“NAPOLYON” Olanın Sonu “LÜTFÜ” Olmaktır.
Napolyon’un Rusya’yı işgali ve Moskova hezimetine üç
pencereden bakalım. (Not: Belki, pencerelerin hepsini okuyamazsanız. Ancak
3.pencereden bakmayı es geçmeyin)
Fransızların ünlü komutan ve devlet adamı Napolyon
Rusya’yı işgal etmek istemişti. Napolyon Moskova’ya ulaşınca Rusların pes
edeceğini ve hemen kendisine boyun eğeceklerini düşünüyordu. Hesap etmediği şey
anavatanından çok uzaklaşacağı ve Rusya’nın meşhur kışı idi. Ruslar ise zaten
Moskova’yı gözden çıkarmışlardı. 14 Eylül 1812’de Moskova’ya giren Napolyon
dörtte üçü yanmış harabe bir şehre girmişti.
Napolyon Rusları Friedland savaşında ağır bir
yenilgiye uğrattı. Bu savaşın arkasından Napolyon ile Çar Aleksander arasında
Tilsit görüşmesi gerçekleşti.(1807) iki düşman görüşme bittiğinde dost
olmuşlardı hatta aralarında bir ittifak antlaşması bile imzalamışlardı. Amaç
İngiltere’ye karşı ortak bir cephe oluşturmaktı.
Fakat ilerleyen zaman içerisinde Ruslar antlaşma
şartlarından taviz vermeye başladılar hatta antlaşmanın en önemli kısmını
oluşturan İngiltere’nin siyasi ve ekonomik tecritti ilkesine aykırı olarak
İngiltere ile ilişkileri geliştirmeye başladılar. Bu durum Napolyon’u
fazlasıyla kızdırdı. Napolyon 1812 Haziranında büyük bir ordu ile Rusya seferi
için yola çıktı.
Rus savunma hatları arka arkaya kırıldı ve Ruslar geri
çekilmeye başladılar. Son olarak Borodino’da şiddetli bir meydan savaşı oldu.
Her iki tarafta ağır kayıplar verdiler ama üstünlük Napolyon’daydı. Ancak
Napolyon için durum giderek zorlaşmakta idi. Çünkü Fransa topraklarından çok
uzaklaşılmış bu nedenle kayıpların yeri doldurulamıyor asker lojistik destek
alamıyordu. Üstelik kış yaklaşmaktaydı. Napolyon’un amacı Ruslara ağır bir
darbe indirmek bu nedenle de Moskova’ya bir an önce ulaşmak istiyordu. Napolyon
kışı Moskova’da geçirmeyi planlıyordu.
Fakat Rusların da bir planı vardı. Soğuğu kullanarak
topraklarından çok uzaklaşmış olan Napolyon’u çaresiz bırakmak. Rusların geri
çekilişi devam etti hatta Moskova’yı da boşalttılar. Napolyon nihai hedefine
ulaşmıştı.
14 Eylül 1812’de Napolyon Moskova’ya girdi. Ancak o
gece Moskova’nın her tarafında yangınlar başladı. Moskova askeri valisi General
Rastopçin Moskova’nın yakılmasını önceden planlamıştı. Yaklaşık üç gün süren
yangında Moskova’nın dörtte üçü yanmış koskoca şehir harabeye dönmüştü.
Napolyon’un askerleri için kalabilecekleri barınaklar yol olmuştu. Ayrıca
yiyecek sıkıntısı da ortaya çıkmıştı. Etraftaki Rus köyleri de Rus ordusu
tarafından kontrol altına alınmıştı. Almanya ve Lehistan bölgesinden yardım
alması imkânsızdı. Napolyon tam bir şaşkınlık içerisine düşmüştü. Napolyon bu
durumda Ruslarla barış görüşmesi yapmak istediyse de sonuçsuz kaldı. Neticesi
olan bir antlaşma ile Ruslarla masaya oturamadı.
Geri çekilmekten başka çaresi kalmayan Napolyon bütün
askeri yeteneğini kullandı ve Rusların ağır bir darbe indirmesine fırsat
vermedi. Ancak Rusya’nın soğuğu Rus saldırılarında çok daha etkili oldu
Napolyon 420 bin kişilik büyük orduyla girdiği Rusya’dan sadece 30 bin kişilik
bir askerle çıkabildi.
Napolyon ‘un Moskova seferi Napolyon’un sonunu
hazırlarken Ruslarda ki vatanseverlik duygularını harekete geçirmiş ve Rus
milliyetçiliğini geliştirmiştir. Tolstoy’un Harp ve Sulh/Savaş ve Barış isimli
eserinde bu savaş konu edilmiştir.
Bu
eserde hem savaş felsefesi hem de tarih felsefesi hakkında önemli tartışmalar
yapılmaktadır. Savaşların nedenleri, savaşların yapısı, savaşların sonucu gibi
konularda tartışmaları bu eserde görmek mümkündür. Romanda halkı idare eden kişilerin eylemlerini
ele alarak bütün ulusun eylemlerini değerlendirir. Ulusu idare eden insan
gücünü Allah Teâlâ’dan almaktadır. Sorunlar Tanrı’nın insanların işlerine
direk/dolaylı müdahale ettiği meselesidir. Tarihî olaylar ilâhî bir iradenin
etkisi altında olarak kolayca yorumlanıyordu. Fakat, yeni tarih anlayışı içinde
Tolstoy bunu reddetmiştir. Savaşların nedenleri nedir, neden milyonlarca insan
birbirini öldürüyor, neden topraklar çorak kalıyor, ticaret yön değiştiriyor,
milyonlarca insan yoksullaşıyor, zenginleşiyor, göç ediyor, aynı Tanrı’ya
inanan milyonlarca Hıristiyan birbirini öldürüyor, bütün bunların neden ne
olmaktadır, insanları birbirine öldüren bu kuvvet nedir? Rus yazar Tolstoy bu
meselelerin anlaşılabilmesinin tek yolunun ise insanlığın aynası olan tarihte
saklı olduğunu savunmaktadır. Tolstoy eserinde 1812 yılında Napolyon’un Rusya
seferini anlatmaktadır. Tolstoy, savaşın nedenleri, savaşın yapısını, savaşta
lider konumundaki insanların etkisini tartışmaktadır. Tolstoy’a a göre savaş
gibi büyük olaylar bir insanın iradesinden ziyade birçok faktörün yığılmasından
oluşmaktadır. Yani büyük insanları tarihteki rolü bir etiket niyetindedir
Oysa belli zamanın şartları içinde gelişen savaş oyunu pek çok şeyin
birleşmesinden meydana gelir, burada cansız makineleri idare eden, ek bir irade
değildir, savaş pek çok hareketin sayısız çarpışmasından doğmaktadır. Tolstoy’a
göre yarım milyon insanın öldüğü bu savaşın tek nedeni Napolyon olamaz.
Tolstoy’un deyimiyle bir insan nasıl tek başına bir dağı deviremezse bir
insanda beş yüz bin kişinin ölümüne neden olamaz. Tolstoy’a göre bu olay
insanlığın kaçınamayacağı bir kaderin sonucudur.
Dünyanın yaratılışından beri öldürmenin fiziksel ve
ahlaki açıdan kötü olduğu bilindiği halde, neden milyonlarca insan birbirini
öldürdü? Tolstoy bu sorusuna yine kendisi cevap vermiştir.
"Demek ki bu o kadar kaçınılmaz
bir şekilde zorunluydu ki, bunu yapan insanlar, arıların sonbaharda
birbirlerini yok ederek yerine getirdiği erkek hayvanların yok olmasına yol
açan doğaya ait zoolojik yasayı uygulanmış oluyorlardı. Bu korkunç soruya başka
bir yanıt verilemez”
Bu
romanda savaşa gitmeden önceki duygularla savaş sonrasında yaşanan duygular ve
hayal kırıklığı dile getirilmiştir. Tolstoy’un eserlerinde ise en acımasız
savaş aracı olarak top göze çarpmaktadır. Tolstoy eserlerinde cephe gerisinde
şan, şeref ve kahramanlık gibi duygulardan söz ederken, savaş sırasında ise
hastalık, açlık, sakatlık ve ölüm kavramlarıyla zıt duygulara dikkat
çekmektedir. Tolstoy aynı zamanda savaş ve barış felsefesi ile ilgili
tartışmalara girmektedir. Tolstoy; savaşları anlatırken analojilerden de yararlanmaktadır.
Sık sık kullandığı analojiler ise şunlardır:
Saat,
karınca yuvası, sönmüş kovan, gemi, satranç ve eskrimdir
Tolstoy;
Rus askerlerinin iklimler yaşadığı gibi Napolyon’un da ikilimler yaşadığını
belirtmiştir.
Bir taraftan şan, şeref, madalya ve zafer duyguları diğer taraftan da yalnız
kaldığı zamanlardaki ruhunu dinlediği düşünceleri farklıdır
“Kişisel
insanca duygular, hayatın onca kulluk ettiği yalancı, yapay yönüne bir an için
üstün çıkmıştı. Savaş meydanlarında seyrettiği ölümü, acıları, kendi içinde de
hissediyordu. Başının, göğsünün ağrısı, kendisinin de ölebileceğini, acı
çekebileceğini acı çekebileceğini, hatırlatıyordu ona. Şimdi artık ne
Moskova’yı zapt etmek ne zafer kazanmak ne de şan alaka istiyordu. Şan ona
lazım değildi artık. Tek istediği dinlenmek, sessizlik ve özgürlüktü.”
Komutanlar
gibi askerlerin duyguları da değişiklik göstermektedir. Özellikle askerler
savaş meydanında son anlarında hayalleri savaşlardan çok uzaklara gitmektedir.
Romanın kahramanlarından Prens Andrey de yaralıyken babasının ölümünü, ilk
aşkını düşünmektedir. Çektiği acılar yavaş yavaş kaybolarak geçmişe dadısının
başında ninniler söyleyip, masallar anlattığı zamanı yaşamaktadır artık.
Tolstoy,
tarihçilerin fetihlerin olduğu yerde fatihler de vardır sözlerine katılmakla
beraber savaşlara tek adamın neden olduğu fikrine katılmamaktadır. Bununla beraber savaşlar milletlerin de
kaderini belirlemektedir.
"Bir
milletin ordusunun, başka bir milletin ordusuna karşı elde ettiği büyük ya da
küçük başarılar milletlerin güçlenmesine ya da zayıflamasının nedenleri ya da
hiç değilse önemli belirtileridir. Ordu
zafer kazanır yenen milletin hakları yenilen milletin zararına olarak çoğalır
hemen. Ordu hezimete uğrar hezimetin derecesine göre millet haklarından mahrum
edilir, ordusunun uğradığı hezimet tam bir hezimet ise, bütünüyle boyun eğer.”
Eserde
ayrıca savaş zamanındaki değişimlere de dikkat çekilmiştir. Savaş zamanında at,
altın yük arabası fiyatları sürekli artarken kağıt para, lüks eşya, mobilya
ayna fiyatları ise sürekli ucuzlamaktadır
Bunun yanında savaşlar değerlendirildiğinde savaş şartlarının önemli
olduğu bir gerçektir. Savaşı sonradan değerlendiren tarihçiler sık sık
komutanın taktik yanlışlıklarına dikkat çekmektedir. Tolstoy burada soğukkanlı
bir değerlendirme yapılması gerektiğini söylemektedir. Çünkü komutan değişen
bir süreç içerisindedir. İstihbarat raporları farklı olabilmektedir. Subaylar
birbirinden farklı yorumlar ve değerlendirmeler yapabilirler. Bunun yanında
ordunun ve erzakın sevk ve idaresi gibi konularda da son söz komutanındır. Yani
komutan süregelen olaylar içerisinden en doğru kararı vermek zorundadır.
Tolstoy komutan Kutuzov’u merkeze alarak değerlendirmelerini yapmıştır.
Türklerle yapılan savaşta da yararlılık gösteren bu komutana bazı çevreler
savaş sırasında alayla bakmışlardır. Bir gözü görmediği için “bu
komutanla ancak kör ebe oynanabilir” denilerek
dalga geçen insanlar bile vardır. Savaşın kazanılmasında büyük rolü olan bu
komutana ne Rus devlet erkânı ne de tarihçiler yeterli vefayı göstermiştir.
Tolstoy ise büyük insanların bu tür övgüler eksik kalsa bile kendilerinden bir
şey kaybetmeyeceğini belirtmiştir. Tolstoy’a göre bir uşağın büyük insana
saygı göstermemesi önemli değildir. Çünkü uşağın büyüklük anlayışı kendine göre
değişmektedir. Tarihçiler benzer iddiaları Napolyon içinde ileri sürmüştür.
“Bazı tarihçiler savaşın kazanılması için Napolyon’un hassa
kuvvetlerini ileri sürmesi yeterliydi diyorlar. Napolyon hassa kuvvetlerini
ileri sürseydi şöyle olurdu, böyle olurdu demek, tıpkı sonbahar ilkbahar
olsaydı şöyle olurdu böyle olurdu demeye benzer.”
Tolstoy
savaş ve barışın aslında her zamvan iç içe de olduğunu belirtmiştir.
“Önceleri
askeri kıtaların başında kitlelerin hareketini, savaş, sefere ve çarpışana
emirleriyle yöneten tarihî kişilikler şimdi kaynayan hareketi siyasi,
diplomatik görüşmelerle, kanunlarla, antlaşmalarla idare ediyorlar.”
Tolstoy,
Savaş ve Barış kavramını ele alırken insanlığın felsefesi, hayata bakışı
değişmedikçe yeryüzünde barışın olamayacağını savunmuştur. 1812 savaşını
insanlığın gördüğü en büyük felaket olarak nitelendiren yazar daha büyük
felaket olan I. Dünya Savaşı ve İkinci Dünya Savaşı’nı görmemiştir. İnsanlığın
mevcut felsefesiyle barışı elde edemeyeceği iddası Rus yazarı haklı
çıkarmıştır. Tüm anlatılanlar, savaşları anlamakta tarihi kaynaklar gibi
romanların da önemli ürünler olduğu sonucunu ortaya koymaktadır.
Fransızların haşarı
çocuğu Napolyon öteden beri var olan İngiltere husumetini kıta ablukası diye bir
şey icat ederek pekiştirir. Kıta ablukası'na göre; Avrupa kıtasındaki Fransa ve
yandaş devletler, Napolyon'un diktasıyla İngiltere ile ticaret yapmayacaklar ve
limanlarını İngiliz mallarına kapatacaklardı. Bu yandaş devletlerden bazıları
da; Rusya, İspanya, İtalya, Hollanda, Avusturya idi.
Bu gelişme sonucunda
İngiltere; "ulan bana pazar mı yok" diyerek farklı pazar
arayışlarına girişmiş, Avrupa dışındaki memleketlere yayılmak suretiyle devasa
sömürge imparatorluğunun temellerini hazırlamıştır. Ayrıca deniz ablukası
karşılığını vererek Avrupa’nın ticaretine darbe vurmaya başlamıştır. Midyat’a
pirince giden Napolyon ve ablukaya zorladığı devletler evdeki bulgurdan olunca,
Rusya; "yerim ulan ablukasını" diyerek limanlarını İngiliz
gemilerine açmıştır.
İşte Napolyon'u sefere
götürecek fitilin ateşi bu gelişme sonrası ateşlenmiştir. Sadece bu da değil
elbette. Napolyon, 1797'de evlendiği ve çocuğu olmadığı için boşanma kararı
alıp boşadığı Josephine’den sonra kendisine uygun bir eş aramaya başlar. Gözüne
de Rus Çarı Aleksandır'ın kızını kestirir. Ancak kızın ailesi bu evliliğe karşı
çıkar. hahah türk filmi gibi. Her neyse, bunun üzerine Napolyon;
"bana kız mı yok" mottosuyla hareket edip Avusturya İmparatorunun
kızı Marie Louise ile ikinci kez dünya evine girer. Girer girmesine ama
Napolyon Çar’ın bu yamuğunu asla yediremez kendisine. Çikolatasıyla çiçeğiyle
kös kös evinin yolunu tutan Napolyon'un adeta; "şimdi gidiyorum ama
dönüşüm muhteşem olacak" arabeskliğiyle gözünü karartmış bir şekilde
Moskova’ya dayanacağını kimse bilemezdi sanırım.
Tüm bu gelişmelere ek
olarak Rusya’nın Fransa’dan alınan mallara gümrük koyması Napolyon'u çılgına
çevirmişti.
Tanrım bu bardağı taşıran son damlaydı! Dünyanın en ihtiraslı kumandanı ve
imparatoru listesinin demirbaşı Napolyon artık kararını vermişti; Rusya dize
getirilecekti!
Çoğunluğu yabancı
milletlerin askerlerinden oluşan 600 bin kişilik bir ordu kuran Napolyon,
Niemen Nehri'ni geçtiğinde takvimler 24 Haziran 1812'yi gösteriyordu. Artık
büyük derbiye sayılı dakikalar kalmıştı. O zamana dek önüne geleni deviren
Napolyon, yine öyle olacağını düşünüp Rusya’ya dişini göstereceğini sanıyordu.
Fakat böyle olmadı. Evet, Napolyon'un büyük ordusu hızla ilerliyordu ancak
Ruslar dağılmak yerine akıllıca bir taktikle bütün olarak geri çekiliyordu.
Bunun yanında çekilirken etrafı aleve verip gerilla faaliyetleriyle Napolyon'un
ikmal güçlerine darbe üstüne darbe indirerek Fransızların hastalık, yorgunluk
ve açlık gibi sebeplerden büyük kayıplar vermesine neden oluyordu. Napolyon
başına gelecekleri bildiğinden kış bastırmadan önce Moskova’ya girmeyi
planlıyordu. Ruslar ise geniş Rus düzlüklerinden ve kış mevsiminden yararlanmak
için savaşmayıp geri çekilme taktiğine devam ediyordu.
Napolyon ise Rusları
kovalamaktan sıkılmış, ilerlemesini durdurarak Vilnius’ta beklemeye koyulmuştu.
Rus Çarı Aleksandır da ne anlaşmaya ne de savaşmaya
yanaşmıyordu. Oyuncak
sanki bu! Çeşitli muharebelerde Fransızlar üstün gelse de Ruslar geri
çekilmeye, Fransızlar ise uçsuz bucaksız Rus düzlüklerinde ilerlemeye devam
ediyordu. Vilnius’ta oyalanarak vakit kaybeden Napolyon bunu pahalıya
ödeyecekti. Zira Rusların amacı General Kış'tan yararlanmaktı. Ruslar
zamana oynuyor, topu sürekli taca atıp duruyorlardı.
7 eylül 1812'de Ruslar
Moskova’ya yaklaşık 100 km kala Fransızları karşılamış ve "Borodino
Muharebesi" olarak bilinen savaş başlamıştı. Fransızlar Napolyon
yönetiminde 130 bine yakın asker ve 500 kusur topla hücuma girişirken Ruslar
120 bin asker ve 600 kusur topla General Kutuzov önderliğinde sahaya yayılıyordu.
Güçler hemen hemen eşitti ancak Fransızlar savaş sırasında daha etkili olmuş ve
Ruslara daha fazla kayıplar verdirmişti. Bunun üzerine General Kutuzov
mevzileri boşaltıp geri çekilmiştir. Borodino muharebesi o gün için
Fransızların ilerleyişini durdurarak bir günlüğüne de olsa Rusların arkasını
kurtarmıştır diyebiliriz.
Savaşın kazanılmasıyla
birlikte Napolyon ve ordusu Moskova’ya girdiğinde alev alev bir şehirle
karşılaşır. Çekilen Ruslar ortalığı talan etmekten geri durmamıştır çünkü.
Fransızlar Moskova’da halkın gerilla saldırılarıyla da boğuşur.
35 gün
Moskova’da bekleyen Napolyon ve ordusu şartların kötü oluşu, ikmal
yetersizliği, general kış'ın soğuğu ve henüz yok edilememiş Rus güçlerinin
etkisiyle kaderin cilvesine bakın ki işgal ettiği düşmanının şehrinde düşmanı
Çar’a tam üç kez barış teklif etmek zorunda kalır fakat Çar’dan her defasında
red cevabı alır. Bunun
üzerine Napolyon, Tosun Paşa’daki Lütfü karakteri gibi "e
biz gidelim o zaman" diyerek
19 Ekim 1812'de itin kıçına girmiş bir halde Moskova’dan tarihin gördüğü en
büyük hezimetlerinden birini yaşayarak çekilir. Bu çekilmeyi fırsat bilen
Ruslar kontra atağa çıkarak Kazaklar yardımıyla Fransızlara büyük kayıplar
verdirmeyi başarır.
600/500 kusur bin
askerle yola çıkan Napolyon, 50/30 bin kişiyle geri dönebilmiştir. Tarihin
gördüğü en büyük kara harekâtlarından biri tam bir fiyaskoyla sonuçlanmış,
Napolyon'un karizması derinden çizilmiş, sonunu hazırlayan bir sürecin
başlangıcı olmuştur. bir benzerini 129 yıl sonra hitler denemiştir; Onun sonucuda malum. [24.01.2010 - sosyal munzevi- https://eksisozluk.com/1812-seferi--1085555]
“Günahkârım Tanrım, ama geçerli
sebeplerim var.”
**
“Her sabah uyandığımda, kendimden iğreniyorum, bir önceki gece
yaptıklarımdan. Kendime, ''Bugün farklı ol,'' diyorum”
**
Başımın ağrısı çok kötüyse, ''Pierre...'' ''bugün azizliğe
doğru bir adım atmalısın.'' diyorum. Kulübe gidip kağıt oyunlarına
bakıyorum, günaha karşı koyduğumu kanıtlamak için bir bardak su söylüyorum.
Sonra biri geliyor ve ''Tek bir votka, Pierre,'' diyor. Sonraki sabah başımın
ağrısı daha kötü, ceplerim daha boş.
**
Keşfetmek istiyorum! Herşeyi... Neyin doğru olduğunu bildiğim halde neden hala
yanlış yaptığımı. Mutluluğun ne olduğunu ve acı çekmenin değerini. Erkeklerin
neden savaşa gittiklerini ve dua ederken gerçekten ne dediklerini. Seviyorum
dediklerinde kadınların ve erkeklerin ne hissettiklerini.
**
- Sen âşık olmayı düşünmüyor musun?
- Çok, ama eğlencesine.
Dans eder gibi erkek arkadaş değiştiriyorum. Ben birine, ''Seni seviyorum'' der
ve ciddiysem, yenilmiş bir general gibi, düşmanına kılıcını teslim etmek gibi
olurdu. Değişeceksin. Genç olunca herkes değişeceğini söylüyor.
**
Planlar! Çatışma sonrası planların işe yaramamasına çok
nedenleri olacak. Kendileri hariç herkesi suçlayacaklar.
Sizce yarın nasıl olacak?
Çatışmayı kaybedeceğimizi
düşünüyorum. Savaşı bir çatışma yüzünden kaybetmeyeceğiz Andrey. Sonra barış
olacak... ve sonra yeni bir savaş. Napolyon gibi insanlar asla durmaz, kendi
ihtirasları onları yıkana kadar. Önemli olan tek çatışma son olandır.
**
Yenildiler. Neden alkışlıyorlar?
Savaştıkları için,
hayatta oldukları ve eve döndükleri için
**
İyi adamları öldürmek kolaydır. Dolokov
gibi adamlar sadece savaşmak için iyidir. Savaş aralarında kafeslerde
tutulmalı. Al. Moskova'dan ayrılmak isterim. Öldürmenin doğal olduğunu
düşünen bu insanlardan kaçmak istiyorum.
**
Andrey senin burada kalmanın kötü, yanlış olduğunu düşünüyorum. Yıllarca,
düşünceli, keşiş hayatı sürmen yanlış. Kötü mü? Yanlış mı?
Hayatta yanlış olan iki
şey var Pierre. Vicdan azabı ve hastalık. İkisinden de iyileşince
dünyaya geri döneceğim.
- Neden vicdan azabı duyuyorsun?
Çok geç kalmıştım.
Liza'nın sevgisiz ölmesine izin verdim. Şöhretimle o kadar meşguldüm ki,
karımı rahatlatamadım. Şöhreti buldum. 100 askerin çekilmesini durdurdum.
Kaybedilmiş bir savaşın, kaybedilmiş bir cephesinde ölü bırakıldım. Bana bütün
bunları bir şey unutturursa bu hayatı bırakırım.
**
Pierre!
Andrey!
- Sonunda.
- Burada ne arıyorsun?
Söylemek hala çok zor.
Çatışmayı görmeye geldim.
Neden?
Açıklamak zor, Andrey.
Çok büyük bir olay. Yarın burada olacakların sonucunda
hayatlarımız değişecek.
- Babanın ölümüne üzüldüm.
- Yaşlı bir adamdı. Toprağından koparılma fikrine daha fazla
dayanamadı. Moskova'da nasıl karşılıyorlar?
Mary, halanlara gitti.
Onları zamanında dışarı çıkaran Nikolai Rostov'du. Demek Anatol Kuragin, Kontes
Rostova'yla evlenme şerefini göstermedi. Yapamazdı. Evliydi zaten. Çok uzun
zaman önceydi. Hayal kırıklığını unutacak zamanı oldu.
- Eski konuşmamızı hatırlıyorum?
- Evet. Düşen bir
kadın affedilmeli demiştim. Ama onu affedemiyorum.
Ama Nataşa'yı düşen bir kadına benzetemezsin.
Romantik hayallerim vardı. Ona yeniden evlenme teklifinde mi
bulunayım?
Evet, çok asil olur.
Ama... Özür dilerim. Sen nasılsın?
Çok garip, rahatsız
görünüyorsun.
Erkekler savaştan önceki gece rahatsız görünür. Bundan
daha fazla. Belki de öyle. Birçok savaş alanında bulundum ama ilk defa
öleceğimi hissediyorum.
- Saçma. Neden?
- Sadece hissediyorum.
Gerçekten neden buradasın Pierre, savaş ve şiddetten nefret eden sen?
Bilmiyorum. Çünkü hiç
tanımadığın ve anlamadığın bir şeyden nefret edemezsin. Çatışma nasıl olacak?
Pozisyonumuz iyi. Başarı
hiçbir zaman pozisyon, emir, plan hatta sayılara bağlı değildir. Savaş
kazanmaya kararlı askerlerle kazanılır. Savaşı oyun sanan adamların dışında,
savaş hayattaki en korkunç şeydir ve ben asla tutsak almazdım. Fransızlar
benim düşmanım, evimi yıktılar, kız kardeşim ve oğlumu evlerinden sürdüler.
Moskova'yı yok etmek istiyorlar. Tutsak almak savaşta oyun oynamaktır.
Tutsak alma! Öldür ve öl! Savaşta oyun olmasaydı, şimdiki gibi sadece
öldürmek için savaşırdık. Özür dilerim. Seni bunlarla neden sıkayım?
Yarın ikimiz de
hayattaysak bir şişe içkiyle bunlara güleriz. İzninle, uykun var. Benim de
uyumam gerekiyor. Burada kalmak isterim. Git. Git! Senin için zamanım yok. Tek
arkadaşım yarın benimle savaşacak olan askerler.
**
Öldürülüp öldürülmeyeceğimize karar verenler bizler değiliz. Bir
sonraki dünyada Tanrı bize bir açıklama yapacaktır.
**
. Kanun olduğu yerde adaletsizlik vardır. Hadi
oğlum kalk. Sinek kurdu lahanayı yese de, ilk o ölür.
Ne?
Olaylar, planladığımız
gibi değil Tanrı'nın istediği gibi olur.
**
Güzel bir evimiz ve iyi bir parça toprağımızla Tanrıya
şükredeceğimiz bir evimiz vardı. Tarlaya yedi kişi çıkardık. Gerçek köylüler.
Bir gün başka birinin ormanına odun kesmeye girdim. Bekçi beni yakaladı ve
ceza olarak orduya gönderildim. Bunun kötü şans olduğunu düşündük ama sonuçta
Tanrı'nın lütfuymuş. Benim günahım olmasaydı ağabeyim gönderilecekti ve onun
beş çocuğu var. Benim arkada bıraktığım sadece bir karım var. Küçük bir kızımız
vardı ama Tanrı ben gitmeden aldı onu bizden.
Kötü şansın varmış. Bunu ya bedbahtlık ya da neşe haline
getirmek elimizde.
Kötü şans dip ağındaki suya benzer, çekersin ve şişer. Ama
dışarı çıkarınca içinde bir şey yoktur.
**
Bu dünyada sevdiğim her şeyden çok seviyorum seni. Belki de
manastırın bir etkisi vardır. Belki de rahipler aşkı gerçekten biliyor. Şimdi
ben de anlamaya başladım. Belki de ölüm benim kendi manastırımdır.
**
Çok güzel bir rüya gördüm. Bir kapı vardı. Arkasını göremedim.
Rüyamda öldüğümü gördüm. Öldükçe de uyanıyordum. Evet ölüm uyanıştır
aslında. Bu kadar basit.
Bitti mi?
Şimdi nerede?
**
Napolyon: Avrupa'nın en iyi ordusunu getirdim bu şehre. Karşımda
ne var?
Yağmacı ve sarhoş
yığınları. Artık asker değiller! Beş para etmezler. Çöplük adamları! Kutuzov
teslim olma koşulları için elçi göndermiş olmalı.
Ne oldu?
Göz altına mı alındılar?
Vuruldular mı?
Ben kendim kumandanlara
açık talimatlar verdim. Rus karargâhından bir elçi gelmedi. Şehir burnumuzun
altında yanıyor. Yavaş yavaş! Kundakçıları vurma emri verdim ama dumanın iğrenç
kokusunu üzerinizden atamıyorsunuz! Beyler, kendinize gelin yoksa hepinizi
değiştireceğim. Bütün unvanlarınızı, madalyalarınızı ve rütbelerinizle
birlikte! Önüme çıkan ve sarhoş olmayan ilk askerleri alıp yerlerinize
koyacağım! Sizi uyarıyorum beyler burada daha fazla oturup ordumun çöküşünü
izleyemem. Biriniz pencereyi kapatsın! Yaban kazları güneye uçamaya başladı
bile.
Kışın burada kalırsak ne olur?
**
Zaman ve sabır, sabır ve
zaman. Büyük ordu yaralı, ama ölümcül bir yara ile mi?
Bir elma yeşilken
dalından koparılmamalı. Sabır ve zaman.
**
Yaradan, Tanrım. Dualarımızı duydun. Rusya kurtuldu! Sana
şükürler olsun, Tanrım. Rus kadınları. Fethedenlerle yaşayan pireler. Ya
onlarla gidecekler ya da ölecekler. Saldır. ''Saldır'' kelimesi sürekli
ağzınızda. Beyler, ülkemize çekirge gibi geldiler, arkalarında bir şey
bırakmadan, yiyecek veya sığınak. Şimdi de geldikleri gibi gidiyorlar,
yıkıntıların arasından. Üşümüş, aç bir ordu, evinden 3.000 km uzakta, her
Rus'un istediğini yaparak. Ülkemizden mümkün olduğu kadar çabuk kaçıyor. Ülke
onları yok ediyor. Rus ordusu?
Borodino'dan beri, geri
çekildik.
- Şimdi saldırmalıyız!
- Ne için?
On Fransız'a karşı bir
Rus bile vermem! Geri çekilmeler Fransız ordusunun yok oluşuna sebep oldu.
Ülkemizin kurtuluşunu da onlar getirecek. Hayvan kaçıyor. Onu takip edeceğiz
sağrısını kamçılayarak hareket etmesini sağlayacağız. Ülkemizin sınırlarına
kadar onu takip edeceğiz. Fransızlar'a batıya giden altın bir köprü sunacağız.
--
Pierre! Tutsak alındığını duyduğumuzda çok endişelendik. Geri
geldin. Bu ev gibisin. Acı çeker, yaralarını gösterir, ama ayakta kalırsın.
**
EN ZOR AMA TEMEL OLAN ŞEY HAYATI SEVMEKTİR, ACI ÇEKERKEN BİLE
SEVMEK. ÇÜNKÜ HAYAT HERŞEYDİR. HAYAT TANRIDIR VE HAYATI SEVMEK ONU SEVMEKTİR.
Kaynak:
Özgür AKTAS , Sosyal
Bilimler Enstitüsü Dergisi-Journal of the Institute of Social Sciences 11 -
2013, 45-62,
1)Rusya Tarihi (Prof.Dr.
Akdes Nimet Kurat, TTK 1987)
2)Siyasi Tarih (Dr.
Rıfat Uçarol, Filiz Kitabevi 1985)
3)Siyasi Tarih (Oral
Sander, İmge Kitabevi 2006)
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar