Print Friendly and PDF

MEŞGUL EDEN SORULAR II



Mail ile gelmiş sorulara verebildiğimiz cevaplardır.
Soru1) Arapça bilmediğim için hangi Kuran mealini okumamı tavsiye edersiniz?
Bütün mealcilerin her ayet için başarılı çevirileri yoktur. meallerin birçoğunun toplandığı siteler var. internet üzerinden bakmaya çalışın
En iyi meal diye bir şey olamadığını söyleyebilirim. Allah kelâmını, beşer kelâmına kıyaslamak gibi. Çünkü Kur’ân-ı Kerim mucizedir. Kur’ân-ı Kerim’in orijinal bir ayrıcalığı vardır.
Örnek olarak, Diyanet İşleri ve vakfının meallerinden şaşmayın. Ahmet Tekin gibi hocalarımızın meali biraz tefsirli gibi olunca anlamakta zorlanmazsınız.
Yine de en iyisi ayet ayet okumaktır. fakat zordur.  İllaki tercih edeceğim diye düşünüyorsanız bu gibi sitelerdekini inceleyip size uygun gelen meali bulmalısınız. Yazılış, duyuş, düşünce … bu şekilde okumanız gereken meali tesbit edebilirsiniz.
Soru2) Kuran’ın değiştirildiği bilgisi doğru mu?
Kur’ân-ı Kerim tevatür yoluyla gelmiştir. Değiştirildi veya bazı yerler noksanlaştırıldı gibi fikirler misyonerlerin attığı iftiradır.
Soru3) namazın gerçek sayısı, rekat sayısı nedir?
Farz namazlarının toplamı kadardır. 2+4+4+3+4 ve 3 vitir (Hanefilerde vacip) 20 rekattir. Ancak biz Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellemi çok sevdiğimiz için onun sünnetlerini kılmaya çalışıyoruz ki, bu sünnetler ile farzlarda ki noksan kısımlar tamamlanabilsin. Sünnetler kılınmaz ise ne olur diyebilirsiniz, Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellemin yaptığı ve gerek duyduğu ibadetleri terk ederek zamanla dine karşı bir soğukluk ve ayrılığın temellerini atarız. O zaman da namaz dinin direğidir, hadisi şerifi gereğince sıkıntılı dini hayatımız olur, yavaş yavaş diğer ibadetlerden de soğuruz.
Niye standart arapça cümleler, ayetler, dualar okumalıyız?
Arapça okumak ibadette birliği sağlamak içindir. Eğer gönül dağda bayırda olsa ağzı ile Kur’ân-ı Kerimi arapça okusa insan kıldığı namazdan bir zevk alamaz, Allah Teâlâ’nında kabul buyurması zaten şüphelidir..
Eğer ben ezberleyemiyorum, diyen birisi olursa Fatiha kevser ve ihlas süreleri ile bütün ibadetini yapabilir. Önemli olan Allah Teâlâ’nın huzurunda durabilecek gönüle sahip olmaktır. Dili ile bir zaman bu ayetleri okumayı kendine adet edinen kimse gönlü ile yani kalben “seni seviyorum ya Rabbi”  “Allahım”  “bütün varım” “sevgilim”….. benzer ifadelerle namaz kılsa  ve bundan huzur duysa namazı gaflet ile kılandan daha makbul olduğu bir hakikattir.
Dilim bile dönmüyorken namazı nasıl eda edeceğim?
Eğer hiçbir şey okuyamıyor veya söyleyecek takatınız yok ise “Allah” “Allah” diyerek ve ima yoluyla baş göz ile ibadet ikmal edilir. Dinde Allah Teâlâ vermediğini kulundan talep etmez. [Tembellik ayrı bir mevzudur]
Soru4) Peygamberimizin adı anıldığında neden salavat getirmeliyiz veya sallallâhü aleyhi ve sellem demeliyiz?
Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem efendimiz dahi adı anıldığında kendisine salavat getirirdi. Bu salavat getirme zâtın kendisine gibi görünse de aslında Hakikat-i Muhammediye üzerine yapılan tazim içindir. Allah Teâlâ’ya kulluğu nasıl yapacağımızı bize öğreten kişiye saygı duymamız bizim insanlığımızın icabıdır.
Söylenmese ne olur, Günah olmaz. Fakat ayrılık olur. Soğukluk gelir.
Benim niye aklım gönlüm buna ikna olmuyor?
Aşk tanımakla başlar. Karşılıklıdır. Şimdi sevme işinde önceliği eline alan kişinin kendisi olursa bundan zevk alır. Karşıdan gelirse kuvvetin verdiği cazibenin etkisidir, bundan fazla zevk duyulmaz.
Aşıklık mesleğinde ozanın birinden dinlemiştim. Şunu demişti: Aşıklık mesleğine başlamak için bir kızı sevmekle başlayacaksın. Bu sevme de kızın güzelliği değil senin sevgin önemlidir. Sevdiğini andıkça hayal ettikçe, fıtratın senin meylini kıza karşı artırıp yönelmene sebep olur.  Ancak bazen bu sevgi kontrolsüz oluşur, bu ise olağan aşklar gibi olmayıp deliliğe varan hale döner ki vuslat olmayınca aşık ya delirir yada ölür, gider.
Aşk’ta akıl yordamı ile anlayış aranılmaz.
Gönlüm niye bu kadar sorguluyor?
Her insan arayış içindedir.
Allah Teâlâ sonsuzdur, insanda sonsuzluktan zevk alır. Bu nedenle kavuştuğu her şey bir zaman sonra sıkıcı gelir. Onun için Allah Teâlâ “ancak Allah Teâlâ’nın zikri (düşünülmesi, kulluk edilmesi, sevilmesi…] kalpler mutmain olur buyurdu..
Dikkat edilirse en güzel ilişkiler canlılar arasında oluşur, bir bitki bir hayan ile bile sevgi bağı kurulabilir. Çünkü sonuçta canlılık her gün yeni bir şen’dir.
Hâl sahibi olmak ne demektir? 
Zaman ile düşünülen, yapılan .. şeyler ruhun hasletleri halini almaya başlar. Hallerde zamanla makam halini alır. Ancak insan yerinde duramayan [sürekli değişen] bir kalbe sahip olduğundan kendinden kendine sürekli seyr eder. Mesela bu yazıyı okuyan bitirdiğinde aynı kişi olarak kalmamıştır, diye bildiğimize göre, her an yeni bir anın içinden değişerek ve büyüyerek ilerliyoruz. Tâki ölüm bize uğrayana kadar. Öldükten sonraki hal ise kazanılmış veya hediye edilmiş ihsan edilmiştir. Bu da hızlı giden araçlara benzer. Sürekli menzil kat edilse de, değişim artık bitmiştir. O o …dur.
Allah Teâlâ  yolumuzu açık ve kendisine yakîn eylesin.
İhtiyaç sahibi insanlara yaptığımızdan daha fazlasını ihtiyaç sahibi hayvanlara yaparsak Allah Teâlâ katında kötü bir şey mi yapmış oluruz?
Allah Teâlâ kullarına bazı şeylerin yapılması hususunda meyl ve zevk vermiştir. İnsanın insana yardımı tabiatın iktizasından mütevelli iken hayvanata merhamet etmesi onun evsafında bulunan hususiyet ile ilgilidir. Hayvanla olan bağlantı hukukî bir sorumluk oluşturmaz. Bu yardım Allah Teâlâ’nın rızasına uygun olması yanında ehl-i gönüle yakın bir haldir. İnsanlara acıyan birinin hayvanlara aynı şefkati göstermesi her zaman düşünülemez. Hususi bir haldir.
Hakikat cephesinde ise insan ve hayvan beşeri sıfatları ile eşittir. Canlı mahlukata şefkat nasıl farz ise cansız olana dahi tevazu vacip hükmündedir. Bu nedenle Mevlevilerde eşyalara yapılan hürmet ritüelleri vardır. Mesela atarak vermezler, öperek uzatırlar.

Bir hayvanın ölüm kararını verebilir miyiz yoksa beklemeli miyiz?
Veremeyiz. Sorumluluğunu bir şekilde üstlendiğimiz canlının yaşaması üzerimize vacip olmuş/edilmişse, bir insanın hukuku nereye kadar varıyorsa  oraya kadar gidilmesi uygundur. Ancak gücün yetmediği kavramının karşılığına vicdanın koyduğu sınırı Allah Teâlâ korkusuyla beslediğimizde çıkan bir sonuç vardır. Bu her zaman aynı değildir. Bir an önce razı olunan hususa bir ân sonra razı olamayız. Cevabı zor bir sorudur. Bunun doğru cevabı da ân ile bağıntılıdır.

Hayvanların da nefes sayısı bizlerin ki gibi belirli mi?
Onların kaderi de bizim gibi vardır. Kıyamet günü boynuzlu koçtan boynuzsuz koyun hakkını alacaktır. Onlar için hesap bittikten sonra ebedi azap yoktur. Toprak olup fâni olacaklardır.

Her ne yapsak onların kaderi de bizden bağımsız mı?
Yaratılışta tesadüfi kavramı yoktur. Her şey bir kadere bağlıdır. Bunun bilgisi de Allah Teâlâ katındadır. Yardım eden ve edilen yine Allah Teâlâ’nın kendisidir.

Hayvanlar da bizler gibi acı çeker mi yoksa biz mi öyle görürüz?
Hayvanlar bizden daha fazla acı çekerler. İfade etme özellikleri bulunmadığından sıkıntıları fazladır. Bu meyanda hayvanların zikri de insanların takat getiremeyeceği miktarda çok  fazladır. Ehline malumdur.

Merhametli olmanın sınırı var mı?
Bunun sınırı kişiye göre değişir. Annenin evladına duyduğu merhameti bir babanın düşündüğü ile kıyaslayabiliriz.

Nerede duracağız?
Bazı hususlar yaratılış gereğidir. İnsan huyunu ölene kadar değiştiremez. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular ki, “dağların yer değiştirdiğine insanın, insanın huy değiştirdiğine inanamayın.”
Durma hali kişiye göre değişir.
Allah Teâlâ nın hükmüne karşı mı geliyoruz fazla merhametli olunca?
Hayır, Merhametli olmakla elde edilen zarar, tersi olan sevgisizlik / acımasızlık/ vurdum-duymaz lıktan elde edilen kazançtan hayırlıdır.

Yüce Rabbimden daha merhametli olamayacağımıza göre bütün bunlar nefsimizin bir oyunu mu?
Eğer bu haller bir insana ağır gelmeye başlarsa, yani sorumlu olmadığı halde yardım iden insanlar için söylediğimizi düşünelim, o zaman Allah Teâlâ  “kimseye vermediğini istemediği gibi, kimseden çekemeyeceği yükün sorumluluğunu istemez.” 
Bu meyanda ona bahşettiği fazileti alır bir başka kuluna ihsan eder.  Allah Teâlâ’nın bu tür ilişkilerden muradı ile hasıl olan ledünni boyut, insanların arasındaki bağnazlığa bağışlayıcı olan feyzin kesilmesine engel olmak içindir. Bir kurdun uluması ile zuhur eden manevi fuyûzat, belki bir depremin kalkmasına neden olur. İnsanlar afva mazhar olur bilinmez.

"Yaptığınız amelleri size güzel gösteririz" ayeti kerimesince aldanıyor muyuz?
Bu ayet günahkar olan insanlar için inmiştir. Hayvanlara yardım eden kişi Allah Teâlâ’nın biçare mahlukuna yardımda insanı vesile kılmasıdır. Burada bu işi zevk için yapıp yapmamak vardır. Bazıları zevk için köpek beslemeleri gibi. Bu sorgulanabilir. Burada yine canlı ilişkisi yönünden onları da mazur görebiliriz..
Ancak sokakta zarara uğramış bir hayvana yapabildiği kadar yardım edebilmek bir erdemdir bu sorgulanmaz.

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar