Print Friendly and PDF

MIKNATIS &ÇELİK İLE GÜVEN




Çelik, mıknatısa güvenmeseydi cazibeye kapılır mıydı? Allah Teâlâ “demiri biz yeryüzüne indirdik” buyurduğunda da, bu güven vardı ki, dünya onu sinesine kabul etti. Dünyanın pusulası olan mıknatıs, çeliğine olan güveni ile gemisini dalgalı denizlerde yürüttü. Rabb kulunu sevdiğinden, kendine yakîn etti
Var ettiğini yalnız ile bırakmayan Rabbim çok merhametlidir.
Hz. Ali kerrema’llâhu vechehû ve radıya'llâhu anh Efendim buyurdular:
“Hiçbir sevinip gülen yoktur ki, dünya ardından onu kedere düşürmesin, ağlatmasın.
Dünyanın hiçbir ikbali yoktur ki, ardında idbâr [düşkünlük. Geriye gitmek. Geri dönmek bulunmasın.]
Dünyada hiçbir serpintiyle ferahlayan yoktur ki, ardından onu belâ sağanağıyla ıslatmasın.
Dünyanın şanındandır bu; sabahleyin birine yardım eder, akşamlayın ona düşman kesilir.
Bir yanı tatlı olur, sindirirse öbür yanı acı gelir, yerindirir.
Kişi, onun zevkine erer,  güzelliğini elde ederse, mutlaka tezce belâları çatar ona, dertleri erer.
Dünyada esenliğe kavuşup akşamı eden, mutlaka korkulara düşer de sabahlar.
Aldatıcıdır dünya, onda ne varsa hepsi de insanı aldatır.
Fânîdir, onda olanların hepsi de yok olur.
Dünya azıklarında, suçlardan çekinmekten başka hiçbir şeyde hayır yoktur.
Dünyadan az bir şey elde eden, ondan emin olabilecek çok şeye sahip olmuş demektir; çok şey elde edense, kendisini helak edecek çok şey elde etmiş demektir.
Dünya, az bir fırsat verir insana, sonra geçer-gider; o fırsata erense ancak hasret elde eder. Nice ona güvenenleri dertlere uğratmıştır; nice ona inananları helak vadisine atmıştır; nice büyükleri hor-hakir etmiştir; nice benliğe düşenleri alçaltmış- gitmiştir.”
(Hz. Ali kerremallâhü veche, Nehc’ül-Belaga, hzl: Abdulbaki Gölpınarlı, İst. h. 1390, s. 87)
İmam Gazzâlî kaddese’llâhü sırrahu’l-aziz buyurdu ki;
“Karınca, kâğıt üzerindeki yazıları görünce, bunları kalem yazıyor, der; çünkü başını kaldırıp yukarıdaki parmakları, eli ve bunları harekete geçiren iradeyi, insanı, sonra insanda irade, kudret yaratanı görmez. İnsanların çoğu da, en aşağı, en yakın sebebi görmektedir.”  
(Gazzâlî, İhyâ., cilt: I, s. 34. Aynı örnek için bkz. Gazâlî, Kimya-yı Saâdet, s. 42.)
Yahya bin Muaz radiyallâhü anh buyurdu ki;
"Kul ne kadar aptaldır.
Kusurlu bir cisim ve kalpten kusursuz bir ameli ortaya çıkarmak istiyor. Ve böyle ku­surlu bir amelin kabule layık olduğuna inanır.
Oysaki eğer Allah Teâlâ’nın o yüce lütfü olmasa ve onunla o ameli örtmese kabulü mümkün değildir.
O zaman kul ameline değil Allah Teâlâ’nın lütfuna güvensin.”
 **
Kul Allah Teâlâ’dan bir ihsan beklediğinde ameline gü­venmesin ve bir ihsan geldiğinde kendi duası veya iyili­ğinden dolayı geldiğini zannetmesin.
O'nun lütuf ve ih­sanı kuldan hâsıl olan bir sebebe bağlı değildir.
Yoksa kul doğmazdan evvel Allah Teâlâ ona lütuf etmiş onu ya­ratmış, onu ana karnında beslemiş, muhafaza etmiş, do­ğunca anasını emmesini ilham etmiş ve öğretmiş, daha nice nice nimetlerde bulunmuştur.
Kulun o zaman bir ameli, duası veya bir kabiliyetimi var mıydı?
Rabbin cömerttir.

**

Kaynak:
İbn-İ Atâullâh El -İskenderî -El-Hikemü’l Atâiyye
(Hikmetli Nasihatler)
الحكم العطائية
 
ابن عطاء الله السكندري

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar