokaliptik olduğu dışında her şey söylenebilir. Çünkü Kayıp İmam’ın beklenen
dönüşünü, ulemaya meşruiyet vererek dolayısıyla Şii toplumunun dünya işlerini
kendi başına çözebileceğini öngörerek, sekteye uğratmıştır. Şüpheci
düşünüldüğünde, Velayet-i Fakih üzerine kurulu bir sistem ancak Kayıp İmam’ın
yokluğunda mümkün olabilir. Çünkü EYL zaten onun adına yönetmektedir ve İmam
göründüğü anda işsiz kalır. Bu nedenle, eğer her sofu inanan İmam ile bağlantı
halinde ise ki, Ahmedinecat kendisi için bunun geçerli olduğunu söylemektedir,
o zaman kim İmam’ın yokluğunda kendisine ne yapması gerektiğini söyleyen birine
ihtiyaç duyar? Kısacası Mehdeviyet EYL’in gücünü ve statüsünü tehdit eder.”20
Tekrar Ahdiyyih’e dönersek, Mehdiye rağmen iktidarda olan
bu din adamlarını Ahmedinecat ve çevresinin “inançsız” olarak gördüklerini
belirterek, Ahmedinecat’ın danışmanlarından birisine atfedilen şu sözleri örnek
olarak veriyor, “Mehdi, kendisine böyle karşı çıkanları
katlederdi.” Benzeri sözler Ahmedinecat’ın
ulemayı tamamen elimine etmeye çalıştığı şeklinde iddialara neden olmuştur. Bu
nedenle yüksek düzeyli olanları tepki ve kızgınlıklarını her fırsatta açıkça
ortaya koymaktadırlar. Mesela, Uzmanlar Meclisi Başkanı Ayetullah Mehdevi Kani,
Ahmedinecat’ı, “Bizi bir alet gibi görme. Devrimden önce de sonra da savaştık, dinin
ve ülkenin yararına olmayan her şeyle ve türlü yolsuzlukla savaşmaya da devam
edeceğiz,” şeklinde uyardığını açıkladı. Bunun da, ulemanın Ahmedinecat’ın
kendilerini gerektiğinde kullandığı sonra ise görmezden geldiği yolundaki
şikâyetinin bir yansıması olduğu yorumu yapıldı. Ahdiyyih’e göre, pek çok
İranlı Ahmedinecat’m iktidara gelmesinden sonra muhafazakâr ulemanın gücü
azalırken Cumhurbaşkanını destekleyen (Devrimci Mehdici olarak tanımlanan S.Ç.)
fanatik bir fraksiyonun giderek güç kazanmasını, Devrim Muhafızlarının
(yönetimi ele geçirmeye yönelik S.Ç.) kasıtlı bir stratejisi olarak
değerlendiriyor.21 Biraz gerilere giderek bu fraksiyonun niteliğini,
Ahmedinecat’m dini görüşlerinin nasıl şekillendiği ile paralel olarak
araştıralım. Ünlü Hüccetiye Tarikatı ile başlıyoruz.
Hüccetiye Tarikatı, ismini Mehdinin
sıfatlarından birisi olan “sav, doğru” anlamındaki Hüccet’ten alıyor. Tarikat,
1953’te Musaddık’ın devrilmesinden kısa bir süre sonra (Mehdi inancına rakip
olarak görülen) Bahaî inancına karşı, “bilimsel mücadele yürütmek” amacıyla
Mahmud Halabi tarafından “Encümen-i Hüccetiye” adı altında kuruluyor.
Bahaîleri, Şii inancına geçmeye ikna etmeye çalışıyor ve hatta aralarına Şii
ajanlar sokuyor. 1970’lerde, Pakistan ve Hindistan’da da faaliyet göstermeye
başlıyor. Ahdiyyih’e göre, din adamlarını hoşnut etmek isteyen Şah’ın desteği
ve önde gelen din adamlarının yardımı ile kısa sürede Mehdi inancı konusunda
köktendincileri eğiten ülke çapında güçlü bir örgüt haline geliyor. 1979 Devrimi
öncesinde Ahmedinecat ve diğer seküler gençleri, bürokratları hatta bazı ordu
mensuplarını radikalize ederek Şaha büyük bir tehdit oluşturuyor.22
Ne var ki Khaliji’ye göre,
Hüccetiye’nin Mehdi gelmeden İslami bir hükümet kurulmasına karşı olması ve
Halebî’nin 1953 darbesinin etkisiyle politikaya karışmamaktaki kararlılığı
nedeniyle (bu, tarikatın görev yönergesindeki 9. madde de açıkça
belirtilmiştir) devrime giden süreçte pasif bir tutum almıştır. Hatta bu
nedenle, Şah yönetimi ile işbirliği ile suçlanır ve pek çok genç üyesi
saflarından ayrılarak devrime katılır. Bunlar arasında, Dışişleri eski Bakanı
ve Hamaney’in şimdiki siyasi danışmanı Ali Ekber Velayati, Dışişleri eski
Bakanı Kemal Harrazi, Savunma eski Bakanı Mustafa Çamran, Kültürel Devrim Komitesi
eski üyesi ve bugünün modernist teolojisti ve rejim muhalifi Abdül Kerim Suruş
gibi isimler vardı. Bu kişiler, Hüccetiye ile hiçbir ideolojik bağları
kalmadığını kanıtladıktan sonra Humeyni’nin güvenini kazandılar. Hüccetiye’nin
pek çok üyesi de Halkın Mücahitleri Örgütüne katıldılar.23
Fakat 1980’lerde Hüccetiye,
Velayet-i Fakih doktrinine karşı olduğu için Humeyni’nin sert muhalefeti ile
karşılaştı. Yeni rejimin Ahmedinecat gibi pek çok taraftarı, tarikat ile olan
ilişkilerini gizlemek zorunda kaldılar. Sonuçta, Hüccetiye yeraltına indi ve
tarikata üye olmak büyük bir suç haline geldi. Hüccetiye kökenli
Ahmedinecat’ın, bugün Humeyni yandaşı ulemadan tarikatı yeniden canlandırarak
intikam almaya çalıştığı yolunda yorumlar yapılıyor. Bunda, Ahmedinecat ve
destekçilerinin, “Tarikatın rehabilite edilerek yeniden Bahai inancına karşı
faaliyetlerine başlaması” için açıkça çağrıda bulunmalarının da payı var.
Yeniden canlandırıldığı söylenen Hüccetiye tarikatının başında Ayetullah Tâki
Misbah Yezdi olduğu ileri sürülüyor. Uzmanlar Meclisi üyesi, İmam Humeyni
Enstitüsü Başkanı ve güçlü bir din adamı olan Yezdi, Mehdeviyef in en önde
gelen temsilcilerinden birisi. Kum’daki Hakkani Din Kolejinde radikal mollalar
yetiştirdiği de ileri sürülüyor. Ahmedinecat’m cumhurbaşkanlığını Mehdi’nin
isteği olarak değerlendirdiği biliniyor.24
Furnish’e göre ise, Hüccetiye’nin
Humeyni ile temel çelişkisi, Mehdi gelmeden önce siyasi ya da askeri örgütlerin
baskıcı rejimlere karşı çıkmasına izin verilmediğine inanmasından kaynaklanıyordu.
Din adamlarının siyasi eylemlere karışmasına hele bir rejim kurmalarına
karşıydı. Yani, Mehdi gelmeden ütopik İslami toplumunun kurulmasını, gelişinin
hızlandırılması için siyasi eylemler yapılmasını desteklemiyordu. Bu nedenle,
İran İslam Cumhuriyeti kurulduktan sonra da, Humeyni ile çatıştı. Humeyni’nin
baskısı ile Halabi 1983’te Hüccetiye’yi lağvetti. Humeyni, tarikatın üyelerini
hükümetten ve eğitim kuramlarından tamamen temizledi. Ancak 25 yıldır, bir
yandan İran’daki rejim, diğer yandan onların İran dışındaki seküler
tenkitçileri, Hüccetiye’nin halen varlığını sürdürdüğüne, rejime tehdit
oluşturduğuna ya da “perde arkasındaki gerçek güç” olduğuna inanıyorlar. Bütün
bu vesveseli yaklaşımlara karşın, Bahaî inancına karşı Cizvit tipi bir
örgütlenme olan Hüccetiye, çılgın bir Mesiyanik örgüt olmaktan çok uzak. Ancak
ironik olarak, hem keskin Velayet-i Fakih yandaşları hem de Batılı masa başı
apokaliptik uzmanlarının günah keçisi durumunda. Ayetullah Misbah Yezdi’nin
ateşli bir Hüccetiye yanlısı olduğu konusu da hayli abartılı. Mesela, Hüccetiye
üzerine araştırma yapan Global Research nin Roma’daki uzmanı Nicole Pedde’ye
göre, “İran’daki pek çok kişinin Hüccetiye mensubu olduğu düşünülüyor, en ünlü
şüpheli ise Misbah Yezdi, fakat hiç kimse bu bilgiyi gerçekten doğrulayamıyor.”25
Ali Ensari de, Misbah Yezdi hakkında
ilginç bilgiler veriyor. Ensari’ye göre, Yezdi radikal siyasi görüşlerinin yanı
sıra, yeni din adamları eliti içerisinde sofistike entelektüel fikirleriyle
tanınıyor. Ayrıca giderek artan sayıda önemli mevkilerde bulunan etkili
öğrencilerinden oluşan bir çevresi var. Fakat belki de en çarpıcısı, Yezdi’nin,
düşmanı daha iyi anlamak amacıyla, öğrencilerinin Batı üniversitelerinde
öğrenim görmesini mümkün kılan bir program başlatmış olması. Bu sayede, sadık
ve müteşekkir tilmizler ediniyor. Yezdi doğuştan elitist, demokratik
tavırlardan nefret ediyor ve anayasanın cumhuriyetçi maddelerini hemen atılması
gereken bir yük olarak görüyor. Devrimin popülize edilmesinin temel değerlerini
zaafa uğratacağına, çünkü bu değerlerin ancak dindar, entelektüel öncü bir elit
tarafından korunup geliştirilebileceğine inanıyor. Yezdi’ye göre, kitleler
kabul etmek ve onaylamak için vardır. Otorite, Tanrı tarafından halka değil,
Kayıp İmam ve onun seçilmiş izleyicilerine verilmiştir. Geliştirdiği bu
otokratik elitist felsefe de, kendisi ve Hamaney’in ofisindeki ideolojik
yandaşlarına gayet uygundur.26 Yeniden canlandığı ileri sürülen
Hüccetiye ile bazı çevreler tarafından Ahmedinecat ve Yezdi’ye atfedilen
devrimci Mehdicilik arasındaki farka ilişkin iddialara da bir göz atalım.
İran’da son dönemde yaygınlaşan
Mehdicilik ekonomik yolsuzluklar, sosyal baskı ve kültürel çöküş gibi nedenlere
bağlanıyor. Yeniden canlanan Hüccetiye apolitik Mehdiciliğin kaynağı olarak
görülürken, Ahmedinecat ve Yezdi’ye atfedilen devrimci Mehdiciliğin daha
popüler olduğu belirtiliyor. Her iki eğilimde de ulema yer almıyor. Bunun tek
istisnasını, Kum kenti hocaları arasında teolojik açıdan saygı duyulan ancak
siyasi olarak izole edilmiş olan, Yezdi oluşturuyor. Apolitik Mehdicilik ya da
Hüccetiye ile Devrimci Mehdicilik (DM) arasındaki farklar şöyle sıralanıyor;
“Hüccetiye toplumun evrimine ve gelişmeye inanıyor (üyelerinin çoğu Darwin ve
Spencer’in fikirlerinden etkilenmiş), DM evrime değil devrime şans veriyor.
Hüccetiye üyeleri genellikle eğitimli orta sınıftan gelmiş ve ille de sosyal
açıdan muhafazakâr kişiler değiller, oysa toplumun geleneksel katmanlarını
çeken DM’nin üyeleri sosyal açıdan muhafazakârlar. Hüccetiye ideolojisi kaderci
ve zamanın sonunda Mehdinin görüneceğine inanıyor, oysa DM’ye göre Mehdinin
gelişi bazı eylemlerle hızlandırılabilir.”
DM, Hüccetiye’nin aksine Şii
öğretilerinin modern bilimi gereksiz kıldığına inanıyor. Bu düşünce, ilk kez
devrimden sonra radikal bir köktendinci din adamı ve Uzmanlar Meclisi üyesi
olan Seyit Münir el-Din Hüseyni Şirazi tarafından ortaya atılıyor. Şirazi
1981’de Kum’da, İslam İlimleri Akademisini kuruyor ve pek çok din adamını
buraya çekiyor. Akademiye göre Şirazi böylece, “Global düzeyde bir İslami
felsefe ve sosyal mühendislik modeli” kurmuş oluyor. Şirazi’nin ideolojisinde
sadece İslami olmayan felsefe değil, İslam felsefesi de İslami öğretilerden çok
pagan Yunan felsefesinin etkisi altında kaldığı, dolayısıyla tamamen İslami
olmadığı gerekçesiyle eleştiriliyor ve gerçek inananların uzak durması tavsiye ediliyor.
Bu ideolojiye göre, İslam tüm bilimlerin kaynağıdır. Müslümanlar, tamamen
farklı bir uygarlık yaratmak için İslami öğretilerin kapasitesini keşfetmeli,
politika ve diplomasinin bütün kuralları doğrudan doğruya İslami metinlerden
çıkarılmalıdır. Teknolojinin ise, sadece İslam’ın yayılması için kullanılması
meşrudur.28
Ölümünden sonra Şirazi’nin yerine
köktendinci bir din adamı olan tilmizi Seyit Mehdi Mirbakeri ve Misbah Yezdi
geçtiler. Ne akademi ne de eski başkanı, geleneksel ve modern İslami akademik
çevrelerde saygı görmüyordu. Rum’daki din adamları Şirazi’ye ve öğrencilerine
“akademi çocukları” diyorlardı. Fakat Hamaney’in 1989’da EYL olmasıyla
akademinin etkisi arttı. Hamaney’in bürosundan aldığı yıllık bütçesinin yanı
sıra Devrim Muhafızları ve güvenlik güçlerinin pek çok komutanını etkisi altına
aldı. Akademinin ürettiği “yazılım hareketi” ya da “bilim ürünü” gibi terimler
Hamaney’in de söylemine girdi. Ahmedinecat iktidara geldikten sonra, “akademi
çocukları” hükümette çeşitli görevler aldılar ve ideolojileri Ahmedinecat
fraksiyonunun temelini oluşturdu. Mesela, akademinin başkan yardımcısı Ali Rıza
Piruzman üniversitelerin İslamileştirilmesinden sorumlu Kültürel Devrim Yüksek
Konseyine kültür danışmanı olarak atandı. Ahmedinecat’m iktidara gelişinden bir
yıl önce, devletin ve akademinin finansal ve ideolojik yardımıyla, Kum’da
Parlak Gelecek Enstitüsü (PGE) kuruldu. (Ahmedinecat muhalifi) Baztab web
sitesine göre, Ahmedinecat Tahran Belediye Başkanı iken PGE’ye büyük mali
yardımda bulundu.29
PGE’nin başkanı (köktendinci bir din
adamı olan) Mesud Pür Seyit Akayi, kuruluşun ana misyonunun İslami toplumun ve
hükümetin Mehdici temellerini geliştirmek olduğunu açıkladı. Ahmedinecat
iktidara geldiğinde PGE, “Mehdeviyet Doktrini” üzerine ilk uluslararası
konferansını düzenledi. Ahmedinecat açış konuşmasını yaptıktan sonra
gazetecilere, “Hükümetimin amacı halkın mutluluğudur ve hiç şüphem yok ki,
İslam Cumhuriyetinin halkı (Mehdinin) dönüş(ün) e hazırlanmaktadır ve inşallah
yakın gelecekte onun yeniden görünmesine tanık olacağız” dedi. Ahmedinecat’m,
üniversitelerden seküler profesörlerden temizlenme çabasının da, Akademi ve PGE
tarafından lanse edilen “saf İslam bilimi” düşüncesinden kaynaklandığı yorumu
yapılıyor. Ahmedinecat pek çok konuşmasında, Batının büyük bir kriz içersinde
bulunduğunu ve tek çıkış noktasının İslami öğretiler ve Mehdicilik olduğunu
dile getirdi.
Khalaji’ye göre, Akademi ve PGE’nin
yanı sıra, Ahmedinecat’m ezoterik, gizli, apokaliptik ve faaliyetleri halk
tarafından bilinmeyen bir topluluğa mensup olduğu yolunda bazı deliller var. Bu
gizli topluluğun çalışmalarına siyasi bir misyonu olmaksızın devrim öncesinde
başladığı, devrim sonrasında faaliyetlerine Tebriz, Tahran, İsfahan ve
Meşhet’te devam ettiği belirtiliyor. Bu topluluğun, 100’den az üyesi olduğu
fakat 1984’den bu yana gruba siyasi misyonlar yükleyen bazı siyasi figürleri de
içine aldığı ve ülkeyi Mehdinin dönüşüne hazırlamanın topluluğun önceliği
haline geldiği ileri sürülüyor. Topluluğun, Allahverdi Hani isminde din adamı olmayan
ve Mehdi ile bağlantı halinde olduğunu söyleyen bir medyatörü olduğu biliniyor.30
Ancak Khalaji’ye göre, gizli bir topluluğun üyesi olduğuna dair iddialara
karşın, Ahmedinecat’m Mehdinin gelişini hızlandırmak için özel bir planı
olduğuna dair hiçbir açık işaret yok. Eğer böyle bir planı olsaydı,
Ahmedinecat’ın siyasi rakipleri bunu keşfedip açıklarlardı. Çünkü böyle bir
planın varlığı, dış politika kaygılarının çok ötesinde iç politikada kendileri
için büyük önem taşıyan konuları etkilerdi. Mesela Ahmedinecat, 2007’de Hac
ziyareti sırasında Mekke’de İranlı hacılara konuşurken, “Şu anda bir misyonumuz
yok sadece (Kayıp) İmama davet var... İslam Cumhuriyeti, İmama bağlanma
çabasıdır. İmama bağlanmadan İslam Cumhuriyeti neye yarar?” demiştir.
Ahmedinecat, Kayıp İmam’ın dünyayı yönettiğine inanmaktadır. İmama bağlanmayan
ve onun gelişini beklemeyen bir politikacı “gerçekleri göremez.” Ahmedinecat,
İran nükleer programının da İmam’ın kontrolü altında olduğunu söylemiştir.
Fakat İmam’ın dönüşünü hızlandıracak adımlar atılmasından söz etmemiştir.31
Ahmedinecat’m yakın danışmanları
onu, “dindar bir misyoner” ya da “zamanının firavunları ile savaşan” ve Kayıp
İmam’ın dönüşü için gerekli zemini hazırlayan “bu günün Musa’sı” olarak
tanımlamaktadırlar. Cumhurbaşkanı, Mehdinin kısa zamanda görünebileceğine
inandığını ve İmam’ın geri dönüşü için yerine getirmesi gereken görevleri
olduğunu ima etmiştir. Ne var ki, Ahmedinecat’ın bunların neler olduğuna dair
kafasında net bir tanım olup olmadığı açık değildir. Bu sorulduğunda, zulüm,
ahlaki yozlaşma ve ABD’nin neden olduğu haksızlıklarla savaşma gibi
genellemeler yapmaktadır.32
İran Cumhurbaşkanı Ahmedinecat’ın;
iktidara geldiğinden bu yana Mehdi inancını sürekli olarak ön plana çıkarması,
İran’ın silah üretmeye dönük olduğundan şüphe edilen nükleer programı
konusundaki taviz vermeyen tutumu, İsrail’e yönelik sert söylemi ile
birleşince, özellikle İsrail ve Batı’daki İsrail yanlısı çevrelerde bir kıyamet
günü senaryosu oluşturulmasına yol açtı. Buna göre, Şii inancındaki klasik
Mehdi beklentisinin ötesinde Mehdinin gelişinin büyük bir savaşla
çabuklaştırılabileceğine inanan gizli bir tarikatın üyesi olan Ahmedinecat,
sürdürmekte ısrarlı olduğu nükleer program sonucu elde edeceği silahlarla
İsrail’i vurarak Mehdinin gelişini hızlandıracak bir savaş çıkartmayı
hedeflemektedir. Ahmedinecat’ın, özellikle 2. kez iktidara gelmesinin ardından,
önde gelen dergi, gazete ve web sitelerinde bu senaryoyu temel alan çok sayıda
makale yayınlandı. Yazılarda, Ahmedinecat’m konuşmalarından alıntılarla ve
İran’daki icraatlarından örnekler verilerek bu tez kanıtlanmaya çalışıldı.
Ahmedinecat’m derin Yahudi düşmanlığına, Navap Safavi’nin ideolojisinden (ki
anti-semitizmin ilk kez Safavi kanalıyla İran’a girdiği savlanmaktadır)
etkilenen, Holokost’u (Yahudi soykırımı) sorgulayan ve açıkça anti-semitik
demeçler veren danışmanı, Muhammed Ali Raminin de katkıda bulunduğu
belirtiliyor. Öte yandan, İran Cumhurbaşkanının tehlikeli bir Mehdici değil,
sadece kurnaz bir popülist olduğunu ileri sürenler de var. Bu görüşe göre, İran
Cumhurbaşkanı sadece Mehdi düşüncesini dirilterek ulemayı elimine etmeye
çalışan ve İran halkının Mehdi inancını oya tahvil etme derdinde olan kurnaz ve
hırslı bir politikacıdır.33
2012’ye girilirken Ahmedinecat’a ve
İran’ın nükleer programına karşı olan bu uluslararası kampanya giderek
şiddetlendi. İran’ın 1953’te ABD tarafından başlatılan ve daha sonra Batılı
ülkeler tarafından geliştirilen nükleer programının nükleer silaha ulaşmasının
önünde fazla zaman kalmadığını ileri sürülmeye başlandı. İsrailli yetkililer ve
ABD’deki önde gelen neo-con’lar programının durdurulması için “dönülmez noktaya
gelinmeden” bir an önce askeri bir saldırı yapılması gerektiğini açıkça ve
yüksek sesle telaffuz etmeye başladılar. Obama yönetimi ise, Kasımdaki
başkanlık seçimleri öncesinde böyle bir müdahaleye sıcak bakmadığını belirtti.
Ancak, Obama’nın Mart 2012’de ABD’deki Yahudi lobisinin en güçlü örgütü olan
AIPAC’nin yıllık toplantısında “İsrail’in arkasındayız” demesi, her ne kadar
kritik Yahudi oylarını almak için bir manevra olarak görülse de, bazı
çevrelerce savaşın er ya da geç olacağına dair kesin bir işaret olarak
yorumlandı. Neo-con gazeteci olarak bilinen Daniel Pipes, 5 Mart’taki Obama
Netanyahu görüşmesinde İsrail’in, nükleer programını durdurmak için İran’a
karşı nükleer silah kullanması olasılığının gündeme gelmiş olabileceğini ima
etti.
İngiltere ise, İran’ın nükleer
programını sivil amaçlı olarak sürdürebileceğini belirterek İran’a bu yönde,
yaptırımlar ve diplomasi yoluyla, baskı yapmak için halen zaman olduğunu ve
bunlar tüketilmeden yapılacak bir saldırının haklı olmayacağını açıkladı.
ABD’nin destek vereceği bir saldırıya karşı çıkan Rusya ve bazı Batılı İran
uzmanları, bunun bütün bölgeye yayılabilecek bir savaşı başlatabileceğini
savundular. İran’ın vurulmasının ve ardından alabileceği Hürmüz Boğazını
kapatmak gibi önlemlerin, petrol fiyatlarını görülmemiş ölçüde yükselterek
zaten krizli bir dönemden geçen dünya ekonomisini tam bir darboğaza sokacağı ve
İran kadar, hâlihazırda ekonomik kriz yaşayan ülkeleri de vuracağı belirtildi.
İran ın vurulması halinde özellikle ABD topraklarında nasıl misillemelere
girişebileceği konusunda da çok çeşitli felaket senaryoları geliştirildi.
Bunlar, İran’ın ABD’de konuşlandırmış olması muhtemel Hizbullah militanlarına
peş peşe saldırılar yaptırabileceği yolunda öngörüleri de içeriyor.34
İran’a saldırı konusu, ABD’nin yanı
sıra İsrail’de de büyük bir iç çekişmeyi başlattı. Üst düzey askeri yetkililer
ve Mossad’ın önde gelen yetkililerinin İran’ın henüz nükleer silaha sanıldığı
kadar yakın olmadığını savunarak saldırıya karşı çıktıkları belirtilirken, Meir
Dagan gibi bazı emekli Mossad mensupları ve askerler, açıkça saldırı karşıtı
demeçler vermeye başladılar. İsrail’deki sol çevreler de, böyle bir saldırının
üstelik ABD’nin desteği alınmadan yapılması halinde, İsrail halkının İran’ın
misillemesi ile büyük bir tehlike ile karşı karşıya kalacağını belirterek
saldırıyı asıl teşvik edenlerin İsrail’i global amaçları için kullanmak isteyen
neo-con’lar olduğunu ileri sürdüler. Başbakan Binyamin Netanyahu ise, asıl
acilen önlem alınmazsa İsrail’in yeni bir Holokost ile karşı karşıya
kalabileceğini tekrarlayarak, İran’ın barışçı çözüm için aylarla ifade edilebilecek
kadar vaktinin kaldığı uyarısını yaptı. Savunma Bakanı Ehud Barak, “Saldıracağız,
ama tarih belirleyemedik” dedi. İran ise bütün bu tehditlere tehditle
karşılık vererek, saldırması halinde bunun İsrail’in sonu olacağı uyarısında
bulundu.35
İsrail’in
ve neo-con’ların İran’a saldırı isteklerinin ardında gerçekte ne olduğu da
tartışma konusu olmaya devam etti. Mesela, savaş çıkarsa bunun İran’ın
İsrail’in varlığına tehdit etmesinden değil, diğer pek çok savaş gibi, global
güçlerin çıkarına olduğu için çıkacağı yolundaki görüş, özellikle ilginçti.
Conn Hallinan, (mevcut kapitalist sisteme muhalefeti ile tanınan “Counterpunch”
ta) İran’ın dünya petrolünün önemli bir bölümünü sağlaması nedeniyle savaşın
kesinlikle küresel etkilerinin olacağına da dikkat çekti. Yazar, giderek
katılaşan İran’a yönelik yaptırımların önünde sonunda bir savaş ile
sonuçlanmasının kaçınılmaz olduğunu belirtti. Muhtemel bir savaşın İran’da şu
anda son seçim sonuçlarının da kanıtladığı gibi popüler olmayan Ahmedinecat
yönetimini güçlendireceği ve halen en önemli iç aktörlerden birisi olan Devrim
Muhafızlarına muhalefeti tamamen ezmesi için paha biçilmez bir fırsat vereceği
öngörüsünde de bulundu. Washington’un bölgeyi yakından izleyen deneyimli
kalemlerinden David İgnatus da, İran’a uygulanan yaptırımların zaten krizde
olan ülke ekonomisini daha da zora sokarak bir rejim değişikliğine yol
açabileceğini ileri sürdü. Seçimlerden sonra gücü elinde topladığı için nükleer
program konusundaki kararları da alma yetkisine sahip olan Hamaney’in, Batı ya
ödün vermesi halinde itibarının zedeleneceğini ama vermemesi halinde de
yaptırımların rejimi güçten düşüreceğini dolayısıyla, iki yoldan birini seçmek
zorunda olduğunu yazdı. Bu çerçevede, rejim için en tercih edilebilir durumun
saldırıya uğramak olacağını belirtti. Bunun Ahmedinecat ile Hamaney arasında
süregelen güç mücadelesini nasıl etkileyebileceği konusunda ise yorumda
bulunmadı.36 Fakat Batı ile nükleer müzakereler sürerken uğranılacak
bir saldırının, Hamaney’e İran halkı nezdinde büyük puan kaybettireceği
kolaylıkla öngörülebilir.
Kuşkusuz
İran’a yönelik muhtemel bir saldırının amacının rejimi değiştirmek ve bazı
global güçlerin ekmeğine yağ sürmek olacağı yolundaki en iddialı ve çarpıcı
haberi Amerikan Dışişleri Bakanlığının kriptolarını sızdırarak ün kazanan
Wikileaks, haklı ya da haksız olarak “gölge CIA” olarak anılan Stratfor düşünce kuruluşunun iç
yazışmalarını açıklarken verdi. Kuruluşun üst düzey analistleri
arasında Kasım 2011 yapılan iç yazışmalarda, önemli bir İsrailli kaynaktan
alındığı belirtilen, İsrail’in İran’ın nükleer programının çok büyük bir
bölümünü ülkeye gönderdiği (Kürt ya da Halkın Mücahitlerine mensup)
gerillalarla yok ettiğine dair bir istihbarat üzerinde duruluyor. İstihbarat
raporunda, Tahran yakınlarında bir süre önce meydana gelmiş olan, 17 Devrim
Muhafızının ölümüne yol açan ve İran yönetimince “cephane patlaması” olarak
nitelenen büyük patlamanın aslında kritik önemdeki bir nükleer tesisin imhası
olduğu belirtiliyor. (Yazışmalarda, Barak’ın bu patlamadan memnuniyet duyduğu
yolundaki AFP haberine de yer veriliyor.) Bu çerçevede, İsrail’in İran’a ancak
başka ülke ya da güçlerin çıkarları gerektirdiği için saldıracağı (ki petrol
fiyatlarının yükselmesinden en fazla Rusya ve Çin’in kazançlı çıkacağı yorumu
yapılıyor) ve 48 saat sürmesi planlanan saldırının nükleer tesisleri yok etmeye
değil, İran’ı paralelize ederek rejimi değiştirme amacına odaklanacağı ileri
sürülüyor. Raporda, muhtemel bir saldırı sırasında Hamas ya da
Hizbullah’ın İsrail’e saldırmaması
için, İsrail’in önce saldırılarını Gazze, Lübnan ve Suriye üzerinde
yoğunlaştıracağı belirtiliyor. Nitekim Mart sonunda İsrail’in Gazze’ye yönelik
saldırıları da bu istihbaratın bir teyidi olarak görülebilir. Aynı şekilde,
nükleer programla ilgili İranlı bilim adamlarının birer ikişer öldürülmesinin
ardında Mossad ile Halkın Mücahitleri işbirliği olduğunu öne süren İranlı
yetkililerin açıklamalarının da doğrulandığı düşünülebilir. Yukarıda sözünü
ettiğimiz, ünlü gazeteci Hersh’nin, Halkın Mücahitleri militanlarının Nevada
çölünde Amerikan istihbaratı ve Mossad tarafından İran’da operasyonlar yapmak
üzere eğitildikleri, yolundaki haberi de bu açıklamalarla uyumludur.
İsrail’in, İran’a her an bir
saldırıda bulunabileceği beklentisi oluşmuşken, savaş karşıtı uyarılar da arttı.
Mesela, İran İslam Devrimi’nin gerçekleşmesinde büyük payı olduğu öne sürülen
Brzezinsky, İran ile savaşın kesinlikle ABD’nin çıkarlarına hizmet etmeyeceğini
söyledi. Şubat başında kitap boyunca alıntılar yaptığımız Trita Parsi, Obama
yönetimi yetkililerinin, iki yıl önce Türkiye ve Brezilya’nın başlattığı
diplomasi girişimini sürdürmeme kararından pişmanlık duymaya başladıklarını
belirterek yaptırımların kaldırılması karşılığında İran’ın anlaşmaya
yanaşabileceğini söyledi. 22 Şubat’ta Hamaney, nükleer silahları yasaklayan
fetvasını tekrarlayarak İran’ın hiçbir zaman nükleer silah üretme peşinde
olmayacağını açıkladı.
Mart başında İsrail’in Maariv
gazetesi, Netanyahu’nun İran’a saldırmayı ABD’nin desteği karşılığında Kasım
ayındaki Amerikan başkanlık seçimleri sonrasına ertelemeyi kabul ettiğini ileri
sürdü. Bu haberin yerelmasından bir gün önce, P5+1 olarak bilinen BM Güvenlik
Konseyi üyeleri ve Almanya, İran’ın yaklaşık bir yıl önce sekteye uğrayan
nükleer müzakerelere tekrar başlanması teklifini kabul ettiklerini açıkladılar.
4 Nisan’da Rafsancani’nin ABD ile diyalog çağrısı yapmasının ardından, 9
Nisan’da İran’ın Atom Enerjisi Ajansı Başkanı Feridun Abbasi, Batının diğer
koşullarını (uranyum zenginleştirilmesinin tamamen durdurulması, Kum kenti
yakınlarında bir dağın altında bulunan Fardo nükleer tesisinin hemen
kapatılması gibi) kabul etmeyeceklerini ancak tıbbi araştırmalar için gereken
miktarı depoladıktan sonra yüzde 20 saflıktaki uranyum zenginleştirmesini
durdurabileceklerini açıkladı. Abbasi, İran’ın sadece sivil amaçlar için
gereken yüzde 3,5 saflığındaki uranyum zenginleştirmesini sürdürebileceğini
söyledi. Nerede yapılacağı konusundaki tartışmalardan ve belirsizlikten sonra,
planlandığı gibi 14 Nisan’da İstanbulda gerçekleştirilen İran ve P5+1 arasındaki
müzakerelerin olumlu geçtiği ve Bağdat’ta 23 Mayıs’ta devam edileceği
açıklandı. P5+1 ’in, bu konudaki endişeleri giderdikten sonra İran’ın barışçı
amaçlarla nükleer enerji programı yürütmeye hakkı olduğunu kabul ettiğini,
İran’ın da adım adım müzakere yöntemiyle yaptırımlar kalktıkça nükleer
programından ödün vereceğinin anlaşıldığı belirtildi. İsrail Başbakanı
Netanyahu ise, İran’a 5 hafta daha uranyum zenginleştirmesini için süre
tanındığını belirterek Batıyı sert bir şekilde eleştirdi. Netanyahu, 18
Nisan’da Holokost kurbanlarını anma gününde de, İsrail için Holokost
tehlikesinin devam ettiğini ve Batı durdurmazsa İsrail’in İran’ı mutlaka
durduracağını söyledi.37
1* Jean-Pierre Filiu, The Return of
Political Mahdism, 21 Mayıs 2009,Current Trends in Islamist Ideology vol. 8,
Hudson
Institute,http://www.currenttrends.org/research/detail/the-return-of-political-mahdism
2* Arif Mulyadi, “From the
Individual Faith to the Social Responsibility, Islamic
Messianism (Mahdism)” ,The
Scientifıc Committee of the Second International Conference of Mahdism
Doctrine,http://www.mahdaviat-conference. com/vdchtinzd23nw. 102.html;
Khalaji,"Apocalyptic Politics; Arif Keskin “İran, Ahmedinejad ve Radikal
Muhafazakârların Doğuş Süreci”, www. turksam.org
3* Mehdi Khalaji, “Apocalyptic
Politics: On the Rationality of Iranian Policy”, Policy Focus #79, The
Washington Institute for Near East Policy; Selin Çağlayan, İsrail Sözlüğü,
İstanbul, 2004, ss. 410-12 4* Olivier Roy-Ferhad Khosrokhavar, İran: Bir
Devrimin Tükenişi, Türkçe Baskı, 2000,Giriş 5* Çağlayan, age. ss. 410-18
6* Dr. Timothy R. Furnish, “A
Western View on Iran’s WMD Goal: Nuclearizing the Eschaton, or Pre-Stocking the
Mahdi’s Arsenal?” INEGMA.Ocak 2011 1* fean-Pierre Filiu, The Return of
Political Mahdism; Mehdi Khalaji, “Apocalyptic Politics, ISCAN News
http://www.iscannews.ir.fa.ShowNewsItemID=154100 alıntılayan Khaliji agm.
8* Anton La Guardia, “Divine
mission’ driving Iran’s new leader”, 14 Ocak 2006,
http://wvvw.telegraph.co.uk/news/vvorldnews/middleeast/iran/15078i8/
Divine-mission-driving-Irans-new-leader.htm ; Mohebat Ahdiyyih, “Ahmadinejad
and the Mahdi”, Middle East Quarterly Sonbahar 2008, ss. 27-36 9* SharifNews
(Tahran), 30 Ekim, 2005, alıntılayan Ahdiyyih, age 10*
http://www.mahdaviat-conference.com/vsdc%7D7q87a-2k,8.-y5a2.html 11* Bright
Future Nevvs Agencv.“President Ahmadi nejad said that ‘Turning to mahdism is
the only way for the survival of humanity”,2.conference
2006.http://www.mahdaviat-conference.com/vdccaOql 82bqx.y-2.html 12* Ahdiyyih,
agm
13* The 7th International Conference
of Mahdism Doctrine, http://www.mahdaviat-conference.com/vdcebo8oijh8z.klj.html
14* Khalaji, agm.
15* Dr. İsmail K. Poonawala, “Some
Thoughts on the Origins of Mahdism (Islamic Messianism) and its Socio-Political
Function”, http://www.bfnews. ir/vdcawyne.49n0m 1 gtk4.html
* 16
Islam’s Mahdi: Bringer of peace or vvar? 11 Ağustos 2009 ,http://www.
wnd.com/index.php?fa=PAGE.view8rpageId=106362#ixzzlITkyiloCl
17* Pres. Ahmadinejad in letter to Pope Benedict, 9 Ekim 2010, http://www.
bfnews.ir/vdcjmaet.uqeaiz29fu.html
18* Timothy R. Furnish, “Dueling
Messiahs: Jesus v. the Mahdi in Iran”, The
Lutheran Witness, February 2009, pp.
17-20
19* Ahdiyyih, agm.
20* Khalaji.agm.
21* Ahdiyyih, agm; Mehdi Khaliji,
“Iranian Parliamentary Elections and Ahmadinezhad’s Discontents, 2 Mayıs
2008,washingtoni nstitute.org
22* Ahdiyyih, agm.
23* Khaliji, “Apocalyptic Politics
...
24* Ahdiyyih, agm.; Mahmoud Sadri,
“Hojjatiya,” Encyclopedia Iranica [El]; Jawdat al-Qazwini,“The School of Qum,”
içinde Falih ' Abd al-Jabbar, Ayatollahs, Sufıs and Ideologues: State Religion
and Social Movements in Iraq (Londra, Saqi Books, 2002), ss. 265-281
alıntılayan Furnish, agm.
25* Mazyar Mokfi ve Charles
Recknagel, “Could Ahmadinejad’s Mix of Mysticism and Politics Lead to a Power
Grab?”Radio FreeEurope/Radio Liberty, 5 Ağustos, 2009, alıntılayan Furnish
26* Ali Ensari, “Iran under
Ahmadinejad:populism and its malcontents”, International Affairs 84:4,2008 ,The
Royal Institute of International Affairs
27* Said Hajjarian, “az anjoman-e
hojjatia ta madoon-e anjomaniha,” http://
norooznews.ir/note8;article/note/3928.php alıntılayan Khalaji, “Apocalyptic
Politics...
28* Shirazi’nin biografisi için bkz.
“ Sayed Monir al-Din Hosseini Shirazi”, Khaterat (Tehran: Markaz Asnad-e
Enqelab Eslami, 2004 [AHS 1383]); Dafrar-e Farhangestan-e oloom-e Eslami, Yadi
az Ostad (Qom: Entesharat-e Fajr-e Velayat, 2001 [AHS 1380]). Akademi ve
ideolojisi hakkında bkz. Daftar-e Farhangestan-e Oloom-e Eslami, Zaroorat-e
Mohandessi-e Ejtemai (Qom: Entesharat-e fajr-e Velayat, 2001 [AHS 1380])
alıntılayan Khalaji, “Apocalyptic Politics...
29*
http://www.baztab.com/print.phpid=47589 alıntılayan Khalaji, “Apocalyptic
Politics...
30* .Khalaji, agm. Yazar bu
bilgileri Tahranda, Hamaney’in bürosuna yakın bağlantısı olan iki dinadamı ile
2007 Nisanında yaptığı mülakatlara dayandırıyor.
31* Ahmedinecat’ın Mekke
konuşmasının metni http://www.fardanews.com/ show/?id=43144 alıntılayan
Khalaji.agm
32* Khalaji, agm.
33* Khalaji, “Apocalyptic
Politics..., Ahdiyyih, “Ahmadinejad and the Mahdi”; Filiu, The Return of
Political Mahdism; La Guardia, “Divine mission; Furnish, A Western Viewon Irans
WMD Goal; Daniel Pipes, “The Mystical Menace of Mahmoud Ahmadinejad” ,New York
Sun, 10 Ocak, 2006, http://www. danielpipes.org/3258/the-mystical-menace-of-mahmoud-ahmadinejad;
Reza Khalili: “An Ex-CLA Spy Explains Iran’s Quest for Nuclear Weapons,”
Christian Science Monitor, 24 Mart, 2010; Sean Osborne, “Armageddon and the
Hojjatieh Sect of İslam,” Northeast Intelligence Network, 31 Ocak, 2006; Reuven
Paz, “Hotwiring the Apocalypse: Jihadi Salafı Attitude [sic] toward Hizballah
and Iran,” The Project for the Research of Islamist Mo-
vements, Cilt. 4, No. 4 (2006); Meir
Javedanfar, “Ahmadinejad’s Messianic Connections,” The Guardian, 6 Mayıs, 2009;
Amuzegar, “The Ahmadinejad Era: Preparing for the Apocalypse,” Journal of
International Affairs, Cilt. 60, Sayı 2 (İlkbahar/Yaz 2007), s. 4; “Netanyahu
to Obama: Stop Iran—or I Will,” The Atlantic, 2 Nisan, 2009; Jonathon Steele,
“Lost in Translation,” The Guardian, 14 Haziran, 2006; “Iranian President at
Tehran Conference: ‘Very Soon, This Stain of Disgrace Will be Purged from the
Çenter of the Islamic World—and This is Attainable,” MEMRI Special Dispatch No.
1013, 28 Ekim, 2005
34* İran nükleer programı hakkında ayrıntılı
bilgi ve İran’ın tezini anlamak için Bkz. Arzu Celalifer Ekinci, İran Nükleer
Krizi, UŞAK; MJ Rosenberg, “US: Edging closer tovvards war with Iran?”, Al
Jazeera English, 4 Aralık 2011;“U.S. anxiety grows över possible Israeli plans
on Iran”, Reuters, 3 Şubat 2012, http://www.haaretz.com/; Matthew Kroenig,
“Time to Attack Iran”, Foreign Affairs Ocak/Şubat 2012; Fariborz Ghadar, “Tit
for Tat:Dealing with İran”, CSIS,csis.org; 24 Şubat 2012; Conn Hallinan, “The
Slide to War”, counter punch.org, 24-26 Şubat 2012; “Iran seeks Middle East
domination, must be stopped: Peres”, Press TV, 4 Mart 2012. “Obama warns
against effects of ‘prematüre’ military action on Iran”, Haaretz ve The
Associated Press, 6 Mart 2012, http://www.haaretz.com/; Barry Rubin, “The Real
Meaning of Obama’s New Policy: War Is Inevitable”, Gloria Çenter, 7 Mart 2012,
http://www.gloria-center.org/; Daniel Pipes, “Why I Am Not Writing About Iran”,
6 Mart 2012, http://www.danielpipes.org/; “U.K’s Cameron: No justification for
Israeli attack on Iran”, Haaretz, 16 Mart 2011; “Russia warns Israel: Attacking
Iran catastrophic for Middle East”, Press TV, 22 Şubat 2011; Herbert I. London,
“Sovereignty and Suzerainty in the Israeli, U.S. Relationship”,
http://www.herblondon.Org/l 1353/israel-us-relationship, 14 Mart 2012; Shibley
Telhami, “Americans on Israel and the Iranian Nuclear Program”, Brookings
Institution, 12 Mart 2012, http://www.brookings.edu/
reports/2012/0312_israel_iran_poll_telhami.aspx?e= 1; Ne wsha Tavakolian/
Polaris “In Din Över Iran, Rattling Sabers Echo”, The New York Times, 22 Şubat,
2012; Gary Sick, “Are we headed for a Bay of Pigs in Iran?”, CNN, 5 Mart 2012,
cnn.com; Nicholas D. Kristof, “The False Debate About Attacking Iran”,
NYTimes.com, 24 Mart 2012, http://www.nytimes.com/2012/03/25/
opinion/sunday/kristof-the-false-debate-about-attacking-iran.html?_r=l
35* Conn M. Hallinan, “Israelis
divided on whacking Iran”, Dispatches from the Edge, 20 Şubat 2012; “New Israel
Air Force chief is a victory for common sense”, Haaretz, 7 Şubat 2012, Dünya
Haber Bülteni, “Barak: Saldıracağız ama tarih belirleyemedik!”, 22 Mart 2012,
http://www.dunyabulteni.net/; Zvi Bar’el, “Israel should notify its citizens
before striking Iran”, Haaretz, 21 Mart 2011, http://www.haaretz.com/; Reza
Khalili, “Iran rattles sabers:’l 1.000 missües ready to launch at Israel,US
targets”, dailycaller.com, 11 Mart 2012
36* Hallinan, “The Slide to War”,
counterpunch.org, 24-26 Şubat 2012 ; David Ignatius, “US campaign may shake
Iran”, 12 Mart 2012, commercialappeal.
com
Wikileaks, “Global Intelligence
Fileş”, e-mail ID 185945 “Israel-Iran-Barak hails munitions blast”, 24 Şubat
2012, wikileaks.org; Hersh, “Our man in İran”; “Brzezinsky against war”,
Pomedwire, pomed.org, 22 Şubat 2012 ; Iran will never seek nuclear weapons:
Leader,22 Şubat 2012, http://www. presstv.ir/detail/228014.html: Nur Özkan
Erbay, Trita Parsi: “ABD ve İran arasındaki gerginlikten kâr edenler var”,
http://www.usasabah.com/
Roportajlar/2012/02/06/abdnin-onde-gelen-iran-uzmanlarindan-drtrita-parsi ;
Alparslan Esmer,”Washington Türkiye ve Brezilya’nın Barış Girişimini Kabul
Etmeliydi”,03 Şubat 2012, http://www.voanews.com/
turkish/news/Washington-Turkiye-ve-Brezilyanin-iran-Baris-GirisiminiKabul-Etmeliydi-138662554.htm;
Israel Insider “Report: Netanyahu OKed delay of Iran attack till after the
election for bunker-busters”, 8 Mart 2012, israeliinsider.net; A. Savyon and Y.
Mansharof, “Rafsanjani Calls For Dialogue With the U.S.”, mermi.org, 4 Nisan
2012; New York Times,“Iran’s Nuclear Program (Nuclear Talks, 2012)”, 9 Nisan
2012; Fioward LaFranchi, “Iran nuclear talks: Is compromise offer from Tehran
good news?”,9 Nisan 2012,CSMonitor.com; David Ignatius, “A Deal in the Works
With Iran?” 18 Nisan 2012, realclearpolitics.com; EA, “Obama’s Special Advisor
Offers 3 Signals on Nuke Talks” 19 Nisan 2012, enduringamerica.com; Yom Hashoah
Address by PM Netanyahu, MFA, 19 Nisan, 2012 ,Israel MFA Online
Sh:293-319
Kaynak: Selin Çağlayan, Şii Düşüncesinde
İslamcılık: İran Mehdi'yi Beklerken, Cinius Yayınlarıİnceleme Araştırma
Eleştiri, BİRİNCİ BASKI: Haziran, 2012, İstanbul
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar