Print Friendly and PDF

SECDE FİİLİNDE GÖZDEN KAÇAN BİRŞEYLER VAR MI?

Bunlarada Bakarsınız


Aziz Kemal BURKAY’ın Genetiği değiştirilmiş dinler üzerindeki çalışmalarında secde meselesine değinmekte ve gözümüzden kaçan bir hususa dikkat çekmektedir. Gerçekte Müslümanların secdeleri Kurân-ı Kerim’de beyan edilen üzere midir? Yazı bu nedenle hazırlanmıştır.
Allah Teâlâ İsrâ Süresi 107. Ayetinde şöyle buyurmaktadır.
Öncelikle konu üzerinde genel bilgileri yazalım.
ERKAN, namazların içindeki rükünlerdir. TA’DİL ise bunları düzgün bir şekilde ifa etmek ve uzuvların sükûnet ve rahatlığı ile yerine getirmektir. Bu sebeple tadil-i erkân kıyam ve kıratın haricindeki rükünlerden olmaktadır. Yani rükû ve secdeyle rükûdan kalkıldığı zaman kavmede, birinci secdeden kalkıldığı zaman kısa oturuşta yani celsede olacaktır. Ta’dil-i erkân, mafsalların, rükû ve secdede, kendi mahallerinde bir defa SÜBHANALLAH diyecek kadar müstakar olması ve sükûn üzere bulunmasıdır.
     Hz. Rasûlu'llâh salla’llâhu aleyhi ve sellem, bir hadislerinde şöyle buyuruyor:

لاتجزءصلاة الرجل حتىيقيمظهره فىالركوع والسجود.

     “Kişi rükû ve secdede sırtını düz ve tadil-i erkân üzere yapmadıkça namazı caiz olmaz.”
     Ta’dil-i erkânda rükûda ve bilhassa secdede azaların rahat olabilmesi için sünnete uygun biçimde ifa edilmeleri gerekmektedir. Bunu ifade eden bir hadis şöyledir: Bera (radıya'llâhu anh)’ın rivayetinde Hz. Rasûlu'llâh salla’llâhu aleyhi ve sellem şöyle buyuruyor:

عن البرآء(رض)قال:قال رسول الله(صعلم):إذاسجدت فضع كفيك وارفع مرفقيك.

    “Secde ettiğin vakit, ellerini yere koy fakat dirseklerini kaldır.”
     Secdenin sünnet üzere yapılması, dirseklerin yere değmesine ve kolların yanlardan uzak tutulmasına bağlıdır.
     Bir diğer hadis-i şerif te şöyledir:

إعتدلوافىالسجودولايبسط أحدكم ذراعيه إنبساط الكلب.

     “Secdede itidal üzere olunuz. Sizden biriniz köpeğin ayaklarını yere yayıp uzattığı gibi, kollarınızı yere döşemeyiniz.”
     Secdenin ifasında hangi uzuvların yere konulacağını açıklayan bir hadis-i şerif şöyledir:

أمرت أن أسجدعلىسبعة أعظم الجبهة وأشاربيده علىأنفه واليدين والرجلين وأطراف القدمين ولانكفت الثياب ولاالششعر.

     “Ben yedi kemik üzerine; alın, (bunu ifade ederken eliyle burnuna işaret etti) eller, dizler ve ayakların parmak uçları üzerine secde etmekle emrolundum. Bir de elbiseleri ve saçları çekmemekle emrolundum.”
[NOT: Burada Efendimiz salla’llâhu aleyhi ve sellem burunu işaret ederken çeneyi dahil etmesi mümkündür. Buruna baskı yapılınca çene otamatikman yere yapışıyor. Fakat sahabe Hz. Rasûlu'llâh salla’llâhu aleyhi ve sellemin sakalının uzunluğundan çenenin yere değip değmediğini fark edemedikleri mümkün görünüyor. İhramcızâde İsmail Hakkı]
     Secdede alnın yere konulması farz olup, burnun konulması ise vaciptir. Bir özür bulunmadıkça, burnun yere değmemesi mekruhtur. Ellerin ve dizlerin yere konulması sünnettir. Ayakların, hiç olmazsa bir ayağın parmaklarının yere konulması zaruridir. Bu kadar bir kısmı yere değmezse secde caiz olmaz.
     Hz Aişe (radıya'llâhu anha)’nın rivayet şu hadis-i şerif, ta’dil-i erkâna açıklık getirmektedir:

عن عائشة(رض)كان رسول الله(صعلم)إذارفع رأسه من الركوع لم يسجد حتىيستوي قآئمافإذاسجدفرفع رأسه لم يسجدحتىيستوي جالساوكان يفترش رجله اليسرى.

     “Hz. Rasûlu'llâh salla’llâhu aleyhi ve sellem başını rükûdan kaldırdığı zaman, ayakta dümdüz doğrulmadıkça secdeye varmazdı. Secdeye varıp da başını kaldırdığı zaman, oturarak doğrulmadıkça, ikinci secdeye eğilmezdi. Oturduğunda sol ayağını döşer, sağ ayağını dikerdi.”
     Ta’dil-i Erkânın vacip olduğuna delalet eden hadis-i şerifin meali şöyledir: Ebu Hüreyre (radıya'llâhu anh) şöyle açıklıyor: “Hz. Rasûlu'llâh salla’llâhu aleyhi ve sellem mescide girdi. Onun peşinden bir adam mescide girdi. Namaz kıldıktan sonra gelip Peygamber (salla’llâhu aleyhi ve sellem)’e selam verdi. Peygamber (salla’llâhu aleyhi ve sellem) selamını aldıktan sonra: “Dön de namazını yeniden kıl. Çünkü sen namaz kılmadın.” buyurdu. O şahıs döndü ve evvelki gibi bir namaz kıldı ve gelip Peygamber (salla’llâhu aleyhi ve sellem)’e selam verdi. Peygamber (salla’llâhu aleyhi ve sellem) ona: “Dön git te namaz kıl. Zira sen namaz kılmadın.” buyurdu ve bunu üç defa tekrarladı. O şahıs: “Seni hak bir din ve kitapla gönderen Allah’a yemin ederim ki, ben bundan başka namaz kılmasını bilemiyorum. Onu bana öğretiver.” dedi. Bunun üzerine Peygamberimiz (salla’llâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: “Namaz kılmaya kalktığın zaman iftitah tekbiri al. Sonra sana kolay gelen yerden Kur’an oku. Sonra uzuvların rahat olacak şekilde rükû yap. Daha sonra dümdüz olasıya kadar başını kaldır. Sonra uzuvların rahat olacak şekilde secde yap. Daha sonra azaların rahat olacak şekilde otur, daha sonra ikinci secdeyi yap. Bu tarifi her namazında aynen işle.”
Ta’dil-i erkân vacip olduğuna göre, vaciplerin sehven terkiyle namazda meydana gelen noksanlık, sehiv secdesiyle tamamlanmış olur. Bilerek ve ihmalkârlık yaparak terk edilen bir vacipten dolayı namazı yeniden kılmak gerekir. Çünkü namaz içindeki vaciplerden birinin bilerek terk edilmesi, harama yakın bir mekruhtur. Kerahat-i tahrimiye ile eda olunan bir namazın iadesi vaciptir. Her Müslüman bu vacipleri bilmek zorundadır.
     Namazlarımızı, Allah’ın huzurunda bulunduğumuzun idraki içinde eda etmeli, duya duya, doya doya ibadet etmeliyiz. Tavuğun yem topladığı gibi bir çabuklukla namaz kılan kimse, ibadetinde birçok hata ve noksanlık yapmış olur. Kalıp seccade üzerinde, kalp çarşıda pazarda olacak şekilde kılınan namaz, ibadetin iskeletidir. Ruhsuz bir ceset gibi, manevi feyizlerden mahrum bir namaz, Peygamber (salla’llâhu aleyhi ve sellem)’in sünnetine uygun düşmez. Zira Peygamberimiz (salla’llâhu aleyhi ve sellem):
“Beni nasıl namaz kılarken görüyorsanız, öyle namaz kılınız.” buyurmuşlardır.
Kaynak : Kürsüden Mü’minlere Vaazlar     Mehmet Emre

قُلْ آمِنُواْ بِهِ أَوْ لاَ تُؤْمِنُواْ إِنَّ الَّذِينَ أُوتُواْ الْعِلْمَ مِن قَبْلِهِ إِذَا يُتْلَى عَلَيْهِمْ يَخِرُّونَ لِلأَذْقَانِ سُجَّدًا      ١٠٧    
1 - İmam İskender Ali Mihr: De ki: “O’na inanılsın veya inanılmasın, O’ndan önce kendilerine ilim verilen kimseler, onlara (Kur’ân’ın secde âyetleri) okunduğu zaman, secde ederek çeneleri (alınları) üstüne kapanırlar.”
Diyanet İşleri: De ki: “Ona ister inanın, ister inanmayın. Şüphesiz, daha önce kendilerine ilim verilenler, Kur’an kendilerine okunduğunda derhal yüzüstü secdeye kapanırlar.”
Abdulbaki Gölpınarlı: De ki: İster inanın, ister inanmayın; bundan önce kendilerine bilgi verilenlere okundu mu onlar, yüzüstü kapanıp secde ediyorlar
Abdullah Parlıyan: De ki: İster inanın, ister inanmayın, bundan önce kendilerine bilgi verilenlere okundu mu, onlar yüzüstü kapanıp secde ederler.
Adem Uğur: De ki: Siz ona ister inanın, ister inanmayın; şu bir gerçek ki, bundan önce kendilerine ilim verilen kimselere o (Kur'an) okununca, derhal yüz üstü secdeye kapanırlar.
Ahmed Hulusi: De ki: "İster iman edin Ona, ister iman etmeyin! Ondan önce kendilerine ilim verilmiş olanlara gelince, (Kur'ân) onlara okunulduğu zaman, saygıyla yere kapanırlar. " (107. âyet secde âyetidir. )
Ahmet Tekin: 'Siz Kur’ân’a iman edin ki, size faydası dokunsun. İsterseniz etmeyin, o zaman zarar görürsünüz. Kur’ân’ın indirilişinden önce kendilerine ilim verilen, sorumluluk sahibi âlimlere, vahyin ne olduğunu bilenlere Kur’ân okunduğu zaman onlar, saygılarından, sübhânallahi ve bihamdihî diyerek yüzüstü secdeye kapanırlar.' de.
Ahmet Varol: De ki: 'Ona ister iman edin ister iman etmeyin. O, daha önce kendilerine ilim verilmiş olanlara okunduğunda çenelerinin üstüne kapanarak secde ederler.
Ali Bulaç: De ki: "İster ona inanın, ister inanmayın: O, daha önce kendilerine ilim verilenlere okunduğu zaman, çenelerinin üstüne kapanarak secde ederler."
Ali Fikri Yavuz: (Ey Rasûlüm), de ki: “- İster ona inanın ister inanmayın (bu tutumunuz, Kur’ân’ın kemalini değiştirmez.) çünkü Kur’ân’dan önce kendilerine Tevrat’la, ahir zaman Peygamberinin vasfına dair ilim verilenlere karşı, Kur’ân okunduğu zaman, yüzleri üstü secdeye kapanıyorlar. (Allah’a şükrediyorlar).
Ali Ünal: De ki: “Siz ona ister inanın, ister inanmayın. Daha önce kendilerine İlim verilmiş olan öyleleri var ki, kendilerine Kur’ân okunduğunda derhal yüzüstü secdeye kapanırlar.
Bayraktar Bayraklı: De ki: “Kur'ân'a ister inanın, ister inanmayın; şu bir gerçek ki, bundan önce kendilerine ilim verilenlere okunduğunda, derhal yüz üstü secdeye kapanırlar.”
Bekir Sadak: (107-10) 8 De ki: «Kuran'a ister inanın, isten inanmayın, O'ndan önceki bilginlere o okunduğu zaman, yüzleri üzerine secdeye varırlar» ve «Rabbimiz münezzehtir. Rabbimiz'in sözü şüphesiz yerine gelecektir» derler.
Celal Yıldırım: De ki: O'na ister inanın, İster inanmayın, ondan önce kendilerine ilim verilenlere karşı Kur'ân okununca çeneleri üzerine secdeye kapanırlar :
Cemal Külünkoğlu: (107-108) De ki: “Ona ister inanın, ister inanmayın (bu tutumunuz, Kur'an'ın hak kitap olduğunu değiştirmez). Şu bir gerçektir ki daha önce kendilerine ilim verilen (Ehli Kitap mü'minleri)ne Kur'an okununca derhal yüzüstü secdeye kapanırlar. Ve derler ki, “Rabbimizin şanı yücedir, O'nun verdiği söz kesinlikle yerine gelecektir.”
Diyanet İşleri (eski): (107-108) De ki: 'Kuran'a ister inanın, isten inanmayın, O'ndan önceki bilginlere o okunduğu zaman, yüzleri üzerine secdeye varırlar' ve 'Rabbimiz münezzehtir. Rabbimiz'in sözü şüphesiz yerine gelecektir' derler.
Diyanet Vakfi: De ki: Siz ona ister inanın, ister inanmayın; şu bir gerçek ki, bundan önce kendilerine ilim verilen kimselere o (Kur'an) okununca, derhal yüz üstü secdeye kapanırlar.
Edip Yüksel: De ki: 'Ona ister inanın, ister inanmayın!' Daha önce kendilerine bilgi verilmiş olanlara okunduğu zaman secde ederek yüz üstü kapanırlar
Elmalılı Hamdi Yazır: De ki; ister inanın ona ister inanmayın, çünkü bundan evvel ılim verilmiş olanlar kendilerine tilâvet olununca çeneleri üstü secdelere kapanıyorlar
Elmalılı (sadeleştirilmiş): De ki: «İster ona inanın, ister inanmayın; zira bundan önce kendilerine bilgi verilmiş olanlara okununca çeneleri üstü secdelere kapanıyorlar ve diyorlar ki:
Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2): Ey Muhammed! De ki: İster ona (Kur'ân'a) inanın, ister inanmayın; o daha önce kendilerine ilim verilenlere okunduğunda onlar, yüzleri üstü secdeye kapanırlar.
Gültekin Onan: De ki: "İster ona inanın, ister inanmayın. O, daha önce kendilerine ilim verilenlere okunduğu zaman, çenelerinin üstüne kapanarak secde ederler."
Harun Yıldırım: De ki: Siz ona ister inanın, ister inanmayın; şu bir gerçek ki, bundan önce kendilerine ilim verilen kimselere o okununca, derhal yüz üstü secdeye kapanırlar.
Hasan Basri Çantay: De ki: «Ona ister îman edin, ister îman etmeyin. Çünkü bundan evvel ilim verilmiş olanlar bile kendilerine karşı o tilâvet olununca çenelerinin üstüne (yüzü koyun) kapanarak secde ediyorlar».
Hayrat Neşriyat: De ki: '(Artık) ona ister îmân edin, ister îmân etmeyin!' Çünki ondan önce kendilerine ilim verilmiş olanlar (ehl-i kitâbın mü’minleri, Kur’ân) kendilerine okunduğu zaman, secde edici kimseler olarak, yüzleri üstü yere kapanırlar.
İbni Kesir: De ki: Ona ister inanın, ister inanmayın, muhakkak ki ondan önce kendilerine bilgi verilenlere, o okunduğu zaman, yüzleri üstü secdeye kapanırlar.
Kadri Çelik: De ki: “İster ona inanın, ister inanmayın; O, daha önce kendilerine ilim verilenlere okunduğu zaman çeneleri üstüne kapanarak secde ederler.”
Muhammed Esed: De ki: "Ona ister inanın, ister inanmayın". Kendilerine önceden doğru bilgi ve kavrayış yeteneği verilmiş olanlara bu (ilahi metin) okunduğu zaman, hemen yüzleri üzerine yere kapanır,
Mustafa İslamoğlu: (Artık) de ki: "Ona ister inanın, ister inanmayın!" Gerçek şu ki, daha önceden bilgi ve bilginin amacını kavrama yeteneğiyle donatılmış olanlar, kendilerine (ayetlerimiz) okunduğu zaman, derhal yüzleri üzerine yere kapanırlar
Ömer Nasuhi Bilmen: De ki: «İmân edin veya imân etmeyin. Şüphe yok ki, bundan evvel kendilerine bilgi verilmiş olanlar, kendilerine karşı tilâvet edilince secde eder oldukları halde çeneleri üstüne kapanırlar.»
Ömer Öngüt: De ki: Kur'an'a ister inanın, ister inanmayın, ondan önceki bilginlere o okunduğu zaman, yüzleri üzerine secdeye varırlar.
Şaban Piriş: De ki: -İster iman edin; ister iman etmeyin. Daha önce kendilerine ilim verilenlere o okunduğu zaman ağız üstü secdeye kapanırlar.
Sadık Türkmen: De ki: “Ona inanın veya inanmayın! Gerçek şu ki; daha önceleri de gerçek ilim adamları tarafından, ayetler okunduğu zaman, çenelerinin üstüne kapanarak secde ederlerdi!..”
Seyyid Kutub: De ki; «Siz bu Kur'an'a ister inanın, ister inanmayın, o bundan önce kendilerine bilgi verilenlere okunduğunda, onlar çeneleri üzerine secdeye kapanırlar.»
Suat Yıldırım: De ki: "İster inanın ona, ister inanmayın. Şu bir gerçektir ki daha önce kendilerine ilim verilenlere Kur’ân okununca derhal yüzüstü secdeye kapanırlar."
Süleyman Ateş: De ki: "Siz ister ona inanın, ister inanmayın, O, daha önce kendilerine bilgi verilenlere okunduğu zaman onlar, derhal çeneleri üstüne secdeye kapanırlar."
Tefhim-ul Kuran: De ki: «İster ona inanın, ister inanmayın; O, daha önce kendilerine ilim verilenlere okunduğu zaman, çenelerinin üstüne kapanarak secde ederler.»
Ümit Şimşek: De ki: Ona ister inanın, ister inanmayın. Kendilerine daha önce ilim verilenlere Kur'ân okunduğu zaman, onlar yüz üstü secdeye kapanırlar.
Yaşar Nuri Öztürk: De ki: "İster inanın ona, ister inanmayın. O, kendilerine daha önce ilim verilmiş olanlara okunduğunda, onlar, çeneleri üstü secdelere kapanıyorlar."


107- De ki: «Siz ister ona inanın, ister inanmayın. Şu bir gerçektir ki ondan önce kendilerine ilim verilenlere o (Kur'an) okununca, onlar derhal çeneleri (yüzleri) üstüne secdeye kapa­nırlar».
109- Ağlayarak çeneleri (yüzleri) üstüne yere kapanırlar. O (Kur'an) onların korkusunu (saygısını) artırır.
«De ki: Siz ister ona inanın, ister...» Bu Ayetin Tefsiri:
Yani Kur'an'a iman etmeniz veya etmemeniz eşittir. Çünkü imanınız Kur'an'ı kemal bakımından artırmaz, imansızlığınız da ona bir eksiklik getirmez. Kur'an inmezden önce gelen kitapları okuyan, vahyin hakikatlerini bilen, peygamberliğin işaretlerinden anlayan, hakkı bâtıldan bâtılı haktan ayırdetmeye gücü yeten alimler, Kur'an okunduğu zaman çeneleri (yüzleri) üzerine sec­deye kapanırlar.
«Yehirrune» fiili süratle düşüş mânâsını ifade eden «Hurur» kökünden gelir.
«Ezkan» kelimesi ise «Zakkin» kelimesinin çoğu­ludur ve çene kemiklerinin bitiştiği nokta demektir. Bu kelime «çene» mânâsını ifade ettiği gibi bazen «yüz» için de kullanılır.
İbn Abbas'tan gelen rivayete göre, sanki bu ayette
«onlar sü­ratle yüzleri üzerine düşüp secdeye kapanırlar» denilmektedir. Bunu Allah'ın emrini tazim etmek veya o kitaplarda senin gön­dermenle ilgili olan ilâhî va'dlerin yerine getirilmesi için yapar­lar.
Ayetin zahirine bakılırsa bu alimlerin düşüşleri ve secdeye kapanmaları gerçekten olmuştur. Fakat bazı müfessirler
«Böyle bir şey fiiliyat sahasında olmamış, ancak ayetten maksat onlar dinlediklerine itaat ederler, ona tam manâsıyla baş eğerler demektir»
demişlerdir. Böylece kelâm istiare şeklinde varid olmuş­tur.
Allame Zemahşeri «Çeneler üzerine düşerler» cümlesini «yüz­leri üzerine düşerler» şeklinde tefsir etmiştir. Bu tefsiri yaptık­tan sonra
«Çeneler üzerine tabirinin kullanılması secde edenin yere ilk temas eden azasının çenesi olmasındandır»
demiştir. Fa­kat Zemahşeri'nin bu yorumunda nazar vardır. Çünkü secde ede­nin yerle ilk temas eden uzvu, alın ve burnudur.
Zemahşeri bu itiraza şu cevabı vermiştir:
«Kişi secde etmeye başladığı zaman onun yüzünün yere en yakın olan yeri çenesidir».
Bu ayet o alimlerin saygıda doruk noktasına çıktıklarını ortaya koymaktadır.
EI-Fevaid sahibi
«Bunlar alın ve burunlarını o kadar güzelce yere yapıştırırlar ki sanki çeneleri yere temas eder»
demiştir ve bu da güzel bir görüştür.
«Ağlayarak çeneleri (yüzleri) üstüne...» Bu Ayetin Tefsiri:
Görüldüğü gibi Cenab-ı HakK «çeneler» yani yüzler üzerine secdeye kapanma durumunu tekrar etmiştir. Daha önceki ayette geçtiği halde bu ayette de tekrar bu noktaya değinildi. Çünkü da­ha önceki secdeye kapanış sebebiyle buradaki «Secdeye kapandı­lar» ifadesinin sebebi bir değildir.
Birincisi, Allah'ın emrini ta­zim veya va'dini yerine getirdiğinden dolayı ona teşekkür nede­niyle olmuştur.
İkincisi ise Kur'an'ın onlara yapmış olduğu etki­den olmuştur. Yani onlar Allah korkusu sebebiyle ağlayarak sec­deye kapanırlar. Secde halindeki ağlamak, korkmaktan ileri ge­liyor. Korku ise düşünceden ve düşüncenin zaman zaman yenilenmesinden meydana geldiği için Cenab-ı Hak yenilemeyi ifade eden fiilî cümleyi burada kullanmıştır.
Allah korkusundan ağlamanın medh-u senası hakkında birçok haberler gelmiştir. Meselâ Hakim-i Tirmizi'nin Nadr bin Said'den rivayet ettiğine göre Allah'ın Rasûlü:
«Eğer bir ümmetin içinde bir kul Allah korkusundan ağlarsa kesinlikle Cenab-ı Hak o kulun ağlaması sebebiyle, o ümmeti ce­hennemden kurtarır. Hiçbir amel yoktur ki onun bir tartısı ve sevabı olmasın. Ancak Allah korkusundan olan damla müstesnadır. O damla ateşten meydana gelen birçok denizi söndürür. Allah korkuşundan hiçbir göz yoktur ki su dolsun da Allah onu ateşe haram kılmasın. Eğer o damla yanağı üzerine akarsa o yanak üzerine hiçbir zaman zillet ve meskenet toprağı konmayacaktır»
buyur­muştur.
Yine Hakim-i Tirmizi, İbn Abbas tarikiyle şöyle rivayet ediyor:
«Allah'ın Rasûlü'nden dinledik: «iki göz vardır, ateş onlara dokunmaz:
1- Allah korkusundan ağlayan göz,
2- Geceleyin Allah yolunda nöbet bekleyen, uykusuz göz».
Hakim-i Tirmizi, Nesei ve Müslim, Ebu Hureyre'den, o da Al­lah'ın Rasûlü'nden rivayet ediyor:
«Allah korkusundan ağlayan bir kişi sağılmış süt, geldiği me­meye girmeden ateşe girmeyecektir. Bir kul üzerinde Allah yolun­da üzerini kaplayan gubar (toz) ile cehennem dumanı biraraya gelmez».
Nesei, «Bir kulun iki burun deliğine Allah yolundaki bir top­rak ile cehennem dumanı girmez»
diye rivayet etmiştir.
Müslim ise, «Hiçbir zaman» mânâsını ifade eden «ebeden» ke­limesini hadise eklemiştir.
Evet, alimler için en uygun durum Allah korkusundan ağla­maktır. Çünkü İbn Cerir, İbn'ul-Munzir ve başkaları Abdul A'la et-Teymi'den şöyle rivayet ediyorlar:
«Kime kendisini aklatmayan ilim verilmişse ona yararlı olma­yan ilim verilmiştir desek daha uygundur. Çünkü Cenab-ı Hak ilim ehlini 'yüzüstü secdeye kapanır, ağlarlar' şeklinde vasıflandırmıştır» .
Kur'an, ilim ehlinin Kur'an'ı dinlemek suretiyle korku ve say­gısını artırır. Çüknü onların ilimlerini ve Allah emri hususundaki yakinlerini artırır, katlarında bulunan delillere yenilerini katar.
(Bk. Ali Arslan, Büyük Kur’an Tefsiri, Arslan Yayınları: 10/363-367.)
Erişim Kaynak: http://m.sorularlaislamiyet.com/index.php?oku=217981
Qur’an dilinde kast edilen Rükû, Secde, Dua ibadeti de; mümkün olan en mütevazilikle, kibir ve gurura kapılmadan yapılan ve ‘Yahirrune li el ezkâni succeden çeneleri üzeri kapanarak’ yapılan  SECDEDİR. Hangi Müslüman(!) bu gerçek secdeyi bilmekte ve yapmaktadır? Gören, duyan var  mıdır?...  İsra suresi 107.
**
Isra suresi 107 de açıkça öğretilen secdeyi asırlardır ‘alınları üzeri’ secde ederler şeklinde günümüzde de yanlışı yanlışla örterek çevirdikleri gibi!... Oysa ayet açıkça ‘çeneleri üzeri’ demektedir. Hangi Arap, hangi Müslüman ülke bu gerçek secdeyi bilmekte ve yapmaktadır? ‘Yedi astrofizikçi Kehf ekibi’ kitabımızda detaylı açıkladık
**
 Ferdi ibadetlerin en asili, en haysiyetlisi bilinçli yapılan Rükû ve Secde ve Duadır. Bu da açıkça  Isra suresi 107-109 açıklanmıştır… ‘li el ezkâni succeden’ Alınları değil, çeneleri üzeri secdeye  kapanmaktır. Hangi Müslüman bunu bilmektedir? Kim ne zaman nasıl yapmıştır bu gerçek  secdeyi? İnsanlara bu gerçek secdeyi neden öğretmediler?
Kaynak: Evrende Zaman Ve Hayat- 3 Dinsizliğin Sebebi -Genetiği Bozulmuş Dinlerdir 
**
[Ve çeneleri üstüne kapanırlar. Ve huşûları artarak ağlarlar. De ki: “O'na inanın veya  inanmayın, O'ndan önce (QUR’AN’DAN çok çok önceleri gönderilen kitaplardan, bilgilerden) KENDİLERİNE İLİM VERİLEN KİMSELER, onlara okunduğu zaman, ÇENELERİ ÜSTÜNE SECDE  EDEREK KAPANIRLAR. Ve derler ki: “Rabbimiz, Sübhan'dır (noksanlıklardan münezzehtir).  Eğer Rabbimiz vaad ettiyse, (o iş) mutlaka hedefini bulmuştur, yerine getirilmiştir (ifa)  edilmiştir. VE ÇENELERİ ÜSTÜNE KAPANIRLAR. Ve huşûları artarak ağlarlar.” QUR’AN/Isra 107-108-109] Çenelerinin üzerine kapanmayı mağrurluklarından dolayı hazım edemeyenler, ukalalıklardan QUR’AN’DAKİ ÇENE sözcüğünü ‘ALINLARI’ şeklinde tercüme eder veya meal ederler ki; bu  yaptıkları Qur’a’na ihanet etmekten başkaca hiç bir şey değildir. Yüce ALLAH’IN kelimelerini  yerlerinden kaydırırlar. Çene ile alın arasında en az 20 cm mesafe vardır ve kesinlikle iki  ayrı şeydir.  Açıp baksınlar Isra suresi 107, 109 ayetleri ne diyor… Yazıklar olsun onlara ki: QUR’AN’IN gerçek anlamını şahsa mahsus meal-tefsir eder,  insanların beyinlerini yıkarlar. Yüce ALLAH alın sözcüğü yerine çene yazarak yanlışlık mı  yaptı? Haşa ve haşa!... Yüce ALLAH çene ile alın kelimelerini ayırt edemedi mi iki ayette, ardı ardına bastırarak  ‘çeneleri üzerine’ demektedir? Üstelik Isra suresinde ki salli yani ibadet, namaz (*) ibadeti  bu surede emredilmiş ve günümüze kadar da birilerinin şahsi arzularına göre  anlatılmaktadır… QUR’AN’DA; günümüzde beş kez icra edilen namaz kılmanın tarifi veya tarzı veya rekât sayısı yoktur. Mescitlerde her mezhebin kendine özgü farklı şekilde ve tarzda farklı, farklı namaz  kılması bunun en açık kanıtıdır. QUR’AN’DA âlimler için bu resimlerde gördüğünüz gibi secde (succeden) olarak Isra 107, 108, 109 ‘huşu içinde ağlayarak çeneleri üzerine yere kapanır  secde ederler’ açıkça ve kesinlikle vardır ve yapılması gereken secde budur.   Isra 107 ve 109 ayetlerinde ‘ li el ezkâni ‘ bir tek anlamı vardır ‘çeneleri üzerine’ demektir,  alınları üzeri değil. ‘ve yahırrûne’  ‘ve yere kapanarak’ veya ‘yere kapanırlar da çeneleri  üzerine secde ederler’  anlamındadır. Fakat ‘kendilerine ilim verilen’ kimseler demekle yani bilimsel yüksek değerlere sahip ilim  adamalarının yaptığı veya yapması gereken bir ibadet olduğu da ayette açıklanmıştır. Zaten QUR’AN bu şekilde secde etmeyi her insana önermez.
Bu secde tarzı; O mertebeye  ulaşmış insanların kendiliğinden huşu içinde, zevkle yaptığı muhteşem bir ibadettir. Dikkat edilmesi gereken şu hassas noktayı kısaca açmak isterim: Secde, isteyerek, bilinçli  boyun eğmektir, teslim olmak anlamında değildir, insan silah zoruyla da teslim olabilir.  [Yıldızlar ve ağaçlar, ikisi de secde ederler. Rahman 6]  ‘yescudâni, ikisi de secde ederler’ anlamındadır.
QUR’AN Meryem 58, ayetlerde de aynı ifadeler açıkça belirtilmektedir. Succeden; idrak edip bilerek, isteyerek, hoşnutlukla, gerçekten inanarak YARADANA huşu içinde sevinçle boyun eğmektir.
Bu ibadette çene yerine alın şeklinde algılayanlar beni  ilgilendiremez. Bir anda 1400 senelik uydurulmuş senaryoları, nasırlaşmış geleneklerle  yıkanmış beyinleri temizleyemeyiz!... Succeden; ‘kendilerine ilim verilen’ (bu cümle çok, çok önemlidir) kimseler de ‘li el ezkâni  ve yahırrûne; yüksek ilim sahibi olanlar çeneleri üzerine huşu içinde kapanarak secde  ederler’ demektir.  Hz. Muhammed salla’llâhu aleyhi ve sellemin “Allah’ı koklarcasına secde ediniz“ dediği bu  ‘succeden’ olsa gerek. QUR’AN’I QUR’AN’IN kaliteli seviyede öğrettiği gibi BÜYÜK AKILLA anlamak ve anlatmak  hizmettir, şarlatanlıksa çok başka şeylerdir. Neden bu secde konusunda fazlaca durmaktayım? Neden ISRA 107 ayetteki succeden (çeneleri üzerine kapanarak secde) benim için önemlidir?  Kanaatim; bir merkeze (ayni KÂBE gibi) yönelip bireysel enerjiyi odaklayıp yüksek enerji (*) konsantrasyonu yapılıyor. Müslümanlıkta da mescitlerde (Qur’an’da cami sözcüğü yoktur)  toplu olarak bir tek noktaya odaklanmak ve bireysel enerjiyi topluca daha yoğun enerji  seviyelerine çıkarmak için mescitte topluca dua (namaz kılmak) etmek tavsiye edilir. Bu şekilde secde vücudun biyolojik yapısı için çok faydalıdır. Ben bu tarzda secdeyi  senelerdir yaparım ve duygularım bana en doğru işi yaptığımı söyler .
Yüce ALLAH’IN kimsenin ne secdesine, ne de taklalar atarak ibadet etmesine ihtiyacı  yoktur.  O SÜPHANDIR, bütün noksanlıklardan münezzehtir. Yüce ALLAH’IN asla böyle bir şeye  ihtiyacı yoktur. Bu asil davranışa, bu secdeye bizim ihtiyacımız vardır, hem de pek çok… Günümüzde de icra edilen namazın geldiği asıl kaynak Hindistan ve Himalayalardır. Bu tarzda  ibadet (Farsçası namaz) etmek ilk insanla başlar… Bu ibadet ritüelleri de on binlerce senedir kullarını Resulsüz, Nebisiz, eğitimsiz bırakmayan  Yüce ALLAHIN öğrettiği ibadet tarz ve şeklidir. Resimdeki bu Budist insanlar günümüzde de  aynı şekilde ibadet ederler. Üstelik aşırı derecede temizlik ve düzen en başta uyulması gereken kurallardır.
Kaynak: Gezegenler Arası Deney Yapmış Kehf ve Er-Rakim Ekibi
not: Gujaratta bir tapınakta ibadet eden Hintli. Araştırmalarım esnasında bu resimleri bizzat ben çektim.  QUR’AN’IN açıkça tarif ettiği secdeyi bire bir aynen uygulamaktalar, ancak QUR’AN’A iman etmiyorlar. Bu onların sorunu ancak bu gerçek secde etmeyi nereden ve nasıl öğrendiler ve gerçekten huşu içinde, ağlayarak çeneleri üzerine kapanmaktalar. Buna Bizzat şahit oldum ve resimleri de kendim çektim[Aziz Kemal Burkay]

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar