ÖNCEDEN NEYDİ Kİ, ŞİMDİ NE OLSUN
Hazreti Mevlâna
Celâleddin Rûmî kaddesellâhü sırrahu’l âlî
buyurdu:
Eski
zamanlarda
gelip
geçmiş
nice
ümmetleri
taştan
suret
yaktı
yandırdı.
Dinlerine de
ateş
saldı.
Gönüllerine
de.
Artık bu suret
canlı
olursa
nasıl
olur
neler
yapmaz o?
Fitnesi
her an
bir
başka
çeşittir
onun.
Suret aşkı
Gençlerin
gönlüne
mızrak
gibi battı.
Her
biri
bulut
gibi
gözyaşları
döküyor,
elini
dişliyor,
yazık
diyordu.
Büyüklerin önceden
gördüğünü
biz
şimdi gördük.
O
eşsiz kişi,
bize ne kadar
antlar
verdi.
Cilt VI, b.3765-3769
Her
şeyin adını,
nasılsa
öylece bilmiş
sonunda
ne olacaksa
sonuna
kadar da
agâh
olmuştu.
O, eşyaya
ne
lâkap verdiyse
değişmemiştir;
çevik
dediği
tembel
çıkmamıştır.
Sonunda
mümin
olacak kimseyi
önceden
gördü;
sonunda
kâfir olacak
adam
da ona belli oldu.
Her şeyin adını,
bilenden
işit;
“Allemelesmâ”
remzinin
sırrını
duy!
Bize göre
her
şeyin adı,
görünüşüne
tâbidir;
nasıl
görünüyorsa
biz,
ona öyle deriz.
Fakat
Tanrı’ya göre
içyüzüne,
hakikatine
tâbidir.
Cilt I, b.1235-1239
Gençken
daha
kanaatliydin;
şimdi
altın istiyorsun,
halbuki
sen
önceden
altındın.
Üzümlerle dolu
bir
asmaydın;
nasıl
oldu da
kesada
uğradın;
üzümün
tam olacakken
bozulup
gittin?
Meyvanın
günden
güne
daha
tatlı olması lâzım.
İp eğirenler gibi
gerisin geriye gitmenin
lüzumu yok!
Sen bizim
eşimizsin;
işlerin başarılması için
eşlerin aynı huyda
olmaları lâzımdır.
Eşlerin
birbirine
benzemesi
lâzım.
Ayakkabı
ve mestin
çiftlerine
bir bak!
Ayakkabının
bir teki ayağa
biraz dar gelirse
ikisi de işine yaramaz.
Kapı kanadının
biri küçük,
diğeri büyük olur mu?
Ormandaki aslana
kurdun çift olduğunu
hiç gördün mü?
Bir gözü bomboş,
öbürü tıka basa
dolu olsa hurç,
devenin üstünde
doğru duramaz.
Ben sağlam
bir
yürekle
kanaat
yolunda
gidiyorum;
sen
neye kınama
yolunu
tutuyorsun?”
Cilt I, b.2305-2319
Tartacağın
altın da
külçe
değil, tozu var,
kırık
dökük bir şey.
Elin
titreyecek,
yere
dökeceksin,
Sonra bana
bir
süpürge
ver
de toza,
toprağa
dökülen
altınımı
süpüreyim
diyeceksin.
Altını süpürüp
bir
yere toplayınca da
güzelim,
kalbur isterim
diye
tutturacaksın.
Ben, işin sonunu
önceden
gördüm,
iyisi
mi hadi sen
başka
bir yere git!”
Cilt III, b.1630-1634
Yahut
muhalife
müdana
eder,
onun
gönlünde
bir
yer kazanır?
Çünkü kötü huyu
adamakıllı
kuvvetlenmiştir.
Karınca
gibi olan
şehveti,
itiyat
yüzünden
adeta
ejderha kesilmiştir.
Şehvet yılanını
önceden
öldür.
Yoksa
hemencecik
ejderhalaşır.
Fakat herkes,
yılanını
karınca görür.
Sen
kendini
bir
gönül sahibine sor!
Bakır,
altın
olmadıkça bakırlığını;
gönül
padişah olmadıkça
müflisliğini
bilmez.
Cilt II, b.3470-3474
Hadi
Müslümanlara
ziyan
ver, keseni,
dağarcığını
iki kat doldur.
Ben, sana aynada
görünen
bu
kaza ve kaderi
kerpiçte
gördüm.
Akıllı kişiye,
sonda
görülecek şey
önceden
görünür,
gönlüne
doğar;
bilgisi
az kişiye
sonunda!”
dedi.
Adam tekrar feryat
edip
dedi ki:
“
Ey iyi ahlâklı, lûtfet.
Başıma
kakma
yüzüme
vurma.
Ben, iyiliğe
lâyık
bir adam değilim,
ancak
öyle hareket
edebilirdim…
ettim
de.
Sen, benim
liyakatsızlığıma
iyi bir karşılık ver,
lûtfet.”
Cilt III, b.3370-3374
Kaynak:
Mesnevî-i Şerif
HAY HAY MI, VAY
VAY MI?
Hazreti Mevlâna
Celâleddin Rûmî kaddesellâhü sırrahu’l âlî
buyurdu:
Sünnet yoldur,
topluluk da yoldaşa benzer.
Yolsuz yoldaşsız oldun mu
bu daracık yerde helâk oldun gitti.
Akla düşman olan yoldaş,
yoldaş
değildir.
O,
bir fırsat arar ki
elbiseni
alıp götürsün.
Seninle beraber gider,
gider
ama bir aşılmaz bele,
boğaza
gelsin de
varını
yoğunu
yağma
etsin diye.
Yahut
da
o
yoldaş dediğin kimse
görünüşte
cesurdur
fakat
hakikatte korkak.
Bu
sarp iş başa düştü mü
dönmek
için sana
ders
vermeye kalkışır.
Korkaklığından
dostunu
da korkutur.
Böyle yoldaşı
düşman bil, dost değil.
Bu yol,
insanın
canıyla başıyla
oynayacağı
yoldur.
Her
meşelikte, her sazlıkta
yufka
yüreklileri
geriye
çevirecek
bir
âfet vardır.
Din yolu,
her puşt tabiatlının
gideceği yol değildir.
bu yüzden de
tehlikelerle doludur.
Yoldaki bu korku,
unu
kepekten
ayıran
elek gibi
insanların
da
yüreklilerini
yüreksizlerinden
ayırt
eder.
Cilt VI, b.502-509
Şarap,
küpte
gizlice
senin
yüzünün
iştiyakiyle
kaynayıp
coşar.
Sen baştanbaşa
denizsin,
ıslaklığı ne istersin ki?
Sen,
tamamıyla varlıksın,
yokluğu
ne ararsın ki?
Ey
parlak ay,
tozu
ne yapacaksın?
Ay
bile,
senin
yüzüne
bakar
da sararır.
Cilt V, b.3570-3573
**
Ey
gönülden
yüzlerce teşvişi gideren!
Şimdi
senin nöbetin,
hadi,
oynat sakalını!
Kahpelik eder de
şimdi
sakalını
oynatmazsan
bundan
önce de
sakalına
gülmüş olursun.
Başkalarına
öğüt
verme vaktinde
hay hay,
iş
başa düşünce
karılar
gibi
vay,
vay ha!
Başkalarının
derdine
derman
oluyordun
ya;
şimdi
dert,
sana
konuk oldu,
fakat
susuverdin.
Cilt VI, b. 3905-3908
**
Ben
kendimi
beğenmekteydim,
baştanbaşa
dertten
ibarettim.
Padişahım,
her
dertliye deva verdi.
Cehennemliktim,
kötülüklerle,
şerlerle
doluydum.
Onun
ihsan eli
beni
bir kevser
haline
getirdi.
Cilt V, b.4165-4166
Kaynak:
Mesnevî-i Şerif
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar