OSMANLI DEVLETİNİN ORTAYA ÇIKIŞINI VE DEVAMLILIĞINI MÜJDELEYEN DOĞRU HABERLER VE SADIK RÜYALAR
Müverrihlerden [tarihçilerin]
birçoğunun rivayet ettiğine göre,
Ertuğrul Gazi, Osman Gazi doğmadan, bir gece rüyasında, ocağından bir
suyun kaynayıp gittikçe çoğaldığını, büyük bir deniz haline gelerek bütün
yeryüzünü doldurduğunu gördü. Uyanınca gördüğü rüyayı ârif bir kimseye anlattı, tabir etmesini istedi. O
da Ertuğrul Gazi’nin rüyasını «senin bir çocuğun
doğacak. O ve soyu bütün yeryüzüne,
yahut da büyük bir kısmına hükmedecekler» şeklinde tabir eyledi. Bir veya birkaç gün sonra da Osman Gazi doğdu. Yine
Ertuğrul Gazi, bir gece, ülemâdan bir kimseye misafir olup, bulunduğu odada bir
kitap gördü. Sordukta, ev sahibi, «bu kitap, Allahu sübhanehü ve teâlâ hazretlerinin, Resul-i Ekremine inzal
buyurdukları Kur’an-ı Kerim’dir» dedi. Sonra ev sahibi uyumak
için gidip de Ertuğrul Gazi mushafın bulunduğu odada yalnız kalınca, kalkıp
sabaha kadar mushafı şerifin huzurunda, hürmet ve ta'zim için ayak üzere durdu. Fakat bir ara uykuya varınca, rüyada
kendisine «sen benim Kelâmıma hürmet ve saygı gösterdin, ben de senin evlâdına kıyamet gününe kadar
daim olacak bir ulu devlet ihsan eyledim» diye hitap olunduğunu işitti.
Bu meseledeki sahih rivayetlerden
bir diğeri de şudur: Şeyh-i Ekber Muhyiddin îbni Arabî kuddise sırruhu'l-âlî
cifr ilmi yardımıyla ve ayetlerin gizli
manâlarından Osmanlı Devleti’nin şânınm
yüceliğini ve kıyamete kadar daim
olacağını keşfetmişlerdir. Bunu «Daire-i Nu’maniye fi’d-Devlet’il-Osmaniyye» adlı eserlerinde zikretmişlerdir. Bu, cifr ilmini bilenlerin malûmudur.
Şeyh-i Ekber, bunu Osmanlı Devleti'nin zuhurundan yetmiş sene evvel istihraç
etmişlerdir.
Mevlâna Celâleddini Rumî hazretleriyle —kuddise sırruhu'l-âlî— ilgili bazı
menkıbelerde hikâye olunduğuna göre, Ertuğrul Gazi, Konya’ya her gelişinde kendilerini ziyaret ederlerdi. Bir
keresinde, henüz küçük bir çocuk olan Osman Gazi'yi de beraberlerinde Şeyh’e
getirip hayır dualarını rica eylediler. O sırada Selçuklu hükümdarı bulunan
kimsenin kalenderi olan bir şahsa
bağlandığını işiten Hazreti Mevlânâ «hoş
şimdi hükümdar kendine bir baba bulduysa
biz de kendimize bir oğul bulduk» diyerek Osman Gazi'nin elinden
tutup hayır dua eylediler. O'nu ulu ve devamlı olacak bir devletle müjdelediler. Madem ki «bunun
oğulları ve torunları benim neslime
inanırlar ve bağlanırlar, devletleri
daim olsun» diye de dua buyurdular.
Sultan Rükneddin, Mevlâna
hazretlerine mürid olup onu kendine baba yaptıktan bir zaman sonra eşi benzeri
olmayan büyük bir toplantı yaptırdı. Derler ki o zamanda Şeyh Babayı Merendî
denilen ihtiyar bir adam var idi. Riyazet sahibi, zahid ve bilgin bir adamdı
İnsan yüzlü bir takım şeytanlar bu
şehyle arkadaş olmuşlardı Bunlar,
Sultanın yanında bu şeyhi o kadar övdüler ki
Sultan onun sohbetini büyük bir arzu ile istedi. Nihayet emretti,
sarayın holünde bir semâ terdip edip tam bir ikramla Şeyh Babayı Merendî’yi
getirdiler. Bütün büyükler onu karşılayarak i’zaz ve ikramla başköşeye
oturttular. Sultan da bir kürsü koyarak kendi tahtının yanında oturdu. O sırada
Mevlânâ içeri girdi, selâm verip bir köşeye çekildi. Kur'an-ı Mecid’in
okunmasından sonra muarrifler fasıllar okudular. İslâm Sultanı, Mevlâna
hazretlerine bakarak: Hüdavendigâr’ın, ulu şeyh
ve bilginlerin malûmu olsun: Bu halis kul, Şeyh Baba hazretlerini baba edindi,
o da beni oğulluğa kabul etti
dedi. Orada bulunanların hepsi «Aferin
mübarek olsun» dediler. Hüdavendigâr hazretleri, kıskançlığından «Gerçekten Sa'd çok kıskançtır, ben Sa'd’dan daha
kıskancım. Tanrı da benden daha
kıskançtır. Eğer Sultan onu baba
edindi İse, bi7 de kendimize başka birini oğul ediniriz» dedi ve nara atarak yalınayak çıkıp
gitti. (Şems el-Din Ahmed el Eflâkî
el-Arîfî, Menakıb el-Ârîfîn, c. I, sh. 146, yayınlayan. Tahsin Yazıcı, Ankara 1959;
tercümesi; Ariflerin Menkıbeleri, c. I,
sh. 140, çeviren Tahsin Yazıcı, İstanbul 1964)
İdris Bidlisi’nin «Heşt Behişt»
adlı tarihinde naklettiğine göre, o
devirde, Kumral Abdal adlı salih bir
kimse vardı. Yenişehir havalisinde oturur, zaman zaman dervişleriyle küffâr
köylerine gaza ederdi. Bir gün, Hazreti Hızır aleyhisselâm yahut
evliyâullahdan bir kimse Kumral Abdal'la
buluşup «Allahu Teâlâ Osman
Gazi’ye kıyamet gününe kadar devam edecek ulu
bir devlet ihsan eyledi, var müjdele» diye emretti. Kumral Abdal, Osman
Gazi’yi bilmezdi. O kimse, Osman Gazi’nin tanınmasına yarayacak bazı işaretleri
bildirdi. Kumral Abdal, o işaretler yardımıyla Osman Gazi'yi bulup müjdeyi verince, Osman Gazi çok
sevindi ve «şimdi bir kılıç ile
bir maşrabam var, ikisini de sana
veriyorum» dedi. Kumral Abdal sadece
maşrabayı uğur olarak (teberrüken) aldı. Bir müddet sonra Osman Gazi, onun için
bir zaviye yaptırıp Yenişehir
yakınlarındaki birçok köyü ve tarlayı bu zaviyeye vakfettiler.
Müverrih Ruhi’nin tarihinde
zikrettiğine göre, eskiden Türkmen
kabileleri arasında, Korkut Ata adlı keşif ve kerâmet sahibi bir kimse vardı. Bir gün buyurdu ki «saltanat ve hanlık sonunda Oğuz Han'ın vasiyeti üzre Kayı Han’ın oğullarına geçecek
ve ahir- zamana kadar onlarda
kalacaktır».
Osman Gazi’nin kabilesine de Türkmenler arasında, beyleri ve ileri
gelenleri Kayı Han evlâdından
olduklarından, Kayı Hanlı denirdi..
(Muharrem Ergin, Dede Korkut Kitabı, sh. 73, İstanbul, 1958)
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar
Yorum Gönder