PAMELA MEYER: BİR YALANI NASIL FARK EDERİZ?
[Yalan söyleyen doğrucuların gerçeğini
öğrenmek için]
Bu odadaki kimseyi telaşlandırmak istemiyorum, ama dikkati çeken birşey var
ki sağınızdaki kişi bir yalancı.
Solunuzdaki kişi de bir yalancı.
Şu an oturduğunuz koltuktaki kişi de bir yalancı.
Hepimiz yalancıyız.
Bugün yapacağım şey hepimizin neden
yalancı olduğu konusunda araştırmaların ne dediğini, nasıl bir yalan gözcüsü
olabileceğinizi ve neden bir adım daha atıp, yalan yakalamaktan gerçeği aramaya
ve nihayetinde güven kurmaya geçmek isteyebileceğinizi göstereceğim.
Güvenden bahsetmişken, “Yalan Gözcülüğü”adlı kitabı yazdığımdan beri
kimse benimle yüz yüze görüşmek istemiyor, hayır. “Önemli
değil, sana e-posta atarız.” diyorlar. Starbucks’ta bir kahve görüşmesi
bile yapamıyorum. Kocam da, “Canım, yalancılık mı?
Belki de yemek yapmaya odaklanabilirdin. Fransız mutfağına ne dersin?”diyor.
Başlamadan önce, yapacağım şey size
amacımı açıklamak olacak, amacım “Yakaladım Seni” oyununu öğretmek değil. Yalan
gözcüleri her şeye kusur bulan, odanın arkasından “Yakaladım
seni! Kaşın seğirdi. Burun deliklerin genişledi. “Lie To Me” dizisini
izliyorum. Yalan söylediğini biliyorum.”diye bağıran o çocuklar gibi
değiller. Hayır, yalan gözcüleri yalancılığı nasıl yakalayabileceklerine dair
bilimsel bilgiye sahiptirler. Bunu doğruya ulaşmak
için kullanıyorlar ve deneyimli politikacıların her gün yaptığı şeyleri
yapıyorlar; zor insanlarla zor görüşmeler yapıyorlar, bazen çok zor zamanlarda.
Ve bu yola temel bir önermeyi kabul ederek
başlıyorlar, ve bu önerme de şu:
Yalan söylemek işbirlikçi bir eylemdir.
Bir düşünün,
bir yalanın yalnızca dile getirme ile herhangi bir gücü yoktur.
Gücü, bir
başkasının yalana inanmaya razı olması ile ortaya çıkar.
Biliyorum, bu kulağa sert gibi
gelebilir, ama bakın, eğer herhangi bir zamanda size yalan söylendiyse, bu
yalan söylenmeye razı olduğunuz için olmuştur.
Yalan söylemek
hakkındaki birinci gerçek:
Yalan söylemek işbirlikçi bir
eylemdir. Her yalan zarar vermez. Bazen sosyal itibar adına yalancılığa
isteyerek katılabiliriz, belki sır olarak saklanması gereken bir sırrı saklamak
için. “Güzel şarkı,”deriz. “Tatlım, o elbise içinde hiç şişman görünmüyorsun.”Ya
da favorilerden birisi olan şunu söyleriz, “O
e-postayı az önce spam dosyasında buldum. Çok özür dilerim.”
Ama bazen yalancılığa istemeyerek
katılıyoruz. Ve bunun da bizim için dramatik bedelleri var.
Geçen yıl A.B.D.’de sadece kurumsal dolandırıcılıkta 997 milyar dolar
gördük.
Bu neredeyse
bir trilyon dolar. Bu gelirlerin yüzde yedisi.
Yalancılık
milyarlara mal olabilir.
Enron’u, Madoff’u, ipotek krizini düşünün.
Ya da çift taraflı ajanlar ve hainlerin durumunda,Robert Hanssen ya da
Aldrich Ames gibi, yalanlar ülkemize ihanet edebilir, güvenliğimizi riske
atabilir, demokrasiyi zayıflatabilir, bizi savunanların ölümlerine sebep olabilir.
Yalancılık aslında çok
ciddi bir iştir.
Bu
dolandırıcı, Henry Oberlander, o kadar etkili bir dolandırıcıydı ki İngiliz
yetkililer Batı dünyasının tüm banka sistemini yerle bir edebileceğini
söylüyor. Ve bu
adamı Google dahil hiçbir yerde bulamazsınız. Bir kez röportaj verdi, ve
şunları söyledi:
“Bakın, tek bir kuralım var.”
Ve bunun
Henry’nin kuralı olduğunu söyledi,
“Bakın,
herkes size birşey vermeye gönüllü. Aç oldukları her ne ise onun için size
birşey vermeye hazırlar.”
Ve bu da
düğüm noktası.
Eğer kandırılmak istemiyorsanız, bilmeniz gereken şey, neye aç olduğunuz.
Hepimiz
itiraf etmekten nefret ediyoruz.
Herbirimiz
daha iyi bir eş, daha akıllı, daha güçlü, daha uzun, daha zengin olmayı
diliyoruz — liste devam ediyor.
Yalan söylemek bu boşluğu doldurmak, kim ya da nasıl olmak istediğimiz
hakkındaki dileklerimizi ve fantazilerimiz ile gerçek halimizi bağlamak için
bir teşebbüstür. Ve bu boşlukları doldurmak için hemen yalanlara başvuruyoruz.
Ama başka
bir araştırma yabancıların birbirleriyle tanışmalarının ilk 10 dakikasında üç
kez yalan söylediğini gösterdi.
Bu veriyi ilk duyduğumuzda,
irkiliyoruz. Yalan söylemenin ne kadar yaygın olduğuna inanamıyoruz. Temelde
hepimiz yalana karşıyız. Ama eğer daha yakından bakarsanız, olaylar dizisi
aslında yoğunlaşıyor.
Yabancılara,
iş arkadaşlarımıza söylediğimizden daha çok yalan söylüyoruz.
Dışa
dönükler, içe dönüklerden daha çok yalan söylüyor.
Erkekler
kendileri hakkında, başkaları hakkında söylediklerinden daha çok yalan
söylüyorlar.
Kadınlar
başka insanları korumak için daha fazla yalan söylüyor.
Eğer
ortalama bir evli çiftseniz, eşinize her 10 konuşmanızın birinde yalan
söyleyeceksiniz. Şimdi bunun kötü olduğunu düşünebilirsiniz.
Eğer evli
değilseniz, bu sayı üçe düşüyor.
Yalan söylemek karmaşık bir eylem.
Günlük ve iş hayatımızın dokusuna işlemiştir. Doğru hakkında derinden karışık
duygulara sahibiz. Doğruyu gerekli olduğu zaman kullanıyoruz, bazen çok iyi
nedenler için, bazen de yalnızca hayatımızdaki boşlukları anlamadığımız için. Yalan söylemeye dair ikinci gerçek bu. Yalan söylemeye
karşıyız, ama gizliden gizliye, toplumumuzun asırlardır onayladığı şekillerde
yalan söylemenin lehindeyiz. Yalan söylemek nefes almak kadar eski bir eylem.
Kültürümüzün bir parçası, tarihimizin bir parçası. Dante’yi, Shakespeare’i,
İncil’i, Dünya Haberleri’ni düşünün.
Yalan söylemek bizim için bir tür
olarak evrimsel değere sahip. Araştırmacılar uzun zamandır türler ne kadar
akıllı olursa, neocorteks ne kadar büyük olursa, yalancı olmanın o kadar daha
olası olduğunu bilmekteler.
Koko’yu hatırlıyor olabilirsiniz.
İşaret dili öğretilen gorilla Koko hatırlayan kimse var mı? Koko’ya işaret dili
ile iletişim kurması öğretilmişti. Burada Koko kedisiyle beraber. Onun küçük,
sevimli, tüylü evcil kediciği. Koko bir defasında evcil kedi yavrusunu bir
lavabo’yu duvardan sökmekle suçlamıştı.
Bu çok ama çok erken başlıyor.
Ne kadar mı erken?
Bebekler ağlama numarası yaparlar, kimin geldiğini görmek için susar ve
beklerler ve sonra tekrar ağlamaya başlarlar.
Bir yaşındakiler saklanmayı öğrenirler.
İki yaşındakiler blöf yaparlar.
Beş yaşındakiler düpedüz yalan söylerler. Övme yoluyla oyuna getirirler.
Örtbasın efendileri dokuz yaşındakiler.
Üniversiteye girdiğinizde, her beş etkileşimin birinde annenize yalan
söylüyorsunuz.
İş dünyasına
girdiğimizde ve bir aile sahibi olduğumuzda, spam, sahte sanal arkadaşlar,
taraflı medya usta kimlik hırsızları, birinci sınıf Saadet zincircileri, bir
yalancılık salgını ile darmadağın olmuş bir dünyaya, kısaca, bir yazarın
sözleriyle, doğru sonrası topluma giriyoruz. Uzun bir zamandır her şey çok
karışık.
Ne yaparsınız?
Bataklıkta yolumuzu bulmak için
atabileceğimiz adımlar var. Eğitimli yalan gözcüleri doğruya yüzde 90
ulaşıyorlar. Geri kalanımızsa, sadece yüzde 54′üne. Öğrenmesi neden bu kadar
kolay?
Hepimiz aynı hataları yaparız.
Hepimiz aynı teknikleri kullanırız. Bu nedenle yapacağım şey size kandırmanın
iki örneğini göstermek olacak. Ve sonra sıcak noktalara bakacağız ve onları
kendimiz bulabilir miyiz diye bakacağız. Konuşma ile başlayacağız.
(Video) Bill
Clintion:
Beni
dinlemenizi istiyorum. Bunu bir daha söyleyeceğim. O kadın, Bayan Lewinsky ile
cinsel ilişki yaşamadım. Kimseden yalan söylemesini istemedim, bir kere bile,
hiçbir zaman. Ve bu iddialar yanlış. Ve Amerikan halkı için çalışmaya dönmem
gerekiyor. Teşekkürler.
İlk olarak anlaşmasız inkar olarak
bilinen şeyi duyduk. Araştırmalar gösteriyor ki inkarlarında aşırı kararlı olan
insanlar konuşma dili yerine resmi dile başvururlar. Ayrıca mesafeli dili de
duyduk: “o kadın.”
Biliyoruz ki
yalancılar dili araçları olarak kullanarak bilinçsiz bir şekilde kendilerini
özneden uzaklaştırırlar.
Şimdi eğer Bill Clinton şöyle
deseydi: “gerçeği söylemek gerekirse…” ya
da Richard Nixon’ın favorisi: “Tüm samimiyetimle…”
sıfatlandırıcı dilin, adlandırıldığı şekliyle bunun gibi sıfatlandırıcı
dilinöznenin itibarını daha da sarstığını bilen her yalan gözcüsü için kendini
açığa vururdu. Eğer soruyu tümüyle tekrarlasaydı, ya da olayı, gereğinden fazla
detayla açıklasaydı — ve hepimiz bunu yapmadığı için memnunuz — kendisini daha
da sarsardı.
Freud haklıydı. Freud dedi ki,
bakın, ortada konuşmadan çok daha fazlası var: “Hiçbir
ölümlü sır saklayamaz. Dudakları
sessizse, parmak uçlarıyla gevezelik eder.”Hepimiz ne kadar güçlü
olursak olalım bunu yapıyoruz. Hepimiz parmak uçlarımızla gevezelik ederiz. Size
parmak uçlarıyla gevezelik eden Dominique Strauss-Kahn ile Obama’yı
göstereceğim.
Bu bizi sonraki örneğimize
getiriyor, vücut dili. Vücut dili ile, yapmanız
gereken şey şu.Varsayımlarınızı gerçekten sadece kapıdan dışarı
atmanız gerekiyor. Bilimin bilginizi biraz kıvama getirmesine izin verin. Çünkü
yalancıların her zaman kıpır kıpır hareket ettiğini düşünürüz. Doğrusu, yalan söylerken üst bedenlerini dondurmaları ile
bilinirler. Yalancıların gözünüze bakmayacağını düşünürüz. Doğrusu, gözünüze
biraz fazla bakarlar, yalnızca o söylentiyi dengelemek için. Samimiyet
ve gülümsemelerin dürüstlük ve içtenlik içerdiğini düşünürüz. Ama eğitimli bir
yalan gözcüsü bir kilometre uzaktan sahte bir tebessümü fark edebilir. Buradaki
sahte tebessümleri ayırt edebiliyor musunuz?
Yanaklarınızdaki kasları bilinçli
olarak kasabilirsiniz. Ama gerçek gülümseme gözlerdedir, göz kenarındaki
kırışıklıktadır. Bilinçli olarak kasılamazlar, özellikle Botox’u fazla
kaçırdıysanız. Botox’u abartmayın; kimse dürüst olduğunuzu düşünmez.
Şimdi sıcak noktalara bakacağız. Bir
sohbette ne olduğunu anlayabiliyor musunuz?
Birisinin sözleri ile hareketleri
arasındaki tutarsızlıkları görmek için sıcak noktaları bulmaya başlayabildiniz
mi?
Şimdi çok bariz olduğunu
biliyorum, ama yalan söylediğinden şüphelendiğiniz biri ile bir konuşma
yaparken, tavır en çok gözden kaçırılan ama yalan işaretlerini veren şeydir.
Dürüst bir insan işbirliği
yapacaktır. Sizin tarafınızda olduklarını göstereceklerdir. Coşkulu
olacaklardır. Sizin doğruya ulaşmanız için istekli ve yardımcı olacaklardır.
Beyin fırtınası yapmaya, şüphelileri adlandırmaya, detaylar sunmaya hazır
olacaklardır. Şöyle diyecekler:
“Hey, o sahte çekleri yapanlar belki de kadrodaki insanlardır.”Eğer yanlış
yere suçlandıklarını sezerlerse, çileden çıkacaklardır, sadece zaman zaman
değil, ama tüm görüşme süresince; tüm görüşme boyunca çileden çıkacaklardır. Ve
eğer dürüst birisine, sahte çekleri yapanlara ne olmalı diye sorarsanız, dürüst
bir insan çok daha büyük olasılıkla hafif cezalandırma yerine katı
cezalandırmayı önerecektir.
Şimdi o aynı konuşmayı yalancı biri ile yaptığınızı söyleyelim. O insan içe
dönük olabilir, aşağı bakabilir, sesini kısabilir, duraksayabilir, yerinde
duramayabilir.
Yalancı bir insandan hikayesini anlatmasını isteyin, hikayeyi her türlü
saçma yerde gereğinden fazla detayla anlatacaktır.
Ve sonra hikayelerini kronolojik dizide anlatacaklardır. Ve eğitimli bir
sorgu yargıcı içeri girip şunu yapar, çok ince yollarla, birkaç saat boyunca o
insana hikâyelerini tersten hikayesini tersten anlatmasını isteyeceklerdir ve
sonra kıvranmasını izleyecek ve hangi soruların yalancılık belirtilerinin en
yüksek sesini ortaya çıkardığını tespit edeceklerdir.
Bunu neden yapıyorlar? Hepimiz aynı
şeyi yapıyoruz. Kelimelerimizi prova ediyoruz, ama hareketlerimizi nadiran
prova ediyoruz. “Evet” diyoruz, kafamızı “hayır” der gibi sallıyoruz. Çok
inandırıcı hikayeler anlatıyoruz, hafifçe omuzlarımızı silkiyoruz. Korkunç
suçlar işliyoruz ve paçayı kurtarmanın sevinci ile tebessüm ediyoruz. Şimdi o
tebessüm, mesleki çevrede, “aldatıcı sevinç” olarak biliniyor.
İleriki dakikalarda birkaç videoda
bunu göreceğiz, ama önce şu video ile başlayacağız — tanımayanlar için
söyleyeyim, evlilik dışı bir çocuk sahibi olması haberi ile Amerika’yı şok eden
başkan adayı John Edwards. Babalık testi almak hakkında konuşmasını
izleyeceğiz. “Evet” derken, başını “hayır” der gibi salladığını, hafifçe
omuzlarını silktiğini görebilecek misiniz bir bakın.
(Video) John
Edwards: Babalık testi yaptırmaktan memnuniyet duyarım. Olayların zamanlaması
nedeniyle bu çocuğun benden olması imkânsız biliyorum. Yani imkansız olduğunu
biliyorum. Test yaptırmaktan mutluluk duyarım, ve gerçekleşmesini isterim.
Sunucu: Bunu yakın zamanda yapacak mısınız? Biri var mı –
JE: Ben
sadece bir tarafım. Testin sadece bir tarafıyım. Ama testi yaptırmaktan
memnuniyet duyarım.
PM: Peki, bu baş sallamaları, dikkat
etmeniz gerektiğini bildiğiniz zaman, fark etmesi çok daha kolay. Bazı zamanlar
biri bir yüz ifadesi yaparken, bir diğerini saklar, ve bu ifade bir an için
açığa çıkar. Katillerin hüzün sergiledikleri
bilinir.Yeni iş ortağınız elinizi sıkabilir, sizinle kutlama
yapabilir, yemeğe çıkabilir ve sonra bir kızgınlık ifadesi sergileyebilir.
Burada bir gecede yüz ifadesi uzmanı olmayacağız, ama size öğretebileceğim çok
tehlikeli bir tane var ve öğrenmesi kolay, ve bu da aşağılama ifadesidir. Şimdi
kızgınlık ile eşit bir oyun alanında iki insan vardır. Bu yine de oldukça
sağlıklı bir ilişkidir. Ama kızgınlık aşağılamaya döndüğünde,
reddedilmişsinizdir. Bu ahlaki üstünlükle ilişkilidir. Ve bu nedenden dolayı,
toparlanması çok ama çok zordur. İşte buna benziyor. Bir dudak köşesinin yukarı
ve içeri çekilmesi ile belirtilir. Var olan tek asimetrik ifadedir. Ve
aşağılama huzurunda, yalancılık takip ediyor olsun ya da olmasın — ve her zaman
takip etmez — diğer tarafa bakın, diğer yöne gidin, anlaşmayı tekrar gözden
geçirin, ve “Hayır teşekkürler. Sadece bir içki için daha gelmeyeceğim.
Teşekkürler,” deyin.
Bilim çok ama çok daha fazla
göstergeyi su yüzüne çıkardı.
Mesela, yalancıların göz kırpma
oranlarını değiştireceklerini, ayaklarını bir çıkışa doğru çevireceklerini
biliyoruz. Engelleyici nesneler alacaklar ve onları, kendileri ile onları
sorgulayan insan arasına koyacaklardır. Ses tonlarını değiştirecekler, sıkça
daha kısık sesle konuşacaklardır.
Şimdi konu şu. Bu davranışlar sadece
birer davranış. Yalancılığın ispatı değiller. Onlar kırmızı bayraklar. Biz
insanız. Gün boyunca her yerde aldatıcı tavırlarda bulunuyoruz. Kendi başlarına
bir anlam ifade etmiyorlar. Ama bir dizisini gördüğünüzde, sinyaliniz bu olur.
Bakın, dinleyin, araştırın, zor sorular sorun, bilmenin o rahat modundan çıkın,
merak moduna girin, daha fazla soru sorun, biraz saygın olun, konuştuğunuz kişi
ile dostça bir ilişki kurun. “Law & Order”ve
o diğer TV dizilerdeki insanlar gibi olmaya çalışmayın, hani faillerini teslim
olana kadar vuranlar gibi. Aşırı agresif olmayın, işe yaramıyor.
Şimdi yalan söyleyen biri ile nasıl
konuşmak ve bir yalanı nasıl gözlemlemek hakkında biraz konuştuk. Ve söz
verdiğim gibi, şimdi doğrunun neye benzediğine bakacağız. Ama size iki video
göstereceğim, iki anne — biri yalan, diğeri doğruyu söylüyor. Bunlar
Kaliforniya’da araştırmacı David Matsumoto tarafından ortaya çıkartıldı. Ve
bence bunlar doğrunun neye benzediğine dair mükemmel birer örnek.
Bu anne, Diane Downs, çocuklarını
yakın mesafeden vurdu, onları kanlar içinde arabayla hastaneye götürdü, ince
saçlı bir yabancının yaptığını iddia etti. Ve bu videoyu izlediğinizde
göreceksiniz ki, acı çeken bir anne gibi bile davranamıyor. Burada görmek
istediğiniz şey anlattığı korkunç olaylar ve onun çok ama çok soğukkanlı tavrı
arasındaki inanılmaz bir tutarsızlık. Ve eğer yakından bakarsanız, video
boyunca aldatıcı tebessümü göreceksiniz.
(Video)
Diane Downs: Akşam gözlerimi kapattığımda, ben arabayı sürerken, Christie’nin
bana elini uzattığını ve ağzından durmadan kan aktığını görebiliyorum. Ve belki
bu zamanla kaybolacak — ama ben öyle düşünmüyorum. Beni en çok üzen bu.
PM: Şimdi size hakikaten acı çeken
bir anne olan Erin Runnion’un kızına işkence eden ve öldüren kişi ile mahkemede
yüz yüze geldiği videoyu göstereceğim. Burada hiç sahte duygu görmeyeceksiniz,
sadece ızdırap içinde bir annenin gerçek ifadesi.
(Video) Erin
Runnion: Bu sözleri bebeği aldığın gecenin üçüncü yıldönümünde yazdım, ve ona
zarar verdin, ve onu yıktın, kalbi durana kadar onu korkuttun. Sana karşı
mücadele etti, biliyorum. Ama o şahane kahverengi gözleri ile sana baktığını
biliyorum, ve sen yine de onu öldürmek istedin. Ve ben bunu anlamıyorum. ve
asla anlamayacağım.
PM: Tamam, bu duyguların doğrulundan
şüphe duyamayız.
Şimdi doğrunun neye benzediği
çerçevesindeki teknoloji, bilim gelişmeye devam ediyor. Mesela artık özel
amaçlı göz takipçiler ve kızıl ötesi beyin taramaları, kandırmaya
çalıştığımızda bedenlerimizin yolladığı sinyalleri deşifre edebilen MRI’ların
var olduğunu biliyoruz. Ve bu teknolojiler hepimize yalan için birer ilaç
olarak pazarlanacaklar, ve birgün inanılmaz derecede faydalı olacaklar. Ama
aynı zamanda kendinize şunu sormalısınız: Bir görüşmede sizin tarafınızda kimin
olmasını istersiniz, doğruya ulaşmak için eğitilmiş biri mi yoksa kapıdan 400
pound değerinde bir elektroansefalo itecek biri mi?
Yalan
gözcüleri insan araçlarına güvenirler. Biliyorlar ki, eskilerin dediği gibi,
“Karakter karanlıkta ortaya çıkar.”
Ve ilginç olan şey ise günümüzde çok az karanlık var.
Dünyamız
günün her saatinde aydınlık.
Yaşamlarını halka açık yaşama
seçimi yapmış yepyeni bir nesil insanların seslerini yayınlayan bloglar ve
sosyal ağlarla apaçık ortada. Çok daha gürültülü bir dünya. Bu nedenle sahip
olduğumuz bir zorluk, aşırı paylaşımın dürüstlük olmadığını hatırlamak. Delice
tweetlemek ve mesajlaşmak insan terbiyesinin — karakter bütünlüğünün —
inceliklerinin hala önemli olduğu her zaman önemli olacağı gerçeğinden
uzaklaştırabilir. Yani bu daha da gürültülü dünyada, ahlak kodumuz hakkında
biraz daha açık olmamız, bizim için mantıklı gelebilir.
Yalancılığı fark etmenin bilimi ile
görme, dinleme sanatını birleştirdiğinizde, bir yalana işbirliği yapmaktan
kendinizi kurtarırsınız. Biraz daha açık olma yolunda adım adım ilerlersiniz,
çünkü çevrenizdeki herkese şunu işaret edersiniz:
“Hey, benim dünyam, bizim dünyamız, dürüst bir dünya olacak. Benim dünyam,
doğrunun güç kazandığı ve sahteliğin farkedildiği ve dışlandığı bir dünya
olacak.”
Ve bunu yaptığınızda, bastığınız
zemin biraz da olsa hareket etmeye başlayacak.
Ve doğrusu da bu.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar