Print Friendly and PDF

PRİZRENLI ABDURRAHİM FEDÂÎ kaddesellâhü sırrahu’l âlî


ABDÜRRAHÎM FEDÂÎ KUDDİSE SIRRAHÛL ÂLÎ HAZRETLERİ
Halîfe-i Hulefâ Damâd-ı Hazret-i Pîr
Hzl: DOÇ. DR. İsmail GÜLEÇ
Sadık Vicdanî Tomar-ı Turuk-I Aliye’sinde (1995: 1984) ve Abdülbaki Gölpınarlı, Melâmilik ve Melâmiler (1982) isimli eserinde Melâmileri üç devirde inceler. Bunlar, ilk dönem Melâmileri olarak da adlandırılan hicretin üçüncü asrında Nişaburda ortaya çıkan Hamdun Kassâr’la başlayan Melâmiyye-i Kassârî’ye, orta devre Melâmileri olarak da anılan Hacı Bayram Veli’nin halifesi Ömer-i Sikkini’ni ile başlayan Melâmiyye-i Bayramiyye ve son devre Melâmileri olarak da isimlendirilen XIX. asırda Muhammed Nûru’l-Arabî tarafından kurulan Melâmiyye-i Nûriyye’dir.
Nûru’l-Arabî, Kudüs’e yerleşmiş Hz. Hüseyin aleyhisselâm soyundan gelen bir ailenin çocuğu olarak 1813 yılında dünyaya geldi. Babasının Mısır’a göç etmesiyle de tahsil hayatını Mısırda tamamlamıştır. Babasının küçük yaşta vefat etmesiyle dayısı tarafından himaye edilmiştir. 1820de Şeyh Hasan Kuveysni’nin yanında başladığı tahsil hayati dokuz yıl sürdü. Farklı hocalar ve şeyhlerden feyz aldıktan sonra döndüğü Mısırda hocası tarafından Rumeli’ye gönderildi. Burada Kazanlı Abdülhalik Efendi’ye intisap etti ve onun ölümüyle de Trabzonlu Şeyh Mustafa’ya bağlandı ve Nakşıbendiyye-Müceddidi icazeti aldı, ömrünün büyük bir kısmı bugün Mekadonya sınırları içinde olan Usturumca ve Üsküp’te geçti. 13 Mart 1888de Ustrumca’daki evinde Hakk’a yürüdü ve bulunduğu odada sırlandı. (Azamat 2005:560-561)
Nûru’l-Arabî Üsküp’te Arap Hoca olarak tanınmıştır. Prizrende Noktatü’l- Beyan isimli risalesini okuttuğu İçin adi Noktacı Hoca olarak da bilinir. (Vicdani 1995:68)
Bu satırların yazılmasının nedeni olan Abdürrahim Fedâî, son devre Melâmilerinin piri ve kutbu olan Muhammed Nûru’l-Arabî’nin damadı ve halifesidir.
Abdürrahim Fedâî’nin doğum tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte XIX. asrın ortalarında dünyaya gelmiş olabileceğini tahmin etmekteyiz. Prizrende dünyaya gelen Abdürrahim Efendi’nin dedesi Maksut Bey ve babası Ali Bey de teberrüken devam ettirilmiştir.
Prizren’in ileri gelen saygın şahsiyetlerindendir. Katlanova ve Doyranda han, hamam ve arazileri olan bu zengin aile bölgede oldukça saygındır.
Babası Ab Bey, Fedâî’nin eğitimine oldukça önem vermiş, onun iyi bir eğitim alması için her türlü fedakarlığı göstermiştir. İlk eğitimini Üsküp’te alan Fedâî, ardından Mısır’da Ezher Üniversitesinde eğitimini tamamlamış ve Üsküp’e dönmüştür. Müderris olarak zahirî ilimler için icazet alan Fedâî, Üsküp Medresesinde müderrislik yapmaya başlamıştır. Uzun süre bu görevini sürdüren Fedâî, dinî ilimler konusunda dönemin sözü dinlenir âlimleri arasında yer almıştır.
Fedâî, Üsküp Medresesinde eğitim vermeye devam ettiği sıralarda Muhammed Nûru’l- Arabi’nin sohbetlerini duyar ve dinlemeye gider. Nûru’l- Arabî’nin sohbetlerinden çok etkilenmesi üzerine onun müridi olmak ister. Üsküp’te Boyalıhan denilen yerde Nûru’l-Arabî ile görüştükten sonra biat etmek ister. Nûru’l-Arabî, geceyi Boyalıhan’da geçireceğini, bu konuyu sabah görüşmeyi arzu ettiğini söyleyerek Fedâî’yi gönderirir. Fedâî, ertesi gün hana geldiğinde, Nûru’l-Arabî’nin erkenden Usturumca’ya doğru yola çıktığını öğrenir. Hemen peşinden Usturumca’ya gider ve orada Nûru’l-Arabî’yi bulur. Fedâî, biat etme arzusunu ısrarlı bir şekilde yeniler. Nûru’l-Arabî, Fedâî’nin ısrarı karşısında bir şartı olduğunu, bu şartını kabul etmesi durumunda kendisini ihvanı olarak kabul edebileceğini bildirir. Fedâî, şartı kabul edeceğini söyler ve şartını sorar. Nûru’l- Arabî’nin şartı Fedâî’nin, kalın dudaklı, kara ve çirkin kızıyla evlenmesidir. Fedâî, bu şart karşısında en ufak bir tereddüt göstermez ve kararlılığını yineler. Nûru’l- Arabî, bu kararı ailesine nasıl kabul ettireceğini sorunca da, kararına ailesini karıştırmayacağını söyler. Ailesinin karşı çıkmasına rağmen Fedâî sözünden dönmez ve Nûru’l-Arabî’nin kızı Latife Hanım’la evlenir. Ailesinden, ailesinin zenginliğinden ve şöhretinden tevhit ilmi uğruna fedakârlık yaptığı için kendisine Nûru’l-Arabî tarafından Fedâî mahlası verilir. Latife Hanım aslında çirkin bir kadın değildir. Nûru’l-Arabî, Abdürrahim Efendinin ne kadar ciddi olduğunu ölçmek için küçük bir oyun oynamıştır. [Bu evlilik bize İmam-ı Azam Ebu Hanife nin babası Sabit’in evliliğini hatırlatmaktadır.]
Muhammed Nûru’l-Arabî’nin Şerif Efendi ve Latife Hanım adlarında iki çocuğu olmuştur. Halifesi ve oğlu Şerif Efendinin hiç çocuğu olmadığı için maddî ve manevî soyu Latife Hanım ve damadı Fedâî ile onların çocuklarından devam etmiştir. Fedâî’nin Latife Hanım’la olan evliliğinden Hacı Kemal Efendi, Hakkı Efendi ve Ali Efendi olmak üzere üç oğlu olmuştur.
Fedâî, tevhit ilminde zevki yüksek bir ihvân ve cezbeli bir zattır. Tevhit makâmlarını kısa sürede tamamlamış ve ilmindeki derinlik ilhamla günden güne artmıştır. Melâmet-i Nûriye’nin yayılmasında etkili olmuş isimlerden biri olmuş, bu uğurda etkin görevlerde bulunmuştur. Geçmiş dönemlerdeki melâmîlerin merkezî yönetim tarafından bir tehdit unsuru görülüp kıyıma ve sürgüne uğratılmalarına rağmen, Nûru’l-Arabî’nin gayreti ve halifelerinin yönlendirmesi ile melâmîler merkezî yönetim tarafından bir tehdit unsuru olarak görülmemiş, herhangi bir kıyım ve sürgüne uğramamışlardır. Abdürrahîm Fedâî, Ali Urfî Efendi (ö. 1305), İştipli Salih Rıfat Efendi (ö. 1326), Hacı Süleyman Bey (ö. 1307), Şeyh Kemal Efendi (ö. 1332), Vehbi Efendi (ö. 1323), Hacı Maksut Efendi, Salih Lütfü Efendi ve pek çok önemli melâmî, haklarında ortaya atılan asılsız iddiaların görüşülerek giderilmesinde ve melâmetin yeni yüzünün merkezî yönetim tarafından kabul görmesinde etkin rol oynamış, örnek yaşantılarıyla halk tarafından benimsenmişlerdir. Dolayısıyla melâmet büyük bir coğrafî alanda geniş kitlelere yayılmıştır.
Bu zaman zarfında Fedâî’nin, Üsküp Melâmî dergâhında Muhammed Nûr’un baş halifesi olarak görev yaptığını görmekteyiz. Gerek yaşantısıyla, gerek ortaya koymuş olduğu eserlerle ve bu eserlerde gündeme getirdiği yeni açılımlarla, ihvanın daha çabuk bir şekilde olgunlaşmasına katkıda bulunmayı sürdürmüştür.
Müritlerin eğitilmesi hususunda getirdiği bir takım yeni uygulamaları anlattığı risalesini Nûru’l-Arabî’ye sunan Fedâî’nin görüşleri Nûru’l-Arabî tarafından kabul görmüş, yetiştirdiği bazı halifeler daha o dönemde derslerini Fedâî’nin uygulamalarına göre vermeye başlamışlardır. Ancak bu onaya karşın Nûru’l-Arabî müritlerine mevcut dersleri vermeye devam etmiş, bu değişikliğin isteğe bağlı olarak uygulanmasını uygun görmüştür. Bu süreçte bazı halifeleri ihvana ders telkini Risâle-yi Sâlihada belirtilen rabıtalara göre yaparken, Fedâî hazretleri ve tesirinde yetişen halifelerinden bir kısmı da Risale-yi Vehbiyeye göre rabıtaya yapmaya devam etmişlerdir.
Nûru’l-Arabî, Ustrumcalı Süleyman Beyin konağmda Vranopsalı Elmas Efendi (ö. 1906), Ali Urfi Efendi (ö. 1888), İştibli Salih Rıfat Efendi (ö. 1908), Salih Lütfü Efendi ve diğer bazı halifeleri ile toplantı yaparken, bu konu gündeme geldiğinde “Gün gelecek kutuplardan birisi, rabıtaları değiştirecek” diyerek bu değişikliğin ileride olacağına işaret etmiştir. Bu değişiklik torunu Hakkı Efendi tarafından uygulamaya konacaktır.
Abdurrahim Fedâî Üsküp’teki tekkenin ilk şeyhi olmuş, ondan sonra da oğlu Kemal Efendi şeyh olmuştur. Daha sonra Kemal Efendi İstanbul’a gelince de oğlu Hakkı Efendi şeyh olmuştur. (Gölpınarlı 1992: 302)
Muhammed Nûr, 1884 yılında ikinci kez hacca gitmeye niyetlenmiş, damadı Abdürrahim Fedâî, torunu Hacı Kemal Efendi ve ihvanıyla birlikte bu hacca katılmışlardır. Fedâî, hac dönüşü sırasında 1303 Muharreminin birinci günü (10 Ekim 1885) Hakk’a yürümüştür. Süveyş civarında Ayn-ı Musa denilen yerde sırlanmıştır. (Bursalı 1333: 133) Vefatından sonra Üsküp Melâmi dergâhına büyük oğlu Hacı Kemal Efendi şeyh olmuştur.
Vefatına düşürülen tarih şudur:
Nûr edip cism-i cemili rûha etdi inkilâb (1303) (Gölpınarlı 1992: 304)
Son dönem Melâmilerini kendileriyle bizzat görüşerek anlatan Sadık Vicdani, Fedaî’den bir yer dışında bahsetmemesi, onun İstanbul’da pek tanınmadığını düşündürmektedir. Ayni şekilde Gölpınarlı, meşhur eserinde Nûru’l-Arabî’nin diğer halifelerini anlatırken Abdürrahim Fedaiden ‘halifetü’l-hülefü diyerek; kısaca bahsetmektedir. Kaynaklarda ondan yeterince bahsedilmemesinin nedeni Nûru’l-Arabî’den önce vefat etmiş olması ve İstanbul’da yeteri kadar tanınmaması olabilir.
Abdürrahim Efendi dini ilimlerde de icazet sahibi alim bir zattır. Nûru’l- Arabi’nin oğlu Kemal İçin tertip ettiği sünnet düğününde kimi davetlilerin uygunsuz davranışların İstanbul’a eksik ve yanlış olarak aksettirilmesi üzerine meclis-i meşayihte şeyhini savunmak üzere İstanbul’a gönderilecek kadar bilgili ve güvenilir biridir. (Gölpınarlı 1992: 305)
Abdülehad Efendi (ö. 1913), Hacı Hafız Abdürrauf Efendi (ö. 1921), Yunus Efendi (ö. 1911), İsmail Efendi (ö. 1910) Fedainin halifeleridir. (Gölpınarlı 1992: 309-310) O, talebelerine iki defa icazet verebilen nadir mutasavvıflardandır. (Bursalı 1333: 133)
Eserleri
Abdürrahim Fedâî, konusu tevhid ve mertebeleri olan bir çok eser yazmıştır. Onun eserlerinin temel özelliği öğretici oluşudur. Manzum eserlerinde bile bu özellik göze çarpar.
Bursalı Mehmet Tahir, Fedâî’nin eserlerini;
Kasîde-i Nûniyye,
Kasîde-i Taiyye,
Meratibu’l Vücûd,
Risale-i Vehbiyye,
Manzum şerh-i Şafiyye,
Şerh-i Sırr-ı Enel-Hak,
Hediyyetu’l-Hac,
Risale-i İrade-i Cüziyye,
Risale-i Ahval-i Melâmiyye,
Manzum Meratibul-Vücud,
Manzûme-i Vehbiyye,
Mecmua-tu İlâhiyyât
olarak sıralar. (1333: 133) Gölpınarlı, Tefsîr-i Sûretul-Kevser isimli bir eserinden de bahseder. Abdürrahim Efendi’nin Arapça yazdığı tek eser olan bu tefsiri Gölpınarlı çok beğenir ve “Keşke bu risaleden başka risale yazmasaydı, hele nazma hiç özenmeseydi. ilim ve ihatası, tasarruftaki rüsuhu tamamıyla bu tefsirde görülüyor.” (1992: 305) diyerek över. Fedâî mahlasıyla yazdığı şiirlerini topladığı küçük bir divanı vardır. Kaynaklarda geçmeyen Risâle-i Rûh-i Kızıl alâ Esrâr-ı Mebzul, Muammâ-yı Sırr-ı Ezel, Şerh-i Beyt-i Hâfız-ı Şirâzi isimli eserleri de vardır.”
Kasîde-i Nûriyye Muhammediye tarzında yazılmıştır. Fedâî bu eserde varlık mertebelerinden ve Melâmiliğin hallerinden bahsetmektedir. 1363 beyittir. (Şahin 2009)
Kasîde-i Tâivye ve Merâtibul- Vücûd yine tevhid neşesiyle yazdığı şiirlerinden oluşan eserleridir. Risâle-i Vehbiyye’nin konusu da tevhid mertebeleri ve birliğidir. Bu eser Hasan Fehmi Kumanlıoğlu tarafından şerh edilmiştir. (İzmir: 2005) Gölpınarlı Fedâî’nin manzum eserlerini nazım olarak çok başarısız bulur. (1992: 306)
Hediyetul-Hac, fena ve beka mertebelerinin Hacc menasiki üzerinden anlatıldığı küçük bir eserdir.
Bu eserlerin mühim bir kısmı bir kaç sayfalık risalelerden oluşmaktadır ve çeşitli mecmualar içindedir.
Nutk-u Şerifi
İnnallahe cemîl yuhibbü’l-cemâl
Kimdir ol kim ola sevmiye cemâl?
Mekteb-i irfâna varmayan a’mâ
Ne bilür kim kimdir meclâ?
Nüsha-i Âdemi eyledi mir’ât
Tecellî eyledi nice zuhûrât
Ol sofo şeytan secde etmedi
Tardoldu ebedî kurba yetmedi
Camii “fe ahbebtü” nice der idi?
Bâde-i aşk ile hem harâb idi
Ol sırr-ı şâbbı ârife sor da bil
Mescudi melâik hem ol etmiş bil!
İşbu gencin tılsımın bulmak muhâl!
Ey “Fedâî”aşk ile sen buldun cemâl!
Kaynaklar
٠ Sadık Vicdani (1995): Tarikatler ve Silsileleri (Tomâr-ı Turûk-ı Aliyye), İstanbul: Enderun Kitabevi.
٠ Gölpınarlı, Abdulbaki (1992): Melâmilik ve Melâmiler, İstanbul: Pan Yayıncılık.
٠ Azamat, Nihat (2005): “Muhammed Nûru’l-Arabî”, TDVİA 30, İstanbul: TDV, s. 560-563.
٠ Abdürrahim Fedâî (2005): Risâle-i Vehbiyye Şerhi, şerheden Hasan Fehmi Kumanlıoğlu, İzmir.
٠ Bursalı Mehmet Tahir (1333): Osmanh Müellifleri 1-3, İstanbul: Matbaa-ı Amire.
٠ Şahin. Mine (2009): Abdürrahim Fedâî’nin Kaside-i Nuniyesi (Transkripsiyon-Nesre Çeviri-İnceleme), Sakarya üniversitesi (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi).
٠ Olgun, Tahir- (1998): Müslümanlıkta ibadet Tarihi, Ankara: Akçağ.
٠ İlmihal (1999): İlmihal I iman ve ibadetler, İstanbul: ISAM.
******



Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar