Print Friendly and PDF

“Pİ” NİN “HAKİKAT ŞEHRİN”E YOLCULUĞU

Bunlarada Bakarsınız



Tasavvufun Hind Mistisizmden etkilendiği konusu bazı çevrelerce kabul edildiğini bilenimiz çoktur. Aslında tasavvuf, nefsin terbiyesi ile ilgili olunca, bu konunun Hz. Âdem aleyhisselâm ile başladığını var saymak daha müspettir. Bu meyanda aşağıda bilgileri verilecek “Pi'nin Yaşamı” filmi, nefis terbiyesi ile ilgili olan dinlerin veya mistik hayatların ortak paydaları üzerinde çevrilmiş harika bir görseldir. Mahiyet itibarıyla Pi Patel (Piscine Molitor Patel)’in, hayatının bir bölümü ile tasavvuf konusunda seviyeli bir bilgisi olanlar için, çok şeyler ifade edeceğini düşünüyoruz. Bu filmden seçtiğimiz bazı kesitlere, kısa kısa çözümleme yaparak sizleri az da olsa bilgilendirmek istiyorum. (Filmi seyrettikten sonra açıklamaları tekrar bir daha okumanızı tavsiye ederim.)
Mesela:
Nefsi terbiye etmek yalnız başına zor olduğu için bir yol göstericiye ihtiyaç vardır. Bu nedenle ilk eğitim genellikle “baba” sıfatını verebileceğimiz kişilerden alınır. Bu nedenle “Mürşidler” baba makamındadır.
“Hayvanat bahçesi” insanların bulunduğu ortamın gerçek yüzünü göstermektedir. Yani, terbiye edilmemiş nefislerde hayvânî özellikler bulunduğuna işarettir.
Bu iki vasıf birleştirilerek filmde Pi Patel bir hayvan bakıcısının oğlu olarak görmekteyiz.
Pi sayısı, bir dairenin çevresinin çapına bölümü ile elde edilen matematik sabiti. İsmini, Yunanca περίμετρον (çevre) sözcüğünün ilk harfi olan π den alır. Pi sayısı, Arşimet sabiti ve Ludolph sayısı olarak da bilinir.
Fabrice Bellard, 2010 yılında Chudnovsky algoritması kullanarak sayının ilk 2.699.999.990.000 basamağını bulmuştur. Arşimet, 3 tam 1/7 ile 3 tam 10/71 arasında bir sayı olarak hesapladı. Mısırlılar 3,1605, Babilliler 3.1/8, Batlamyus 3,14166 olarak kullandı. İtalyan Lazzarini 3,1415926, Fibonacci ise 3.141818 ile işlem yapıyordu.
Pi Patel’in ismi olarak seçilen “Pi” sayısı evrenin yaratılış mahiyetindeki küresel dizaynı ve insanın küçüklüğünü işaret etmekte olduğu gibi eskimişliğin bir işaretidir.
Pi Patel’e “Pis Sidikli” denilmesi insanın beşeri yaratılışını temsil etmektedir.
Pi Patel, “Din’in karanlık ve sırlı” yüzünü aralamak için arayışa girmekle şüphelere düşmesi ve  tanrıyı ve yaratılışı sorgulamaya başlaması yaşadığı ortam gereğidir. Çevre insanı etkiler.
Dini arayış  ilk önce Tanrı'nın “ne” “nerede olduğu”nu merak etmeye başlatır. Ancak Pi Patel gibi diğer insanlarda, beşeri duygularla tanrıyı algılamada zorlanıyor. İşte Pi Patel’in kafasını yoran;
“Eğer Tanrı bu kadar mükemmelse ve bizler değilsek, neden bütün bunları ve bizi  yaratmak istedi ki? Neden bize zerre kadar ihtiyaç duysun ki?”
Bu soru onu arayışa düşürdü. Bu nedenle Hinduizm'in 33 milyon Tanrı’sı ile tanışmak istedi ve ilk önce Krishna ile tanıştı. Fakat bu onu tatmin etmeyince Hristiyanları tanıdı. O’da yetmeyince Müslümanları tanıdı. Musevilik le ilgilendi ve neticede doyumsuzluk onun bir yapısı oldu. Kaosa düştü. Bu durum tasavvuf litaratüründe nefsin ruhâni mertebeleri seyrederken insanın geçirdiği merhalelere işaret eder.  Ancak babası yani mürşidi;
“Aynı anda üç farklı dine mensup olamazsın Piscine. Çünkü her şeye aynı anda inanmak hiçbir şeye inanmamakla aynı şeydir.”
“Eğer kendi yolunu bulmakta tabi olmayacaksan veya bir yol  seçmeyeceksen, bir dinden diğerine atlamaktansa muhakeme etmelisin” Diyerek uyarıda bulundu.
Mürşidler manevî yolculuğun ön bilgilerini sunarken gereksiz olanları vermedikleri gibi ileride yararlı olacak bilgileri de vaktinden önce bildiriler. Çünkü hakikate varan yol birdir ve insanların hepsi bu yol üzerine gittikleri için temel bilgiler genellemede birdir.  Yolun başındakilerin geçirdiği acemi duyguları hisseden Pi Patel, birgün kendinde bir aşamanın varlığını hissedince “nefis” yerine koyacağımız kaplan (Richard Parker) ile yakın ilişkiye geçmek için ona tedbirsiz bir şekilde et vermek istiyor. Ancak terbiyecisi olan babasının tepkisiyle karşılaşıyor. O zaman için kızsa da ileride hatalı olduğunu çok iyi anlayacaktır. Babası;
“O bir hayvan, bir oyun arkadaşı değil! Hayvanların ruhları vardır. Onların gözlerinde görmüştüm. Hayvanlar bizim düşündüğümüz gibi düşünmezler. Bunu unutan insanlar, kendilerini öldürtürler. O kaplan senin arkadaşın değil. Onun gözlerine baktığında, kendi duygularının sana yansımasını görüyorsun. Başka bir şey değil..”
Diyerek nefsine karşı tedbirli olma uyarısında bulundu.
Hayat insanlar nezdinde her zaman düz gitmediği için Kanada’ya göçmeye karar veren ailesi deniz kazasında kaybediyor. Pi Patel’in Hindistan’daki egzotik bir hayvanat bahçesinden Pasifik Okyanusunda bir sandalda bir sırtlan, kırık bacaklı bir zebra, bir orangutan ve üç yüz kiloluk bir Bengal kaplanı ile hayatta tek insan olarak kalıyor. Pi, uçsuz bucaksız okyanusta bir sandalda nefsi ve kötü huyları ile hakikat şehrine varmak ve bu şekilde Tanrıya ulaşmaya ve kurtuluşa doğru savaş vermeye ciddi olarak başlaması gerekecektir. Yani “imtihan edilme mertebesi”.
 Birçok merhaleden sonra  (Nefsi) Kaplan Richar Parker ile baş başa kalır. Çaresizlik ve umutsuz yolculuk,   kaplana karşı olan korku Pi’yi hem uyanık tutuyor ve hem de yaşama sarılmasına sebep olmaktadır. Çünkü önceden almış olduğu terbiye nefsini öldürmeye engeldir. Karar veriyor. vahşi kaplanı terbiye edip yolculuğu tamamlaması gerekmektedir. Öyleki kaplanın ihtiyaçlarına yönelmek için ideallerini terk edecektir. Ancak nefsi yaşama odaklanmasını sağlayan bir binektir.
Nefis terbiyesinde yarım kurtuluş olan kerametlere kavuşmanın benzeri olarak bir adaya düşerler. Ancak bu hileli bir adadır. Bu hilenin tesirinden kendisini ancak Allah Teâlâ’nın yardımı olduğunu hissedecek ve inancı kuvvetlenecektir. Çünkü bu ada “et oburu” idi. İnsana benzeyen Güney Afrika Mongoları çokça bulunduğu bu adadan kurtulmak için yine çok korktuğu kaplanı yani nefsini yanına alarak yoluna devam etmesi gerektiğini anlar. Sonuç umudun ve her şeyin bittiği yerde Meksika kıyılarına baygın olarak kavuşur. Hakikat şehrine ulaşmıştır. Nefsinin gerçeği olarak gördüğü (Nefsi) Kaplan Richar Parker ona sırtını dönerek terk eder. Bu olay yıllar önce babasının nasihatını hatırlatır.
İkiside aynı usta tarafından bir hayvanat bahçesinde yetiştirilmişlerdi. Öksüz kaldıklarında mecburi yanaşıklıkta kalsalar da, vuslatta nefis insanı terk etmektedir. İşte Pi’yi ayakta tutan dehşetli, vahşi refakatçisi Richard Parker yaşadıkları onca şeyden sonra arkasına bile geri dönüp bakmadan hayatından temelli çıkmıştı. Bu zor bir durumdur. Richard Parker’la “Bitti, kurtulduk...” sözünü bile  paylaşamayacağı bir arkadaşı olduğunu görmek Pi’ye bir çok manalar ifade etsede artık herşey bitmişti.
Bu hikâye gibi gelen olayların gerçeğini veya istiâresine[1] insanları inandırmak mümkün olmasa da her şey bir macera olarak Pi’nin özünde sır olarak kalacaktır. Bu konunun bir hakikat damlasından süzüldüğünü kabul etmeliyiz. Büyüklerimizden Niyâzî-i Mısrî kaddese’llâhü sırrahu’l azîz Hakikat Şehrine gidilirken geçirilen bu macerayı bir ilâhisinde şu dizelerle haber vermiştir.

Bir şehre erişti yolum dört yanı düz meydan kamû
Ana giren görmez ölüm içer âb-ı hayvan kamû. 
Bir hoş güzel yapısı var otuz iki kapısı var,
Cümle şehirlerden ulu her yanı bağ bostan kamû. 
Âb u havâsı mu’tedil giren çıkamaz ay u yıl,
Dağları lâle ak kızıl bağlar gül-i handan kamû. 
Bülbülleri nalân eder cân-u dili hayrân eder,
Bahçeleri seyrân eder her köşede hûbân kamû.
Eşçârda sazlar çalınır dallarda meyve salınır,
Sen sunmadan ol bulunur her emrine fermân kamû
Kim Selsebil’den nûş eder rahik anı bi-hûş eder,
Tesnîm ebed sarhoş eder olur içen mestân kamû. 
 Bu dediğim Cennet değil anlara ol minnet değil,
Bunun safâsı zevkine ehl-i cinân hayrân kamû. 
Şehr-i hakîkattır adı,  Hakk sırrını bunda kodu,
Ol sırra vâkıf olanı,  Hak eyledi mihman kamû. 
Olmaz anlarada hiç fesad buğz u hased kibr ü inad,
Cümle biliş yok asla yâd birbirine ihvân kamû. 
Özleri canlardan aziz sözleri ballardan leziz,
Yok anda sen,  ben,  siz ü biz birlik ile yeksân kamû. 
Ol şehre Mürsel gelmedi,  anları dâvet kılmadı,
Anlar yolu yanılmadı evsafları Kur’ân kamû. 
Hak mezhebi mezhebleri,  deryâ-yı zât meşrebleri,
Hâsıl kamû matlableri,  kadr içredir her an kamû. 
Yoktur onlardan ihtilâf günden ayân Hakk bî hilâf,
Her işleri Hakk’a muzâf ruh eylemiş Yezdân kamû
Terk eylemişler kâl u kil lâl olmuş anlarda bu dil,
Her halleri Hakk’a delil hep mazhar-ı Rahmân kamû. 
Gerçi sana bakıp gözü,  sohbet eder söyler sözü,
Lâkin Hakk’ı bulmuş özü,  söyleştiği Furkân kamû. 
Dünyâya anlar gelmedi,  geldiyse de eğlenmedi,
Şeytân oları görmedi, anda olar pinhân kamû
Ana girerse bir kişi gider gönülden teşvişi,
Başına bu devlet kuşu konan olur Sultan kamû. 
Hemen ki ol şehre gelir her korkudan azâd olur,
Yollarda bellerde kahr div u peri şeytân kamû. 
Dâr-ül emândır ol şehir lâkin girer yüzbinde bir,
Sanma ana dâhil olur hûri melek rıdvân kamû. 
Kim ki o şehri özledi erenler izin izledi,
Adâb-ı Hakk’ı gözledi irşâd eder Pîran kamû. 
Her semt o şehrin yoludur, lâkin girenler velidir
Anın için dopdoludur Türk ü Arab Süryan kamû
Ehlini bul ol illerin sarpın geçersin bellerin,
Yırtar yalnız gideni kurd u peleng arslan kamû. 
Ehline anlar bellidir, zirâ bilir bir illidir,
Her birisi ahsen sıfat her müşküle bürhân kamû. 
Gir Enbiyânın silkine bin bu vücûdun fülküne,
Kahreyle nefsin askerin gark eylesün tûfan kamû. 
Var “Semme vechu’llâh” ı bul tâ görüne sana ol il,
Senden sana eyle sefer kim idesin seyrân kamû. 
Candan riyâzat-ı taab çeksin anı edip taleb,
Olur riyâzat sonu derdlerine dermân kamû. 
Çek sinene dağ üzre dağ şol hasta gönlün ola sağ,
Şayet ola dağ üstü bâğ yâdlar ola yârân kamû. 
Can ermeyince aslına bülbül gibi gül faslına
Hep cenneti arz eylesen olur ana niran kamû
Can ilidir vasfettiğim derd ile ta’rif ettiğim,
Bundan inip döküldüler bu tenlere her cân kamû. 
Gel tende koma cânını a’lâya çık bul kânını,
Lâyık mıdır insâna kim yeri ola zındân kamû. 
Tut bu Niyâzî’nin sözün bunda aça gör gözün,
Bir gün gidersin ansızın görmez seni karbân kamû. 
Var ol hakîkat şehrine er anda Hakk’ın sırrına,
Dolsun senin de gönlüne deryâ olup irfân kamû. 

Hulasa Hakikat Şehrinin yoluna düşenlere ve yolunda olanlara Allah Teâlâ yardım eylesin. Bu yolculuk gerçekten çok zordur. İllâki Allah Teâlâ’nın yardımı da gereklidir. Birçokları yollarda “etobur” adasında kalanlar gibidir.
Not: Filmi izlediğinizde konuyla ilgili diğer mesajları da görebilirsiniz.

Yönetmen: Ang Lee
Ülke: ABD,  Çin
Tür:Macera , Dram
Vizyon Tarihi:28 Aralık 2012 (Türkiye)
Süre:127 dakika
Dil:İngilizce, Tamilce, Fransızca
Senaryo:David Magee , Yann Martel       
Müzik:Mychael Danna       
Görüntü Yönetmeni:Claudio Miranda     
Yapımcılar:Kevin Richard Buxbaum , William M. Connor , Dean Georgaris
Çekim Yeri:Montreal, Quebec, Canada
Oyuncular:     Suraj Sharma, Irrfan Khan,    Ayush Tandon ,   Gautam Belur,    Adil Hussain
Özet
Yann Martel'in en çok satan, aynı adlı romanından uyarlanan film, bir hayvan bakıcısı ve genç oğlunu merkezine alan sihirli bir macera öyküsü.
Pi'nin Yaşamı; inanç, umut ve hayatta kalma mücadelesini işleyen bir masal kıvamında. İzleyiciye farklı bir deneyim yaratacak olan “Pİ’NİN YAŞAMI”, bizleri genç bir çocuğun inanılmaz macerasına sürüklüyor – heyecan verici, spiritüel, keyifli, tüyler ürpertici, espirili ve aynı zamanda trajik bir hikaye. Pi Patel’in Hindistan’daki egzotik bir hayvanat bahçesinden Pasifik’e uzanan yolculuğunda yaşadığı gemi kazası sonucu bir sandalda bir sırtlan, kırık bacaklı bir zebra, bir orangutan ve üç yüz kiloluk bir Bengal kaplanı ile hayatta kalan tek insan olarak yaşadığı akıl almaz hikayesini sunuyor. Pi, uçsuz bucaksız okyanusta bir sandalda başbaşa kalan bu enteresan dörtlünün arasında hayatta kalma savaşı verirken, zekâsı sonucu besin zincirine kurban gitmemeyi başarır ve sonunda Kaplan Richar Parker ile başbaşa kalır. Pi hayatta kalmak için bu devasa kaplana büyük bir anlayışla yanaşmak zorundadır ve inanılmaz masalları böylece devam eder.
Eleştiri
Ege Kozak Oktay
Pi'nin Yaşamı (Life of Pi)'in görsel bakımdan yılın en güzel filmi olduğunu tartışacak fazla seyirci olacağını sanmıyorum. Fakat hikâyenin kendisinden alacağınız haz, mitoloji, din ve ruhsallık ile olan kişisel bağınız sayesinde oluşacaktır. Ang Lee harikülade ve görkemli, göz yaşartan güzellikte bir film ortaya koyuyor. “Görsel ziyafet” terimi eleştirmenler tarafından fazla kullanılan bir klişe olsa bile kanımca konu bu film olunca gayet yerinde bir gözlem. Binlerce balığın sakin sular üzerinde gerçek anlamda uçtuğu, sihirli bir biçimde gökyüzünde yıldızların oluşturduğu insan suratını, firavunfareleri ile dolu cennetimsi gizemli adayı uygun bir biçimde betimlemenin en iyi yolu bu.
Yann Martel'in çok satan kitabından uyarlanan Life of Pi, dünyanın bütün dinlerini öğrenmeyi kendine görev edinmiş Pi isimli Hintli bir gencin (Suraj Sharma), hazin bir gemi kazasından sonra haşin bir Bengal Kaplanı ile minnacık bir kayıkta hayatta kalma mücadelesini anlatıyor. Aslında bu hikayeyi ilham yoksunluğundan yakınan bir yazara (Rafe Spall) anlatan kişi yetişkin yaştaki Pi'nin kendisi (Her zamanki gibi derin ve ruhsal performansıyla Irrfan Khan).
Filmin aktardığı roman üç kitaba ayrılmış ve senaryosu kitabı yakından takip ediyor.
İlk kitap Pi'nin önüne gelen her din hakkında bilgi edinmeye çalıştığı çocukluğunu anlatıyor.
İkinci kitap ise komik sebeplerden adı Richard Parker olan kaplan ile kayıkta hayatta kalma savaşını betimliyor.
Üçüncü kitaba gelince, sürpriz bozmadan söyleyebilirim ki apayrı bir yöne gidiyoruz.
İşte bu noktada üçüncü kitabın anlattığı, filmde biraz fazla aceleye getirilmiş tek bir monolog ile aktarılan hikâyeye olan kişisel tepkiniz, Life of Pi'in ilgi çekici hikaye teklifini ne kadar inanacağınızı belirleyecektir.
Bir agnostik (bilinmezcilik) [2] olarak Pi'nin hikâyesinin ve bu hikayenin barındırdığı sürprizlerin amaçlarını tamamen anlıyorum ve bir bakıma takdir ediyorum. Fakat yine de bu sonun gerekliliğinden, bu yüzden belki de bütün hikayenin gerekliliğinden tamamen tatmin olmuş değilim ve üçüncü perdenin sürprizlerine filmin benden beklediği gibi duygusal bir tepki veremediğim kesin.
En azından Ang Lee'nin filmin ilk perdesinde neden Pi'nin dinlerle olan bağlantısına bu kadar zaman ayırdığı anlaşılıyor, her ne kadar kaplan ile olan hikayede pek de önemi olmasa da.
Pi'nin Yaşamı'nın sonu beni biraz soğuk ve ilgisiz çıkardı salondan. Biliyorum, şunu söylemek kitabın haylanlarına günah gibi gelecektir ama açıkçası o sürpriz son olmadan, Lee'nin yarattığı muazzam sihirli realizmin içinde kaybolmayı ve bu hikâyeyi gerçek kabul etmeyi tercih ederdim.
Fakat buna rağmen kendini biraz daha ruhsal ve dindar kabul eden seyircinin filmin muhteşem görsellikleri kadar hikâyesinin tamamından da haz alacağını tahmin ediyorum. Din hakkında kendi görüşlerimin dışarısında Pi'nin Yaşamı, mükemmel ve gerçek bir çocuk filmi klasiği olacaktır.
Sıra filmin üç boyutuna gelmişken, bu teknolojiyi çoğunlukla bir gereksizlik olarak görmüşümdür. Fakat Pi'nin Yaşamı'nın üç boyutlu versiyonu seyircinin dikkatini dağıtmaktansa görüntüleri sadece ziyadeleştirmek için kullanılmış. İlla da üç boyutlu film izleyecekseniz, Pi'nin Yaşamı'nı seçin derim.
Twitter: egekozak
oktayegekozak@hotmail.com


[1] İSTİARE: Edb: Bir kelimenin manasını muvakkaten başka mânada kullanmak; veya herhangi bir varlığa, ya da mefhuma asıl adını değil de, benzediği başka bir varlığın adını verme san'atına istiare denir. Cesur ve kuvvetli bir insana "arslan, kurnaz bir kimseye "tilki" demekle istiare yapmış oluruz.


[2] Agnostisizm, bilinmezcilik olarak tanımlanan Tanrı'nın varlığının ya da yokluğunun şu an için bilinemeyeceğini öngören felsefe akımı.
Kökeni eski Yunan'daki Sofistlere kadar uzanan Agnostisizm kelime olarak eski Yunanca'daki agnostos, yani "bilinemez olan" kelimesinden gelir. Gerçekte, bir dinden ya da öğretiler bütününden ziyade bir konsepttir. "Bilinmezcilik" olarak tanımlanması, aslında dinlerin öne sürdüğü Tanrı anlayışının gerçekliğinin bilinemezliği değildir. Bu akım, insanın bilme yetisinin sınırlı olduğunu ve bu nedenle, görülebilenin ardındaki hakikati yakalayamayacağını savunur. Thomas Henry Huxley, agnostisizm'i tanımlarken insanların ölüm sonrası ve tanrının varlığı konularında akıl yürütmekten kaçınmaları gerektiğini söylemekle kalmamış, bu bakış açısından değerlendirildiğinde değillenemeyecek hiçbir önerme ya da yanlışlanamayacak hiçbir bilgi olmadığını da eklemiştir.


Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar