Print Friendly and PDF

ÖLÜM VE ORGAZM

Bunlarada Bakarsınız




Erotizmin filozofu George Bataille, öldürdükleri Tanrı’nın boşalan en yüksekteki yerini insanoğlunun bizzat doldurmasını öneriyor. Bataille’a göre, ancak en coşkulu iç dökmelerle kendisinden geçen insanoğlu böylesine zor bir işin üstesinden gelebilir. Kahkahalarla boğulan, içkiyle sarhoş, uyuşturucularla mest olan, pagan rituellerde vecd haline gelen ve erotik etkinliğinde orgazma ulaşan insanoğlu. Çünkü onun kurtarılmayı bekleyen bir hayatı var. Hayatı kurtarabilmek için önce hayatı yitirmek gerekir. Yitirebilmek için de her şeyden önce kazanmak.
Bataille gençliğinde yaşadığı yoğun dinsel deneyimler sonucunda tüm biçimsel teolojileri ve özellikle de erotizm karşıtı saydığı Hıristiyanlığı yadsıyan bir gizemciliğe yöneldi: 
“Kutsal ile ilgili öylesine çılgınca deneyimlerim oldu ki, bunları anlatacak olursam benimle alay ederler.”
Bataille da tıpkı büyük ölçüde etkilendiği Sade, Lautréamont, Artaud, Nietzsche gibi, Tanrı’nın ölümüne tanık olanlardan: “İlk önce güldüm; bu evreyi geride bıraktım, gülüşüm de kötü niyetli bir ilkbahar gibi eridi.” Fakat beri yandan Bataille, dinsel geleneklerin altını kazdıkları için Hıristiyan gizemcilerini ruh kardeşleri olarak selamlıyor. Çünkü onlar teslimiyet anlarında şehvani bir dille konuşuyorlar. Maurice Blanchot’ın tanımlamasıyla Bataille’ın gizemciliği, “selâmet ve umuttan feragat edilmiş” yeni bir teoloji.
Otta Rank doğumu bir yara olarak niteliyor. Doğum travması bütün korku ve tedirginliklerin haznesi. Yaşamın farklı evrelerinde tekrar ve tekrar yürürlüğe giren yabancılık duygusunun biricik kaynağı. İnsanoğlu ana rahminden koparak ışığa çıktığında kendisini yabancı bir dünyada bulmuş ve güvensizlik içinde duyumsamıştı. O, doğarken yitirmiş olduğu her şeyi ölümde yeniden kazanacak. Tibet Ölüler Kitabı ölümün üç aşamasından söz eder:
Chikhai Bardo başlıklı ilk bölümde ölümün fiziksel yönü anlatılır.
İkinci bölüm Chonyid Bardo ölümü izleyen düş aşamasına ayrılmıştır.
Sidpa Bardo başlıklı üçüncü ve son bölümde ise, ölene, yaşamın tüm sırlarının ifşa edileceği duyurulur. İnsanoğlu böylece doğumunun sırrına da erebilecektir.
Ölüm, yaşamın nihai noktasındaki en gerilimsiz an ve bunun bilincinde olan yalnızca insanoğlu. Bedeninin faniliğinin bilincinde olduğu için de ruhunu ölümsüz kılmak istemiştir. Bütün büyük kültürleri hep ölümün gölgesinde inşa etmiştir. Ölüm bilinci onun yaratıcılığını besleyen bir pınar olmuştur.
İnsanoğlu, tam da bu nedenle, doğada başıboş sarfiyattan sakınmaya çalışıyor. Fakat beri yandan da büyük bir tutkuyla bölünmek ve kendinden geçmek için uğraşıyor. Bu ikilem bir bakıma onun trajedisi, bir bakıma da ayrıcalığı. Varlığını hem tüketmek hem de sürekli kılmak istiyor. Sürekliliği ona yalnızca ölüm bahşedebilir. Oysa, ölümün bir adım ötesinde, tuhaf ikiz kardeşi yüzünü gösteriyor.
İnsan, sonluluğunun, faniliğinin bilincinde olan tek tür. O, tarihini ölülerini gömerek başlatmıştır. Ölümden hem korkar, hem de ölümün cazibesiyle büyülenir. Erotik eylem salt insana özgüdür, çünkü kaynağında ölüm bilinci vardır. Diğer deyişle, insan, ölümün trajik ön bilgisiyle erotik eylemde bulunur.
Kuşkusuz, erotik eylem ve yalın cinsel ilişki birbirinden çok farklı. İlkini haz taçlandırıyor; İkincisi ise üremeye yönelik ve dolayısıyla işlevsel. Erotizm tabuları tanımayı gerekli kılıyor. Eğer yasak çiğnediğini bilmeseydi, insanoğlu haz duyamazdı. Oysa cinsel eylem anında yasak çiğnemek bir yana, “üreyip, çoğalın’’ kutsal buyruğunu yerine getirmektedir.
Freud ve Norman O. Brown’ın metinlerinde penisin karanlığa gömülmesi ve orada çökmesi ölüm ile özdeşleştirilir. Cinsel ilişki (erkek için) döl yatağına geri dönüştür.
Oysa Bataille erotizmde dişinin ayrı bir varlık olarak eridiğine işaret ediyor. Bataille’a göre bu “ilk yıkıcı eylemin sürekliliğinde” kadın kurban, erkek ise kurban edendir.
Etnoloji (budunbilim), insanların ırklarına ayrılışını, ırkların kökenini, oluşumunu, yeryüzüne yayılışını, aralarındaki bağıntıları ve bunların töre, dil ve kültür niteliklerini, genel yasalar çıkarmak amacıyla inceleyip karşılaştıran bilim dalına verilen isimdir.
Bataille, budunbilimci (ethnologist etnolog )  Marcel Mauss’dan etkilenerek Azteklerin ve diğer yerlilerin taşkınlık dolu kurban törenlerine büyük ilgi duydu. Aztekler kış gündönümünde, her gece yok olan fakat her şafakta yeniden doğan güneş tanrısı Huitzilopochli için savaş esirleri, yağmur ve fırtına tanrısı Tlaloc için de çocukları kurban ediyorlardı. Bu yerlilerde güneş, cennetin gözü olarak kutsanıyordu. Güneş tanrısı için insan kurban edilmesi ise, cennete yol döşemek anlamına geliyordu. Peru’daki Ma yerlilerinin kültüründe de seçilmiş kadınlar, Güneşin Bakireleri (güneşe tapılan) tapınaklarla özdeşleştiriliyordu. Bataille da güneşi hiçbir karşılık bulma umudu olmadan, insanoğlunu enerjisiyle aydınlığa boğan ideal müsrif olarak kişileştirir.
Bataille yasayı da belirtiyor: “Cazibesiyle büyülemeyen hiç bir şeyin bilgisini edinme. Açık sınırlarda asla durma.” Sh: 153-162

Kaynak: Halil TURHANLI, Kahinler ve Müjdeciler- Radikal Politika, Sanat ve Erotizm Üzerine Denemeler, 1. basım Mart 2004, İstanbul

CUMHURİYET Bilim Teknik ekinin 15 Ağustos sayısında ilginç bir açıklama yer aldı. Önce derginin yazarı Tahir M. Ceylan bir yazısında, "Erkekler ölürken ereksiyon olur" dedi. Ardından Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Bölümü Başkanı Prof. Dr. Ahmet Yılmaz, derginin Tartışma-Editöre Mektup sayfasına gönderdiği açıklamada, "erkekler ölürken ereksiyon olmaz" sözleriyle bu iddiaya karşı çıktı. Uzmanlara göre, erkeklerin ölürken ereksiyon olması mümkün değil, ancak iple asılan erkeklerde meni atımı görülebiliyor.
Aylak Bilgi adlı köşesinde Tahir M. Ceylan adıyla yazan psikiyatrist Dr. Mehmet Emin Ceylan, ekin 20 Haziran sayısında yayımlanan denemesinde, bir zamanlar dinlediği Cansızoğulları sülalesinin hikáyesini anlatıyor: "Hiç çocuğu olmayan bir kadın kocası öldüğü an, havsalaya zarar bir kararla kocasının üstüne biner (Erkekler ölürken erkeklik organlarında dikilme ve boşalma olur) ve onun dölünü içine alıp bir ölüden hamile kalır, o son tohumdan türeyen sülale bugün Anadolu’nun her yöresine dağılmıştır ve hepsinin de adı bir ölüden geldikleri için Cansızoğulları’dır."

Mümkün değil
Dr. Ceylan’ın yazısına Prof. Dr. Yılmaz cevap verdi. Ölüm sertliği dışında peniste ereksiyon oluşmasının mümkün olmadığını savunan Prof. Dr. Yılmaz, yazısında şu görüşlere yer verdi:
"Yapısında kas bulunan tüm dokularımız ölümden bir süre sonra katılaşmaya başlar. Buna ölüm sertliği, ölüm katılığı denir. Ölümünün üzerinden iki saat kadar geçmiş bir insanı, ensesinden tutup bir tahta gibi ayakları üzerine dikebilirsiniz. Bunun moleküler biyolojisi ayrıntılarıyla biliniyor. Halk arasında yaygın olan ölümden sonra erkeklerin sakalı bir miktar uzar şeklinde söylenegelen inanışın mekanizması aslında buna dayanmaktadır. Kıl köklerindeki küçük kaslar da kasılarak sertleştiği için kıllar uzamış gibi görünür. Erkeklerde prostat yakınında bulunan ve semen (meni) depolayan kesecikleri çevreleyen kaslar da bu katılaşmadan etkilendiğinden bazı erkeklerde ölümden bir süre sonra (birkaç saat) meni görülebilir. Bu durum bazı olgularda, ölümden önce cinsel bir eylem içinde bulunulduğu şekilinde yanlış yorumlanabiliyor. Bu durumların hiçbirinde, ölüm sonrası cinsel ilişkiyi gerçekleştirecek ereksiyon olanaklı değil. Çünkü ereksiyonun temel itici gücü kan basıncıdır. Çalışmayan bir kalbin ereksiyon oluşturabilecek bir basınç yaratması mümkün değildir..."

Kan dolaşımı yok
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Emre Akkuş da, Prof. Dr. Yılmaz’ın görüşünü destekliyor: "Ereksiyon mekanizmasının birinci kuralı penisin kanla dolması. Ölen bir vücutta kan dolaşımı olmadığından ereksiyondan sözetmek mümkün değil. Sadece ölüm sertliği denilen durumda, hafif bir sertleşme olabilir. Ancak buna ereksiyon asla denemez."
http://www.hurriyet.com.tr/olurken-ereksiyon-mumkun-olur-mu-9693191

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar