Print Friendly and PDF

SAAT TAMİRCİSİ

Bunlarada Bakarsınız



                                                             Berkay DİBEK

Zaman benim der saat tamircisi… ONU sayan, dakikalara, saniyelere parçalayan… yıllara,  yüzyıllara bütünleyen, her zembereği çarkı, vidayı ait olduğu yere oturtan, aralarında hiç bilmedikleri bağlantılar yaratan benim der.
 Bilinenden bilinmeyene akan bir zamanı kuran, tanımlayan, açıklayan, kavramlaştıran, anlamlandıran… hayat denileni kurgulayan…  var olanı zamansal yapan, oyunu ortaya koyan, oynanabilir kılan kimdir diye sorar saat tamircisi.
 En kısa gölge onunkidir.

Saat tamircisi çocukluğunda oynadığı oyunları keyifli bir buruklukla anımsar.
  Birbirini iten çeken gezegenlerin, kayan yıldızların, gökyüzünü yaran şimşeklerin, şekilden şekle giren renkli bulutların… hayatın içinde kaygısızca dolaştığı zamanlar çocukluğunun mutlu günleridir.
 Güneşin dünya ile oynadığı gölge oyununu izlemekten hiç bıkmamıştır.
 Oynamaktan ve oynayanları izlemekten hoşlanır… ve Herakleitos’un şu sözünü ağzından hiç düşürmez saat tamircisi.
  “Dama oynayan bir çocuktur zaman.
 Krallık çocukta.
’’
Saat tamircisi, uyumadan, yorulmadan, dinlenmeden zemberekleri, telleri vidaları bir araya getirmeyi, onlardan onlara benzemeyen farklı bir şeyi ortaya koymayı, düzensiz işleyenleri düzene sokmayı, ayarsız olanları ayarlamayı sever… Bir saatin içine sığdırılan onca malzeme, yayların dişlilerin tasarımdaki doğruluğu, uygunluğu ve tüm bu parçaları bir araya getirilmesini sağlayan bilgi, ona hiç tükenmeyen bir çalışma gücü verir.

Arada bir, bin türlü malzemeyle dolu tezgâhının başında oturup, penceresinden dışarıya baktığında;   zamanın avucunun içinde olduğunu, tüm çağları, tüm dünyayı ve giderek tüm evreni görebildiğini düşünür.
 Övünmeyi sever zamanın ulu yapıcısı.

Saat tamircisi tüm dünyayı kaplayacak büyüklükte olan bir saatin kadranını düşlüyor.
 Dünyanın bir saat gibi işleyebileceği umudu ve tek bir saniyenin bile heba olmayacağı düşüncesi onu heyecanlandırıyor.
 Akrebin ve yelkovanın arasında mekanikleşen zamanın dünya üzerindeki tüm boşlukları yok ederek mutlak bir egemenliğe ulaşacak olması ve geleceğin gözlerimiz önünde geçmişe dönüşüyor olmasıyla eğleniyor.

Saatlerin tamircisi neşeli bir gününde bir yandan döner, bir yandan tekerleme söyler, çaktırmadan bıyık altından güler.
 Her satır üzerine on bin sayfalık bir kitap yazmayı düşler.

Zamanı başlatan Oyundur.

Oyun'u kuran Evrendir.
Evreni yaratan Tanrıdır
Tanrı'yı bulan İnsandır
İnsan’ı vuran Zamandır.

Zaman… der saatlerin efendisi; benim için yalnızlıktır.
 Yalnız benim için akıyor gibidir.
Benim geçmişim, benim düşlerim ve içinde bulunduğum an yalnız bana aittir… Hatırlamak bana aittir, unutmak insanlara.
 Sonsuzluk bana aittir, ölüm insanlara.
 Gerçek bana aittir, tarih insanlara.
 Hiç dostu olmadığından yakınır saat tamircisi.

Vaat edilmiş bir dünyanın kadranı içinde amaçsızca koşturan, gösteriş budalası çocuklaştırılmış bir zaman ve onu yakalamak zorunda olan saat tamircisi.
 Oturduğu tezgâhın başında, zamanı anlamak ve mekanik bir saatin içinde zapt etmek için harcadığı uzun yüzyılları düşünmektedir.
Şimdi sadece arada bir baktığı küçük penceresinden dünyayı seyreden sıkıntılı bir adamdır.

Zaman evrendeki en büyük labirenttir.
 Gördüğünü bize böyle söyler saat tamircisi.
 İnsanı labirentin küçük bir köşesine sıkışmış, geçmiş ve gelecek arasında sallanan salıncağa mahkûm olmuş görür.
 Salıncağı tutan sonsuzluktur.
 İnsan ise sonunun ölüm olduğunu bilir.
 İşte bu onun yaşantısını dünya üzerinde oynadığı bir oyuna çevirir.
 Zaman şaşırtır, kandırır, kendine bağlar… onun değişkenliğinde insanı bekleyen, acıklı bir çırpınmadır.
Zaman biçare insanla oynar, önüne girilmesi tehlikeli yollar açar.
 Kuşkuyla girdiği her yolun ortasında bulduğu, var olma çabasıdır.
 Yolun sonunda ise ölüm beklemektedir onu.
 Labirentin çıkışı yoktur.
 Tamirci labirente  tepeden bakar.

Felsefeyle zerrece ilgisi yoktur ve kısa boylu, ufak tefek bir adamdır saatlerin usta tamircisi.
 Zamanın içine doldurduğu doğumlar ölümler.
savaşlar… dizleri üzerine çöken imparatorluklar…mezar taşları üzerinde kurulan krallıklar…sayısız kere doğan ve batan güneş ve elbette ki  kitaplar…hiçbir kütüphaneye sığamayacak, hiçbir  insanın bilemeyeceği kadar bilgi….
Yorgundur.
 
Saat tamircisi penceresinden dışarıya baktı.
 Bakışlarının ulaştığı her nesne dağılıyor toza dönüşüyordu.
 Her şey kozmik bir oyunun parçası gibiydi.
 Keyifle gülümsedi.
 Yeni, farklı bir saat yapmanın ZAMANIYDI.

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar