SAPIK TARİKATLARIN KIYAMET PROVASI
22 Nisan 2000 / MURAT UÇAR
Hz. İsa'nın (AS) yer yüzünden alınıp gök yüzüne
yükseltilmesinin kutlandığı yıldönümünden bir kaç gün önceydi. HaleBopp kuyruklu yıldızının dünyaya en yakın olduğu gün. HaleBopp kuyruklu yıldızının arkasında gizlenen UFO'lara binip bu dünyadan ayrılmalarına
çok az zaman kalmıştı.
Yapılması gereken tek şey onları bu dünyaya bağlayan
etten ve kemikten yapılmış kabdan (vücuttan) kurtulmaktı. Tarikatın karizmatik
lideri, gün batarken içine zehir karıştırılan üzüm sularını içmeleriyle
yolculuklarının başlayacağını söyledi. Ertesi gün eve gelen polis aralarında
çocuk ve hamile kadınların da bulunduğu yüzlerce kişinin cesediyle karşılaştı.
Hikaye hiç de yabancı gelmiyor değil mi?
Hikaye hiç de yabancı gelmiyor değil mi?
En dehşet verici olanı 18 Kasım 1978 yılında Guyana'da
gerçekleşen toplu intihar vakalarından bir kesitti yukarıda yazılanlar. En son
Uganda'daki olaylarla gündeme gelen, kendilerine çoğunluka tarikat adı verilen
grupların toplu intiharı gerçekten tüyler ürpertici safhaya ulaştı. İnsanların
böylesine dehşet verici bir şekilde canlarına kıymaları sizce de çok garip
değil mi?
Tarihin en büyük toplu intiharı 18 Kasım 1978 yılında
Guyana'da meydana gelendi. "Halkın Tapınağı" tarikatının lideri Jim
Jones'in müritlerine verdiği emir üzerine 912 kişi siyanürlü üzüm suyu içerek
hayatlarına son verdiler. 1970 yılında ABD'nin San Fransisco kentinde kurulan
tarikat 1976 yılında lideri Jim Jones'in hakkında çıkan yolsuzluk iddiaları
nedeniyle Guyana'ya taşınmıştı. Jones, bütün kimliklerini aldığı müritlerine
sürekli toplu intihar provaları yaptırıyordu. Hakkında açılan bir soruşturma
için Guyana'ya gelen Amerikalı görevlileri ve tarikattan ayrılan 14 kişiyi
öldürten Jones baskın korkusuyla müritlerine intihar emri verdi. Toplu
intiharda ölen 912 kişinin 276'sı çocuktu. Müritlerini
birer zombi haline getiren Jim Jones daha sonra kafasına bir kurşun sıkılmış
halde bulundu. İsa'nın ruhunu taşıdığını iddia eden Jones'ın Amerikan İstihbarat
Teşkilatı CIA adına çalıştığı ve CIA'nın bir zihin kontrolü projesinin üyesi
olduğu iddia edildi.
19 Nisan 1993 tarihinde Teksas'ta 51 gün süren FBI
kuşatmasına rağmen teslim olmayan "Davidiyen" tarikatı üyeleri,
teslim olmak yerine kendilerini yakarak intiharı seçtiler. Akli dengesinin
bozuk olduğu söylenilen tarikatın lideri David Coresh müritlerine kendisinin
Hz. İsa olduğunu söylüyordu. İntiharda 83 müridi ölen Coresh'in tarikat içinde
20 karısı ve 40'tan fazla çocuğu vardı.
İsviçre, Kanada ve Fransa'da müritleri olan
"Güneş Tapınağı" isimli tarikatın bazı üyeleri 1994 yılında
kendilerini yakarak, toplu olarak intihar ettiler. Ölenlerin boyunlarında
bulunan madalyonlarda iki başlı kartal, tarikatın baş harfleri ve Mahşerin Dört
Atlısını'nın (ölüm, savaş, veba, kıtlık) isimleri bulunuyordu. Dr. Luc Jouret
tarafından kurulan tarikat kıyamet günü hazırlıkları yapıyordu.
Amerika'nın Kaliforniya eyaletinde "Yüce
Kaynak" isimli tarikatın 39 üyesi topluca intihar etti. Rancho Santa Fe
kentinde, bir milyon dolarlık malikânede bulunan cesetlerin hepsinde siyah
pantolon ve koyu renk tenis ayakkabıları bulunuyordu. Vücutlarının üst
tarafında başlarını da örten piramit biçimin mor renkli kefene benzer bir örtü
vardı. Kolları açık, sırt üstü yatıyorlardı. Tarikatın üyeleri başka bir
gezegenden geldiklerine ve dünyaya melek olarak gönderildiklerine
inanıyorlardı. Asla içki, sigara kullanmıyor ve birbirlerine
"kardeşim" diye hitap ediyorlardı.
İntihar olaylarının en sonuncusu 17 Mart 2000'de
Uganda'da meydana geldi. Ülkenin güney batısındaki Kanungu kentinde toplanan
"Tanrının 10 Emrinin Restorasyonu Hareketi" tarikatı üyesi 500'ü
aşkın insan kilisede kendilerini ateşe verdiler. Yetkililer tarikatın başka
evlerinde de cesetler buldular. Dehşetin bilançosu evlerde bulunan cesetlerle
birlikte toplam 952'ydi. Katolik Rahip Paul İkazire tarafından 1980'li yıllarda
kurulan tarikatın başlangıçtaki amacı tanrının 10 emrini insanlara
hatırlatmaktı. Daha sonra gruba girip tarikatı ele geçiren Credonia Mwerinde ve
Josep Kibwekere, Ruhul Kudüs'ten mesaj aldıklarını, Hz. Meryem ile
konuştuklarını iddia ederek insanları etkilediler. İntiharın ardından ortadan
kaybolan Mwerinde ve Kibwekere sırra kadem bastı.
Tüyler ürpertici bu intiharlar listesini daha da
uzatmak mümkün, ama insanlar niçin intiharı seçiyor, inançlar bu konuda nasıl
kullanılıyor?
Uzmanlara göre insanların böyle toplu şekilde
intiharlarının psikolojik alt yapısında bir çok etken bulunuyor.
Psikiyatristler intihar eden insaların kültürel, ekonomik, dini, sosyal, ruhsal
yapılarının bu girişimlerinde önemli rol oynadığını söylüyor. Psikiyatrist Dr.
Mecit Çalışkan, kişisel depresyonlarla kitlesel depresyonların birbirinden çok
farklı olduğunu, toplu intiharların altında yatan asıl nedenin, üç büyük ilahi
dinin dışındaki küçük dinlerin veya tarikatların kendi içindeki iç dinamizm
olduğunu belirtiyor. Dr. Mecit Çalışkan; "Telkine yatkın insanlar bir
cemaat bağı adı altında bir araya geldiklerinde birbirlerini etkilerler. Eğer
bunlardan biri çıkıp da şeyh, lider, peygamber ya da adı her neyse birtakım
telkinlerde bulunursa, bu telkinlerin dozu da çok yüksek olursa toplu
intiharların olması mümkündür. Bu tür telkinlerin İslamiyet, Hıristiyanlık ve Musevilikte
etkisi çok olmaz ama mümkün olmayacağı anlamına da gelmez. Ben ABD'de yaşanan
toplu intiharların kaynağını Hıristiyanlık'tan almadığını düşünüyorum"
diyor.
Telkinlerin etkisi zeka seviyesi yüksek olmayan veya
ruhsal bunalımda olan insanların üzerinde daha fazla görülüyor. Ruhsal
bunalımın içerisinde yaşadığımız toplumda da çok sık görüldüğünü önemle
vurgulayan uzmanlar, üyeleri intihar eden tarikatlarda yapılan şeyin bir çeşit
beyin yıkama olduğunda birleşiyorlar. Kendini öldürdüğü takdirde daha iyi bir
dünyaya gideceğine inanan insan tereddüt etmeden ölümü tercih edebiliyor.
Allah'ın
insana verdiği değer bilinmiyor
İntiharların temel sebeplerinden birinin de dini
eğitim yetersizliği olduğunu söyleyen Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Öğretim Üyesi Prof. Dr. Celal Yeniçeri; "İnsanlara iman ve ahlak
eğitiminin yeterli seviyede verilmesi gerekiyor. Manası olmadan verilen dini
eğitim insanı intihardan kurtarmaz. Semavi dinler intiharı yasaklasa da
Hıristiyan ülkelerde bu görülüyor, aynı şey Müslüman ülkelerde görülmez diye
bir şey yok. Tarikat mensupları kilisede de intihar ediyorlar. Bana göre Batı
medeniyetinin tamamiyle sorgulanması gerekiyor. Hırisitiyanlık eğitimi yetersiz
olabilir veya gelişen teknoloji karşısında Hıristiyanlık insanlara cevap
veremiyor olabilir. Konuya ferdi mükellefiyet açısından bakmak da yeterli
olmaz. Toplumun bütün yönleriyle sorgulanması gerekiyor. En önemlisi, Allah'ın
insana verdiği değerin insanlara anlatılması gerekiyor. İnsanın kendi değerini,
kendinin sadece kendine ait olmadığını bilmesi gerekiyor" diyor.
Yeryüzündeki üç büyük semavi din de insanın kendi
canına kıymasını yasaklıyor. İntihar eden insanın cennete giremeyeceği inancı
bu dinlere mensup kişiler için caydırıcı bir etken. Peki buna rağmen neden
Hıristiyan ülkelerde toplu intihar vakaları görülüyor?
İçinde bulunduğumuz çağda hangi semavi dine mensup
olursa olsun insanlar kendi dinleriyle çok fazla ilgilenmiyorlar. Düşülen
manevi boşluk art niyetli ve ekstrem kişilikli fakat hasta ruhlu insanlar
tarafından dolduruluyor. Dr.Mecit Çalışkan: "Allah'ın veya peygamberin
yerine artık bu boşluğu dolduran lider konulmuşsa her şey yapılabilir. Bir süre
önce ortaya çıkan, edep yerini öptüren şeyh meselesine bakın. Şeyh'in edep yeri
öpülürse cennete gideceğine inanıyor insanlar ve bunu özel bir törenle
yapıyorlar. Küçük ve dışa kapalı topluluklarda Müslüman dahi olsa toplu
intiharlar da mümkün olabilir. Bu Türkiye'de olmaz diyemeyiz" diyor.
Dikkat, yakın zamanda bizde de olabilir
Dikkat, yakın zamanda bizde de olabilir
Uzmanların insanların giderek manevi boşluğa düştüğü
Türkiye'de de benzer girişimlerin olabileceği konusundaki uyarıları çok havada
kalmıyor aslında. Geçtiğimiz yılın Ekim ayında sokaklarda yatan tinerci
çocuklar toplu intihar girişiminde bulunmuşlardı. Kadıköy'de toplu intihara
kalkışan altı tinerci çocuk polis ve itfaiye görevlileri tarafından zorlukla
ikna edilmişlerdi. Yaşları 14 ile 18 arasında değişen bu altı çocuğun zorlukla
engellenen girişimi uzmanlara göre kötüye işaret.
Uzmanların dikkatle üzerinde durduğu bir diğer husus
sapık tarikatların liderleri. Normal olmayan bu insanlar çok ilginç kişiliklere
sahipler. Bir çoğu akıl hastası, Allah'tan vahiy aldıklarını, Hz. İsa
olduklarını veya bazı üstün güçlerin kendilerine yardımcı olduklarını iddia
ediyorlar. Böyle insanların mesajlarına gruptaki insanlar inanıyorlar. Allah
inancı olsa dahi eğer mensup olduğu din ile ilgileri yeterli değilse liderden
gelen mesajların doğru olduğunu kabul ediyorlar. O insana teslim oluyor ve istediklerini
yapıyorlar. Bu tür insanlar sahip oldukları yetenekleri insanları etkilemekte
kullanıyorlar. Mesela etkili bakışlar, yakışıklılık, kuvvetli bir zeka gibi
özellikler böyle insanların elinde güçlü silahlara dönüşebiliyor.
İntiharın şekli de önemli
İntiharın şekli de önemli
İntiharın şeklinin intihar aletinin ulaşılma
kolaylığıyla bağlantılı olduğu söyleniyor. Toplu intiharlarda en çok tercih
edilen yöntem toplu uyuma yöntemi. Zehirin doğrudan içilmesi mümkün olabileceği
gibi yemeğe de karıştırılarak intihar edilebiliyor. Toplu olarak yakma da
kullanılan yöntemlerden biri. Bu tür vakalarda asıl espri herkesin aynı
şekilde, aynı metod ile ölmesi. Gruba dahil insanlar bunu bir ayin veya tören
şekline dönüştürerek intihar ediyorlar, kişi o an yapılan ayinin etksi altında
oluyor.
Binlerce insanın ölümüne neden olan sapık tarikatlar
hakkında bir çok söylenti dolaşıyor. Söylentilerden en kayda değeri
tarikatların çoğunun büyük istihbarat teşkilatlarının kontrolünde olduğu ve
bazı deneyler için kullanıldıkları savı. Aum Shinrikyo Tarikatı istihbarat
örgütlerinin sapık tarikatları desteklediğine dair delil olarak gösteriliyor.
Çalışmalarını ABD'de sürdüren Dr. Ümit Sayın konuyla ilgili bir açıklamasında;
"199495 yılında Japonya'da kurulan tarikatın üyelerinin çoğu bilim adamı ve üniversite öğretim üyelerinden oluşuyordu. Liderliğini yarı kör, Hitler hayranı, Budist Shoko Asahara'nın yaptığı tarikatın 30 bin
üyesi bulunuyordu. Dünyanın sonunun yaklaştığını, büyük bir savaş yaşanacağını
söyleyen Asahara müritlerine tonlarca zehirli sarin gazı imal ettirdi.
Tarikatin 1995 yılında Tokyo Metrosunda gerçekleştirdiği sarin gazı saldırısı
büyük ihtimalle, olayı yakından izleyen başka istihbarat örgütleri tarafından
kültün bazı üyelerine düzenlettirildi ve Asahara'yı ortaya çıkarmayı
hedefliyorlardı" diyor.
Benzer şekilde kurulan Reverend
Sun Myung Moon'un kurduğu Uniterian Church'ün de 1970 yılında yaklaşık birkaç
yüzbin müridi vardı. En büyük
amacı bütün dinleri birleştirmek olan Moon diğer bir çok tarikat lideri gibi
ikinci İsa olduğunu iddia ediyordu. Fakat tarikatın bir CIA projesi olduğu
iddia edildi. Deniz Baykal, CHP Genel Başkanlığı döneminde bu grubun
davetlerine katıldığı için büyük eleştiri aldı.
Baş döndürücü bir hızla ilerleyen teknolojinin
beraberinde getirdiği yalnızlık, inanç eksikliği gibi olumsuzluklar insanları
derinden etkiliyor. İnsanlar teknolojinin gelişimiyle içine düştükleri boşluğu
bu tür sapık tarikatlar aracılığıyla doldurmaya çalışıyorlar. Görünen o ki inanç
zayıflığı devam ettiği sürece daha birçok intihar vakası göreceğiz.
Meselenin iki cephesi vardır. Birisi müspet,
diğeri ise menfidir. Günümüzde modernist akımların etkisinde olanlar,
kadınların da şeyh olabilirliğini ispat etmeye çalışırken, gelenekçiler ise
olumsuz kısmında yer almayı uygun görmektedirler. Meselenin hakikate bakan
cihetine ve umumun görüşüne göre, batı memleketlere yaklaşıldıkça, kadın
karakterinin baskınlığı göze çarparken, doğuya doğru meyledildikçe erkek
karakteri galip olmaktadır. Bu nedenle, bir meselenin içinde iki doğruluğu
varsayılan bir sonuç çıkabiliyorsa, merkezinde yanlışlığın da bulunacağı bir
hareket noktası var demektir.
Kulluk teklifi dünyada kadın ve erkeğe şamil
olarak gelmiştir. Ancak Allah Teâlâ bir meselede bazen açık yerler bırakıyorsa,
bu benî âdemin karakter yapısındaki kuvvet ve zafiyetlerin, sorumluluk
tabanında ağır cezadan müstağni olunması için müphem bırakılmıştır. Zamanımızın
karakter yapısı trans-kimliklere yönelmede ve barındırmada üstün kabiliyetler
izhar etmesinden mütevelli, kadın ve erkekte kâmil olma vasfının aranmasından
çok, tepkisel/art alandaki zarar ve faydaya bakış önemli olmaktadır. Zamanımız
insanının ekmel olmasının çok bir değer ifade etmediği günleri yaşadığımızı
düşünülünce, kadının şeyhliğinde birçok sorunları kendiliğinden getirdiğini
görmemek elde değildir. Mürebbiyelikte korunma/koruma açısında kadının erkek
gibi olmadığını kabullenmek gerekir. Belki bilgi seviyesi artmış toplumda
kadının şeyhliği, kolaylıklar silsilesine haiz olabilirken, cehaletin arttığı
mahallerde kat kat zorluklar barındırır. Erkeğin yaratılışındaki kaba kuvveti
ve hayatın barındırabileceği vahşete dayanıklılık melekesi terbiye edicilik
hususunda daha kavi kılar. Yani kadın için inceliğin önceliği bulunurken
erkekte kabalığın vukuu evveliyesi vardır.
Kadın sırlara erkekten daha çok vakıf olurlar.
Fakat erkek zahirde etken durumda olması ile kadını fıtrat gereği arka plana
isteyerek/istemeyerek kolayca itebilir. Hz Meryem aleyhisselam’ın hayatı
incelendiğinde, Hz. İsa aleyhisselâmın tebliğ döneminde yaşadığı çilekeş
hayatında pek yanında görülmez. Aslında Yahudi toplumunun azgın duruşuna karşı
oğlu İsa’ya çok bir yardımı olamamıştır. Hakezâ Hz. Hatice aleyhisselamın,
Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellemin çileli günlerinin en dehşetli ve faal
olduğu dönemde ahiret yurduna göçmüş bulunmaktaydı. Bu zaman Taif dönüşüne
rastlar. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellemin Mekke’ye dönüşünde, Faran
dağlarından bakarken, gözlerinden ta kalbe inen hüznünde, ancak bir erkeğin
sağlam durabileceği zamanlar düşünüldüğünde, gönül darlanmasının şiddetli
ızdırabını ancak bir erkek atlatabilirdi… Allah Teâlâ’nın yardımını öylesine
bir bekleyişle ki, bu büyük sarsıntıyı atlatmasının kolay olmadığını
hissedebiliyoruz. Bir Mut’im b. Adiy isimli vefakâr bir müşriğin himayesi ile
Mekke’ye duhul edebildi. Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellemin, mağlubluk
hissini derinden hissederken, çektiği acıya dayanacak gücü ve çareyi tek başına
bulmaktan başka bir yolu da kalmamıştı. “Hani” lerin cevabını çok zor duymuştu.
Kadınların erkeklerde zor görülen bir
kabiliyeti de, sır makamları daha çabuk keşfedebilmeleridir. Ancak bu sırların
zahirde ifşa olması, kadının sıkıntıya düşmesine neden olduğu için, ekseri
velâyet sahipleri, zuhuratın yönünü ve temsilcisini erkeğe şamil kılmayı
yerinde gördüler. Büyüklerin, kadının sır yolunda tasarruf etmesine müsaade
buyurması ekseridir. Ancak, zahirde bu durumu yok gibi kabul etmeyi, kabule
şayan bilirler. Bu nedenle tasavvufi yolda, meşhur olan kadın sayısı ile erkek
sayısının kıyası edilmesi mümkün değildir. Öyle ise zamanımızın
ihtiyaçları/fitneleri/zorlukları eskiye göre kıyaslandığında görüleceği üzere,
hükmü ekseriyetle erkeğe vermek daha uygundur. Bir meselenin yokluğu/ varlığını
kıyas ederken çıkan sonucu çoğunluğun tarafına vermek, doğru yerde durmak ile
eşdeğerdir *
*Kuşeyrî’nin
Risâle’sinde kadın sûfîlerden hiç söz edilmezken, Ebû Nuaym’ın
Hilye’tül-Evliyâ’sı, İbnü’l-Cevzî’nin Sıfâtü’s-Safve’si, eş-Şârânî’nin
Tabakâtü’l-Kübrâ’sı, Molla Câmî’nin Nefahâtü’l-Üns’ü kadın sûfîlerden bahseden
kitaplardandır ki bunlarda da toplam 34 kadından bahsedilmiştir
Şimdi soru: Kadından şeyh olur mu?
Olur.
Ancak tercih edilen kavil, “olamaz” hükmü kabul edilmiştir.
Umum tarîkatlar, genelde, kadının “erebileceğini
ama erdiremeyeceğini” savunmuşlardır. Beşerin tabiatı üzerinden konuya
tekrar dönecek olursak, seyr-i sülûk yolunda bazen müridin sevgi
çoşkunluğunda/cezbesinde mürşidine meyli zuhur ettiğinde ona dokunmak istemesi
halinde (bilenler için) “gülzâr ritüeli”ne müptela olanları hatırlayınca, aşkın
fiiliyata dönüşme ihtimalinden hareketle mürşidin eline/ ayağına meyleder;
öpmek ister. Bu hareretin sükûnu konusunda savunmasız/kontrolü mümkün olmayan
haller zuhur eder. Bu meyanda şeyhin, kadın olduğunu düşündüğümüzde zuhur eden
cezbe ile temas iştihası, arzusu harama yönelik şüpheli işlerin kıyısında
olduğunu düşündüğümüzde manevi feyzin ıskatına sebep olacağıdır. En basitinden
şarkıcıların sahnelerinde yaşanan görüntüleri hatırladığımızda ne denildiğini
anlayabiliriz.
Temasın şehvetin başlangıcında bulunan doğurgan
sebeplerden biri olduğunu bilmeyen yok gibidir. Çünkü seyelanın dehşetli
arzusu, şehvet ateşini parlatmaya sebep olup, maddî ve manevi duygu kaosuna
sürüklemektedir. Bütün eğitim sistemlerinin temelinde meşru olan temas
faktörünün bir bağ olduğunu düşündüğümüzde kadın şeyhin bu hale tahammülü ve
korunması çok zor olacağı veya mümkün olmadığı gibi günahın hallerinede müncer
olduğunu düşünebiliriz/görebiliriz.
Molla Câmî kadın sûfîleri tebcil [yüceltmek]
sadedinde şu ibareyi nakletmektedir:
“Dediğim
gibi olursa (eğer) kadınlar,
Ricâl üstüne fazlında ne şüphe var?
Müzekkerlik, değildir ay için iftihar
Müenneslikten dolayı güneşe de gelmez âr.”
Ricâl üstüne fazlında ne şüphe var?
Müzekkerlik, değildir ay için iftihar
Müenneslikten dolayı güneşe de gelmez âr.”
“Erkeklerin
kadınlara üstünlüğü olsaydı, şemse (güneşe) müennes, kamere (aya) müzekker
demek ayıp olurdu. Müzekkerlikte erkeklerde bir üstünlük değildir.” Bkz. Molla
Abdurrahman Câmî, Nefahâtü’l-üns -Evliya Menkıbeleri-, ter. ve şerh. Lâmiî
Çelebi, haz. Süleyman Uludağ ve Mustafa Kara, Marifet Yayınları, II. Baskı,
İstanbul 1998, s. 844.
Güneşin yakınlığına ne derler, o da ayrı bir
mevzuyu irdeler.
Manevî terbiye sisteminde kadın elindeki usulün
rikkati, erkeğin bünyesinde sertleşme olarak karşılık gösterir. Bu nedenle
kadının kümmeli vechesi cemâle dönük olurken, erkeğin ise cemâl ve celale haiz
oluşu, talebesindeki kemâlatının yüksek olmasını icap ettirir.
Sonuç çoğunluğa göre olmalıdır. Kadından şeyh
olmaz denilmez. Ancak günümüzde bırakın erkek şeyhlerin birçoğunu, kadın
şeyhlerin hiçbirisinden kemalat yolu ikmal edilemez. Hz. Niyazi Mısrî buyurdular ki; Mürşid-i
kâmilleri, müridlerinde manevi ihtiyaçları giderdiği gibi maddi sorunlarında
gidermede sorumlu tutar. Bu durumların kadınlar için kolay olamayacağı
kesindir.
Sırf entelektüel yapay görünümlerle yolun
bozulmasına izin verenler için söylenecek düşünce bu konuda İslâm’ın
hassasiyetini yıpratmamalarının gerektiğidir. Bazı tariklerde ahiret kardeşliği
sistemi (Türkî tariklerde) vardır. Ulaştığımız bir bilgiye göre bu hususun
inceliğinde ortalama bin kişiden sadece iki kişi dışında hepsinin fevt ettiği
(zina) bildirilmiştir. Bu şu demek oluyor ki, kadın şeyhe bağlanmak zaman ve gayret
kaybına neden olmaktadır. Kadın şeyh ve müridlerini hor görmek düşüncemiz
olmasa da, zayiat ve telefata sebep olduklarından, kerahatla iştigal
ettiklerini belirtmemiz gerekir. İslâm’da fevt etmek ve zayi etmek haramdır.
Günümüzde gerçekten Hakk katından şeyhlik
icazeti almış veya mürşid-i kâmil olmuş bir kadın sufinin “görevim var” diye
kendini faş etmesi nedeniyle, Allah Teâlâ iki
cihanda yüz karalığının ve mahcupluğunun kendine nasip olarak haşr
edeceğini söyleyebiliriz. Ancak sırrını tutan/mahfi mertebelerde duran veliye
hanımlarımıza saygı duyup dualarını beklediğimizi de söylemek bizlere bir
vazifedir. Bunun dışında vazifeliyim
davasını güdenlerden hazer ederiz. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellemin sünnetini
tağyir edenler kıyamet günü fahişler ile haşr olunacağı; iki cihanda yüz
karalığı ve mahcupluğun şerrinden, Allah Teâlâ’ya sığınırız.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar