NEDEN MÜZELER ZİYARET EDİLİR?
YARATICI DÜŞÜNME VE MÜZELER
Herkes yaratıcı
biçimde düşünme yeteneğine sahiptir. Yaratıcılık ne belirsiz, ne de uzaktır.
Merak kadar tanıdık ve yeni bir şey denemek kadar kışkırtıcıdır.
Ancak, bu yeteneği bir
beceriye dönüştürmek, uygulama ve olumlu pekiştirmeyi artırmakla olanaklıdır.
Oluşum yıllarımız boyunca böyle bir doğuştan yeterliğin kullanılması ve
cesaretlendirilmesi onu geliştirebilir ve artırabilir. Benzer bir durumda ihmal
etme ya da cesaretini kırma onu zayıf düşürebilir ya da örseleyebilir. Bu
kitap; eğitimcilere, anababalara, okutmanlara, takım liderlerine ve diğerlerine
çocuklar ve genç yetişkinler arasında yaratıcı düşünmeyi kullanmaya ve
pekiştirmeye ilişkin pratik yöntemleri sağlamak için yazıldı. Ancak bu
etkinlikler yaşla sınırlı değildir, yetişkinler tarafından da kullanılabilir ve
onlara zevk verebilir. Amaç herkes için aynıdır: Düşgücünü kullanmak ve yeni ve
farklı fikirler düşünmek için üretici olanaklar oluşturmak.
Bu metni kendi
türündeki diğerlerinden farklı kılan nokta, onun çok istisnai bir ortamın
avantajını kullanmasıdır: Müze. Müze koleksiyonları, zihni harekete bağlayan ve
onun içine yerleştiren yetkin araçlar sağlayan otantik ve büyüleyici nesneler
içerirler. Her ne kadar söz oyunları ya da yapbozlar da ilginç olabilirlerse
de, müze nesneleri zihinsel olarak uyarıcıdırlar, özde önemlidirler ve çoğu
zaman görsel olarak kışkırtıcıdırlar.
Şöyle düşünün: Bir
tarih müzesinde geziyorsunuz. Bir köşeyi dönüyorsunuz ve orada eski bir sırt
çantası var. Bunun, Bull Run çarpışmasında ölmüş on beş yaşında bir iç savaş
askeri tarafından taşındığını okuyorsunuz. Bu çantada o ne taşıyor olabilirdi?
Geriye bıraktığı evden ve aileden bazı küçük anılar var mıydı? Onunla birlikte
Virginia’da kuzenlerine karşı savaşmak için yürürken sırtınızda bu çantanın
ağırlığını hissedin. Aklınızdan ne tür düşünceler geçecektir?
Şimdi kendinizi bir
sanat müzesinin galerisinde düşleyin. Garip ve biçimsiz bir portrenin önünde
duruyorsunuz. Figür gülünç. Hatta resim tuvale fırlatılmış ya da tuval oyulmuş
gibi görünmektedir. Bu portre sizde ne tür bir tepki uyandırmaktadır? Resmin
hangi ayrıntıları ya da özel yönleri size bunu hissettirmektedir? Sanatçı aynı
duyguları başka hangi yollarla ifade edebilirdi?
Ya da bir doğa tarihi
müzesindesiniz. Tarih öncesi bir yaratık olan bir Diplodocus’un fosilleşmiş
ayak iziyle karşılaşıyorsunuz. Ayak izi gördüğünüz başka ayak izlerine ne kadar
benziyor? Hangi yönlerden farklı? Ayak izini inceleyerek bütün bir yaşam biçimi
hakkında neler söylenebilir?
Müze koleksiyonları
düşgücünü ateşler. Anlattıkları pek çok öykü, taşıdıkları çeşitli bilgiler ve
telkin ettikleri farklı düşünceler nedeniyle koleksiyonlar değişik deneyimler
için zengin bir kaynak oluştururlar. Herhangi bir nesne yaratıcı düşünmeyi
geliştirmek için kullanılabildiğine göre, müze nesneleri en yüksek ölçekli
uyaranlar arasındadırlar.
Yaratıcılık nedir?
Tanımı zor olmakla
birlikte, yaratıcılık bir sır değildir. Yaratıcılık tanıdıktır, hepimiz
tarafından bilinir; çünkü biz onu yaşarız. Ancak, çok azımız onu geliştirmek ve
güçlendirmek için yüreklendirilmiştir.
Okulda geçen oluşum
yılları sırasında çocuklar “doğru yanıtlar” vermeye zorlanırlar. Geçmişe
ilişkin tarihler, noktalama kuralları ve çarpım tabloları ezberlenir ve
sınanır. Böylesi yakınsak düşünce süreçleri, ezberleme ve harfi harfine anlama
olarak, tanıdık ve iyi uygulanan beceriler haline gelmektedir.
“Yakınsak” düşünmeye karşı “ıraksak”
düşünme
Genç insanların
gelişen zihinlerinin yakınsak
olarak eğitilmesine karşılık, ıraksak düşünme yetenekleri çoğu zaman ihmal
edilmiştir. Yakınsak düşünme, düşünceleri doğru yanıtların belirlenmesi
doğrultusunda odaklaştırır ya da “yakınlaştırır”. Iraksak düşünme, düşünceleri,
pek çok nesnel doğru yanıtı olan ya da belki hiç olmayan sorulara pek çok olası
çözümler doğrultusunda yaymayı ya da “uzaklaştırmayı” sağlar.
Iraksak düşünme,
yaşamın açık uçlu olmaya yönelen karmaşık sorularının çoğunu yanıtlamak için
yararlıdır. Bu sorular insanları çeşitli olasılıkları, seçenekleri ve sonuçları
düşünmeye zorlarlar. Bu soruların değişmez yanıtları yoktur. Bunlar ıraksak
düşünmeyi ve bireysel bakış açısını çağırırlar. Sayısız olası yanıtları davet
ederler. Okulda karşılaşılan akademik sorulara benzemezler.
“Üniversiteye
gitmeli miyim?” “Boş zamanlarımda ne yapacağım?” “Ne tür bir iş istiyorum?” Böyle sorulara en
uygun yanıtları bulmak önce bir olasılıklar, seçenekler ve girdiler dağılımı
üretmeyi gerektirir. Sadece bundan sonra, olasılıkları diğerleriyle
karşılaştırdıktan sonra en akıllı seçimler yapılabilir.
Yaratıcılığın kaynağı
ıraksak düşünmedir. Yaratıcılık, ne kadar yeni fikrin geliştirildiği, ne kadar
olasılık, seçenek ve seçimin üretildiğidir.
Okul çağına
ulaşılıncaya kadar çocukların ıraksak düşünmesi büyük olasılıkla
ödüllendirilmektedir. Çocuklar “mış gibi” yaparlar. Yetişkin dünyasının
doğrularına meydan okuyarak, sürekli olarak “neden” ve “neden değil” diye
sorarlar. Gelişmenin ilk belirtileri olan bu davranışlar övgü kazanmaktadır.
Ancak, okula gitme ve toplumsallaşma süreçleri başladığında düşgücü ve icat
etme, çoğu zaman pratik, kestirilebilir ve doğru olma uğruna engellenmektedir.
İşte bu erken evrede yakınsak düşünme egemen olmaya başlamaktadır.
İronik bir biçimde,
genç insanlar yakınsak düşünmeye iyi uyarlanmış zihinleriyle yetişkinliğe yaklaştıkça,
yaşamın daha ıraksak ve açık uçlu sorunları kendini göstermektedir. Bu
çelişkiden ve dengesizlikten doğan belirsizlik ve kaygıyla başedebilmek için en
azından iki tepki mekanizması geliştirilmektedir: Alışkanlık ve kanaat.
Bunların her biri “doğru” bir yanıta sahip olan rahatlama alanına götürmektedir
kişiyi.
Alışkanlık ve kanaat
açık uçlu sorunların daha az korkutucu görünmesini sağlamaktadır. Önceden
oluşturulmuş yanıtlara ve örüntülere başvurmak, yeni durumların ortaya koyduğu
sayısız değişkenleri ve olanakları dikkate almaktan çok daha kolaydır.
Bütün başarılı
insanların üniversiteye gittiğini düşünürsek; programa aldırmaksızın rutin
olarak televizyon izleme, ya da kendi diğer ilgi ve becerilerini gözardı ederek
aile işini sürdürmek zorunda kalma anlayışı alışkanlıkla ya da önyargıyla
düşünme örnekleridir. Bunların her biri diğer seçenekleri düşünmeden
geliştirilen tepkilerdir. Bunlar bizi belirsizliklerle bağlantılı
güvensizlikler ve sorumluluklar karşısında rahatlatmakla birlikte, değişen ve meydan
okuyan bir dünyaya karşı en doyurucu tepkiler değildir.
Böylece, yaratıcılık,
ustaca ıraksak düşünmeye ek olarak, kişisel büyüme, değişme ve gelişme
arayışında, alışkanlığı, rutini ve önyargıyı engeller. Yaratıcılık şeyleri
oluşturabilen ya da yeni farkında olma durumlarını geliştirebilen yararlı bir
“araç”tır.
Belki, bizim
amaçlarımız için, yaratıcılığın kabul edilebilir ilk ve işevuruk tanımını
geliştirmek üzere bu bilgi yeterlidir.
Yaratıcılığın
çeşitli öğeleri olduğu belirlenmiştir:
1-Iraksak düşünme;
2-Bir insanın inanmaya
hazır olmasına bakılmaksızın yeni düşünme yollarına zihninin açık olması;
3-Yeni anlayışlara ve
değişime yönelik amaç.
Şu halde,
yaratıcılığın, “alışkanlık ve kanaat işlevlerinin ötesinde, kişisel keşif,
değişim ve yüksek düzeyde anlayışa götüren fikirleri ve olasılıkları oluşturma
becerisi” olduğu söylenebilir.
Bir fikir yaratıcı sayılmak için benzersiz olmalı mıdır?
“Benzersizlik”
karmaşık bir konudur. Yaratıcılık çoğu zaman benzersiz, kendi türünde tek
olanla bağlantılıdır. Sanatçıların yaratıcı oldukları, çünkü işlerinin gerçekte
kendi türünde tek olduğu ve bireyselliğin elle tutulabilir kanıtı olduğu
varsayılır. Bilim adamlarının, büyük bir ilkeyi, icadı ya da tedaviyi tek
değilse bile ilk keşfeden kişi olduklarında yaratıcı oldukları düşünülür.
Ancak, yaratıcılık bir
ürün değildir. Sanata bakıldığında, bilimsel keşifler incelendiğinde ya da yeni
mekanik düzenlere hayret edildiğinde görülen nokta yaratıcı düşünmenin son
ürünleridir. Yaratıcılık bir düşünce sürecidir, bir “şey” değildir.
Yaratıcılık elle tutma
olmaksızın var olabilir. Yaratıcılığın belirli bir “şey”le sonuçlanmasına gerek
yoktur, çoğu zaman olmaz da. Cambridge Üniversitesi’nde Düşünme Çalışmaları ve Bilişsel Araştırmalar Merkezi’nin
kurucusu olan Edward de Bono’nun dediği gibi: “Yaratıcı düşünme, şeylere yeni bakış yollarını,
şeyleri yeni örgütleme yollarını ve fikirler hakkında yeni fikirler ve yeni
tutumlar geliştirme gibi kişisel süreçleri içerir.”
İnsanlar, kendileri
için yeni olan bir şeyleri keşfettikleri, yeniden düzenledikleri ya da
düşündükleri zaman yaratıcıdırlar. Başkalarının aynı olasılığı ya da fikri daha
önce düşünüp düşünmemesi önemli değildir. Yaratıcı düşünme kişisel düzeyde
ortaya çıkar. “İlk” ya da “tek” olma soruları uygun sorular değildir. Yaratıcı
düşünce onu düşünen kişi için benzersiz ya da yeni bir düşüncedir.
İnsanlar yaratıcı olmak için gerçekten
akıllı olmak zorunda mıdır?
Okulda
çok kötü olan, hatta okulu terketmesi istenmiş parlak insanların öykülerini
çoğumuz duymuşuzdur. Thomas Edison bunlardan biriydi. Öğretmenleri onu
“taşkafa” buluyorlardı. Ona, “öğrenmesi yavaş ve ilgisiz” tanısı konmuştu.
Albert Einstein bir başka örnekti; matematikte başarısız olmuştu. Belki
yaratıcı düşünme, “akıllı” olmanın sınırlı, okula özgü tanımlarına her zaman
uygun düşmemektedir.
‘"Akıllı” fikri
bile göreceli görünmektedir. Akıllı kimdir? Biz ne zaman akıllıyız? Karnesinde
doğrudan “A”ları olan bir yeniyetme akıllı sayılır. Ancak, aynı yeniyetme
dikkatsizce araba sürüp başını derde sokarsa ona “bu çok akıllıca değildi,
değil mi?” deriz.
Bir kişi
akıllı olsun ya da olmasın, her şey bağlama ya da duruma bağlıdır. “Sokakta
akıllı” olmak “kitapta akıllı” olmaktan çok farklıdır. Sözel olarak akıllı
olmak matematiksel olarak akıllı olmaktan çok farklıdır. Yaşamdaki pek çok şey
gibi zeka da küçük kategorilere tam olarak uymaz. “Akıllı”, nicelleştirilmeye
ya da nitelleştirilmeye çalışıldığında belirsizliklerin ortaya çıkacağı
kesindir.
Akıllı olmanın beynin
sıradışı işleyişine bağlı bir şeylerle ilgili olduğu konusunda bir an için
görüş birliğine varırsak, “akıllı” olmanın gerçekte pek çok görünümü olduğunu
görürüz. Bunlar aşağıdakileri içerir, ama onlarla sınırlı değildir:
genel zeka: kolayca anlama ve öğrenme, mantığı kullanma ve iyi anımsama yeteneği;
özel akademik: başka her şeyde ortalama olduğu halde, kimya gibi özel bir konuda üstün
olma yeteneği;
liderlik: esinlenme, biçimlendirme ya da kamuoyu adına konuşma kolaylığı;
sanatsal ustalık: düşünceyi ya da duyguyu resim, dans, müzik ya da başka bir sanat formu aracılığıyla
aktarma yeteneği;
psikomotor: sıradışı bir atlet olmanın gerektirdiği yetenek; ve
yaratıcı: özgün ya da icatçı düşünceler oluşturma yeteneği ve/veya yeni içgörüler,
ilişkiler ve değerli düşlemler bulma yeteneği.
Belki siz başka
“akıllı” tipleri düşünebilirsiniz.
Kuşkusuz güçlü bir
zihinsel temele sahip olmak yararlıdır, fakat bu kendi başına bir kişiyi
yaratıcı kılmaz. Tam tersine bir kişi sıradışı zihinsel işlevlere ya da
belirgin bir akademik başarıya sahip olmaksızın çok yaratıcı olabilir. Akıllı
olmak yaratıcılık için belirleyici bir etken değildir; yaratıcılık akıllı
olmanın pek çok yolundan yalnızca biridir.
Eğer “akıllı” türleri varsa, “yaratıcı”
türleri de var mıdır?
Eğitim otoriteleri E.
Paul Torrance ve J.P. Guilford, yaratıcı düşünürlerin kendi düşüncelerini ve
fikirlerini en azından dört ana yönde oluşturduklarını gözlemlediler. Bu dört
süreç yaratıcı olmanın tek yolu değildir; ancak bunlar yaratıcı düşünme
örüntülerini anlamaya girişildiğinde kullanılması uygun kategorileri temsil etmektedirler.
Bu özelliklerden herbiri ayrı olarak ya da bir kombinasyon içinde var olabilir.
Akıcılık. Akıcı düşünme, bir olanaklar, fikirler ya da sonuçlar niceliği üretmek için
kolaylıktır. Akıcı düşünürler oransız miktarda fikirler üretirler. Akıcı düşünürlerin,
yorucu gibi görünen bir tartışmadan çok sonra bile “ekleyecek bir şeyleri daha”
vardır çoğu zaman.
Esneklik. Esnek düşünme bakış açılarında bir çeşitlilik geliştirme yeteneğidir. Esnek düşünürler, tek bir
soruna pek çok yaklaşma yolu amaçladıkları için bir tür zihin jimnastiği
gerçekleştirirler. Esnek düşünürler otoriteye meydan okuyabilirler, çünkü bir
şey yapmanın “tek yol”unun seçeneklerini görürler.
Özgünlük. Özgün düşünme, alışılmadık, benzersiz ya da yüksek derecede kişiselleşmiş yanıtlar ya da
fikirler üretme yeteneğidir. Özgün düşünürler ve onların yeni yanıtları garip
ya da katıksız biçimde kendine özgü görünebilir. Özgün düşünürler, görevleri ya
da sorunları çözme yollarıyla çoğu zaman öğretmenlerini, aııababalarını ya da
arkadaşlarını sevindirirler ya da şaşırtırlar.
Düzenleme. Düzenleyici düşünme fikirleri genişletme, geliştirme ve süsleme yeteneğidir.
Düzenleyici düşünürler ayrıntılarla ve ayrıntılar tarafından büyülenirler.
Yaptıkları şeydeki “doku”ya ve “zenginlik”e başka insanlardan daha fazla
aldırış ediyor ya da dikkat yöneltiyor görünmektedirler. Düzenleyici düşünürler
çoğu zaman karmaşık ve karışık şeylere yönelirler.
Belki siz bu
özellikleri bir çocukta ya da kendinizde çoktan görmüşsünüzdür. Belki şimdi
yaratıcılığın kanıtı olarak anlaşılabilecek bir davranışı gözlemlemişsinizdir.
Bu az rastlanan bir şey değildir. Hepimiz özümüzde yaratıcı bir potansiyel
taşıdığımız için bu özellikler kanıt olarak kalmaktadır. Bunlar en çok küçük
çocukların açık davranışında belirgindir, çünkü onlar doğuştan yaratıcı
yeteneklerini bastırmayı henüz öğrenmemişlerdir.
Eğer herkes yaratıcı düşünür olarak
doğuyorsa, neden çoğumuz bu konuda daha iyi değiliz?
Çocukların çoğu
“ZB”lerini yani zeka bölümlerini belirleyecek testlerden geçmiştir. ZB testleri
sahip olunan bilginin miktarını ölçmez, çünkü bir çocuğun bilgi düzeyi göreceli
olarak düşüktür. Zeka testleri bir kişinin bilgi kazanma ve mantıksal düşünme
potansiyelini nicelleştirme aracıdırlar.
Eğer çocukların
“YB”leri yani yaratıcılık bölümleri de test edilseydi her birinin fikirler,
düşünceler ve düşlemler oluşturmak için özel potansiyeli olduğu bulunabilirdi.
Bu puan onların geniş ve ıraksak bir tarzda düşünme potansiyelini
nicelleştirebilirdi.
Resmi eğitim süreci
boyunca zeka testleriyle ölçülen düşünme yetenekleri denenir ve uygulanır, buna
karşılık yaratıcı düşünmeyi pekiştiren yetenekler çoğu zaman ihmal edilir ya da
gerçekten engellenir. Bu da birbirini tamamlayan bu iki düşünme becerisi
arasında bir dengesizliğe yol açar.
Bu dengesizlik
bedeninin yalnızca sol yanını çalıştıran bir halterciye benzetilebilir. Sol yan
daha sağlam ve güçlü olduğu halde, sağ yan daha zayıf ve bağımlı olacaktır.
Halterci bunu telafi etmeye ne kadar çalışırsa çalışsın, toplam gücü
azalacaktır. Yalnızca çalıştırılan ve güçlendirilen iki yanla gerekli dengeyi
sağlayacak ve tam potansiyelini gerçekleştirebilecektir.
Ancak düşünmek ağırlık
kaldırmak değildir. İnsanlar düşünme yeteneklerinin bazı yönlerini amaçlı
olarak kullanmazlar ve bazılarını da bırakırlar. İnsanları yaratıcılık
bölümlerini daha iyi gerçekleştirmekten alıkoyan nedir? Neden yaratıcılık zaman
içinde gelişmeyi ve güçlenmeyi sürdürmez?
Yaratıcı düşünme
kimileri için engellere karşın gelişiyor görünmektedir. Ancak çoğu insan için
de okul, toplum ve hız yaratıcılığı bastıran belli
başlı etkenler arasında sayılabilir. Bunların her biri bakış açısını ve
yaratıcı düşünme uygulamasını farklı şekillerde engelleyen etkilere sahiptir.
Okuldaki dersler ve
sınavlar genç insanlara “doğru” yanıtları ezberlemeyi öğretmektedir.
Öğrenciler, sınırlı zaman dönemleri içinde konuları bölerek incelemenin
yanısıra, konuları birbirinden bağlantısız olarak işlemeye de başlamaktadırlar.
Öğretmenin not defterinin yarattığı baskılar, anababaların beklentileri ve
yaşıtların değerlendirmeleri başarısızlık korkusunu artırabilirabilir, risk
almayı sona erdirebilir ve uyumlu olma baskısıyla birey olmayı engelleyebilir.
Çağdaş toplumdaki
gündelik yaşantılar dengesizliği artırabilir. Görsel imajlar ve mesajlar, ilan
panolarından yulaf ezmesi kutularına kadar her şeyin üzerinden bizi bombardıman
etmektedir. Ses kayıt aygıtları, orkestraları ve rock gruplarını evlere,
arabalara, ormanda yürüyenlere taşımaktadır. Televizyonun sürekli eğlendirme
potansiyeli her yerde hazır ve nazırdır. Bunların hepsi düşglicümüzü ve icat
etme yeteneğimizi kullanmayı gereksiz kılmakta ve sessizlik içinde düşünmeye
ayrılacak zamanı azaltmaktadır.
Bizim çağımız,
birincil hedefin hızı izleme ya da anlık doyum olduğu bir “hız çağı”dır. “İyi”,
nitelikten çok hız ile ölçülmektedir. Biz bugün hızlı yemeyi, acıdan hızla
kurtulmayı ve hızlı yanıtları değerli buluyoruz. Televizyonda haberlerin
kısaltılmış sunumu, sorunları basitleştirmekte ve okuma, olguları izleme,
anlamları ve sonuçları çözümleme gereksinmesini azaltmaktadır. Otomatik olarak
odaklanan ve poz ayarı yapan kameralar ya da bizim için toplayan, çıkaran
hesap makinaları gibi
rahatlık sağlayan araçlar, öğrenmeyi ve sorun çözmeyi dışta bırakarak bu
işlemleri hızlandırmaktadırlar. Bunlar bize yanlışlarımızdan öğrenmeye gereksinmemiz
olmadığını öğretiyorlar. Aslında, daha az hata yapmak için çaba göstermeye
gereksinmemiz yoktur.
Bu sözler
okullarımızı, toplumumuzu ya da hız arayışımızı suçlamak için söylenmemiştir.
Bunların her biri gereksinmelere ve isteklere yanıt olarak gelişmiştir. Kendi
özünde kötü olan teknoloji de yoktur. Aslında pek çok neden arasında birçoğu
da, yakınsak düşünme etkinlikleriyle uğraşmak, böylece bizim ıraksak
düşünmemize özgürlük sağlayabilmek için geliştirilmiştir. Gene de bu güçler
davranışımızı biçimlendirmekte ve düşünme örüntülerimizi etkilemektedir.
Bunların biriken etkileri, dikkatimizi, yoğunlaşmamızı, düşlemimizi ve sorun
çözme becerilerimizi biçimlendirecek güçtedir.
Çocukların daha yaratıcı olmasını
istemeli miyiz?
Eski bir atasözü şöyle
der: “Hiçbir şey başarı kadar başarılı
olamaz.” Her zafer ya da başarı ile yeniden denemek ve ileri gitmek için cesaret ve
kendinize güven gelir. Bir çocuğun iki tekerlekli bisiklete binmeyi öğrenmesi
gibi, çocuk başlangıçta tereddütlü olabilir. Bununla birlikte, birçok
girişimden sonra bunu yapmak için yeteneğine inanmaya başlar. Ansızın,
bisiklete biner ve sürer, bisikleti sürme mekanizması artık sorun olmaktan
çıkar. Şimdi, bisiklete binme bir beceridir ve bisiklet üstesinden gelinmesi
gereken bir engel değil, bir yerden diğer yere gitmek için bir “araç”tır.
Bir insanın
yaratıcılığına duyduğu güven her yaratıcı düşünme deneyimiyle artabilir. Genç
insanlar kendilerinin gerçek ilerlemeler kaydettiğini gördükçe -yeni fikirler
oluşturmak ve fikirlerinden yeni içgörüler kazanmak-, bu onların daha fazlasını
yapma isteklerini pekiştirir. Sonuç olarak yetenekleri güçlenecektir, çünkü
bunu kendileri isteyecektir.
Gelişmiş bir
benlik-kavramı başka bir ödül olabilir. Eğer bir çocuk kendini yaratıcı olmayan
ve başkalarının bilgeliğine, rehberliğine, fikirlerine ve ürünlerine bağımlı
olan biri olarak görürse benlik-kavramı azalacak, bağımlılık duygusu
artacaktır. Sonuç olarak, çocuk sadece başkalarının içgörüsüne ve uzmanlığına
göre öğrenebileceğine ya da anlayabileceğine inanarak kendi yeteneklerini
küçümseyebilir. Yaratıcı düşünmeyi pekiştirmek ve uygulamak bir insanın kendi
yeteneklerine inancını güçlendirir ve başkalarının geliştirdiği görüşleri ve
fikirleri bir bağlam içine yerleştirmeye olanak sağlar.
Genç insanlar artan
bir güdülenme ve güçlenmiş bir benlik-kavramı ile kendi öğrenme ve gelişme
yeteneklerini isteyecek ve buna inanacaklardır. Kavram ve fikirlerini keşfetme
ve bunlara açıklık kazandırmada, kendi yeteneklerini beğenmeye ve kendilerine
güvenmeye başlayacaklardır. Zihinsel güveni öğrenerek sağlıklı bir zihinsel
bağımsızlık kazanacaklardır.
Yaratıcılık gerçekten öğrenilebilir mi?
Yaratıcılık ne sadece
ilahi bir esinlenme konusudur, ne de çok az talihli insanın şans eseri elde
edebileceği özel bir içgörüdür. Yaratıcı düşünme bir beceridir. Sadece
birkaçını sayabileceğimiz Alex Osborn, Sidney Parnes, Angelo Biondi ve Donald
Treffınger’in
de içinde olduğu sayısız araştırma otoritesi, yaratıcılığın kışkırtabileceği ve
uygulama ile artırılabileceği sonucuna varmaktadır.
Akıcılık, esneklik, özgünlük ve düzenleme için daha fazla
kolaylık sağlamak yaratıcı düşünmeyi en temel düzeyinde uygulamaktadır: Iraksak
düşünme üretimi. Aynı zamanda alışılmış ya da önyargılı tepki örüntülerini
engellemek için de bir model sağlamaktadır.
Genç insanlar ıraksak
düşünmeyi daha fazla uyguladıkça, her yeni durumda ya da sorunda sürdürecekleri
bir bağımsızlık ve güven duygusu kazanacaklardır. Daha tam bir düşünme yeteneği
yelpazesini geliştirme olanağını bulacaklardır.
Üç “S” (İngilizce’de
okul, toplum ve hız sözcüklerinin başharfleri), bilginin önemini, hızlı çalışma
gereksinmesini ve bir insanın başkalarının beklentilerini karşılaması
gerektiğini öğretmektedir. Bunlar önemli derslerdir. Ancak, yaratıcı düşünme
eğitimi bir denge sağlar. Sonuçlara bakmaksızın pek çok şeyin girişim yapmakla
öğrenilebileceğini gösterir. Zaman ayırmanın erdemlerini ve küçük ayrıntılarda
bulunabilecek hazları tanıtır. Bireysel farklılıkları dile getirmek için
çeşitli yolları ve farklı bakış açılarını takdir etmeyi öğretir. Yaratıcı
düşünme uygulaması bir insanın kendi varlığında bulunabilecek erdemleri ortaya
çıkarır.
Çocuklara kendi eşsiz
kaynaklarından ne kadar yararlanabileceklerini öğretmek, onlara, sürekli olarak
öğrenmek, büyümek ve daha etkili düşünürler ve sorun çözücüler olmak için
gereksindikleri araçları sağlar.
Bu metindeki bütün
sanat, tarih ve bilim etkinlikleri sorular sormakla başlamaktadır. Müze
nesneleri etkinliklerin odak noktasını oluşturduğu halde, sorular,
katılımcılara özel olarak “ne”yin ele alınacağını ve “nasıl” alınacağını
söyleyerek yaratıcı düşünmeyi harekete geçiren katalizörlerdir.
Bu kitaptaki
etkinliklerin amacı yaratıcı düşünme becerilerini uygulamak ve genişletmek
olduğu için sorulan soruların uygun olması gerekir. Her çaba, belirli miktarda
fikrin ortaya çıkışını (akıcılık), ya da geniş bir fikirler çeşitliliğini
(esneklik), ya da yüksek derecede kişiselleşmiş fikirleri (özgünlük), ya da
yüksek derecede süslenmiş fikirleri (düzenleme) uyararak yaratıcılığı harekete
geçirir.
Hangi sorular yaratıcı düşünmeyi en iyi
kışkırtır?
Yaratıcılığı bütün
sorular harekete geçirmez. Gerçekte bazı sorular tam tersini yapar.
“Jamestown/Virginia’da ilk yerleşmeler hangi yıl oldu?” gibi bir kişinin özel
bir bilgiyi anımsamasını sınayan ya da “Bu manzara resminde kaç ağaç görüyorsun?” gibi bir kişinin algı
becerilerini yoklayan sorular özel, doğru bir yanıtı uyandırmaya yöneliktir.
Doğru ya da önceden
belirlenmiş yanıtları olan sorular kapalı
uçlu sorulardır. Böyle sorular olguların ya da yeteneklerin
öğrenilmiş ya da anımsanmış olup olmadığını sınamak için yararlı olduğu halde,
bunlar yaratıcılığı ne gerektirirler ne de yaratıcılıkla uyum sağlarlar. Öte
yandan, açık uçlu
sorular, önceden tasarlanmış ya da belirlenmiş yanıtları olmayan sorulardır. Geniş
bir yanıt çeşitliliğini kapsarlar ve bir olasılıklar yelpazesini dile getirecek
bireysel yaratıcılığımızı beklerler.
Örneğin, “Eyaletlerarası 10 nolu otoyoldan
gidilirse, Jacksonville/Florida ile Los Angeles/California arasındaki mesafe
mil olarak ne kadardır?” sorusu kapalı uçludur. Yorum konusu değildir. Tek,
doğru bir yanıtı vardır. Buna karşılık, “Jacksonville
ile Los Angeles arasındaki mesafeyi kaç farklı yolla ölçebilirsin?” sorusu
açık uçludur. Bu sorunun aşağıdaki gibi pek çok olası yanıtı vardır:
mil olarak;
kilometre olarak;
farklı hızlarda araba
kullanmanın aldığı zaman olarak;
yürümeyle aldığı adım
sayısı olarak;
yürümenin yaktığı
kalori olarak;
farklı uçak tipleriyle
uçmanın alacağı zaman olarak;
farklı ulaşım aracı
tiplerinin kullanacağı benzin tüketimi olarak;
seçmek isteyeceğiniz
jeo-politik (eyaletler ya da kentler) birimlerin sayısı olarak;
seçeceğiniz zaman
bölgeleri olarak;
sevilen biri başka bir
yerde olduğunda kentlerin ne kadar uzakta “hissedileceği” olarak;
otobüs, tren ya da
uçak biletinin fiyatı olarak;
iki kent arasındaki
mesafeyi karışlayarak; vb.
Açık uçlu sorular nasıl çalışır?
İki tür düşünme
-yakınsak ve ıraksak- olduğu için iki tür soru vardır: Kapalı uçlu ve açık
uçlu. Kapalı uçlu sorular, zihni özel bir yanıta ya da özel bir yanıtlar
takımına odaklaştırarak daralmaya zorladığı için yakınsak düşünmeyi
gerektirirler. Açık uçlu sorular fikirlerin, düşüncelerin ve düşlemlerin
üretimini çağırırlar. Bu sorular, düşünmeyi yeni, farklı ya da daha fazla
olasılık oluşturma yönünde açmanın bir ödülü olarak etkide bulunarak, zihni
ıraksak biçimde düşünmeye davet ederler.
Açık uçlu sorular
olasılıkları “yaratmaya” çağırırlar, çünkü bunu gerektirirler. Başka bir
deyişle, açık uçlu sorular yapılarıyla akıcı, esnek, özgün ya da düzenleyici
olmaya sevkederler. Örneğin: pek çok sayıda yanıtı kışkırtmaya yönelik sorular
ya da görevler şöyle cümlelerle bütünleşir: “Ne kadar ... düşünebilirsin?” ya
da “yapabileceğin kadar çok sayıda bir ... liste geliştir.” Böyle sorular akıcı
düşünmeyi gerektirir.
Yanıtlarda büyük bir
çeşitlilik kışkırtmaya yarayan sorular ya da görevler genellikle şöyle
cümlelerle başlar: “Başka türlü nasıl ele alabilirsin?” ya da “Başka hangi
yanıtı düşünebilirsin?” Böyle sorular esnek düşünmeyi davet eder.
yüksek derecede kişiselleşmiş
yanıtları kışkırtan sorular ya da görevler katılanlardan bu düşünme biçimini
özel olarak isteyebilir. “Sen ne yapardın?” ya da “Tamamen kendine özgü ol...”
gibi cümleler, katı lan lar ı bireyselleşmiş fikirler geliştirmeye zorlayarak
özgün düşünmeyi harekete geçirebilirler.
yüksek derecede
ayrıntılaşmış yanıtları kışkırtan sorular ya da görevler şöyle cümlelerle
başlayabilir: “Bize ... hakkında daha fazlasını anlat” ya da “...
hakkında daha fazla ne biliyorsun?” Böyle sorular düzenleyici düşünme aracılığıyla
katılımcılardan ayrıntılı ya da ek bilgi çıkarırlar.
Açık uçlu sorulara ne tür yanıtlar
verilir?
“Açık uçlu bir soru
sor, pek çok yanıt elde et!” Açık uçlu sorular yanıtlardan çok seçeneklerin
üretilmesini cesaretlendirmeye yönelik oldukları için, kestirilebilir olandan
inanılmaz olana kadar geniş bir dağılım içinde yer alan yanıtları ortaya
çıkaracaklardır. Bazıları zekice görünecektir, bazıları da sıradışıdır. Ancak,
bu soruları sorma nedeninin, genç insanlara yaratıcı düşünme pratiği kazandırmak
olduğu, onlara doğru yanıtları aratmak ya da buldurmak olmadığı akılda tutulmalıdır.
Alacağımız yanıtların
bireysel bakış açılarındaki farklılıkları yansıtacağını unutmamalıyız. Müze
nesnelerini incelerken bütün katılımcılar farklı şeyler görecek, düşünecek ve
farklı kararlar verecektir. Tamamen aynı nesneye baktıkları zaman bile insanlar
seçici bir biçimde odaklanacak ve kendi kişiselleşmiş tarzlarında tepki
vereceklerdir.
Alınmış yanıtlar dizisine nasıl tepki
göstermeliyim?
Yaratıcı düşünme,
sizin grup lideri olarak tepki gösterme tarzınızla cesaıetlendirilebilir ya da
engellenebilir. Fikirlere katılım ve fikirlerin iletişimi güvene dayanır; bir
insanın düşüncelerinin değerli bulunacağına ve girişimlerinin olumlu biçimde
kabul edileceğine inanın. Eğer bir insan düşüncelerinin saygı görmediğinden
kuşkulanırsa katılmaktan vazgeçebilir, uzaklaşabilir ve hatta tüm yaratıcı
düşünmeyi durdurabilir.
Yaratıcı düşünmeyi ve
katılımı kolaylaştıracak ve cesaretlendirecek türden etkinliklere rehberlik
ettiğinizde sorumluluğunuz birisini yargılamak değildir. Yeni, delişmen, nükteli ya da ileri
derecede kişisel düşüncelere açık olmalısınız. Eğer sizi ya da gruptaki
başkalarını bir yanıt çok şaşırtırsa, ayrıntı isteyin. Yanıtı verene meydan
okuyor gibi görünmeden daha fazla bilgi isteyin ya da kişinin özel bir fikre
nasıl karar verdiğini anlamaya çalışın. Sonra sunulan akıl yürütmeyi kabul edin
ve devam edin.
Bazen katılımcılar,
ortaya çıkan daha fazla fikirden ya da düşünmek için ek zamandan sonra bizzat
kendilerinin yeniden değerlendireceği yanıtlar sunarlar. Bu iyidir. Ama
kolaylaştırıcı olarak siz üretimi cesaretlendirmelisiniz, değerlendirmeyi
değil. Bu egzersizler “beyin fırtınası” oturumlarına denktir. Amaçları,
yanıtları eleştirmek değil olasılıkları yaratmaktır.
Her ne kadar güç olsa
da, ödüllendirilecek olumlu yargıları kullanmaktan ya da hoşunuza giden
yanıtları cesaretlendirmekten salcının. Genç insanlar, “iyi yanıt” denmesi ile
“tamam” denmesi arasındaki farkı çok çabuk öğrenirler. Birçok insan için olumlu
tepki yokluğu olumsuz bir tepkiye denktir. Tepkilerinizin hem türünü hem de
tonunu tutarlı kılın.
Herkesin grup lideri
tarafından onaylanmayı amaçladığını unutmayın. Katılımcıları, yaratıcı biçimde
düşünmenin iç doyumundan çok sizin onayınız için çalıştırmaktan sakının.
Katılımcılardan teşekküre değer yanıtlar aldığınızda “teşekkür ederim” gibi
yargısız cümleler kullanın.
Kendi açık uçlu
sorularınızı daha fazla akıcı, esnek, özgün ya da düzenleyici düşünmeleri
cesaretlendirmek için kullanın. Katılımcılara bir şeyler hakkında başka bir
düşünce ya da farklı bir düşünme yolu bulup bulamayacaklarını sorun.
Sabırlı olun. Bir soru
sorduktan ya da bir görev düzenledikten hemen sonra yanıt beklemeyin.
Katılımcılara düşünmek, derinliğine düşünmek ve yeniden ele almak için zaman
tanıyın. Yaratıcı düşünmek zaman alır.
MÜZELERİ KULLANMAK
Müzelerin pek çok
çeşitleri, boyutları ve biçimleri vardır; ama herbiri tam bir ele alınacak
konular ve fikirler yelpazesi sunar. Müzelerde uzak ülkelere, geçmiş zamanlara
ya da mikroskop aracılığıyla bulunan dünyalara yolculuklara gönderilebiliriz.
İster tanıdık ya da
egzotik, ister kişisel ya da evrensel biçimde sunulsunlar, müzeler düşgücünü
uyarmak ve yaratıcılığı kışkırtmak için kullanılabilirler.
Yaratıcılık, en iyi,
genç insanlar konuyla ilgilendiklerinde ve coştuklarında beslenir. Müze
sergileri bireysel ilgilerin anlatımını cesaretlendirmek için kullanılabilir,
çünkü nesneleri çeşitli disiplinlerden ve bakış açılarından anlaşılacak ve
değerlendirilecek biçimde sunarlar. Doğa tarihi numuneleri estetik kaliteleri
için değerlendirilebilir. Sanat çalışmaları tarihsel anlamlarından dolayı haz
verebilir. Eski zamanlardan gelen nesneler ekonomik etkilerinin ışığında ele
alınabilir.
Müzelerin sergi
salonları açık alanlardır ve içerdikleri nesneler çoğu zaman rastgele bir
tarzda görülebilir. Yön verilmiş şergili müzelerde bile genç insanlar, önceden
belirlenmiş sıraya ya da bilgilere bakmaksızın, dikkatlerini “gözlerine çarpan”
şeye yoğunlaştırmakta özgürdürler. Müzeler bize, düşüncelerin fikirlerin
arasında başıboş gezinmesi gibi, nesneler arasında başıboş gezinme olanağını
sağlar.
Böylece müzeler
yaratıcılık için mükemmel bir kışkırtma sağlarlar; çünkü büyük bir anlamlılıkla
dolu, hem zihinsel hem bedensel açıdan çok çeşitli yönlerden yaklaşılabilecek
ilginç nesneler sunarlar. Müzeler, gidilecek yönleri önceden belirlemeden
zihinleri harekete geçirebilirler.
Müzeler,
koleksiyonlarına ilişkin turlar da dahil olmak üzere, halka pek çok hizmet
sunarlar. Müzelerin çoğu genç gruplan için turlar istemese de, genellikle
yetişkin refakatçıları zorunlu kılar. Bu kitaptaki etkinlikleri kullanarak,
müzede birkaç çocuktan fazlasına rehberlik etmeniz gerektiğinde, çocukları
bilgilendirmek için müzeye gitmeden önce müzeyle temas kurmanız tavsiye edilir.
Çok az müze turu özel olarak yaratıcı düşünmeyi kışkırtmak üzere
tasarımlanmıştır. Dolayısıyla, eğer bir tur yapılıyorsa, sizin yönettiğiniz
etkinliklere olanak verirse daha iyi işleyecektir.
Hangi müze kullanılmalı?
Pek çok müze türü
vardır. Bazı müzeler genel bir ilgi alanına sahiptir; doğa tarihi müzeleri ya
da büyük sanat müzeleri gibi. Bazı müzeler de koleksiyonlarını saatler,
otomobiller, Afrika sanatları gibi tek, çok özel bir alanla sınırlarlar. “Çocuk
müzeleri” gibi özel izleyiciler için tasarımlanmış müzeler de vardır.
Müze olarak
adlandırılmayan müzeler bile vardır. Tarihsel evler, yorum parkları, doğa
merkezleri ve hayvanat bahçeleri müze türleri olarak düşünülebilirler; çünkü
bunlar eğitim amaçlı koleksiyonlar sağlarlar ve sergilerler.
Nerede yaşıyor
olursanız olun, büyük olasılıkla evinize çok yakın pek çok müze vardır.
(Bölgenizdeki ya da ulaşabileceğiniz müzeler hakkında bilgi için bu kitabın
sonundaki müzeler listesine bakın.) Eğer olanağınız varsa, sizin ve çocuğunuzun
en çok ilgilendiğiniz alandan bir müze seçin. Seçtiğiniz müzenin hangisi
olduğuna bakmaksızın, müzenin içerdiği nesneler yaratıcı düşünme yeteneklerini
uyarabilir.
Bir müzeyi iyi kullanmak çok bilgi
gerektirir mi?
Müzeleri yaratıcı
düşünmeyi geliştirmek için kullanmak, müzeleri “sanat tarihi”ni ya da “doğa
biliminin yasaları”nı öğretmek için kullanmaktan farklıdır. Amaç, özel bir
bilgi kazandırmak değil, bir düşünme sürecini uygulamaktır.
Bu kitaptaki
egzersizleri yönetmek bir bilgi temeli istemez ya da gerektirmez. Yaratıcı
düşünme egzersizlerinden çıkan sorular, ne kadar çok ya da az bilgi sahibi
olduğunuza bakmaksızın, sizi bildiğinizin ötesine götürebilir. Bu böyle
olduğunda ya da olgusal sorulara yanıtlar bulmayı tercih etmediğinizde, müze
ziyaretini verimli bir tamamlayıcı olarak, yanıtları araştırmayı telkin
etmelisiniz.
Kim olduğumuz, ne
yaşadığımız ve bizi nelerin İlgilendirdiği, düşlemlerimizin bizi nereye
götürdüğünü belirler. Konular hakkında biraz “akademik” bilgi sahibi olmak
düşgücü için bir engel değildir. Aslında tersi doğru olabilir. Bilgi, önceden
belirlenmiş kavramları söylemeye zorlayarak bazen bizi tahminde bulunmaktan
koruyabilir.
Müze yaratıcılığı geliştirmek için nasıl
kullanılmalıdır?
Bir müzede yaratıcı
düşünme becerileri üzerinde çalışmak
kolaydır. Fikirler birbiri üzerine kurulma eğilimindedir. Çocukların bir müzede
karşılaşacağı nesneler onlara “ilk fıkir”lerini sağlamak için kullanılacaktır.
Bu nesneler kendi ek fikirleri, seçenekleri ve içgörüleri için sıçrama tahtası
ya da çıkış noktası hizmeti görürler.
Aşağıdakiler, bir
müzede çocukları yaratıcılıkları için egzersiz yapmaya yöneltirken size
yardımcı olacak önerilerdir:
1: Dikkat ve ilgi çeken nesneler
üzerinde odaklanın.
Nesneleri, çok önemli
sayıldıkları için ya da adlarının veya tarihlerinin kolayca tanınabilir olması
yüzünden seçmeyin. Başka türlü yapmak için özel olarak talimat verilmemişse,
doğal olarak merakı kışkırtacak nesneleri seçin. Yaratıcı düşünmeyi uyarma
amacı için bu en iyi işleyecek yoldur.
2: Çocuklara müzedeki her şeyi
göstermek gerektiği duygusuna kapılmayın. Eğer her şeyi görmeye
kalkışırsanız, müzeler büyüklüğüne bakılmaksızın çok yorucu olabilirler.
Nesnelerin dikkati çekmesine izin verin. Yaratıcılık üzerinde çalışırken
zamanınız olduğunda daha fazlasını görmeyi isterseniz yeni bir ziyaret
planlamalısınız. Eğer evden uzaksanız ya da bir iş seyahatinde iseniz ve her
şeyi tek bir ziyarette görmek zorunda hissediyorsanız, birkaç nesneyi
derinliğine çalıştıktan sonra müzenin geri kalanı için hızlı bir tur alın.
3: Çocuklar yalnız ya da başkalarıyla
birlikte çalışabilirler. Yalnız çalışmak son derece uygun olsa da,
başkalarıyla çalışmak bazen daha eğlencelidir. Yaratıcı düşünürler paylaşılmış
fikirleri ödünç alırlar ve bunlara dayanırlar. Aslında, çocuklar sorularına
yanıt bulamazlarsa, birbirlerinden fikir almaları tavsiye edilir. Genellikle bu
fikirler onları kendi fikirlerinden daha fazla uyaracaktır. Eğer bir çocukla
çalışırsanız etkinliğe siz de katılın.
4: Zaman ayırın, acele etmeyin. Sanatçı Georgia O’Keefe şöyle demektedir: “Görmek zaman alır, tıpkı arkadaş
sahibi olmanın zaman aldığı gibi.” Dur ve bir nesneyi tam olarak keşfet; onun üzerinde çalışmadan önce
yaratıcı ve algısal yeteneklerini sınırlarına kadar götür. İnsanların sahip
oldukları ilk birkaç fikir önceden zihinlerindedir. Bunlar belki bizim en az
yaratıcı düşüncelerimizdir. Yaratıcılığı denemek, başka bir şey düşünmek için
gerildiğimizde söz konusu olur. Oluşturulacak momentumun zaman alması doğal ve
uygundur.
5: Önce etiket okumaktan kaçının. Bir şeyleri etiketlemek -nesnel bir bilgiyle bile olsa- onu tanımlamaya
başlamaktır. Yaratıcılığı denemek amacıyla çocukların dikkatini bir nesne
hakkında müzenin anlattığı değil onların ilgilendiği şeye yoğunlaştırın.
Kendileri yaratıcı biçimde uğraştıktan sonra, etiketleri ve seçtikleri herhangi
başka bilgiyi okumakta özgürdürler.
6: Çocukları zihinsel riskler almaya cesaretlendirin.
Düşünceleri gülünç,
delice ya da aptalca göründükleri için engellemeyin ya da başkalarının
engellemesine izin vermeyin. Bazen bu düşünceler çok verimli olmaya
dönüşebilir. İnsanın uçma ve uçağı icat etme fikri de “delice” idi. Yaratıcı
düşünmenin yaygın olduğunu ve bütün düşüncelere izin verdiğini unutmayın. Vurgu
fikirlere sahip olma
üzerindedir, onları yargılama üzerinde değil.
7: Nesneler hakkında ortak
yargılarda bulunmaktan uzak durulmalıdır. “Çok iyi değil” gibi yargılar birlikte
yapıldığında, bireysel düzeydeki açık zihinli görüşler genellikle sona erer.
Olumlu yargılar bile bir şeylerin nasıl algılandığını tanımlayabilir ya da
daraltabilir. Bir etkinliğin amaçları doğrultusunda başka türlü eğitmeksizin,
olasılıklar ve seçenekler keşfedilinceye kadar, dikkati ve konuşmayı değer
yargılarından ve kararlardan uzaklaştırmayı deneyin.
8: Daha fazla zaman ayırın. Bu kitaptaki etkinliklerin amacı yaratıcı düşünme yeteneklerini uyarmak ve
kullandırmaktır. Herhangi bir egzersiz biçiminde olduğu gibi burada da “külfet
yoksa nimet de yoktur.” Artık kolay olmadığı zaman da daha fazla fikir
araştırmayı sürdürün. Yaratıcı yeteneklerin çalışması ve güçlenmesi böyle olur.
NOT: Yazmayı gerektiren egzersizler üzerinde
çalışırken kurşunkalem kullanın. Müzelerin çoğu teşhir salonlarında ve
galerilerinde kalem kullanılmasına izin vermez. Yazmak için küçük not
defterleri kullanın. Kâğıt parçaları kullanmaktan daha az zahmetlidir,
yazılacak yüzey hazır olacaktır. Kimsenin nesnelere ya da nesne kasalarına
dokunmasına ya da üzerlerine yazı yazmasına izin vermeyin. Müzenin ilk
yükümlülüğü koleksiyonlarını korumaktır. Nesneleri tehdit eden her şey
yasaklanmalıdır.
MÜZE ZİYARETİNDEN ÖNCE ISINMA
EGZERSİZLERİ
Müzeye gitmeden önce
genç insanları fikren hazırlayın. Geziyi açıklayarak ve seçilen müzede ne tür
şeyler görebilecekleri hakkında konuşarak başlayın. Sonra bu ısınma
egzersizlerinden bir ya da birkaçı üzerinde çalışın. Bu egzersizler müzede yer
alacak etkileşimin tonunu ve türünü oluşturmaktadır. Gevşemenin bedensel
egzersiz için olduğu kadar, bunların da düşünmek için önemli olduğunu kabul
edin.
Bütün düşünceleri ve
fikirleri cesaretlenmeyi ve şaşırtıcı olduklarında kendi fikirlerinizi de
sunmayı unutmayın. Çocukların fikirleri tükense de yanıt beklemeye ve soru
sormaya devam edin. Sabırlı olun. Herkes düşündükçe daha iyi olur, sadece çok
az acemi başlangıçta başarılı olur.
Isınma 1: “Siz” Müzesi (akıcı/esnek
düşünme)
Çocuklarınızdan kim
oldukları hakkında düşünmelerini isteyin. Bireysel özelliklerini ele alsınlar:
Neden hoşlanıyorlar, neden hoşlanmıyorlar, nerede yaşıyorlar, kiminle
ilişkileri var, vb. Kim ve ne olduklarını betimlemede kullanılabileceğini
düşündükleri bir sözcük ya da cümle listesi yapsınlar. Onlara, en azından 20
betimsel sözcük ya da cümle yazıncaya kadar durmamalarını söyleyin. Eğer
ellerinden geliyorsa daha fazlasına girişmeleri için onları cesaretlendirin
(akıcı düşünme).
Listeyi bir an için
bir yana koyun ve müze ziyaretiniz hakkında konuşun. Müzeler; yaşayan
yaratıklar, bir bölgenin tarihi, Avrupa ve Kuzey Amerika sanatı, başka
kültürlerdeki insanların yaşamı gibi, nesneleri temalarına göre toplayan ve
sergileyen yerlerdir. Birlikte ziyaret edeceğiniz müzenin türünü ve
görebilecekleri şeylerin türünü tartışın.
Şimdi onlara kendi
müzelerini planlayacaklarını söyleyin. Bu müzenin ana konusu onlara
bırakılmıştır. Başka bir kağıdın tepesine “(çocukların adı) .... Müzesi” diye
yazsınlar. Kendilerini betimleyen sözcük ya da cümle listesini kullanarak,
özelliklerinin ya da niteliklerinin herbirini en iyi temsil edecek iki nesneyi
düşünsünler. İki nesneden fazlasını düşünebilirlerse daha fazlasını
listeleyebilirler (esnek düşünme).
Çocuklar, özellikler
ya da nitelikler listesini değil ama nesneler listesini başka biriyle (ya da
yalnız çalışıyorsanız sizinle) değiş tokuş etsinler. Nesnelerin anlamını
özellikler ya da nitelikler doğrultusunda tahmin etsinler.
Basit bir nesneden
geliştirilmiş fikirlerin çeşitliliğini ve bazılarının ne kadar farklı olduğunu
tartışın. Bu nesnelerin başkalarının niyetlendiğinden daha fazla yönde
yorumlanabileceğini onlara anlatın.
Isınma 2: Zaman kapsülü (esnek/özgün
düşünme)
Nesneleri bir zaman
kapsülüne yerleştirmek büyük bir sorumluluktur. Yapılan seçimler, bizim
zamanımızda dünyanın neye benzediğini gelecek kuşaklara gösterecektir. Geleceğe
şimdiki zamanı anlatmak üzere zaman kapsülüne hangi nesnelerin konulacağını
çocuklar belirlesinler. Bu görev grup olarak ya da bireysel olarak yapılabilir.
Nesnelerin boyutlarıyla sınırlı olacaklarını ve hiçbiri bu kitaptan daha büyük
olmayacak en fazla 7 nesne seçebileceklerini onlara söyleyin (esnek düşünme).
Şimdi her çocuğa bir
ödül verin. Her birini gelecek kuşaklara kendi kişisel mesajı olacak sekizinci
bir nesne seçmekte özgür bırakın. Bu nesne, yazılı bir belge ya da mektup
dışında herhangi bir şey olabilir (özgün düşünme).
Zaman kapsülünde yer
alacak nesneleri gözden geçirin. Şimdiki zamandan 200 yıl sonra yaşayacak ve
kapsülü açacak insanlar olduğunuzu birlikte varsayın. Bu nesnelerden
(iğrenebileceğiniz şeylerin çeşitliliği nedir? Her nesneden birçok şey
düşünebileceğinize emin olun (esnek düşünme).
Isınma 3: Dört soru (akıcı, esnek, özgün
ve düzenleyici düşünme)
Bu metinde yer alan
tabloya bakın ya da grup için geçmiş zamanlarda resmedilmiş olduğu kolayca
tanınabilecek bir resim seçin.
Herkes aşağıdaki
soruları yanıtlamak için düşgücünü kullansın:
Eğer bugün resmedilmiş
olsaydı, ne kadar şeyin farklı olacağını ya da olabileceğini düşünebilirdin?
(akıcı düşünme).
Sanatçı bize kendi
dönemindeki yaşamın görüntülerini vermek için başka hangi sahneler
resmedebilirdi? (esnek düşünme). Eğer çağdaş yaşamdan bir sahne resmedecek
olsaydınız ne tür bir sahne resmederdiniz? (özgün düşünme).
Önceki soruya yanıt
olarak resmedeceğiniz çağdaş resimde yer alabilecek bütün ayrıntıları
listeleyin. Düşünebileceğiniz bütün ayrıntıları listelediğinizden emin olun
(düzenleyici düşünme).
YARARLANILABİLECEK MÜZELERİN LİSTESİ
Aşağıdaki müzeler
listesi, çevrenizdeki ya da yolunuzun üstündeki müzeleri belirlemek için bir
kolaylık ve ilk hareket noktası olarak sunulmaktadır. Bu listedeki müzelerin
kullanılması tavsiye ediliyor değildir, tıpkı bu listede olmayan müzelerin
onaylanmadığı anlamına gelmediği gibi.
Pek çok yerel okul ya
da üniversite halka açık sanat, tarih ve bilim müzelerine sahiptir. Ayrıca, pek
çok müze personeli - eğer araştırırsanız- sizi yakın çevredeki diğer olanaklara
yönlendirmekten mutluluk duyacaktır.
Bu liste, 6600’den
fazla müzeyi ve 50’den fazla türde müze ürünü ve hizmeti satıcısını listeleyen
değerli bir kaynak olan The Official
Museum Directoryden (National Register Publishing Co., Wilmette, IL, 1989) türetilmiştir.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar