Print Friendly and PDF

POLİTİKA: YALANINA İNANDIRMA SANATI MI?





(Politika: Bir hedefe varmak için,
karşısındakilerin duygularını istismar ederek,
zayıf noktalarından veya aralarındaki uyuşmazlıklardan
yararlanmak suretiyle işini yürütme)

İnsanları ikna etme sürecinde, politikacı-dinleyici ya da yazar-okuyucu gibi iki iştirakçinin de yer aldığı etkileyici bir ortamda gerçekleşmekte olup, katılımcılardan biri diğerini, kullandığı sözlü stratejilerle ve içinde bulunduğu iletişim ortamına göre gerçekleştirdiği hamlelerle inandırma gayretleri doğrultusunda hedef kişide sözü fiile çevirmek için çalışmaktadır.
Politikada ikna ise, karşısındaki kişinin düşünce ve davranışını değiştirmeyi amaçlayıp etkilemesi ve diyalektik [1]bir zaman olarak karşımıza çıkmaktadır. Söz konusu etkileşimle sözü, hareket olarak gerçekleştirmeye çalışılan ikna karşılıklı bir yapı içinde meydana gelmektedir. Politikacı bu karşılıklı etkileşimle ikna etme çabası içindeki tutumuyla, içinde bulunduğu iletişim ortamında katılımcı olan hedef kitleyi ikna etmeye çalışmaktadır.
Siyasetçilerin ikna etmek için gerçekleştirmeye çalıştığı hamleler, bazı sözlü kodlar, araçlar ya da stratejiler olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu kitlenin düşünce, tutum ve fikrini değiştirmeyi ve kendi düşündüğü yönde okuyucuyu ikna etmeyi amaçladığı, ikna ifadelerinde kullanılan sözlü araçlardan biri olan belagati (etkili ve güzel söz söyleme yeteneği) yüksek sorular, bazen hayale gelmez olaylar ve komplo teorilerle oluşturmaktadır. Bu şekilde, halkı etkilemede gerçekleştirmeye çalıştığı etken unsur olmada, sözden bilinçlendirilmiş davranışa doğru yığınlar yönlendirilmeye çalışmaktadırlar. Bu doğrultuda, etkili ikna stratejileri sözden-bilinçli davranışa doğru seçim sonuçları etkileyerek iktidar ele geçirilmek istenmiştir.
İktidarı ele geçirme merhalelerinde 7 farklı usul kullanıldığı tespit edilmiştir.
1) Nedeni bilinen tartışmaya açık düşünceler,
2) Nedeni bilinen fakat farklı görüşler söylenebilecek düşünceler.
3) Birbirine zıt kutup olduğu bilinen düşünceler.
4)  “Neden” “Niçin” soru kelimesi içine giren düşünceler.
5) “Yardımcı” kafa karıştıran düşünceler,
6) Cevaplarıyla birlikte verildiği düşünceler,
7) Tetikleyici düşünceler.
7 farklı usuldeki düşüncelerin, sözden-bilinçli davranışa geçişinde 4 farklı eylem ortaya çıktığı söylenebilir.
1) Düşünceyi hareketlendirmek için propaganda;
2) Yönlendirme kazanılmış sempatizanlar oluşturmak.
3) Çıkar Paylaşımı ile vaatlerde bulunmak
4) oy vermeye varacak şekilde bağlam oluşturmak

Politika sahnesinde, hırslı ve ikna kabiliyeti yüksek olan insanların, halkı etkileyip, peşlerinden sürükledikleri bilinen bir şeydir. Tarih boyunca hep bu şekilde olmuştur. Politikacılar “ben şurada bu hatayı yaptım” dememeleri yani itirafta bulunmamaları ise inandırıcılıklarına bir zarar gelmemesine engel olmak içindir. “İnşallah yaptığımı telafi edeceğim” “daha iyi yapacağım…..vb….” sözleri ise beyaz yalanlarıdır. Öyle ki “Kaderinizi etkileyen kişiler hakkında, her zaman hür iradenizle ve etkilenmeden kendi görüş ve düşüncenizle hareket edin” denilse de, politika sanatında söz cambazı olmuş insanların ağından kurtulmak çok zor olup o kadar da kolay değildir.
Devlet işlerini düzenleme ve yürütme sanatı olan politikanın, siyaset manasını da beraberinde çağrıştırdığını biliyoruz. Gerçekte ise, insanların huzur içinde yönetilmesini talep etmek bir erdemdir. Ancak bu, iktidar hırsı ile eşleşince, aşağılık bir fonksiyona dönüşmesi garipsenen bir durumdur. Hikmet sahipleri “siyaset velayetten yüksek bir mertebedir” demektedirler. Bunu, asr-ı saadet döneminden beri görmekteyiz. İslâm’da en büyük siyasetçinin de, Hz. Ebû Tâlib aleyhisselâm olduğunu söyleyebiliriz. Onun, Mekke Dönemindeki başarılı siyaseti sayesinde İslâm’ın temelleri atılmıştır. Yeğeni için kendini feda edişi, siyasetçilere örnek olmalıdır. Fedakârlık ve iknâsı doğru olan siyaset birleşince, ortaya çıkan mükemmeliyete bunu örnek verebiliriz.
Bizler, Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem efendimizi hayatımızda örnek aldığımıza göre, politikacılardan, halkı ikna için verdikleri sözlerini davranışa geçirmelerini bekliyor olmamız, halkın en doğal hakkıdır. Doğruluk gereğidir ki, eğer bir yerde hata varsa onu itiraf etmek en büyük erdem oalcaktır. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem dahi, Bedir harbinden sonra esirler için alınan kararda, hata yaptıklarını itiraf edilmesi bizim için en güzel örneklerden biridir. Eğer insanlar, kendi öz eleştirilerini yapma cesaretlerini gösterebilirlerse, bu gerçekleştirmek istenen vaatlerin doğrulayıcısı olacağını düşünebiliriz. Belki yalancılığın, siyasî açıdan avantaj sağladığı iddia edilirse, neden yalan söylemeyelim, diyebilirler. Fakat bu sonuçta çok çirkin olan bir ahlaksızlıktır.
Massachusetts Üniversitesi Psikoloji Profesörü Robert Feldman, günümüz toplumunda pek çok kişinin böyle düşündüğünü söylemektedir..
“Modern hayatta insanlar geçmişte olduğundan daha rahat yalan söylüyor. Araştırmalarım, insanların yalanlarını yüzlerine vurduğunuzda pek de pişmanlık göstermediklerini ortaya koyuyor. Çünkü toplum bunu artık eskisi gibi yadırgamıyor.”
“Yalan işimize yarıyor çünkü insanlar kendileri hakkında yalan şeyler duymayı istiyor; çok iyi göründüklerini, bizim onların söylediklerine katıldığımızı, çok başarılı olduklarını… Yani çoğu zaman sırf kibar olmak ve aradaki ilişkiyi iyi tutmak için yalan söylüyoruz. Bu tür yalanları insanlar, diğer yalanlardan 10-20 kat daha fazla söylüyor.”
“Bazı durumlarda da bize diğerlerinin yanında bir avantaj sağladığı için yalana başvuruyoruz; onları inanmalarını istediğimiz şeye ikna etmek için bunu yapıyoruz. Kısacası yalan, istediğimizi almak için kullandığımız bir sosyal taktik.”
İletişimin çok hızlı olduğu dünyamızda “Biz ne yaparsak, ne söylersek doğrudur”, mantığı ile artık aldatılma dönemi bitmiştir.


[1] Diyalektik: Diyalektik kavramı, başlangıçta tartışma sanatı, ya da çelişkili yollardan muhataplarını ikna etme sanatı anlamına gelmektedir. Karşıtlıkları kullanarak gerçekleştirilen akıl yürütme biçimidir, diyalaktik ve Sokratik yöntem, tartışma ve düşünme sanatı olarak diyalektiğin Antik Çağ’daki en yetkin halidir. Değişimin ve hareketin sürekliliği düşüncesi bu aşamada diyalektik olarak ifade edilmiştir. Bir fikirden ya da ilkeden içerdiği olumlu ve olumsuz bütün düşünceleri çıkarma yöntemine diyalektik denilmekteydi.

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar