NASIL ATEİST OLUNUR VE NASIL ÇIKILIR?
Bir kişi nasıl
ateist olur diye sorunuz varsa, konu hakkında bazı bilgileri burada sunacağız.
Batı dillerinin
çoğunda Tanrı hakkında kullanılan terimler genellikle ya Yunanca
"theos" kelimesinden, ya Latince "deus" kelimesinden
türetilmiştir.
"Theos" kelimesinden Tanrı'ya
inanmak anlamındaki "theism" (teizm) kelimesi ortaya çıkmış, bu
kelimenin başına "a" öntakısı eklenerek de "atheism"
(ateizm) terimi oluşturulmuştur. Türkçe sözlüklerde genellikle "tanrıtanımazlık"
şeklinde çevrilen ateizmin net bir şekilde tanımlanması pek kolay değildir.
Teizm için de aynı şeyi söylemek mümkündür. Çünkü ortada pek çok tanrı
kavramının ve din anlayışının bulunması, bununla birlikte birbirinden farklı ateizm
anlayışının olması net bir teizm ve ateizm biçimi ortaya koymayı
zorlaştırmaktadır.[1]
Ateizm, genellikle
biri geniş diğeri dar olmak üzere iki anlamda kullanılmaktadır.
Geniş anlamda
ateizm, sadece teist olmamak yani hayatında Tanrıya yer vermemektir.
Bu anlamıyla ateizmdeki 'a' olumsuzluk takısı, aynen "asosyal" ya da
"apolitik" kelimelerindeki gibi, daha nötr bir durumu anlatır.
İkincisine yani
dar anlamlı ateizme göre, düşünüp tartışarak Tanrı'nın var olduğunu
reddetmek ateizmdir. Bunlardan birincisine "negatif ateist",
ikincisine "pozitif ateist" denmektedir ki, felsefeyi
ilgilendiren türün ikincisi olduğu söylenebilir. [2]
Ateizm, temelde, semavi dinlerin Tanrı
anlayışını kendisine hedef seçmektedir.
Bu dinlere göre Tanrı, özünde ezeli ve ebedi, irade sahibi, varlığı için hiçbir
sebebe gereksinim duymayan, her şeyi yoktan var eden, evrenin düzen ve
işleyişinde faal olan aşkın bir varlıktır. Bütün bu özelliklerde bir Tanrı’ya
inanan kimselere mümin, inanmayıp reddedenlere ise ateist denmektedir.
ATEİZMİNİ DAYANDIĞI İKİ ÖNEMLİ NEDEN
1- Sonsuz iyiliğe sahip, her şeye gücü yeten
bir varlık olan Tanrı'nın yokluğunu kesin olarak ispatladığını düşündüğü; "kötülük
problemi".
kötülük problemine ilişkin çelişkisini şu
şekilde dile getirilmektedir.
- "Tanrı kötülüğü önlemek istiyor da
gücü mü yetmiyor; o halde O güçsüzdür.
- Yoksa gücü yetiyor da önlemek mi istemiyor;
o halde O kötü niyetlidir.
- Eğer Tanrı hem güçlü hem de kötülüğü
ortadan kaldırmak niyetinde ise, bunca kötülük nasıl oldu da var
oldu?"
2- Tanrı'yı kötü olması gerçeğinden
kurtarmayan "özgür irade savunması" yani, “tanrı neden insanları her zaman özgürce iyiyi seçecek
surette yaratmadı? Sonuçta tanrı her şeye kadirdir”
ATEİZMİN DOĞUŞUNU VE GELİŞİMİNİ ETKİLEYEN
FAKTÖRLER
1- Maddecilik: Evrendeki güçlerin
madde ve fiziki güçlerden meydana geldiğini ve yaşamın çeşitli formlarının,
maddenin çeşitli elementlerinin bileşimi sonucu var olduğunu savunan bir
görüştür.
2- Duyumculuk: Tüm düşüncelerimiz
duyumlarımız sonucunda oluşmuştur ve bundan dolayı duyumsal herhangi bir
karşılığı olmayan bir Tanrı fikrine hiçbir zaman sahip olunamayacağı
iddiasındaki görüştür.
3- Evrimcilik: Doğada bir düzen vardır
ve her düzen bir düzen vericinin varlığını gerektirir şeklindeki açıklamasıyla,
Tanrı'nın varlığını kanıtlayan düzen kanıtına karşı çıkarak, doğadaki düzenin
Tanrı'nın eseri değil de, doğadaki evrimin bir sonucu olduğunu savunan
görüştür.[3]
ATEİZMİN GRUPLARI
1. Mutlak Ateizm: Zihinde Tanrı fikrine sahip olmamak
demektir. Bu anlayışa göre insan doğuştan Tanrı kavramına sahip olmadığı için
reddedecek bir şeyi de yoktur.
2. Teorik Ateizm: Düşünerek, tartışarak, zihni bir çabayla
Tanrı’nın varlığını reddetmek ve ilgili iddiaları çürütmeye çalışmaktır. Teorik
ateizm de denen bu anlayış doğrultusunda dindarların iddiaları ve Tanrı’nın
varlığı lehinde getirdikleri kanıtlar eleştiri konusu olmuş, bu süreçte
Tanrı’nın varlığını çürütmeye yönelik tezler ileri sürülmüştür.
3. Pratik Ateizm: Sanki Tanrı yokmuş gibi yaşamak, Tanrı’yı
günlük yaşama sokmamak biçiminde tanımlanmıştır. Bu tür bir ateizmde kişi daha
ziyade günlük yaşamındaki tavır ve davranışlarıyla, hayat tarzı, ilke ve
alışkanlıklarıyla, Tanrı’sız bir dünya ve Tanrı’sız bir yaşam kurmayı
istemektedir.
4. İlgisizlerin Ateizmi: Bir kısım düşünürler Tanrı’nın varlığını
veya yokluğunu tartışma konusu yapmadan bu konulara uzak durmayı tercih
etmişlerdir. Bu tür ateistlere göre insan sadece var olanla yetinmeli görünen
âlemin ötesine ilgi duymamalıdır.
5. İdeolojik Ateizm: Özünde felsefi bir problem olan ateizm bazen
da ideolojik bir ilke olarak savunulmuş ve politik bir kabul haline gelmiştir.
Özellikle Karl Marx, F. Engels (1820–1895) ve Lenin’in görüşlerinden hareketle
kurulan sosyalist yönetimlerde ateizm komünist partilerin propaganda aracı
olarak kullanılmıştır.[4]
ATEİST OLMAYA HAZIRLAYAN ETKENLER
1. Zihni fonksiyonların gelişmesiyle birlikte
dini görüş ve duygularda bir takım hareketlenmeler başlar. Ergenlikle birlikte
başlayan bu hareketlenme, kişiyi, çocukluk dönemindeki pasif halinden sıyırıp,
kendisini ilgilendiren konuları bağımsız olarak düşünmeye iter. Çevre
ilişkileri genişleyip dini değerler hakkında edindiği fikir ve görüşler
çocukluk çağında olduğundan daha farklı bir boyutta incelenip mevcut değerler
gözden geçirilir. Böylece zihinsel gelişmelerle birlikte şüpheler oluşmaya
başlar. Kişi kendi düşüncelerinin doğruluğunu kabul eder ve sonunda inanmayı
saçma bir şey olarak görür.[5]
2. Kişinin cinselliğe karşı eğilimi iman
duygusunu zayıflatmakta, dine karşı olumsuz tutum sergilemesine neden olabilmektedir.
İnsan tabiatının temel boyutlarından biri olan cinselliğin, iman hareketi
içerisinde çoğu zaman bir çatışmaya yol açtığı bilinmektedir. Ergenlikle ortaya
çıkan entelektüel mahiyetteki dini şüpheler, cinsi keşiflerle ittifak kurarak,
imanı sorun haline getirebilmektedir. Cinselliğin başlattığı dini kriz içinde
ahlâki problem en çok göze çarpanlardan biridir. Dini ahlâkın cinsel
özgürlükleri sınırlayan bir etken olması, dini değerlerin inkârına sebebiyet
verebilmektedir. [6]
3. Kişinin din duygularının oluşmasında ve
gelişmesinde aile önemli bir faktördür. Aile içerisinde verilen din eğitimi ve
örnek davranışlar bireyin dindarlığını inşa eder.[7]
4. Kişinin dine karşı tutumunu olumsuz yönde
etkileyen faktörlerden birisi de dindarların yanlış tutum ve davranışlarıdır.
Dindarların birtakım maddi menfaatler peşinde koşması, kendi dediklerine
kendilerin uymaması, kısacası söz ve davranışlarındaki tutarsızlık, bireyin
dindar kişilere karşı güvenin azalmasına neden olur.[8]
5. Kâinattaki var olan kötülüklerdir.
―Eğer Tanrı olsaydı bunca kan ve gözyaşının
aktığı bir dünya yaratılmazdı, gibi düşünceler bireyi şüpheye götürür. İnkârcı
bir kimse, iyiliksever bir Tanrı, insanın mutluluğu ve başarısı için her şeyi
yerli yerine koymak zorundadır düşüncesine kapılır.[9]
6. Bazen de kişi Tanrı’yı bir öfkeden,
inattan ötürü karşıt tepkide bulunmak için reddeder.
ATEİST OLMAKTAN ÇIKIŞTAKİ DÜŞÜNCE YAPISI
Bir kişinin ateist olmaktan çıkmasını
sağlayacak faktörler sayacağımız gerçekleri akıl ve mantık çerçevesinde
cevapladığı zaman olacağı görülmektedir.
1-Modern verilere inanmak:
Bu inancı kâinat tablosunda evrenin
başlangıçsız olarak ezelden beri var olageldiği şeklindeki inançlara yer
olmadığı gibi, aynı zamanda kâinatın bir sonunun olduğuyla ilgili de çeşitli
veriler bulunmasıyla kaçınılmaz kılmaktadır.
2- Kâinattaki kanunların mükemmel bir
şekilde işleyişini görmek:
Bu durumda kanunların bir yaratıcısı olması
gerektiğini düşündürmektedir.
3-Kâinatta gözlemlenen hassas ayarların ve
kâinatın tesadüfen oluşmasını imkânsız kılacak derecede bir uyum içinde
işleyişi üzerinde düşünce jimnastiği yapmak.
Bu kanunlar o denli ince bir ayar ile
düzenlenmişlerdi ki, yaşanılacak en ufak bir sapma ya da ortaya çıkacak
uyumsuzluk tüm sistemin bir anda çökmesine neden olabileceğini göstermektedir.
Normalde detaylara inildikçe çeşitli kusurların ortaya çıkması doğal kabul
edilirken kâinat hakkında bilgilerimiz arttıkça ve kâinatın detaylarına
inildikçe, onun daha da kusursuz bir yapı arz ettiği göstermektedir.
4- Hayatın kaynağı ve nasıl başladığı
problemine ilmî ve mantıklı cevap verebilmek:
Daha önceleri yeryüzündeki yaşamın evrimsel
bir süreçle tesadüfen ortaya çıkarak zaman içinde oluştuğuna inanılırken,
özellikle DNA ve hücre üzerine yapılan modern çalışmalar sonucu ortaya çıkan inanılması
güç mükemmellikler karşısında yaşamın
tesadüfe yer verdirmediğini göstermektedir.
5- Özgür irade savunması:
Tanrı hem özgür bir şekilde eylemde bulunan
hem de daima iyi olanı yapan insanlar yaratabilir fikri, hem içerik olarak hem
de biçimsel olarak doğru değildir. Çünkü bir insanın bir yandan daima iyi olanı
yapan şeklinde yaratılmasını söylemek diğer yandan da daima iyi olan eylemi
özgürce yaptığını söylemek tutarsızdır. Tanrı sadece özgür yaratıklar
yaratmıştır, fakat onların sadece doğru olanı yapmalarına neden olamayıp ve
bunu zorunlu kılamamıştır. Çünkü eğer zorunlu kılarsa, onlar önemli derecede
özgür olmadıkları gibi; onlar doğru olanı özgürce yapmazlar demektir.
Tanrı insanları “kötülük yapmada"
serbest bırakıp hem de kötülük yapmaktan alıkoyamaz. Tanrı önemli derecede
özgür olan yaratıklar yaratmıştır. Fakat onlardan bazıları özgürlüklerini
kullanmada yoldan çıkmışlardır. İşte ahlaki kötülüğün kaynağı budur. Ancak bu
yaratıkların bazen yoldan çıkması ne Tanrı'nın kudretine, ne de O'nun iyiliğine
karşı bir delil oluşturabilir. Kâinatta olan kötülükler ise insana sorumluluğu
yüklenmemiştir. [10]
Sonuç olarak ateizm, mutluluğu esas alarak
kötülük sebeplerini teistlerin kabul ettiği yüce tanrı’ya yükleyerek gerçekte
tanrının yok olduğu fikrine doğru yol alırken unutmak istedikleri şey insanî
sorumluluklarını kaldırarak veya kendince oluşturdukları hümanist duygularla
kendi ilahlıklarını ön plana çıkarmalarıdır. Çünkü ilah olma arzusu
yaratılmışların içinde yalnızca insanda bulunmaktadır. İlâh olan bir insanın
kendine dahi sorumluluğu yoktur ki, diğer canlılara da bu sorumluluğunu
yüklesin. Birde öldükten sonra bir hayatında olmadığını düşünür ve kabul ederse
bu insan ile karşılaşacak güç yok denecek gibidir. Gerekirse teistlerin tanrısı
bile görünüşte ona mağlup olur. Çünkü aklın varsayımları ile Allah Teâlâ’nın
kâinattaki düzenini değiştirme gayretine girer. Aslında başarısızdır. Tesadüfî
yaratılışın asırlar boyu rastgeleliğini de bir türlü ispatta edemez.
Bir ateist kendi iç dünyasında nefsinin verdiği
bencil tavrından kurtulmasının çok zor olduğunu hiçbir zaman unutmamalıyız.
Ateistin kaybettiği inanma duygusunu tekrar yerine koyacak maddî varlığındaki
gücü yetmediği gelişmelerinden başka bir şey değildir. Bu ise zamanla
oluşacağını fark edeceği aklî düzelmeler ise Allah Teâlâ’nın yardımından başka
bir şeyle olmayacağı kesindir.
Sözü Hz. İbrahim aleyhisselâm ile Nemrut’un
konuşması ile bitirelim.
“İbrahim: ‘Rabbim, dirilten ve öldürendir’ demişti.
‘Ben de diriltir ve öldürürüm’ dedi; İbrahim,
‘Şüphesiz Allah güneşi doğudan getiriyor, sen de batıdan getirsene’
dedi. İnkâr eden şaşırıp kaldı. Allah zulmeden kimseleri doğru yola
eriştirmez.”[11]
Ateiste söylenecek şey her şeyin rastgele
olduğu ve sahipsiz olduğu bir dünyada sen (kişiliğinle) canlıların dışındaki
varlıklarda bir değişimin öncüsü olabilsin.
Ne yazık ki…..
[1] Aydın Topaloğlu, Tanrı Tanımazlığın Felsefi Boyutları,
Teizm ya da Atezim, Kaknüs Yayınları,
İstanbul, 2001, s. 2-3.
[4] Aydın
Topaloğlu, Ateizm ve Eleştirisi, DİP, Ankara, 2004, s. 6–15.
[5] Mustafa Öcal, Din Eğitimi ve Öğretiminde Metotlar,
TDV Yayınları, Ankara 1990, s. 141.
[6] Hayati
Hökelekli, Din Psikolojisi, TDV, Ankara, 2005, s. 173–174.
[7] Hayati
Hökelekli, Din psikolojisi, s. 254–259.
[8] Hüseyin
Peker, Din Psikolojisi, Çamlıca Yayınları, İstanbul 2003, s. 145.
[9] Hayati
Hökelekli, Din Psikolojisi, s. 176.
[11] Bakara,
258
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar