MUM SÖNDÜ
“Mum, sönmezden önce, alevi son bir kez daha parlar.
Bir düşünce çağının fırtınasında kaynayıp gitmezden önce son bir kez gücünü kanıtlar.”
Bir düşünce çağının fırtınasında kaynayıp gitmezden önce son bir kez gücünü kanıtlar.”
Bir adam yokluğa erişir, kendisine
yokluğu ziynet edinirse, o adamın, Muhammed salla’llâhu aleyhi ve sellem gibi
gölgesi olmaz.
“Yokluk benim iftiharımdır” sırrına
ziynet yokluktur. Bu çeşit adam, mumun alevi gibi gölgesizdir.
Mum,
baştan aşağı alevden ibarettir. Gölge onun çevresine uğrayamaz.
Mum
kendisinden de kaçtı, gölgeden de. Mumu dökenin isteğine uydu, ışığına sığındı.
Mumu döken muma der ki:
“Seni yok olmak için döktüm.”
O da,
“Ben yokluğa kaçtım” diye cevap
verir.
Bu
var olan ışık, lazım olan bir ışıktır, geçici yani sonradan kazanılan ışık gibi
değil.
Mum
ateşte tamamı ile yok oldu mu artık ondan ne bir eser görürsün ne bir ışık!
Suret
ateşi karanlığı gidermek için mum suretinde durur.
“Beden mumu”
şu görünen mumun aksine; yok oldukça “can
nuru” artar.
Bu
ebedi ışıktır, mum ise geçici. Can
mumunun alevi, Tanrı’ya aittir.
Mesnevî-i Şerif, c:V, b:671-680
[Bu
sırdan ki] Mum ve odun, ateşe can verip yanınca nursuz vücutları nurlandı.
Mesnevî-i Şerif, c.I, b:34
Dal,
ağlayan buluttan yeşerir, tazeleşir. Çünkü mum, ağlamakla daha aydın bir hale
geleceğini [bilir].
Mesnevî-i Şerif, c. II, b.480.
Ancak aşk mumu, o muma benzemez ki.
Aşk, aydınlıklar içindeki aydınlıklar aydınlığıdır.
Mesnevî-i Şerif, c: III,
b:3920.
Ey
seyyâr!
Yüzlerce
ulaşma ümidiyle kalk,
Ey
kul, mihrap önündeki mum gibi dinelsene.
Başı
kesilmiş mum gibi bütün gece arayıp isteme yüzünden ağla, gözyaşları dök, yan
dur.
Mesnevî-i Şerif, c:V, b: 1728-29
Mum
gibi daima gözyaşı dökersen evi/beden binasını aydınlatmış olursun.
Mesnevî-i Şerif, c:VI, b:1582
….
Ey
Sâil!
Uzun
ömürlü olduğumuzu zannettiğimiz bu hayat ve demlerinin nasıl bir bitişle
bittiğini anlamak istiyordun. Öyle ise kendine bir nazar kıl. Her an için
değişen düşüncelerin vardı. Ancak bir gün parlak bir hal aldı. Beğenilmeye
saygı duyulmaya başlandı. Sonra kendini de beğenirdin. Sonra “Tamam oldu” dedin.
Parlamıştın.
Çok sevinmiştin…
Parlayışın bitişin mi tükenişin mi habercisidir?
Hataların
bitip, tecrübeler kazandım derken, bu son parlayış. Yoksa beden mumun son
parlayışı ölümün bir habercisi midir?
Haber,
hakikatten haber.
İşte
bu haberi verecek kim?
Bil ki mumun sahibi.
Mum
aşkıyla yansa da ebedî değildi. Hayatının son parlayış ile biteceğini unutması
beşeriyetindendi. Ölümlü mumun aleyhine birisi çalışmış "aleyhine çömlek kaynatmış" olsa bile.
[Büyücüler insan şeklinde mumdan bir şey yaparlarmış, su
dolu çömlek içinde kaynatırlarmış, ölümünü istedikleri adam da bu mumun eriyişi
ile erir, ölürmüş. Yine içine yazılar yazılan, yahut dualar, acayip şekiller
yazılmış kâğıtlar atılan çömleklerde su kaynatılır ve bir adamın işlerinin
karmakarışık bir hale gelmesi temin edilirmiş.]
Ey
kader katibinin yazgısına mahkum olan sâil!
Birkaç
harftir yazdın. Taşlar bile o harflerin sevgisiyle eridi muma döndü.
Mesnevî-i Şerif, c V: b: 310
Unuttuğun ölümümün kendini bulduğunu görünce
neden ağladın ki?
Eriyen
ve ağlayanın bir olduğu mum neden yandı? diyorlar
“Yandı da ne oldu, sonunda olacağı buydu”
Mum
söndü.
….
Aydınlık
vardı.
Aydınlığımız
mumun yanması mıydı?
Ey
mum!
Seni
eritenlerin arasında [sevenlerin kadar haset eden] kişileri duydun diye mi
ağlıyorsun?
Derdin
bu mu?
…
Mum
da ağlaya ağlaya der ki: Benim başım yandı, artık başkasını nasıl
aydınlatabilirim?
Mesnevî-i
Şerif, c:V, b:345
Son
bir âh ile “Gitti, gitti”.
…
Dediler
ki;
Mumluk
davasına kalkışma, pervane ol.
Mesnevî-i
Şerif, c:V, b:413
Yoksa
siz üfleyenlerden misiniz?
Unutmayın
ki, Kim Tanrı mumunu üflerse o mum sönmez, üfleyenin ağzı yanar.
Mesnevî-i
Şerif, c:VI, b:2083
Bazı
veliler, Tanrı hükümlerine razı olurlar.
“Yarabbi,
bu hükmü çevir” diye niyaz etmezler
Mademki
mumsuz da aydınlık varsa, mumun sönüşüne neye feryat ediyorsunuz ki?
Mesnevî-i Şerif, c. III, b:1875-76
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar