Print Friendly and PDF

NAKŞİ VE KÂDİRÎ SIRLARINDAN



Bor’lu Mer’aşî-zâde Ahmed Kuddûsî hazretleri Kayserili Sadık Efendiye gönderdiği mektupta buyurdu ki;
….
Sadık Efendi!
Peder Efendimiz (Rahimehullah ve Kuddûse Sırruhu) Fakire Şeyh Muhammed Bahaeddin en-Nakşîbendî (Kaddesallahu teâlâ sırrahu) tarikatından icâzet vermiş olduğu için, ihvânımıza belirli zamanlarda okunması manevî vazife olan esma-i hüsna, ayetler ve dualara icâzet verirdim. Bir kaç seneden beri Şeyh Abdülkadir el-Geylani (Kaddesallahu Teâlâ sırrahu’l-azîz) tarikatından icâzet verir oldum. Zira Tarîkat-ı Nakşîbendîyye’de zühd, takva, nefsi terbiye tam olmadıktan sonra, şüphelerden ve yasaklardan kaçınmadıkça faydalanmak ve istifade etmek enderdir, bu söylediklerim muhakkaktır ve tecrübe olunmuştur.
İşte bu sebeplerden dolayı bir gece, kutlu bir vakitte; her şeyi işiten, her şeyi gören, kullarına yakın olan, duaları kabul edici, Allah Teâlâ’ya kendimi hor ve hâkir görerek el açıp yalvararak dedim ki:
“Yâ Râbbî! Senin velin Hz. Şah Nakşibend Bahaeddin’in yolu pek güzel, velâkin biz ve ihvanımız birtakım gafiller ve câhiller ve günâhkârlarız. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem gayet uzak olduğu için kalplerimiz karmakarışık, Sen’den gayrısıyla açıkça ilgilenen kullar olduk. Ve insanların çoğu dünyanın süslerine meyi etmekte olup, biz de şaşırdık ve zikrimizde tatsızlık, hoşnutsuzluk, huzursuzluk bulduk. Senin sadık dostların gibi mücâhede edemedik. Ama Sen’in velin Şeyh Abdülkadir’in tarîkatı halk arasında geniş yer bulmuştur. Abdülkadir Geylâni mürîdlerine şefkâtle yaklaşmış ve şöyle buyurmuş ki:
“Hayatımda ve vefatımdan sonra denizde ve karada yardıma muhtaç olanlar benden yardım talep etseler, yardım ederim. Ve mürîdlerim, halîfelerimden, günâhları dolayısıyla tevbe edip yardım isteseler, onları ruhaniyetim ile irşâd ederim. Halîfelerim karışmasınlar. Ve bana çağıran sâlih olsun, fâsık olsun yermem, yardım ederim.”
“Yâ Rabbî! Yâ Rabbî!
Şeyh Muhammed Bahaeddin kulun bir suçumuz olsa bize küser. Şeyh Abdülkadir kulun küsmez. Çekinmeden günâh işleseler dahi muhabbetten geçmez.
Kâmiller me’muren Fakir Ahmed kuluna onun tarîkatından icâzet-i kâmile verdiler. Kendim Halîfe-i kâmil olamayıp, terbiye ve doğru yola yöneltmeye gücüm yok ise de, taklîden bütün talihlere Kadiri Tarîkatından zikr-i şerife izin vermek vazifesini tercih edilen, pek güzel ve önemli görüb veririm. Uzakta, yakında, Arabistanda ve Acemde, her ne mikdarı azgınlığı bırakıp Hak’ka yönelmek isteyen mezunlarım var ise cümlesine huzur-ı izzetimde Tarîkat-ı Kadiriyye’den izin verdim.”
Sadık Efendi!
Bir gece rü’yada Abdülkadir Efendimizi gördüm. Elime bir yeşil levha verdi, üzerinde güzel hat ile yazılmış ki: “Bir kimse Lâ İlahe İllallah zikrini çoğaltırsa sabıkînden ve derecesi çok yüksek olan Allah Dostlarından olur.” Uyandım ve gördüm ki, gönlüm hanesine tevhid nuru dolmuş ve lisanımda Nil nehri gibi zikir cereyan eder. Çalışarak, gayret ederek, bütün gücümle hayatta iken ve vefatımızdan sonra gelen erkek ve kadın kardeşlerimiz geceleyin ve gündüzleyin, memleketindeyken ve seferdeyken, gizlice, açıkça, yüksek sesle veya alçak sesle, ayaktayken, otururken ve topluluk içindeyken, tenhada ve doluyken, gafleten ve uyanıkken, sona ermiş tükenmişken, taklîden ve hakîkaten, başka bir işte çalışırken, sakinken ve hareket ederken, bir köşeye çekilip yalnızken, zikir için toplanıldığında, hep beraber İlâhi aşk sarhoşu olup kendinden geçerek Lâ İlâhe İllallah demekten çekinmeyip, zikir etsinler. Öyle ki onları görenler bunlar delirmiş desinler. Allah zü’l Celâl : “Beni zikredenin yanındayım.” buyurmuş. Ve hadîs-i nebevîde: “Son sözü Lâ İlâhe İllâllah olan kişi cennete gider” diye buyurulmuştur. Kur’ân-ı Kerim’de ve hadîs-i şeriflerde ve evliyâların sözlerinde ve zikredenlerin çokça müşahâde ettiği gibi, zikrin faydaları, önemi, bereketinin sonu olmadığı cümlenin malûmudur. Buna rağmen insanların birçoğu bir gün neleri kaybettiğini görüp üzülecektir. Kişinin sevdiği ne ise zamanının büyük bölümünü onunla geçirir. Biz insanlara doğruları duyurmak isteriz, maksadımız ve sözün özü budur. Aşk olsun müşteri olanlara!
Cânib-i faziletten niyaz ederim ki lutuf edip bu iki kıt’a kağıdı bizim ihvânlarımız, bu işe gönlünü tam verecek talipliler ve iyi güzel amel işlemek isteyenler, mektup şeklinde yazdırıp ümmet-i merhûmeye dağıtsınlar. Halkından, erkeğine, kadınına, elinden iş gelir, becerikli ehil kimselere okusunlar, dinletsinler ve öğretsinler ki, onlar da fayda görsünler ve üzerine: “Borlu Mer’aşizade Derviş Ahmed’in, Kayseri’de Fahrü’l-ulemâ eş-Şeyh Sadık Efendi Hazretleri’ne irsâl eylediği mektubdur.” diye yazsınlar. Ve o tarafta bize Hak (Celle ve âlâ) için sevgi besleyip, hal ve hatırımızı soran ihvânımızın selâm ve dualarını rica ederiz.
Risale-i Şeyh Ahmed el-Bori el-Ma’ruf bi-mer’aşizade li-Sadık Efendi el-Kayseri afa anhum ve limüteallikihim. Ketebehu’l-Fakir hâkir ez-zelil es-Seyyid el-Hacı Mehmed Efendi el-Ma’ruf bi-Hakizade. Cemazi’l-ahire 1306/1890
Kaynak: Bor’lu Mer’aşî-zâde AHMED KÜDDÜSÎ Pendnâme-Nasihatnâme-İcâzetnâme-Vasiyetnâme-Mektuplar, Tarihsiz, İstanbul

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar