Print Friendly and PDF

OTRANTO ZAFERİNİN ARDINDAKİ GERÇEK!



Reha Bilge

1953’te Ankara’da doğan Reha Bilge, Galatasaray Lisesi ve Viyana Üniversitesi’nde öğrenim gördü. “Sur ve Sultan”, “Dervişler ve Sultanlar” gibi romanların, “Siyah Beyaz Arasında Türkiye ve Avrupa” adlı kitabın yazarıdır. “1514 Yavuz Selim ve Şah İsmail” adlı eseri, Batı Asya coğrafyasında ortaya çıkan derin fay hatlarını ve günümüze uzanan sonuçlarını analiz etmektedir. Reha Bilge’nin 2012 yılında yayımlanan, “II. Bayezid, Deniz Savaşları ve Büyük Strateji” adlı kitabı, farklı bir 2. Bayezid portresi çizmektedir. Yine 2012’de yayımlanan, Matrakçı Nasuh’un “Tarih-i Sultan Bayezid” adlı eseri, bir Mertol Tulum ve Reha Bilge ortak çalışmasıdır.
Yeni Papa I. Franciscus, Otranto’da 15’inci yüzyılda Türklere karşı savaşmış 800’den fazla İtalyanı, ‘aziz’ ilan etti. Olayın gazetelere yansımasıyla Türk kamuoyu haberi, garip bir sessizlikle öğrendi. Aradan 533 yıl geçtikten sonra Otranto ve azizleri nereden çıkmıştı? Otranto neydi? Orada neler olmuştu? Yüzyıllar önce yaşamış insanlar, durup dururken neden aziz yapılmıştı? Yeni Papa’nın neden Otranto konusunu hatırlamış veya hatırlatmak istemişti? Otranto acaba neyin simgesidir ve ne ifade etmektedir?
Bir meydan okuma
Papa’nın bu kararının bir rastlantı olmayıp, bir amaç çerçevesinde alındığı, bir mesaj verilmek istendiği tahmin edilebilir. Olayın arka planında, büyük Fatih döneminde gerçekleştirilen bir deniz seferi yatmaktadır. Lâkin Otranto, bir askeri karşılaşmanın çok ötesinde bir anlam taşıyor olmalıdır ki Papalık yüzyıllar sonra anımsamak gereğini duymuştur. Otranto seferi için Akdeniz’de, 15 ve 16’ncı yüzyılda, Türklerle Venedikliler arasında oynanan büyük stratejik oyunun ayrılmaz bir parçasıdır demek mümkündür. 1470 yılında, yani Fatih döneminde, Eğriboz alınmıştır. Burası önemli bir üstür ve Venedik’in Akdeniz’deki çıkarlarına karşı ciddi bir darbe olarak görülmektedir. Venediklilerin buna yanıtı, Kıbrıs üzerindeki egemenliklerini pekiştirmek ve tahkim etmek olmuştur. Otranto seferi de, stratejik bağlamda, Fatih’in riskli, lâkin cesur ve kapsamlı bir karşı hamlesidir.Otranto, İtalya çizmesinin altında, o zamanki Napoli Krallığına ait dilimizde Apolya veya Pulya’da denilen- Puglia bölgesinde yer almaktadır.
Yayılma stratejisi
Üstelik, Türklerin, Akdeniz’de, belki de bu çapta gerçekleştirdiği ilk çıkarma harekâtı denemesidir. Sefer, Akdeniz’deki deniz savaşları, deniz üstünlükleri ve yayılma stratejisi bakımından, tam anlamıyla bir stratejik meydan okumadır. Arkasında geniş bir hayal gücü, yüksek bir cesaret, üstün bir kurmay yeteneği gizlidir. 1480 yılında, Fatih’in emriyle başlayan sefer, ünlü Gedik Ahmet Paşa komutasında yürütülmüştür. Hem bir deniz, hem de bir kara üssü niteliğindeki Otranto’ya denizden ulaşmaya çalışmak, o dönemin Türk yayılma stratejisi açısından doğru karardır. Çünkü İtalya’nın kuzeyinden, kara yoluyla oraya ulaşmak, bol engelli, engebeli ve pahalı bir hedeftir. Yani, oraya bir çıkarma harekâtı yapılmasıdır. Fatih Sultan Mehmet ve yetenekli komutanı Gedik Ahmet Paşa’nın, başarıyla uyguladıkları plan tam da budur. Gedik Ahmet Paşa, 1480 Temmuzunda, 132 gemiye bindirilmiş, 18.000 kişi olduğu tahmin edilen bir kara kuvvetiyle harekete geçer. Çıkarma yapılır. Ardından, on beş gün içerisinde Otranto ele geçirilir.
Tarihsel boyutu
1481 yılında Fatih’in ölümüyle, Şehzade Cem, ağabeyi 2.Bayezid’e karşı ayaklanmış; o yüzden İstanbul’daki siyasal irade felç olmuştur. İktidar mücadelesi içerisindeki 2.Bayezid, Gedik Ahmet Paşa’yı yanına çağırmak zorunda kalmıştır. Komutansız kalan, denizden hiçbir destek alamayan Otranto’daki kuvvetler  yenilmiş ve dağılmıştır. Sonuçta Türkler Otranto’da ancak on beş ay kadar dayanabilmiştir. Bu kadar kısa süren ve Türkler açısından yenilgiyle sonuçlanan bir olay, Papalık tarafından, neden 533 yıl sonra gündeme alınmaktadır?
Otranto’lu azizlerin kilit sorusu işte budur. Otranto bir simgedir. Papalık açısından onu asıl unutulmaz kılan savaşın kendisi değil, oylumu ve tarihsel boyutudur. Daha doğrusu Papalık açısından temsil ettiği tehlikedir. Roma’nın, hiç beklenmedik bir noktadan tehdit altına girmesi; İtalya’nın ve Batı Akdeniz’in Türk egemenliği altına girmesi riski, Papalık bilinci açısından asla unutulmaması ve tekrarlanmaması gereken bir husus olarak, Otranto azizleri olayıyla gündeme getirilmektedir.
Ortak ticari alan
Otranto projesinin kalıcı olması halinde, Akdeniz’in ve Avrupa’nın bütün stratejik, demografik ve kültürel dengeleri değişecektir. Tıpkı İstanbul’un fethinde olduğu gibi, tarih başka bir derin mecrada akacaktır. Eğer Otranto üzerinden Roma, orta İtalya ve muhtemelen kuzey İtalya, Türkler tarafından ele geçirilmiş olsa idi, Akdeniz ve Avrupa tarihinde derin bir kırılma yaratacağını söylemek yanlış bir tespit olmayacaktır. Başarılı olması halinde, Otranto projesi, “pax-romana” gibi, belki Akdeniz’in bütününü kapsayan bir çeşit “pax-turcica” yaratacaktır. Endülüs, Avrupa ve Türkiye’nin dinamikleri köklü değişikliklere uğrayacaktır. Endülüs uygarlığı büyük bir olasılıkla yok edilemeyecektir. Doğu ve Batı Roma herhalde aynı yönetim altında yeniden birleşecektir. Katolik ve Ortodoks Kiliseleri, doğu ve batı Hıristiyanlarıyla Müslümanlar aynı imparatorlukta birlikte yaşayacaktır. Bunu da ötesinde, zenginlik ve jeopolitik güçler dengesi, büyük bir olasılıkla Akdeniz’de kalacak, bu deniz Türkler, İtalyanlar, Araplar, Güney Slavlar, Yahudiler ve diğerlerinin ortak ticari alanı olmaya devam edecektir.
Senaryo
Bu şimdi tasavvur edilmesi mümkün olmayan, farklı bir Akdeniz imgesidir. Aynı senaryonun devamı da farklı bir Avrupa ve farklı bir “Avrupa Birliği” kompozisyonudur. İşte Otranto’yu Papalık için unutulmaz kılan, 533 yıl sonra bile ürküten, telaşa sürükleyen de budur. Farklı bir Akdeniz ve farklı bir Avrupa ihtimalinin düşleri işgal etmesi. Tabii ki gerçek başkadır. Ama, Otranto azizlerinin icat edilmesinin arkasında tam da bu senaryo yatmaktadır. I.Franciscus ile birlikte Papalık, bu senaryoyu kötümserlik ve endişeyle okumaktadır. Böyle bir okuyuşun şimdi gündeme gelmesi pek hayra alamet değildir. Umalım ki, krizlerle boğuşan Avrupa’da, “Otranto Azizleri” yeni bir “ortak düşman” simgesine yol açmasın. Çünkü Avrupa’da, “Türk karşıtı” yeni ırkçı bir söylemden çok, istikrar ve işbirliğine ihtiyaç vardır..

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar