Print Friendly and PDF

NİÇİN ŞAİRLERE VE EDEBİYATÇILARA İHTİYACIMIZ VAR?



Nietzsche’yi bilmeyen yoktur. Bu kişi hayatında İslâm’ı tanımak için ancak birkaç edebiyat eseri karıştırmıştır. Dine olan karşı tutumu yüzünden İslâmî-Dinî kaynaklara uzanmaktan çekindiği halde Meşhur İran şâirlerinden Hafız-ı Şirazî’yide okumadan edememiştir. Çünkü Goethe dahi Hafız’ı okumaktan vaz geçememiş Doğu Batı Divanını yazmıştır.
Sözü buradan şimdi üniversitelere girişin tercih zamanı; çocuklarımıza sorun hangisi edebiyat eğitimi almak istiyor.
Cevap: %1;  diğer okuyacaklarda açıkta kalmamak için.
Tek hedef para ve makam.
Unutmayalım ki, kürsülerden veya kendilerine hasredilmiş mekanlardan mübarek zamanlarda  bağıran din alimleri (!), bir sorun bakalım, günümüzde kaç tane Avrupa’ya ön planda dini hassasiyetiyle kendini tanıtabilmiş, bir edebiyatçımız, yazarımız  var.
Var derler…
Nerede…..
Okumuşun, okumamışın diline pelesenk olmuş, günümüz yazarlarından kaç cümlemiz var.
Kültürü, kendini aşamıyorsa bir milletin aşacak neyi kalıyor ki….
Aşağıda metni sizin için alıntıladım. Pdf sinden makaleyi okumanızı isterim.
***************************
Nietzsche’nin eserlerine âşinâ olmayanlar için “Nietzsche” ve “İslâm” kelimeleri birbiriyle bağdaşmaz gibi görünür. Nietzsche, Külliyat ’ında (Gesamtausgabe) îslâm ve İslâmî kültürlere (İranlı meşhur şâir Hafız, Araplar ve Türkler’e) yüzden fazla referans verse de, onun İslâm’ı konu alan tek bir eseri (monograph) bile yoktur;
Tüm bunlar göz önüne alındığında, Nietzsche’nin eserlerinde İslâm, bizatihi hayatı olumlayan bir din olarak değil; daha çok, semitik dinler arasında hayatı olumlamaya en yakın din olarak ortaya çıkar. İslâm, diğer semitik dinler ile kıyaslandığında, gösterdiği umulmadık faziletinden -en azından, monoteist bir metafiziğe sahip olan İslâm, kız kardeşi olan Judeo-Hıristiyan dinlerden daha ‘erkeksi’ ve hayatı daha kuşatıcı olmasından dolayı Nietzsche tarafından övülür.
Nietzsche’nin bu göreli övgüsü, ondördüncü yüzyıl İran şâirlerinden Hafız’ı överken de görülebilir:
Tıpkı, İslâm’ın semitik, fakat her şeye rağmen olumlayıcı bir din olarak gösterildiği gibi, Hafız da Romantik bir şâir gibi değil, Romantizm’in olumlayıcı bir örneği olarak gösterilir.[1] Nietzsche'nin, Romantizm’i, “gerçeklikle tatminsizliğin” son ucu şeklinde ifade etmesi, kısmen Schopenhauerci kötümserliğe bir cevaptır.[2] Nietzsche'nin Romantik kişisi, bakışı daimî olarak “kendisinden ve kendi dünyasından” başka bir tarafa yönelten, genellikle de geçmişe yönelten bir kimsedir. Yine de, 1886 yılında bile Nietzsche’nin, Romantizmdeki iki muğlak unsuru birbirinden ayırt ettiğini görebiliyoruz: Yıkım ve değişim isteyen bir arzu ile sonsuzluk ve varoluş isteyen bir arzu. Bu ikinci kategoride, sanatın “şükran ve aşk” duygusundan doğduğuna inanan Rubens, Goethe ve Hafız gibi sanatçılar vardır.[3]
Nietzsche’nin Hafiz hakkındaki ifadeleri, onun “nadir ve ince Fas hayatının hâzineleri"[4] hakkındaki sözlerini andırır:
Hafız, bu dünyaya ait bir neşenin, dünyevî olanın yüceltilmesi, burası ve şimdinin Romantizmindeki geciktirme ve erteleme zayıflığına maruz kalmadan dönüştürülmesi ile ilişkilendirilir. Diğer bir deyişle, nasıl ki İslâm semitizmin kabul edilebilir bir yüzü ise, Hafız da Romantizmin “kabul edilebilir” bir yüzüdür.
Kaynak: DOĞU BATI- DÜŞÜNCE DERGİSİ YIL:7 | SAYI:25 | KASIM, ARALIK, OCAK 2003-04, sh: 223-238


° The Will to Power, s. 445.
[2]  a.g.e, s. 445.
[3]  a. g. e, s. 446.
44 The Anlichrist, s. 60.

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar