MODERN TIP, KARABÜYÜYE DÖNÜŞMEDEN
Kamuoyu, toplum sağlığı görevlilerinin
aralarındaki belirsizlik ve karmaşaya dikkat kesilmiştir. Gazeteler tıbbın
ileri gelenlerinin geriye çark etme manevralarından söz eden yazılarla
doludur: Dünün
cephe yarma denebilecek ileri harekâtlarının öncüleri henüz bulmuş oldukları mucize
tedavilerin tehlikelerine karşı, hastalarını uyarmaktadırlar. Rus, İsveç ya da
İngiliz sosyal tıp modellerini taklit etmeyi öneren politikacılar, son
olayların kendi bakım-gözetim sistemlerinin kapitalist tıbbın daha az bir artışla
da olsa yarattığı aynı patolojik sonuçları yaratmada bir hayli verimli
olduklarını göstermesinden ötürü utanç verici bir duruma düşmüşlerdir. Modern
tıbba karşı bir güven bunalımı yaşıyoruz. Ancak bunda çakılıp kalmak, kendi kendini
kandırmaya yol açan kehanetlerin ve olası bir paniğin artmasından başka bir işe
yaramaz.
Tıbbi konular üzerindeki mistik havayı kaldırma
konusunda diretmekle işe başlayarak iatrojenik pandeminin (Birçok ülkede yaygın görülen (burada
hastalık) kamuoyunda
akılcı bir şekilde tartışılmasını sağlamak kamu yararına aykırı bir şey
olmayacaktır. Aykırı olan, tıptaki yüzeysel bir temizlik olayına güvenen, edilgen
bir kamuoyudur. Tıptaki bunalım
meslekten olmayan kişileri, tıbbi anlayışlar, sınıflamalar ve karar oluşturma
üzerinde kendi denetimlerini talep etmeye yöneltebilir. Asklepion tapınağının
laikleştirilmesi, soldan sağa tüm endüstri toplumlarının onayladığı şimdiki
modern tıbbın temel dinsel öğretilerinin meşruluğunu yitirmesine yol açabilir.
Toplum
çapında iatrojenik hastalıklardan kurtulunması profesyonel yâ da mesleki
değil, politik bir iştir. Bunun
sağlıklı olma özgürlüğü ile adil bir sağlık hizmeti elde etme hakkı arasındaki
denge kavramından oluşmuş temellerin üzerine oturması gerekir. Son kuşaklarda, sağlık hizmeti üzerindeki tekel kontrolsüz bir şekilde
genişledi ve kendi bedenlerimizle ilgili özgürlüğümüze tecavüz etti. Toplum,
hastalığı olduğunu, kimin hasta olduğunu ya da olabileceğini ve bu kişilere ne
yapılabileceğini belirleme şeklindeki ayrıcalıklı hakkını hekimlere devretti. Sapmalar, artık yalnızca,
tıbbi yorumun uygun gördüğü ve haklı bulduğu ölçüde “meşru”dur. Tüm yurttaşlara tıp sisteminden hemen hemen
sınırsız yarar sağlama vaadi, sürekli kendi kendini sağlığa kavuşturan bir
yaşam sürmek isteyen halkın gereksindiği çevresel ve kültürel koşullan yok etme
tehdidindedir. Bu gidiş açığa çıkarılmalı ve tersine döndürülmelidir.
Tıbbın sınırları mesleki bir “kendini
sınırlama”dan daha farklı bir şeydir. Tıp loncasının, tıbbın kendisini
iyileştirmek adına kendi benzeri bulunmayan niteliklerinde diretmesinin bir aldanmaya
dayandığını gösterebiliriz. Mesleki güç,
üniversite eğitimli burjuvazinin diğer sektörleri tarafından yüzyılımızda
hayata geçirilmiş özerk bir otoritenin sağlık işinde politik olarak
yetkilendirilmesinin sonucudur: Şimdiyse bunu vermiş olanlar tarafından geri
alınamamaktadır; ancak ve ancak halk çoğunluğunun, bu yetkinin zararlı
olduğunu onaylamasıyla gayri meşru kılınabilir. Tıp sisteminin iflas etmekten başka yapabileceği bir şey yoktur. Korkunç ifşalardan paniğe
kapılmış bir toplum yılgınlığa düşerek uzmanların sağlık hizmetindeki
egemenliğine daha çok destek verirse, bunun sonucu, tedavi yerine hasta edici
sağlık hizmetinin artmasından başka bir şey olamaz. Bu durumda, sağlık
hizmetini hasta edici bir girişime dönüştüren şeyin, insanın sağ kalmasını
organizmanın performansından çıkararak teknik ustalığın sonucu olarak gösteren
bir mühendislik faaliyetinin artmasından başka bir şey olmadığını anlamak
gerekir.
Yine de, “sağlık” bireylerin kendi iç durumları
ve çevresel koşullarıyla savaşımlarının şiddetini anlatmak için kullanılan sıradan,
gündelik bir sözcüktür. “Sağlıklı” sözcüğü Homo sapiens için ahlaki ve politik
etkinlikleri niteleyen bir sıfattır. En azından kısmen, bir toplumun sağlığı,
herkes için, özellikle de daha zayıflar için kendine güven, özerklik ve
saygınlığı sağlayacak ortamı hazırlayan ve koşulları yaratan politik eyleme
bağlıdır. Bunun sonucu olarak çevre, kendini yönetebilen sorumlu insanlar
ortaya çıkarabiliyorsa sağlık standartları optimum düzeydedir. Sağlık standardı
yalnızca, organizmanın hayatta kalma homeostasisinin(Organizmada
normal koşulların sürekliliği) heteronom (başkası tarafından yönetilen)
düzenlenmesine belli bir oranın ötesinde bağımlı duruma geldiğinde düşme
eğilimi gösterir. İster tedavi, ister koruma, isterse
çevre mühendisliği biçiminde olsun, kurumsal sağlık hizmeti, kritik bir
yoğunluğun ötesinde, sistemik sağlığın yadsınmasıyla özdeştir.
Güncel tıbbın insanların sağlığına karşı
oluşturduğu tehdit, trafik yoğunluğunun ve sıkışıklığının devingenliğe karşı
oluşturduğu tehdide; eğitim ve medyanın öğrenmeye karşı oluşturduğu tehdide ve
kentleşmenin ev yapımında uzmanlığa karşı oluşturduğu tehdide benzemektedir.
Bu olguların her birinde ana kurumsal çabalar, tersine sonuç verir duruma
gelmiştir. Trafikte zamanı tüketen hızlanma, gürültülü ve karmakarışık bir
ulaşım; daha çok insanı daha yüksek bir teknik yeterliliğe ancak genel bir yetersizliğe
ulaştırmak için eğiten bir eğitim sistemi: Bunların tümü tıbbın iatrojenik
hastalık yaratmasına paralel fenomenlerdir. Bu olguların her birinde bir
ana kurumsal sektör, toplumu, o sektörün yaratıldığı ve teknik olarak
donatıldığı amaçtan uzaklaştırmıştır. İatrojenez spesifik amaç-bozuculuğun
(counter productivity) özel tıbbi tezahürü olarak görülmedikçe anlaşılamaz.
Spesifik ya da paradoksal amaç-bozuculuk, kendisini üreten sisteme sıkıca yapışık
kalan diseconomynin (Hastalıklı ekonomi anlamında, )
olumsuz bir sosyal göstergesidir. Bu, aynı zamanda haber medyasının yarattığı
karmaşanın, eğitimcilerce beslenmiş yetersizliğin ya da daha güçlü bir arabanın
temsil ettiği zaman kaybının ölçütüdür. Spesifik amaç-bozuculuk, spesifik
değeri doğuran sistemin içinde kalmış kurumsal verim artışının istenmeyen bir
yan etkisidir. Nesnel hayal kırıklığının (objective frustration) sosyal bir
ölçütüdür. Patojenik tıpla ilgili olan bu araştırma, sağlık hizmeti alanında,
bugün sanayi toplumunun tüm ana sektörlerinde hâlâ görülebilen amaç-
bozuculuğun çeşitli yönlerini göstermek amacıyla yapılmıştır. Sanayi
üretiminin öteki alanlarında da buna benzer çözümlemeler yapılabilir; ama
geleneksel saygınlığı olan ve kendine önem veren bir hizmet mesleği olarak tıp
alanında bu çalışmaya özellikle ihtiyaç vardır.
Günümüzde
yerleşik iatrojenez (iyatrojenik,
bir hekimim hatalı teşhis) tüm sosyal ilişkileri etkiliyor. Bu, özgürlüğün, refah
nedeniyle içe dönük sömürgeleştirilmesinin sonucudur. Zengin ülkelerde tıbbi
sömürgeleştirme hasta edici boyutlara varmıştır; yoksul ülkeler hızla bunu
izlemektedir. (Tek bir ambulansın sireni Şili’deki bir kasabanın hastalara
yardım tutumunu yok edebilir.) “Yaşamın tıplaştırılması” adını vereceğim bu sürecin politik yönden
açıkça tanınmasının zamanı gelmiştir. Tıp, sanayi toplumunda bir dönüşümü
amaçlayan politik hareketin ilk hedefi olabilir. Yalnızca, karşılıklı kendi
kendine bakım yetisini elde eden ve bunu çağdaş teknoloji uygulamasına
bağımlılıkla bütünleştirmeyi öğrenen kişiler, üretimin sanayi biçimini öteki
alanlarda da sınırlamaya hazır hale gelebilirler.
Kritik sınırların ötesinde büyümüş, profesyonel
ve doktora dayalı bir sağlık koruma sistemi üç nedenden dolayı hasta edicidir;
Potansiyel yararlarından daha ağır basan klinik zararlar verir; toplumu
sağlıksız kılan koşulların üstünü örtse de onları arttırmaktan başka bir şey
yapamaz; bireyin kendi kendini iyileştirme ve çevresini biçimlendirme gücünü
saptırma ve elinden alma eğilimindedir. Çağdaş tıp sistemi katlanılabilir
sınırları aşmıştır. Toplum sağlığı metodolojisindeki medikal ve paramedikal
tekel, bilimsel başarının insanın değil, sanayinin gelişimini güçlendirecek
biçimde yanlış kullanımına net bir örnektir. Böyle bir tıp, toplumdan rahatsız
ve bıkkın insanları hasta, güçsüz ve teknik onarım gerektiren kişiler
olduklarına ikna etmeye yarayan bir araçtır yalnızca. Modern Tıbbın hastalık
üreten bu üç ayrı etkisini üç bölümde ele alabiliriz.
İlk bölümde tıp teknolojisindeki başarıların
bilançosu yer alır. Birçok kişi doktorlar, hastaneler ve ilaç sanayisi
konusunda zaten endişelidir ve sadece kuşkularını destekleyecek verilere gereksinim
duymaktadır. Doktorlar, bugün yaygın olan pek çok tedavi biçiminin resmen
yasaklanmasını talep ederek güvenilirliklerini desteklemeyi gerekli görürler.
Tıp uygulamasında, meslekten olanların zorunlu gördüğü kısıtlamalar genellikle
öylesine radikaldir ki, politikacıların çoğunluğu tarafından reddedilir. Bu
pahalı ve yüksek riskli tıbbın yararsızlığı günümüzde her yerde tartışılan bir
olgudur ve ben bunu üzerinde çok fazla durmalıyız.
İkinci
bölümde, tıbbın sosyal örgütlenmesinin sağlığı doğrudan yadsıyan
etkilerini, Üçüncü bölümde ise tıbbi
ideolojinin kişisel direnci sakatlayıcı etkisini ele almak gerekir.
Sonuç olarak, halkın sağlığa kavuşma gücünü
kazanmasına ancak, sağlığın profesyonel yönetimini sınırlandırmayı amaçlayan
bir politik programın olanak sağlayabileceği ve sanayi tipi üretimin toplum
genelinde eleştirilmesinin ve sınırlandırılmasının ayrılmaz bir parçası olduğu
ortaya çıkıyor. Sh:12-17
Hastanın ya da çevresinin fizik ve biyokimyasal
yapısına teknik müdahale, tıbbi kurumların tek işlevi değildir ve asla da olmamıştır.
Patojenlerin (Hastalık oluşturanlar) uzaklaştırılması ve (yararlı ya da yararsız)
tedavi araçlarının uygulanması insan ile hastalık arasına girmenin kesinlikle
tek yolu değildir. Hekim, amaçlanan teknik rolü oynamak için donandığı
durumlarda bile kaçınılmaz olarak, dinsel, büyüsel, etik ve politik işlevleri
de yerine getirir. Çağdaş hekim bu işlevlerin her birinde, şifa dağıtıcıya ya
da salt ağrı dinil iriciye oranla daha patojendir.
Büyü ya da seremonilerle iyileştirme tıbbın
önemli geleneksel işlevlerinden biridir. Büyüde, şifa dağıtıcı kişi dekoru ve
sahneyi düzenler. Kendisiyle bir grup birey arasında, kişisel olmayan bir
tarzda, buna uygun bir ilişki kurar. Büyü, hastanın ve büyücünün amaçları
uyuştuğu zaman işe yarar; gerçi kendi uygulayıcılarını part-time büyücüler
olarak tanımak bilimsel tıbbın epey zamanını almıştır. Doktorun profesyonel
beyaz-büyü uygulamasını, onun bir mühendis olarak işlevinden ayırmak (ve onu
bir şarlatan olma suçlamasından korumak) için “placebo” terimi yaratılmıştır. Bir
şeker hapı doktor tarafından verildiği için işe yaradığına bir placebo gibi
etki etmiş olur. Placebo (Latince “mutlu edeceğim”) yalnızca hastayı değil,
bunu veren hekimi de mutlu eder.
Yüksek kültürlerde, dinsel tıp, büyüden hayli
farklı bir şeydir. Ara dinler felakete karşı tevekkülü destekler ve acı çekmenin
vakur bir iş haline geldiği bir mantık, bir tarz ve toplumsal dekor sunar.
Acının kabul edilmesi için sunulan olanaklar her bir ana gelenekte farklı
şekillerde açıklanabilir: Geçmişteki enkarnasyonlarda (Ruhun beden bulması)
yoğunlaşan Karma (Budizm ve Hinduizmde insanın iyi ya da kötü yazgısının
dünyaya daha önce gelişinde yaptığı iyi ya da kötü eylemlerin sonucu olduğuna
inanan düşünce,) olarak; İslâmâ çağrıdaki Tanrı’ya teslimiyet olarak ya da haç
üzerindeki kurtarıcı İsa’yla daha yakın bir ilişki fırsatı olarak. Yüksek
dinler iyileşme için kişisel sorumluluğu uyarır; bazen gösterişli, bazen
etkili teselliler için papazlar gönderir, model olarak azizleri sunar ve
genellikle halkın tıbbi pratiği için bir çatı oluşturur. Bizimki gibi laik
toplumlarda, dinsel örgütlenmelerin daha önceki ritüel şifa verici rollerinden
çok az bir şey kalmıştır. Sofu bir Katolik, kişisel duasından mistik bir güç
kazanabilir, Sao Paolo’ya yeni gelmiş bazı marjinal gruplar yaralarım sürekli
Afro-Latin dans kültürüyle iyileştirirler ve Ganj Vadisi ’ndeki Hintiler hâlâ
Veda(Hindu dininin en eski kutsal kitapları ) ilahileri
söyleyerek iyileşmeye çalışır. Ama bu tür şeyler, kişi başına düşen belirli
bir GSMH miktarının daha üzerindekini elde eden toplumlarla çok uzak bir
paralellik gösterir. Sanayileşmiş toplumlarda, mit oluşturan başlıca
seremonileri laik kurumlar yönetir.
Eğitim, ulaşım ve taşımacılık ve kitle iletişim
kültleri farklı adlarla, Voeglin’in çağdaş gnosis (Evliyalık)
diye adlandırdığı aynı toplumsal miti yüceltir.
Gnostik dünya
görüşü ve inançlarında ortak olan altı özellik vardır:
(1) Dünyanın halinden, kötü düzenlendiği
kanısında oldukları için hoşnut olmayan bir hareketin üyeleri tarafından
uygulanırlar.
(2) Buna bağlananlar bu durumdan kurtulmanın
olanaklı olduğuna,
(3) bunun en azından seçilmiş kişiler için
olanaklı olduğuna
(4) bunun, var olan kuşağın zamanında
yapılabileceğine inanırlar.
(5) Gnostikler ayrıca, kurtuluşun teknik
etkinliklere bağlı olduğuna,
(6) ve bu etkinliklerin kurtuluş için özel bir
formülü tekellerinde tutan topluluk üyelerine özgü olduğuna da inanırlar.
Bütün bu dinsel inançlar ondokuzuncu yüzyılın
ilerleme ülküsünü ritüelleştiren ve kutlayan teknolojik tıbbın sosyal
örgütlenmesinin temellerini oluşturur.
Tıbbın
teknik olmayan önemli işlevlerinden üçüncüsü büyüyle değil, etikle ilgilidir ve
ayrıca dinle bir ilgisi yoktur, tamamen din dışıdır. Bu ne büyücünün ustalıkla
girdiği gizli ilişkiye ne de rahibin biçimlendirdiği mitlere bağlıdır, daha çok
tıbbi kültürün insanlararası ilişkilere verdiği biçime bağlıdır. Tıp, istenirse
öyle bir örgütlenir ki toplumu zayıfa, kötürüme, hassasa, sakata, kederliye ve
manik depresife az ya da çok kişisel tarzda yaklaşmaya motive eder. Her
toplumun tıbbı, belirli bir sosyal karakteri teşvik ederek, ayrıca toplumun tüm
üyelerine, zayıflara karşı sevecen bir hoşgörü ve karşılıksız yardım konusunda
aktif bir rol vererek, insanların acısını etkili bir biçimde azaltabilir. Tıp,
toplumun insanlararası armağanlar alıp verme, iyilik yapma ilişkilerini
düzenleyebilir. Talihsizlere karşı sevecenliğin, sakatlara karşı
yardımseverliğin, zor durumda olanlar için kurtuluş kapısının ve yaşlılara
karşı saygının var olduğu bir kültür, üyelerinin çoğunluğunu günlük yaşamla
büyük ölçüde bütünleştirebilir.
Şifa dağıtan kişiler, tanrıların rahipleri,
yasa yapıcılar, büyücüler, medyumlar, berber-eczacılar ya da bilimsel
danışmanlar olabilir. Ondördüncü yüzyıldan önce Avrupa’da, bizim “Doktor”ları
içine alacak, anlambilim açısından yakın, ortak bir sözcük bile yoktu.
Yunanistan’da çoğunlukla köleler için kullanılan “onarıcı” (repairman) sözcüğü
bir zamanlar itibar görmüşse de, bu kişiler özgür insanlar için, şifa dağıtıcı
felsefeciler ya da hatta jimnastik öğretmenleriyle bile aynı düzeyde
değillerdi. Cumhuriyetçi Roma’da, özel tedavi ediciler saygınlığı olmayan
tipler olarak kabul edilirdi. Su tedarik yasaları, lağımlar, çöplerin toplanması
ve askeri eğitimle birlikte, bir devlet kurumu olan şifa dağıtan tanrılar
kültü yeterli görülürdü; büyükannenin evde yaptığı ilaçlara ve ordu sağlık
görevlisine, özel bir ilgiyle paye verilmezdi. Örneğin, Jül Sezar MÖ 46 yılında,
ilk grup Asklepiad’ı yurttaşlığa kabul edinceye dek bu ayrıcalık, Yunan
hekimler ve şifa dağıtıcı rahipler için reddedilmişti. Araplar, hekimi onurlandırırlar,
Yahudiler ise sağlık hizmetini getto düzeyinde bırakır ya da bilinçsizce Arap
hekimler ithal ederlerdi. Tıbbın çeşitli işlevleri farklı biçimlerde, farklı
rollerde bütünleşmişti. Sağlık hizmetini tekel altına alan ilk meslek, yirminci
yüzyıl sonlarındaki hekimliktir.
Paradoksal bir biçimde, hastalık için teknik
ustalığa ne denli çok önem verilirse, tıp teknolojisinin simgesel ve teknik
dışı işlevi de o ölçüde artmaktadır. Daha fazla paranın herhangi bir kanser
hastalığından kurtulma oranını arttırdığı konusunda ne denli az kanıt varsa,
operasyonların özel tiyatro sahnesine yayılmış tıp dallarına o denli fazla
para harcanacaktır. Son yirmibeş yılda, akciğer kanseri ameliyatlarındaki
artış ancak, uzmanlar için iş, yoksullara eşit yaklaşım, hastaların simgesel
tesellisi ya da insanlar üzerinde yapılan deneyler gibi tedaviyle ilgisi
olmayan amaçların varlığıyla açıklanabilir. Yalnızca beyaz gömlekler, maskeler,
antiseptikler değil, tıbbın bütün dalları finanse edilmeye devam etmektedir;
çünkü bu dallar teknik dışı, genellikle simgesel bir güçle donatılmışlardır.
Modern doktor, ister istemez, simgesel, teknik
dışı rollere bürünmeye zorlanmıştır. Adenoidlerin (Lenf beziyle ilgili
dokular) çıkarılmasında teknik dışı işlevler egemendir: ABD’de yapılan tonsillektomi
(bademcik) ameliyatlarının yüzde 90'dan
fazlasında teknik açıdan gereksizlikler ortaya çıkmıştır, ama bunlar yine de
tüm çocukların yüzde 20-30'una uygulanmaktadır. Bin tanesinden biri doğrudan
bu ameliyatın sonucu olarak ölmekte, binde 16'sında ise ciddi komplikasyonlar
ortaya çıkmaktadır. Hepsi, değerli bağışıklık mekanizmalarını yitirmektedir.
Ayrıca hepsi, ruhsal bir saldırıdan dolayı etkilenmekledir: Bir hastaneye
kapatılmakta, anne-babalarından ayrılmakta, tıp kuruluşunun gereksiz ve
çoğunlukla kibirli kalabalığıyla karşılaşmaktadırlar. Çocuk, önünde, vücudu
hakkında kararlara varan ve yabancı bir dil kullanan teknisyenlere hedef olmayı
öğrenir; vücudunun bazı yabancılar tarafından, yalnızca onların bildiği
nedenlerle saldırıya uğrayabileceğini öğrenir ve ona, yaşamın gerçeğine böyle
bir tıbbi başlangıç için para ödeyen sosyal güvenlik sisteminin var olduğu bir
ülkede yaşamanın gururu hissettirilir.
Bir ritüele fiziksel katılım, o ritüelin
doğurmak için örgütlendiği mite girmek için gerekli bir koşul değildir. Tıp seyircisini
çeken gösteri sporlarının güçlü bir büyüleyici etkisi varılır. Dr. Christian Barnard’ın turist olarak Rio de
Janerio ve Lima’yı gezdiği sırada ben de oralardaydım. Barnard, her iki kentte
de, büyük bir futbol stadyumunu, insan kalbini değiştirmedeki korkunç yeteneği
yüzünden onu isterik bir biçimde alkışlamaya gelen kalabalıklarla günde iki
kez doldurmuştu. Bu tür tıbbi-mucizevi tedavilerin dünya çapında etkisi vardır.
Bunların yabancılaştırıcı etkisi, değil hastaneye, semt kliniğine bile giremeyen
insanlara dek uzanır. Onlara bilim sayesinde kurtuluşun olanaklılığı gibi soyut
bir güvence sağlar. Rio stadyumundaki deneyimim, beni bundan hemen sonra
gördüğüm, Brezilya polisinin tutuklulara yapılan işkence sırasında onların
hayatta kalmasını sağlayan aletleri bugüne dek ilk kez kullanan polis olduğunu
gösteren kanıtlara dayanmaya hazırlamıştır. İşte, tıp tekniklerinin böylesine
kötüye kullanımı tıbbın egemen ideolojisiyle garip bir şekilde ilintilidir.
Tıp tekniğinin toplum sağlığına yönelik, kasti
olmayan etkisi elbette olumlu olabilir. Gereksiz bir penisilin iğnesi sihirli
bir şekilde, kendine güveni ve iştahı yerine getirebilir. Kontrendike bir
operasyon bir evlilik sorununu tesadüfen çözebilir ve çiftin hastalık
belirtilerini azaltabilir Doktorun
yalnızca şeker hapları değil, zehirleri bile güçlü placebolar olabilir. Ama bu,
tıp teknolojisinin yan etkilerinin yaygın sonucu değildir. Özellikle, pahalı tıbbın daha
etkili hale geldiği dar alanlardaki simgesel yan etkilerin, sağlığı korkunç
bir şekilde yadsır bir hale gelmiş olduğu savunulabilir: Hastanın kendi
kendine iyileşme çabasını destekleyen beyazbüyü, karabüyüye dönüşmüştür.
Sosyal iatrojenez geniş anlamda, negatif bir
placebo, yani bir nocebo etkisi olarak açıklanabilir. Biyomedikal müdahalelerin
teknikdışı yan etkileri çoğu zaman sağlığa büyük zararlar verir. Bir tıbbi
işlemin karabüyü taşıyan etkisinin şiddeti onun teknik açıdan etkili olmasına
bağlı değildir. Placebo gibi, nocebonun da etkisi hekimin yaptıklarından büyük
ölçüde bağımsızdır.
Tıbbi
işlemler, hastanın kendi kendine iyileşme gücünü harekete geçirmek yerine onu
kendi tedavisini gizlice röntgenleyen zayıf iradeli ve şaşkın bir röntgenciye
çeviriyorsa, o zaman karabüyüye dönüşürler. Tıbbi işlemler, hastayı başındaki
belanın şairane bir yorumunu yapmaya teşvik edeceklerine ya da acı çekmeyi
öğrenmiş bir insanı -çoktan ölmüş ya da kapı komşusu olan- ona örnek diye
göstereceklerine, onun tüm umudunu bilime ve onun memurlarına yoğunlaştırmasını
sağlayan ritüeller sergileyen hasta dini haline gelmişlerdir. Topluma, sorunlu kişinin
sosyal hoşgörüsünü artıracak motifler ve disiplinler kazandırmak yerine hastayı
profesyonel bir çevre içinde soyutluyorlarsa, bu işlemler, yarattıkları moral
çöküntüsü ile hastalığı artırırlar. Biyomedikal
uğraş bahanesiyle oluşturulan büyüsel facia, dinsel zarar ve ahlâki çöküş
tümüyle, sosyal iatrojenezi artıran önemli mekanizmalardır. Bunlar, ölümün
tıplaştırılmasıyla birleşir.
Yunanistan, Hindistan ve Çin’deki doktorlar
tapmaklar dışında ilk kez iş kurduklarında tıp adamı olmaktan çıkmışlardır. Hekimler
hastalık üzerinde akla dayalı bir güç talep ettiklerinde, toplum, onlara
büyücü-şaman tarafından sağlanan karmaşık kişilik duygusunun ve bununla
bütünleşen hekimin şifa dağıtıcılığına olan inancını yitirir. Tıbbi şifanın
büyük gelenekleri mucizevi iyileştirmeyi rahiplere ve krallara bırakmışlardır.
Tanrılarla “işi” olan sınıf, onların müdahalesini talep edebilirdi. Kılıcı
kullanan ele verilen güç yalnızca düşmana değil, ruha da boyun eğdirmek içindi.
Onsekizinci yüzyıla değin, İngiltere kralları her yıl, hekimlerin tedavi
edilemeyeceğini bildikleri, cilt veremine yakalanmış olan kişileri
katletmiştir. Hastalıkları majestelerinin bir dokunuşuyla iyileşmeyen saralılar
cellatın elleriyle gelen şifa dağıtıcı güce sığınmak zorunda kalmışlardır.
Tıbbi uygarlığın şifa dağıtan esnaf loncasının
yükselmesiyle birlikte hekimler kendilerini şarlatanlardan ve rahiplerden ayırdılar,
çünkü sanatlarının sınırını biliyorlardı. Tıp kurumu bugün, mucizeler yaratma
hakkını yeniden talep etmektedir. Tıp, etyoloji (nedeni) kesin olmasa da,
prognoz (hava durumu) kötü olsa da,
tedavi deney mahiyetinde olsa da, hasta üzerinde hak iddia etmektedir. Bu
durumda, bir "tıbbi mucize”ye kalkışmak başarısızlığın önüne konmuş bir engel
olabilir; çünkü mucizeler ancak umut edilir, kesin olarak beklenmez. Çağdaş hekimin sağlık üzerinde
talep ettiği radikal tekel, şimdi onu, öncülerinin teknik şifa dağıtıcılar
olarak uzmanlaştıklarında vazgeçmiş oldukları rahibin ve kralın işlevlerini
yeniden üzerine almaya zorlamaktadır.
Mucizenin tıplaştırılması son hizmetin sosyal
işlevinin içyüzünü daha iyi görmemizi sağlıyor. Hastanın eli kolu bağlanmıştır,
bir uzay adamı gibi denetlenmektedir ve televizyonda sergilenmektedir. Bu
parlak gösteriler, milyonlarca insan üzerinde, özerk bir yaşama ait gerçekçi
umutları doktorların uzaydan sağlık getireceği hayaline çeviren bir ayin, bir
büyücünün yağmur dansı gibi etki yapmaktadır. Sh:75-81
Kaynak: Ivan İllich, Sağlığın
Gaspı, Özgün adı: Médical Nemesis, İngilizceden çeviren Süha Sertabiboğlu, Birinci
basım, 1995, İstanbul
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar