NOEL’E DÜŞEN RAHMET
26 Aralık 2015
Ortadoğu’da
hala bazı Doğu Hristiyanlığının çok küçük mezhepleri varlığını koruyabilmişse
bu Müslüman coğrafyasının din özgürlüğüne borçludur. Maruni bir Hristiyan olan
romancı Amin Maalouf’un dediği gibi
“ Ben hala Maruni
olmamı Müslüman denizinde bir ada olarak yaşayabilmemize borçluyum. Eğer Batı
Avrupa’da olsaydık yüzyıllar öncesinde dominant kilise anlayışı tarafından
çoktan asimile edilmiş olacaktık.”
Yenişafak/ AKİF EMRE
Yirminci yüzyılın
son Noel’ini Hristiyan âleminin en kutsal mekanında izleme imkanı bulmuştum.
1999 Aralık ayında Kudüs belgeseli çekmek için Filistin’deydim. 24 Aralık Cuma
günüydü ve Mescid-i Aksa her yerden gelen Filistinli Müslümanlarla doluydu.
Kubbet-üs Sahra’nın olduğu kısımda kadınlar olmak üzere diğer kısım büyük
avluda ise Filistin’nin her köşesinden gelen cemaatle dolmuştu. Barış süreci
henüz bozulmamış Ariel Şaron’un provokatif Mescid-i Aksa baskını yaşanmamıştı.
Filistinlilerin nisbeten daha rahat hareket etme imkânları vardı. Kontrol
noktaları yer yer kalkmış, mevcutlarında ise denetimler gevşemiş gibiydi. Bu
nedenle sadece Kudüs’ten ayda belli yaş üstü erkeklerden ibaret değildi cuma
namazına gelenler. Kurak, yağışsız bir mevsim hüküm sürüyordu. Cuma namazından
sonra muhteşem kalabalıkla beraber yağmur duası yapıldı. Eller semaya açıldı. Cumadan
sonra yüzyılın son Noel’ini izlemek üzere Beytüllahim’e (Bethlehem) geçtim. Hz.
İsa’nın dünyaya geldiği Doğuş Kilisesi’ndeki (Nativity ) ayini izleyecektim.
Her yer Filistin bayraklarıyla doluydu, Filistinli Hristiyan Araplar meydanı
erkenden doldurmuş, Katolik Kilisesi’nin Noel’i olması hasebiyle Batılı
Hristiyanlardan da gelenler vardı. Özellikle bir gün önce Kıyamet
Kilisesi’nde adeta yüz yüze geldiğim İspanya Başbakanı Jose M. Aznar ve İtalya
Başbakanı da ayindeydi. En önemlisi devlet başkanı sıfatıyla Yaser
Arafat da ayine gelmişti. Gece ayin başlamadan birden gök kapandı, bulutlar
sardı ve müthiş bir yağmur yağdı. Asrın son Noel’ini fotoğraflamak için gelen
bir Japon gazeteci şansına kahrediyordu. Ben Kudüs’te Mescid-i Aksa’daki yağmur
duasından bahsedince hem şaşırdı hem ama neden şimdi gibi hayıflanmaya başladı.
Rahmet tüm insan ve nemat ve cemaat içindi.
Müslümanların
duası Hristiyanları da kuşatacaktı elbet. Filistinli Müslümanlar ve Hristiyan
azınlık için bu ortam fazla sürmeyecek Siyonistlerin işgal tüm baskı ve
yıldırma yöntemlerinden ibadet özgürlüğü de etkilenecekti. Mescid-i Aksa’ya
Kudüs dışından gelebilmek hayal, 40-50 yaşın altındaki gençlere ise tümden
yasaklı hale gelecekti.
Hristiyan
nüfusun yoğun olduğu Beyt Lahm’deki Noel’in şenlikli havası ise bir daha
imkansız hale gelecekti. Osmanlı döneminde Mescid-i Aksa’ya gösterilen ilgi
kadar Kıyamet Kilisesi’ne ( ki anahtarı bile hala Müslüman ailededir) Doğuş
Kilisesi’ne de sahip çıkılmıştı.
Rahmet ve
merhametin adaletle temellendiği bir kubbenin temel sütunlarını yükselten
Müslümanlığa giydirilen imaja bakılırsa bu tarihi tecrübeden hiç ders alınmamış
gibi bir hal var. Ortadoğu’da hala bazı Doğu Hristiyanlığının çok küçük
mezhepleri varlığını koruyabilmişse bu Müslüman coğrafyasının din özgürlüğüne
borçludur. Maruni bir Hristiyan olan romancı Amin Maalouf’un dediği gibi “ Ben hala Maruni olmamı Müslüman denizinde bir ada olarak
yaşayabilmemize borçluyum. Eğer Batı Avrupa’da olsaydık yüzyıllar öncesinde
dominant kilise anlayışı tarafından çoktan asimile edilmiş olacaktık.”
Özellikle
Ortadoğu’daki Noel etkinliklerini, izlerken hoş ve anlamlı bir anı olarak Beyt
Lahm’deki Yaser Arafat’lı görüntü gözümün önüne geldi. Ve bir de Ramallah’ta
Siyonist kuşatma altında mum ışığında dünyaya seslenen, adeta tutsak alınmış
Arafat’ın son haykırışları…
Bugün Müslümanlara
terör ve katliam imajlı gömleği giydirmeye çalışanların kimlikleri ile bunu
küresel güç stratejisinde yarayışlı malzemeye çevirenlerin ait oldukları kültür
ve medeniyet, medyatik şiddet sorgulanamaz hale geldi.
Tam bunları
düşünürken yenilerde çıkan Muhammed Hamidullalh’ın kitabında aktardığı Gandi
ile alakalı bir not neleri yitirdiğimizin sarsıcı bir numunesi olarak zihnime
kazındı.
“Hindistan
istiklal mücadelesinin lideri Gandi bir gün istiklalden sonra devletin
siyasetinin ne olacağı hakkında büyük bir nutuk verdi.
Ben o zaman bir
talebe idim. Bir cümlesini hala unutamama:
Bizim
müstakbel hükümetimiz, Müslümanların Hulefa-i Raşidin gibi harekete etmelidir.”
Göklerden yağan
rahmet nasıl tüm insanları kuşatırsa, adalet de din ve teni ne olursa olsun
herkesi kuşatırsa özgürlük mücadelesi evren bir Hindu lider içinde model
olabilir.
Gandi ile ilgili
çarpıcı bir tavrı da Hindistanlı alim Ebu’l-Hasen En-Nedvi (1914-1999) den
dinlemiştim. Büyük alim Nedvi’in tanık olduğu olay da Müslümanların alması
gereken bir ders olarak tarihe geçecek nitelikte… Hilafet kongresinin
İngilizlere karşı mücadelesinde Müslümanlar olarak Gandi’den destek istemeye
giderler. Derler ki, siz Hindular olarak bize destek verin, biz de sizin
değerlerinizi gözeterek inek kesmeyelim. Gandi’nin cevabı bilgecedir:
- See more at:
http://www.iktibasdergisi.com/32120/#sthash.va5qwWr1.dpuf
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar