Print Friendly and PDF

ŞATRANC-I UREFA (Arifler Satrancı)

Bunlarada Bakarsınız



Satranç Hindistan’da yaklaşık 1500 yıl önce bulunmuş klasik bir strateji oyunudur. Satranç Sanskritçe’de Çaturanga, dört çatu yol ranga anlamlarına gelir. Şatranc-ı Urefa, Osmanlı döneminde kıraathanelerde ve dost meclislerinde kemal meseleleri de mütalaa ederek zamanın değerlendirilmesi hedeflenen bir oyun olarak lansedilmiştir.
Tasavvuf’ta 4 yol: Şeriat, Tarikat, Hakikat ve Marifet olarak bilinir. Ariflerin maneviyat seyrinde aldıkları dört makamın bahisleri ele alınmış bir şekil verilerek bir eğitimin verildiği söylenilmektedir. Oyun aşağıdaki levha üzerinde oynanır.

Üzerinde yılan ve ok resimleri bulunan 100 karenin başlarında “buluşma” yani “Visal” karesi ile  101 kare olan levha, iki piyon ve altılı bir zar ile oyun düzeni vardır.
İki kişi 1 den 100 e kadar giderken bazen geri dönüşlerle zaman kaybettiği olur. Bazı karelerde oyuna ismini veren yılanların baş kısmı denk gelmekte ve bu kareye denk gelen oyunun gereği yılanın kuyruğunun işaret ettiği makama düşmektedir. Bazen de daha az bir hamle ile yukarılarda olan iyi vasıflara ulaşarak vuslata yakınlaşır.  
Günümüzde bu levha hakkında birçok yazılar çıkmaktadır. [1] Ancak bir hatalı durumun olduğunu farkettik. Bizim buraya koyduğumuz Şatranc–ı Urefa Levhası, Hz. Muhyiddin İbnü’l–Arabi kaddesellâhü sırrahu’l azîze veya öğrencilerinin tasavvuf yolunu öğretmek için hazırlandığı birçok yerde belirtilse de Muhammed b. El–Haşimi b. Abdurrahman el– Hüseyni Tilemsanî ed–Dımeşki’nin “Enisü'l– Haifin ve Semiru'l–Akifin fi Şerhi Şatranci'l–Arifin” deki levha ile benzerlik bulunmamaktadır. [2]

Bahse konu olan satranç levhası ile bu levhanın yakından ve uzaktan alakası olmadığı gibi bu Şatranc-ı Urefa da terimlerin Farsça kelimeler ile oluşu da işin farklı boyutunu gösteriyor.
(Bazı yerlerde Süleyman Çelebi 1351 – 1422 tarafından icat edildiği söylentisi de vardır.!!!!)
İşin içinde bir gizli durum var ama ne?
Birileri tarafından Müslümanlar arasına sokulan bu sahte oyunun muhteviyatı üzerine araştırma yapıldığı zaman tasavvufla alakası olmayan bir levha olduğu ve Abdullah DAMAR’ın [3] Abdullah Herevî ve Menâzilü’s–Sâirîn [4] üzerine hazırladığı makaleye bakılınca daha iyi anlaşılacaktır. Bu levhada bahsedilen kelimeler içerik olarak uydurma ve bir kısmının da boş ifadeler olduğu görülecektir.
Konu hakkında araştırma yaptım. Fakat kesin sonuca tam olarak ulaşamadığım yerler olunca tam bir şey söylemek istemiyorum. Ancak gördüğüm kadarıyla bu satrancın tasavvuf literatüründe ve Hz. Muhyiddin İbnü’l–Arabi kaddesellâhü sırrahu’l azizin hazırladığı satrançla da bir ilgisi ve bir dayanağı yoktur.
Konuya açıklık verecek ilginç bir misali Kazım Karabekir Paşa'dan aktaralım.
“Erzurum'da yakaladığımız Müslüman olmuş bir Rus ca­susunu temize çıkarmak için bir mahalle halkının ka­rargâhıma geldiği zaman hallerine bakıp hatıratıma şu­nu kaydetmiştim:
Ey Türkoğlu! Sen pek safsın, seni her­kes aldattı. Erdim diyen, döndüm diyen çemberinden at­lattı.”   [5]
Sonuç olarak, bahse konu olan satranç-ı urefa görünüşte güzel fakat özü itibarıyla şu an için kesinlikle ifade edemediğimiz mistik bir anlayışın üstü kapalı öğretiminin gizli alt yapısıdır. Satranç oynanırken her karede bir fasıla verilir ve sohbet edilecek şekilde bazı bilgiler aktarılır. Bu bilgiler diğer oyuncu tarafından kabul edilince diğer hamleye geçilir. Umum mekânlarda oynanan bu oyun ile bir öğretinin kademeli şekilde eğitimi insanların yanlarında yapılmıştır. Bu şekildeki yorum hakkında aşırı tevil vardır denilebilir. Ancak tasavvuf erbabından az buçuk ilmi olan bu kelimelerin vasatın altında ve uydurma ve çokta alakasız terimler olduğunu anlayarak bize hak verecektir. Yıllarca içimizde bu oyunun bu şekli nasıl kaldı sorununa milletimizin saf ve iyi niyetine dayandırıyoruz.
Müslümanın aldatılması onun kötü olmasından değil iyi niyetli oluşundandır.


[1]  “Zillet’ten Visâl’e yüz hamle: Şatranc-ı urefa” Belgezar, Yusuf Çağlar, Aksiyon, 4 Ağustos 2008, Sayı: 713; 3 “Türkiye’de Oynanan Bazı Oyunlar” Tarih Sayfaları, Muharriri: Sedad İzzet, Resimli Ay Fevkalâde Ramazan Nüshası, Kânunusani 1928, numara: 11-47, sayfa: 9-11
[2] Ariflerin Satrancı Şerhi; Enisü'l- Haifin ve Semiru'l-Akifin fi Şerhi Şatranci'l-Arifin/ trc: Fatih Mehmet Albayrak,
Sır Yayıncılık-İstanbul 2010
[3] TASAVVUF: İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, yıl: 8 [2007], sayı: 18, ss. 321-335.
[4] Erişim: www.tasavvufakademi.com/indir.php?tur=2&no=592
[5] (Kazım Karabekir, İstiklâl Harbimiz, 2/717)

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar