SALTANAT KAYIĞIMIZ: HAYAL ÂLEMİ
İnsan ruh, akıl ve nefsin üçlemi arasında
hayatını idâme ederken beslendiği kaynaklardan biri “hayal âlemi” dir.
Hayaller, ulaşılmayan yücelere çıkar, girilemez denilen her noktaya nüfuz eder.
Hayaller insanın bir kurtarıcısıdır. Hayatın/ecelin en yakın arkadaşı
hayallerden başka ne olabilir ki?
Hayal, vasfında zarar verici bir özellik
taşımaz. Ancak nefis tarafından gelirse üzüntüye akıl tarafından gelirse
iktidara, ruh tarafından gelirse sevince sebep olabilmektedir.
Nefsin hayalleri umumiyetle çoğalmanın
cinselliğin/yaratıcılığın kucağında olurken, ruhun bu türlü bir iştiyakı
yoktur. Ruh, ana kaynağa yakınlığı yani ilâhî yönü ağır bastığından bir
yaratıcı ve ilâh olma düşüncesinden uzaktır. Akıl ise beden devletinin lideri
olmak gayretiyle daha sakin ve usturuplu bir çizgide hareket eder. En salim
yurt hayali akıldadır. Aklın korkulardan ve ayak kaymalarından emin olması
budur.
Hayal âleminin kurtarıcısı olması, dara düşmüş
olmanın umutlarını taşır. İnsan bu şekilde noksanını ikmâl eder.
Hayaller varlık bedenin çocukluk, gençlik ve
ihtiyarlığında farklılık göstermesi, kazanılan/tecrübe edilen terbiyenin
varlığı iledir. Genel mürebbi olarak varlığı korumayı ele almış olan akıl nefse
doğru yolları tarif edecek, selâmet yurduna ulaşırken, ruhun yıpranmasına engel
olmaya çalışacaktır. Ancak insanın en büyük sorunu olan
varlık ve uzantısı olan yaratıcıya özenme duygusu onu cinsellik vadisinde çok
yer gezmesine sebep olur. Bu
nedenle korkunç ve zahmetli olan karanlık vadilerin ışığı olacak ruhânî
enerjisini, buralarda çok zaman kaybeder. Bulduğu izlerin doğruluğu ve
eğriliğini tam kestiremeden birçok denemelere başvurur.
Allah, göklerin ve yerin nûrudur.
O'nun nûrunun temsili, içinde lamba bulunan bir kandillik gibidir. O lamba
kristal bir fanus içindedir; o fanus da sanki inciye benzer bir yıldız gibidir
ki, doğuya da, batıya da nisbet edilemeyen mübarek bir ağaçtan, yani zeytinden
(çıkan yağdan) tutuşturulur. Onun yağı, neredeyse, kendisine ateş değmese dahi
ışık verir. (Bu,) nûr üstüne nûrdur. Allah dilediği kimseyi nûruna eriştirir.
Allah insanlara (işte böyle) temsiller getirir. Allah her şeyi bilir. (Nur, 35.)
İnsanın doğuştan kabiliyet olarak getirdiği
üreme duygusunun arayışı karşı cinsine olan tutkunluğunu engelleyemez ve
dolayısıyla şehveti hakiki aşka dönüşen bir hal alır. Bu aşkı bazen yerilmesine
bazen yüceliğe benzer. Ne var ki, her iki halinde de ruhuna elem çektirir.
Vuslat ve ayrılık demlerinde coşkulu olarak hissettiği her hazzın bir hayal
olduğunu anlar. Vazgeçer. Çünkü vazgeçmek mecburiyeti vardır. Kiminde
bulduğu/duyduğu günah bilgisinin verdiği sıkıntı, bazende bedenin kara
kılamadığı geçici olan zevki. Her hâlükârda bir ayrılık.
Ayrılık, yaman ayrılık, hayal âlemini idam
sehpasında kılıcıyla acımasızca keser bırakır.
Yaratılmış olmanın gerçeğinde bulunan iyi ve
kötü/sevap ve günah ikilemi, her insan için ayrı bir yüzle tecelli ederken,
ölüm koçunun tosladığı an, gerçek âlem diye bahsedilen yurda gideceğini bilse
de, fâni dediği dünyayı terkte çektiği acıyı ruhunun derinlerinde
hissedecektir. Gerçek ve en yüce hayali
olan yaratma duyusu olan cinselliğini, her şeyini kaybedecektir.
İlâhî metinlerin bahsettiği cennet ve cehennem
yurdu olması onu üzmesinden/sevindirmesinden çok, mahluk olduğunu anlayacaktır.
Bilecek ki ben bir ilâh değilmişim. Sonsuz bir yurtta kalacağımı anladım, fakat
hayal kayığım olmayacak. Mutlu/mutsuz olacağım.
Dönüşü olmayan yolda bir menzilde kalacağım. Üzüntü ve keder çizgimde
bir değişiklik olmayacak. O zaman neyin iştiyakını çekeceğim.
Bu düşünce ile sonsuz güce karşı içinde bir
çekim hissedecek, varlığından soyularak ilâhi varlığa yönelecektir. ilâhının
veçhine nazır olmadıkça bu iştiyak son bulmayacaktır. Cennette Cehennemde kendi
tanrısı ile yüzleşmesi olacaktır. Yüz gösteren ayinenin farkındalığında ilâhı
ile bir olduğunu bilecektir.
Bu âlemde insanın dünyaya duyduğu özlem gider
diyorlar. Özlem gider mi? Bulduğunu dünyada iken buldu, kaybettiğini dünyada
iken kaybetti. Dünyası sonsuz aşkı, yüce bir hatırası olarak kalacaktır.
Ey sevgili dünya sen yerilirken dahi çok
güzelsin. Aşklarınla, kederlerinle, sürurunla ve her şeyinle en güzel yurtsun.
Eğer sen olmasaydın hangi isteğimizle ilâhi yurdun kapılarını bize açarlardı
ki? Hayal âlemi seninle vücut bulmaktadır.
Dünya hayatı ne kadar dalgalı ve canavarlar ile
dolu olsa da insan ebediyet yurduna olan yolculuğunun sonu ve başlangıcı
buradadır. Karşılaşacağı her ne şey olursa olsun dünya yolculuğundan vazgeçmez.
Menzilinin cennet ve cehennem olması düşüncesini çok önemsemez. Çünkü iki yolun
kılavuzluğundadır; doğruluğunu, ebedî yurduna varınca anlayacağından, insanın
çok şanslı olduğunu düşünmemek gerekir. Burada cân ve cânanın cilvesi
vardır. Ki, söz kendini yitirir.
Şeytanın adımlarını takip
etmeyin. Kim şeytanın adımlarını takip ederse, muhakkak ki o, edepsizliği
(yüzkızartıcı suçları) ve kötülüğü emreder. Eğer üstünüzde Allah'ın lütuf ve
merhameti olmasaydı, içinizden hiçbir kimse asla temize çıkamazdı. Fakat Allah
dilediğini arındırır. Allah işitir ve bilir.
(Nur, 21)
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar