SERİ KATİLLERİN İÇ DÜNYASI / Alan Bentham
TANRI AŞKINA
DAHA FAZLA ÖLDÜRMEDEN
YAKALAYIN BENİ
KENDİMİ ARTIK KONTROL EDEMİYORUM.
DAHA FAZLA ÖLDÜRMEDEN
YAKALAYIN BENİ
KENDİMİ ARTIK KONTROL EDEMİYORUM.
Yaptığı hatalardan
dolayı bir insanı kınamak ve onun insani değerlerini aşağılamak, onun hata
yapmasını engellemez. Aksine, biri hatalarından dolayı ne kadar kınanırsa, iç
dünyası onu o kadar yaptığı hataları tekrarlamaya iter.
Suçlunun iç
dünyasının: Madem ben bu suçu işledim,
gelecekte bu suçu işlemekten nasıl kendimi alıkoyabilirim ve daha iyi nasıl
davranabilirim?" diye sorması gerekirken, ama bunun yerine suçlanan
bireyin aklındaki gerçek soru: "Madem
ben bu suçu işledim, nasıl olur da bunu telâfi edip, kendimi günahkâr diye
nitelendirilmekten kurtarabilirim?" şeklindedir.
Bu soru, normal
sayılan ama duygusal bakımdan rahatsız olan bir bireyin aklından geçirdiği ilk
sorudur. Gerçekten ruhsal bozukluğu olan kişilerde ise durum daha vahimdir.
İnsanların kısmen veya tamamen akıl hastası olmasının nedeni: Küçük yaşta
aileleri veya çevrelerindeki insanlar tarafından ciddi şekilde suçlanmalarıdır.
DİZİ HALİNDE CİNAYET
Giovanni Scognamillo bu konuda şu
açıklamalarda bulunuyor. Seri Katil denilince aklımıza ilk gelen galiba
gerçek olaylar değil de sinemanın kurgusal örnekleridir ister var olanlara
dayansınlar (Cehennem, From Hell, ister kimi gerçeklerden hareket ederek
kurgusal caniler yaratsınlar (Yedi,
Seven, Kuzuların Sessizliği, The Silence of the Lambs). Seri katil böylece
hem çağdaş dünyadaki kaosun yeni bir simgesi hem de, bir yansıma olarak, beyaz
perdedeki yeni ve çarpıcı bir lanetli anti kahraman imajı. Özellikle Amerikan
toplumunun son yirmi yıl içinde yaşamakta olduklarının kriminolojik bir imgesi.
"Seri Katil" (Serial Killer) kriminoloji sözlüğüne
1890'de Hazlewood ve Douglas İkilisinin çalışmaları ile yerleşiyor, on yıl
sonra ise Money ile Latince karşılığını kazanıyor "Erotophonophiliac"
(Fallik cinayet, cinsel haz için cinayet) olarak.
Amerika Birleşik
Devletlerinde 30 yıl içinde 357 seri katilin 3.169 kişiyi katlettiklerini ve
son 10 yıl içinde İngiltere'de 58 katilin 196 cinayet işlediklerini düşünürsek
olayın düşündürücü ve tehlikeli boyutlara vardığını görmüş oluruz.
Bir insan neden günün birinde cinayet işlemeye koyulur ve
durdurulmadığı takdirde devam eder?
Alan Bentham,
hazırladığı “SERİ KATİLLERİN İÇ DÜNYASI” eserinde cinsel cinayetlere ve cinsel
katillere eğilerek bu ve bu gibi soruların cevaplarını ararken, verdiği
örnekleri cerayen ettikleri dönemlerin özelliklerine bağlıyor. Yakından
bakıldığında çoğu kez ruhsal ve beyinsel dengesizliği yüzünden cinayete itilen
kişinin çarpıklığı ve sefaleti içinde yaşadığı ortamın, içinde yetiştiği
ailenin çarpıklığının ve sefaletinin bir sonucu oluyor. Toplumsal kaos,
potansiyel kaos kendi uç örneklerini yaratıyor, şiddete dayalı bir toplum bu
şiddeti temsil edenlere yol açıyor. Özgür diye bilinen toplumlarda tırmanan kişisel
şiddet Amerika Birleşik Devletlerinde her yıl ortalama 3.500 ile 5.000 kişi,
resmi istatistiklere göre seri katillerin kurbanı oluyor derinlere işlenmiş bir
rahatsızlığın, varolan fakat pek yüze çıkmayan ama patladığında feci patlayan
bir dengesizliğin klinik göstergesinden başka ne olabilir ki?
Seri katil,
bağlantısız şekilde cinayet işleyen katil, (cinsel bir haza, bir boşalmaya
varmak, varabilmek İçin tecavüz öncesi ya da sonrası kurbanını öldüren, sık sık
mekan değiştiren, coğrafi bir sürekliliğe bağlı olmayan, yaptıklarını bir
'güçlü olma' psikozuna bağlayan, kendi motivasyonunu haklı çıkartan katil bir
birey olarak toplumun değişik imgesinden başka bir şey değildir.
Şiddet şiddeti doğurur, bastırılmış ya da
gerçekleştirilmeyen, eylem olamayan her duygu cehennemlik olur.
'Seri Katillerin İç
Dünyası' kriminoloji ile ilgilenenler kadar, toplumları korumadaki daha etkin
tedbirler isteyenlere de, polisiye olaylara merak saranlara da toplu ve
ayrıntılı bir malzeme getirip psikolojinin kimi karanlıklarını, kesin
nedenlerine inerek, aydınlatacaktır.
**
Dr. Albert Ellis, ise Alan Bentham’ın 'Seri Katillerin İç Dünyası' kitabı
ve konu hakkında şu gerçekleri dile getiriyor.
Bentham: "Bu
insanlar neden diğer insanlardan farklıdır? Neden cinayet işlerler? Bu sorulara
cevap vermek için ciltler dolusu ansiklopedi yazmak gerekir. Ama ben burada
sadece onların yaşantılarına ve psikolojilerine kısaca değineceğim.
"Fred Thompson,
Gilles de Rais, Fritz Haarman ve burada ismi geçen diğer katiller gibi
insanlar, dünyaya nadir gelirler. Doktor Albert Abarbanel ile birlikte
yazdığımız Cinsel Davranışlar Ansiklopedisinde de belirttiğim gibi Amerika'da
her yıl 40.000 kişi cinsel suçtan tutuklanıyor ama bunlardan sadece birkaçı, bu
kitapta belirtilenler gibi şiddete başvuruyor.
"New Jersey
Tedavi Merkezi'nde psikiyatristken, iki buçuk sene, yüzlerce suçluyu inceleme
fırsatım oldu. Gözlemlerime göre, bu suçlulardan sadece birkaçı suç işlerken
şiddete başvurmuş hatta tecavüzcüler bile isteklerini yerine getirtmek için
fiziksel güç yerine tehditi seçmiş.
"Sanılanın
aksine, sapıkların büyük bir kısmı aşırı agresif ve tehlikeli bireyler
değillerdir. Profesör Paul Tappen ünlü kitabında, Her Zamanki Suçlular (New
Jersey, Her Zamanki Cinsel Suçlular Komisyonu, 1949) cinsel suçtan tutuklananların
şeytandan ziyade normal hayattan sapmalar gösteren bireyler olduğunu
belirtmiştir. Doktor Ralph Brancale ve Ben, tedavi merkezindeki üçyüz suçluyu
inceleyerek, Profesör Tappan'ın tespitini doğruladık. (Ellis ve Brancale,
Cinsel Suçluların Psikolojisi, Charles C Thomas 1956).
İkinci önemli nokta
ise; yakalanan sadist suçluların neredeyse hepsinin ruh sağlığının bozuk
olmasıdır. Bu kitapta adı geçen, William George Heirens gibi suçlular ruh
hastası olmalarına rağmen, yakalandıklarında aklı yerinde sayılıp işledikleri
suçlardan tamamen sorumlu tutulmuşlardır. Yirminci yüzyılın başlarında İngiliz
ve Amerikan kanunları bu suçluların olay sırasında bilinçli davrandıklarını ve
bu yüzden yasal olarak onların tamamen suçlu sayılabileceğini iddia ediyordu. İlerleyen
tıp bu iddiayı çürütmüş yeni yasalarda bu değişikliği kabul etmişti.
Akla bir soru
takılıyor: Cinsel suçlular işledikleri suçlardan dolayı kınanıp cezalandırılmalı mı?
Olaya psikolojik
noktadan bakarsak; hayır.
Bu cevap suçluların
ahlâksız ve hatalı olmadıkları anlamına gelmez. Aksine öyledirler. Bir insan şu
şartlar altında suçlu ve hatalı sayılır:
A) Güç ve baskı uygulandığında
B) Yetişkin olup da bir çocuktan faydalandığında
C) Toplum tarafından kınanılacak suçlar işlediğinde.
B) Yetişkin olup da bir çocuktan faydalandığında
C) Toplum tarafından kınanılacak suçlar işlediğinde.
Toplum eşcinselliği
de kınar. Eşcinsellik de bir tür cinsel sapmadır. Ancak bu tür davranışlar bazı
ülkelerde suç sayılırken bazılarında sayılmaz.
Şu da bir gerçektir
ki, bu kitapta anlatılan suçlar kesinlikle ahlâk dışıdır; çünkü bu suçlarda
şiddet ve baskı kullanılmıştır.
Seks cinayeti
işlemenin gerçekçi yönü sorgulanamaz bile. Peki, bu suçtan dolayı suçluyu
aşağılık ve değersiz olmakla nitelendirebiliriz miyiz? Bu soruya verilebilecek
en ahlâkî ve mantıklı cevap yine hayırdır. İnsanoğlu hata yapmaya eğilimlidir;
çünkü O, ne doğaüstü bir varlık ne de bir melektir. Hata yapmak kaderinde
vardır. Tüm hayatı boyunca sayısız hataya düşer ve ahlâk dışı davranışta
bulunabilir.
Yaptığı hatalardan
dolayı bir insanı kınamak ve onun insani değerlerini aşağılamak, onun hata
yapmasını engellemez. Aksine, biri hatalarından dolayı ne kadar kınanırsa, iç
dünyası onu o kadar yaptığı hataları tekrarlamaya iter. Suçlunun iç dünyasının:
"Madem ben bu suçu işledim, gelecekte bu suçu işlemekten
nasıl kendimi alıkoyabilirim ve daha iyi nasıl davranabilirim?" diye sorması gerekirken, bunun yerine suçlanan
bireyin aklındaki gerçek:
"Madem ben bu suçu işledim, nasıl olur da bunu telafi edip,
kendimi günahkâr diye nitelendirilmekten kurtarabilirim?" şeklindedir.
Bu soru, normal
sayılan ama duygusal bakımdan rahatsız olan bir bireyin aklından geçirdiği ilk
sorudur. Gerçekten ruhsal bozukluğu olan kişilerde ise durum daha vahimdir.
İnsanların kısmen veya tamamen akıl hastası olmasının nedeni: Küçük yaşta
aileleri veyahut çevrelerindeki insanlar tarafından ciddi şekilde
suçlanmalarıdır. Sonuç olarak da, bu bireyler suçlanmayı benliklerinin bilinç
ve bilinç dışı parçası haline getirirler. Bunu psikopatlar, özellikle de dünya
tarihinde önemli rol oynayan siyasal psikopatlar, Adolf Hitler ve Adolf Eichmann da rahatlıkla görebiliriz. Gençliklerinde acımasızca
suçlanmaları, bu şahsiyetlerin kendilerini işe yaramaz ve yetersiz
hissetmelerine yol açmıştır. Bu olumsuz düşünceleri kabul etmeleri, kendi
değerlerini koruma ve suçu başkasında aramaya dönüşmüştür. Bu yüzden kendi
değersizliklerini kabul etmek yerine, kendilerinden daha değersiz insan
arayışına girmişlerdir.
Mitler, Yahudiler'in ve Aryan soyundan
gelmeyeninin kendinden aşağı olduğunu söylemektedir. Suçluların büyük bir kısmı ise dürüst vatandaşların
ve polis birliklerinin eziyet edici oldukları inancını paylaşmaktadır. Bireyin
kendine karşı duyduğu nefret, yakın çevresi dışındaki insanları, değersiz
olarak algılamasına yol açar. Nefret içerisindeki bu birey, kendi
değersizliğini başkalarına yansıtmakta ustalaşır ve duygusal bakımdan ciddi
şekilde hasar görür.
Eğer durum daha da
vahimse, bu psikopat birey diğer insanlara duyduğu nefret yüzünden, her türlü
sadist ve anti sosyal sayılan suçu işler ki bu suçlar onun daha da şiddetli
kınanmasına yol açar. Hiç kimse normal ve masum hareketlerinden dolayı kınanan
bireyi hatırlamaz, ta ki o bir gaz istasyonunu soyana ya da çetesindeki birini
arkadan bıçaklayana dek... Onun daha önceden masum olduğuna ya da şu anda bile
masum olabileceğine kimse inanmaz. Ona değersizliğinden dolayı şiddetli bir
ceza verilmelidir. Gittikçe daha fazla suçlanır ve o kendini daha fazla suçlu
ve depresif hissettikten sonra ise önüne iki seçenek konur; ya bir akıl
hastanesine gidecektir ya da kızgınlığını diğer insanlardan çıkardığı için hapishaneye
düşecektir.
Bu yüzden birey aşırı
derecede büyük ve korkunç bir suç işlese dahi, onun şiddetle kınanmasına ve
cezalandırılmasına karşıyım. Suçlu yaptığı anti sosyal hareketlerden sorumlu
olabilir ama biyo çevresinden onu sorumlu tutamayız. Ahlâk dışı bir harekette
bulunmuş bireyi kınamak veya cezalandırmak onun ileride ahlâklı davranmasına
yol açmaz. (Tabi bazı istisnalar haricinde...) Aksine, bireyi daha da fazla suç
dünyasına iter. Fred Thompson, William Qeorge
Heirens ve diğer seri katiller, asıl büyük suçlarını işlemeden önce toplum
tarafından kınanmışlardı. Suçlamaların
çoğunu kabul etmeleri ve yaptıklarından dolayı kendilerini suçlu hissetmeleri,
onları gelecekteki suçlarından alıkoymamıştı, aksine onların daha da
anti-sosyal davranmasına neden olmuştu.
Cezalandırmak bir çözüm yolu olmadığına göre, suçlulara ne
yapılmalı?
Tabiki de onların ellerini kollarını sallayarak, toplum
içinde dolaşmalarına izin verilemez.
Cezalandırılmamaları gelecekteki suçluları cesaretlendiren
bir faktör olmaz mı?
Bu son soruya cevap;
hayırdır, büyük bir ihtimalle hayır. Suçluları cezalandırmak nadiren diğer
bireyleri, eşit derecede bir suçu işlemekten alıkoyar. Suçluları işleyen birçok
kitap, klasik bir olayı örnek verir: On
sekizinci yüzyıl Londra'sında yankesiciler, toplum önünde idam edilirlerdi.
Amaç diğer yankesicileri vazgeçirmekti; ama sonradan, idamı seyretmek için
toplanan kalabalığın diğer yankesiciler tarafından soyulduğu ortaya çıktı.
İdam, onları suç işlemekten vazgeçirmemişti. Başka bir deyişle; ağır cezaların
caydırıcı bir özelliği yoktu, (böylesine ağır bir ceza onları korkutmamıştı).
Birkaç paragraf önce
bahsedilen savın, cinsel suçluların cezalandırılması gerektiği doğruluğunu, bu
açıklama bile çürütmeye yeter. Cinsel suçlular, ciddi derecede duygusal
bozukluğu olan kişilerdir. Kasıtlı olarak suç işlediklerini düşünmek saçmalık
olur. Onları, işledikleri suçtan yargılamaksa daha büyük bir saçmalık olur.
Albert Fish ve Robert Irwin gibi katiller, yakalandıklarında başlarına ne
geleceğinin farkındaydılar ama bu onları suç işlemekten alıkoymadı; bilakis
onları daha büyük riksler almaya teşvik etti. Fritz Haarman ve Carlton Mason gibi katiller ise normalin altında zekaya sahip,
duygusal bozukluğu olan kişilerdi. Kendilerinden önceki suçluların, benzer suçlar
işledikleri için cezalandırıldıklarını biliyorlardı ama onlar yine de suç
işlemeye devam ettiler.
Öyleyse cinsel katillere ne yapılmalı?
En mantıklı çözüm
onları toplumdan uzak, özel bir yerde, koruma altında tutmak. Böylece onların,
diğer insanlara zarar vermesi önlenir ve kendini toplum koruyucusu ilan etmiş
kişilerden de bu zavallı, deli katiller korunmuş olur.
Yakalanıp hapsedilen bir cinsel suçlu
daha sonra serbest bırakılabilir mi?
İlk başta, insanın
içinden hayır, asla böyle bir şey olamaz demek geliyor: Çünkü Gilles de Rais ya
da Albert Fish gibi birinin tamamen iyileştirilip topluma geri gönderilmesi
düşünülemez bile. Ama hemen hayır cevabını verirsek yirminci yüzyılın en ünlü
cinsel katillerinden Mathan F. Leopold'u gözardı etmiş oluruz. Mathan F.
Leopold hapisten çıktıktan sonra toplumun yararına olan birçok faaliyete imza
atmıştı.
Peki, bu yoldan çıkmış insanlar tedavi
edilebilirler mi?
Birçok insan için
cevap yine hayırdır. Son yirmi yıldır eşcinsellere, teşhircilere,
tecavüzcülere, sadistlere, travestilere, mazoşistlere ve fetişlere yoğun bir
psikoterapi uyguluyorum. Aslında hiçbiri, cinayet işlemedi ama birçoğu o
noktaya kadar geldi. Eğer hata yapmasalardı niyetlerini
gerçekleştirebilirlerdi. Birçoğu şimdi ya hapishanede ya da benim gibi
psikiyatrların kontrolü altında.
Tedavinin her zaman iyi sonuç verdiğini söyleyemem: Çünkü hastalarımın birçoğu birlikte çalışmayı
reddeden zor hastalardır. Ama genelde tedavi etkili olur. Hayatlarını
homoseksüel ve lezbiyen olarak geçiren erkeklerin ve bayanların hayatı boyunca
eşcinsel heteroseksüel eğilimler gösterdiğini hatta bazen tamamen heteroseksüel
olduklarını gördüm. Birlikte çalıştığım sadist bireylerin tamamen zararsız
bireyler haline gelip, karşı cinsle önceki bozuk ilişkilerine rağmen, mutlu evlilikler
yaptıklarını gözlemledim. Bazı nesnelere ve yöntemlere saplanıp kalmış
fetişistlerin birkaç aylık bir psikoterapiden sonra fetişistliklerinden
kurtulup, cinsel hayatlarını düzene soktuklarına tanık oldum.
Ciddi cinsel
problemleri olanların yüzeysel bir tedavi görmesi ya da kendi hallerine
bırakılması tehlikeli olur. Daha önceki kitaplarımda da belirttiğim gibi (Albert Ellis, Aşkın Sanatı ve
Kimyası, Lyle Stuart Yayımevi 1960; Albert Ellis ve Robert A. Harper, Yaratıcı
Evlilik, Lyle Stuart Yayınevi; 1961; Albert Ellis ve Robert A. Harper, Doğru
Yaşam Rehberi, Prentice Hail Yayınevi 1961) bireylerin
cinsel yaşamlarındaki sorunları, onların psikolojileri ve sinirleriyle bire bir
ilişkilidir. Eğer birey, cinsel
sapkınlığı ve suçu olan eğiliminden dolayı tedavi görecekse, ona aynı zamanda
yetersizliğini, güvensizliğini ve düşmanca tavırlarını ortadan kaldıracak bir
tedavi de uygulanmalı. Bir enstitüde ya da dışında, ki benim tercihim,
uygulanacak böyle bir tedavi, bireyin hem cinsel hayatını hem de gündelik
hayatını düzene sokmasına yardımcı olur. Böylelikle birey, suça olan eğiliminin
ve sapkınlığının üstesinden gelir.
Cinsel
Suçlular iki gruba ayrılırlar.
Birinci gruptakiler
bu kitapta adı geçen katiller gibi psikopat kimselerdir. Sayıları oldukça azdır
ve tedavileri etkin sonuç sağlamaz. İkinci gruptakiler ise sapıklar kadar ağır
suç işlemeyen kimselerdir. Sayıları birinci gruptan oldukça fazladır. Erken
yaşta tedavi altına alınıp yoğun bir psikoterapiden geçerlerse hayatlarını
sağlıklı bir şekilde devam ettirebilirler.
Cinsel suçluları engellemek için ne
yapmalıyız?
Çocuklarımızın, özellikle de kızlarımızın gözünü korkutup
yabancılardan soğutmakla, onları suçlulardan uzak tutmayı başarabilir miyiz?
Hayır. Onları korkutmadan, sakin bir şekilde bilmediği yerlere
yabancılarla gitmemesi gerektiğini söylemek daha uygun olur. Çocuklara, cinsel
yönden saldırıya uğrayabileceklerini, küçük bir tehlikeden bile şiddetlice
zarar göreceklerini belirtmek onlara yarardan daha çok zarar verir. Bizim bu
gereksiz öğütlerimiz onlarda endişeye, onların endişeleri de cinsel ve gündelik
hayatlarında sorunlara yol açabilir. Bir kızı, cinsel saldırıdan korkutarak
yetiştirmenin altında nasıl bir iyi niyet yatabilir ki? Kız büyüyünce
psikolojik olarak güçlü ve sağlıklı olmak yerine gereksiz endişeler içinde
kalmış bir frijit olmaz mı? Bir oğlanı, kendisinden yaşlı kadınların cinsel
tacizinden korkutmak ise onu eşcinselliğe yönlendirmez mi?
[Frijit,
cinsel anlamda soğukluk yaşama hastalığıdır. Psikolojik bir travma sonrası
(örneğin tecavüz) kronik olarak ilerler ve egonun kendini savunma biçimi olarak
adlandırılır.]
*********
1945'de 'Çılgın Köpek' diye adlandırılan bir katil
Chicago sokaklarında terör estirdi. Kurbanlarını, kadınların arasından rastgele
seçiyordu. Belli bir nedeni ve stili yoktu. Pencereden bir kurşun, ani saldırı,
keskin bir bıçak... Katilin kendisi bile bir sonraki hareketini bilmiyordu.
Terör, 3 Haziran'da, 43 yaşında çekici, dul bir kadının
çıplak cesedinin yatağında bulunmasıyla başladı. Kurbanın adı Josephine
Ross'du. Katil, kurbanının boynunu kırmızı bir etek ve külotlu çorapla bağlamıştı.
Kurbanın boynundakileri çözen polis, yüz ve boyun çevresinde çeşitli bıçak
izleriyle karşılaştı. Katil kadının boğazını kesmiş ve onu ölüme terketmişti.
Yan odada, kanapenin altında ağlayan küçük bir bulldog köpeği vardı.
Kadının yatağı kanlar içinde kalmasına rağmen, ne
başında ne de vücudunda kan lekesi vardı. Gizem kadının pijamalarının ve iki
kanlı havlunun küvette bulunmasıyla çözüldü. Katil, evi terkmeden önce
kurbanının bedenini büyük bir titizlikle temizlemişti.
Uzmanlar bayan Ross'un ölüm saatini 10.30 olarak
belirlediler. Katilin kurbanıyla cinsel ilişkiye girdiğine dair hiçbir iz
yoktu. Eve öğle yemeği için gelen kızı, annesinin çantasından 12 dolar ve daha
dün verdiği üç otobüs biletinin çalındığını belirtti. Ayrıca annesinin iki altın
yüzüğü ve kürkü de kayıptı.
Dört ay sonra, 1 Ekim akşamı 19 yaşındaki Veronica
Hudzinski Kuzey Winthrop Meydanındaki evinin canımda bir tıkırtı duydu. Perdeyi
kaldırır kaldırmaz, omuzunda keskin bir acı hissetti. Saldırgan Hudzinski'ye
ateş etmişti. Kurşunlardan biri, karavanaydı ama diğeri ne olduğunu anlayamayan
kadının omuzuna isabet etmişti.
Dört gün sonra 'Çılgın Köpek' başka birine saldırdı.
Su seferki kurbanı Kadın Askerler Birliği'nde teğmen olan Evelyn Pekerson idi.
Peterson Chicago Üniverpitesi'nin yakınlarındaki bir pansiyonda tek başına
yaşıyordu. Kapıda bir ses duyan, Peterson yatağından kalkıp, kapıya doğru
ilerlemişti. "Birden arkamda bir ses işittim, ama ben arkamı dönene kadar
saldırgan elindeki ağır metali çoktan kafama indirmişti. Sonra bir şey
hatırlamıyorum. Bayılmış olmalıyım. Lanet herif, ben bayıldıktan sonra da bana
vurmuş. Vurduğu yetmiyormuş gibi 150 dolarımı da çalmış. Ama yine de şanslıyım.
Çünkü o caninin neler yaptığını duydum."
Saldırgan çok dikkatsiz davranıyordu. Peterson'un
evinin her tarafında parmak izi vardı.
5 Kasım günü Bayan Marion Caldvvell, Sherwin
Meydam'ndaki evinde, dışardan gelen bir kurşunla yaralandı. Saldırgan karşı
caddedeki bir evin çatısından ateş etmişti. 5 gün sonra, 10 Kasım'da başka bir
şok edici haber duyuldu.
Pinecrest Oteli'nde çalışan temizlikçi kadın 6. katın
son odasına temizlik yapmak için girdi. Radyo son sesine kadar açılmıştı.
Kanepenin üstünde kanlı bir yastık duruyordu. Oda bir savaş meydanına dönmüştü.
Kan izleri banyoya kadar gidiyordu. Ne olup bittiğini anlamak için banyoya
giren temizlikçi kadın, küvetin kenarında cansız yatan bedeni görünce çığlık
atmaya başladı. Kısa bir süre içinde, çevredeki herkes kadının başına
toplanmıştı.
Öldürülen kadının ismi Frances Brovvn'du. 30 yaşında
gayet çekici bir kadındı. Büyük bir şirkette sekreter olarak çalışmaktaydı.
Vücudu küvetin kenarında, başı ise suya sokulmuş bir
vaziyette bulundu. Pijamanın üstü kadının boğazına dolanmıştı, altı ise kana
bulanmış kanapenin üstündeydi. Pijamayı çözen polis, kadının boğazındaki derin
bıçak izini gördü. Bıçak boğazın bir kenarından girmiş diğerinden çıkmıştı.
Anlaşılan katil sinirlenmiş ve son darbeyi olanca gücüyle indirmişti. Kadının
sağ avucundaki bıçak izide kadının katille boğuştuğunu ve bıçağı eliyle
durdurmak istediğini gösteriyordu. Ayrıca kafasında ve sağ kolunda kurşun
delikleri vardı.
Banyo ıslak ve kanlı havlularla doluydu. Katil bir
önceki kurbanı Bayan Ross gibi bu kurbanını da temizlemişti. Ama bu sefer, bir
önceki cinayetinden farklı olarak, parmak izi bırakmamaya özen göstermişti.
Buna rağmen oturma odasının kapısında silik, kanlı bir parmak izi vardı.
Ama, asıl herkesi şaşırtan duvara kırmızı rujla yazılmış
olan yazı oldu. Harflerde belli bir düzen yoktu: Büyük harfler ve küçük harfler
iç içe girmişti. Harfler 3 ile 6 cm arasında değişiyordu.
TANRI AŞKINA
DAHA FAZLA ÖLDÜRMEDEN
YAKALAYIN BENİ
KENDİMİ ARTIK KONTROL EDEMİYORUM.
DAHA FAZLA ÖLDÜRMEDEN
YAKALAYIN BENİ
KENDİMİ ARTIK KONTROL EDEMİYORUM.
Bu ümitsiz bir yalvarıştı. İşkence çeken bir ruhun,
insanlık dışı davranışlarına sessiz tepkimesiydi.
Ertesi ay, katil bir öncekinden de korkunç bir cinayet
işledi. 7 Haziran 1946 günü James E. Degnan, vergi dairesi başkanı, altı
yaşındaki kızı Suzanne'ı uyandırmak için odasına gitti. Odanın kapısı
kilitliydi. Halbuki bir gece önce özellikle kapıyı açık bırakmıştı. Odaya
girince Degnan'ın gözüne çarpan ilk şey boş yatak oldu. Her zaman birkaç santim
açık olan pencere, sonuna kadar açılmıştı. Baba 'Suzan!' diye seslendi ama
cevap alamadı.
Karısı Helen ve 10 yaşındaki kızı Elizabet'de,
Suzan'ın odasına geldi. Beraber yedi odalı evin her karışını aradılar ama
ufaklığı bulamadılar. Bunun üzerine Degnan, polise telefon açtı. En yakın
karakoldan bir dedektif bir kaç dakika içinde Degnanların evine geldi. Çocuğun
odasını araştıran polis, açık pencerenin önünde yerde duran beyaz bir kâğıt
buldu. Kâğıt yağa batırılıp ikiye katlanmıştı. Kâğıdı açan dedektif yüksek
sesle okudu:
Dolar
HAZIRLA ve
HABER BEKLE
FBI ya da FOLİS
YOK
FARA 5'lik ve 10'luk OLSUN.
Kâğıdın arkasında:
KIZIN SAĞLIĞI İÇİN BU KÂĞIDI HEMEN YAK, yazılıydı.
Altı ay boyunca yüzlerce Chicago polisi Degman
dâvâsıyla ilgilendi. 800 şüpheli sorgulandı 170 tanesi yalan testinden
geçirildi. El yazısı uzmanları katilin el yazısını 7000 örnekle karşılaştırdı.
Dünyanın her yerinden katil ile ilgili mektupllar geliyordu. Polis, 3000
tanesini dikkatlice inceledi. Ama sonuç hep aynıydı. Katil, sanki bu dünyada
yaşamıyordu.
Aynı yıl, 26 Haziran'da kara saçlı, güçlü kuvvetli bir
genç kuzey Chicago'da bir evi soyarken görülmüştü. Sokağa kaçan genci, komşular
kovalamaya başladı. İzin gününde olan bir polis memuru, sahilden ailesiyle
beraber dönerken olayı görmüş, kovalamaya o da katılmıştı. Sonunda genç,
terkedilmiş bir eve girdi. Yanındaki tabancayı kendini kovalayanlara doğrultu
ve gelenin kafasını kurşunla dolduracağını söyledi.
Biri polise telefon açtı. Kısa bir süre sonra üç devriye
arabasının siren sesi duyuldu. Merdivendeki dedektiflerin ayak sesini duyan
genç tabancayı kafasına dayadı ve tetiği çekti. Ama tabanca tutukluk yaptı. Bunun
üzerine genç, tabancayı dedektife fırlatıp onun dikkatini dağıttı. Sonra da
üstüne çullandı. Yerde gençle boğuşan dedektifin yardımına izin gününde olan
polis yetişti. Etrafta silah arayan, polisin gözüne çiçek saksısı ilişti.
Saksıyı aldığı gibi olanca gücüyle gencin başına indirdi. Genç yere yuvarlandı
ve bilincini kaybedip bayıldı.
"Kısa bir süre sonra siren sesleri duydum. Kafamı
hafifçe kaldırıp camdan baktım. Dışarıda üç devriye arabası vardı. Birden
merdivenlerde bir ayak sesi duydum. Polisin teki, elinde tabancasıyla yukarı
çıkıyordu. Paniğe kapıldım. Yakalanmak istemiyordum. Tabancamı çıkardım ve
beynime dayadım. Yakalanmaktansa ölmeyi tercih ederdim. Tetiği çektim. Büyük
bir patlama sesi bekliyordum. Ama sadece bir klik sesi duydum. Tabanca
patlamamıştı. Bu sırada polis içeri girdi. Elimdeki tabancayı aniden ona
fırlattım. Adamın dikkati dağılmıştı. Üstüne atladım. Boğuşuyorduk. Sonra
kafamda keskin bir acı hissettim. Etraf aniden karardı. Başka da bir şey
hatırlamıyorum."
İzinli polis: "Yukarı çıktığımda hırsızla bir
polis boğuşuyordu. O sırada elime ilk geçen, koca bir saksıyı hırsızın
kafasına indirdim. Hırsız yere düştü. Bayağı sert vurdum galiba ona çünkü
duyduğuma göre hırsız hastahanede bile kendine gelememiş."
Polis hırsızın cebinde bulduğu
kimliklerden, hırsızın William George Heirens, adında 17 yaşında, 1.77 boyunda
ve 70 kilo ağırlığında, Chicago Üniversitesi'nde okuyan bir öğrenci olduğunu
tespit etti.
Ailesi ve kardeşi Chicago'da banliyöde oturmasına
rağmen o tek başına, üniversitenin kampüsünde kalıyordu.
Polis, Heirens'in cebinde ayrıca 1000 dolarlık hisse
senedi buldu.
Yakın bir hastahanesinin acil servisinde tedavi edilen
Heirens daha sonra Bridewell Hastahanes'inin suçlular koğuşuna sedyeyle
getirildi ve gün boyunca orada baygın yattı.
Polis, çok geç olmadan tutukladığı kişinin genç zararsız
bir hırsız olmadığını anladı. Hırsızın odasında, iki çanta dolusu silah,
kamera, dürbün, saat ve mücevher buldu. Oda, son iki yıldır çözülemeyen
soygunların ganimetleriyle doluydu.
Kaynak: Seri
Katillerin İç Dünyası / ALAN BENTHAM Bilge Karınca Yayınlan , İkinci Baskı
2010, İstanbul
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar