Print Friendly and PDF

ŞEYH ŞERAFEDDİN-İ DAĞISTANÎ kaddesellâhü sırrahu’l azîz EFENDİMİZ ve SIRLARI (v. 1355/1936):



Şerafeddin Zeynelabidin-i Dağıstanî 1292/1875 yılı, Dağıstan’ın Temirhanşura vilayeti, Gunip kazasının Kikuni köyünde, dünyaya gelmiştir.112 Şeyh Şerafeddin, altı-yedi yaşlarında iken Ebu Ahmed-i Sugurî’nin manevi eğitimine girmiştir. Ebu Ahmed-i Sugurî (v. 1299/1882), İmam Şâmil ile birlikte Ruslara karşı savaştığı için, Ruslar tarafından vatanı Dağıstan’dan sürgün edildiğinde Şeyh Şerafeddin,113 Ebu Ahmed-i Sugurî’nin halifesi olan Muhammed Medenî’nin (v. 1332/1913) terbiyesi altına girmiştir. Şeyh Ebu Muhammed el-Medeni, Şeyh Şerafeddin’in öz amcası ve kayınpederidir.114 
İmam Şâmil imametindeki direnişinin kırılmasından sonra Ruslar, Kafkasya’ya ve Dağıstan’a baskılarını artırmışlardır. Bu dönemde Şeyh Şerafeddin, kalabalık bir cemaat halinde, Dağıstan’ı terk ederek, 5 ay süren kara yolculuğuyla Türkiye’ye göç etmiştir.115 
Şeyhi Muhammed-i Medenî’den beş tarikat üzere icazet alan Şeyh Şerafeddin, Yalova ilinin Reşadiye (Güneyköy) köyünde 1355/1936 yılında vefat etmiştir.116   Şeyh  Şerafeddin’in  kabri,  şeyhi  Muhammed-i  Medenî  ve  yakınları, Yalova’nın Reşadiye (Güneyköy) köyünde bulunmaktadır.117 Şeyh Şerafeddin’in köy merkezinde, sohbetlerini yaptığı salon, o günkü haliyle muhafaza edilmiştir.118 

ŞEYH ŞERAFEDDİN-İ DAĞISTANÎ’DEN TEVARÜS EDEN TASAVVUFÎ DÜŞÜNCE VE TARİKAT ADETLER:
Hakkâniyye’nin tasavvuf uygulamalarında ve Nazım Efendi’nin tasavvuf anlayışında yer aldığını düşündüğümüz Şeyh Şerafeddin’e ait bazı sözlerin; edep, sohbet, mehdi, mirac ve feyz konularındaki anlayışa önemli derecede kaynak teşkil ettiği kanaatindeyiz. Bununla birlikte, “Şeyh Nazım-ı Kıbrısî’nin Tasavvuf Anlayışı” başlığında, yeri geldikçe değindiğimiz konular olmuştur. Mürşid, mürîd, evliya, yevmu’l-misak, mirâc, kutub, Şeyh Şerafeddin’in görüşlerine değinilen müstakil başlıklardandır. Bununla birlikte, Şeyh Şerafeddin’in tesis ettiği terbiye metodu, Hâlidiyye-i Hakkâniyye içerisinde hâlen uygulanmaya devam etmektedir.

Şeyh Şerafeddin’in edep konusundaki şu ifadeleri, Abdullah-ı Dağıstanî’nin ve Şeyh Nazım’ın edep mevzuundaki anlayışlarında mündemictir. “Adab-ı tarikatta birinci şart kir ve ayıp görmemektir. Kir ve ayıp görmek kırk gün feyiz kapısını kapatır,  tevfik  kapısını  kapatır.  Evliyaullah’ın  nazarları  kesilir”119    sözü  edep bahsinde incelenen edep anlayışına kaynak teşkil etmektedir. Bununla birlikte kalb, sır,  sırru’s-sır,  hafî  ve  ahfa  ile  ilgili  makâmların,120   rabıta  bahsinde  incelenen makâmlara kaynak teşkil ettiği şüphesizdir.
Tarikat-ı Hakkâniyye’de yer alan mürşid, mürîd, evliya, yevmu’l-misak, mirâc gibi konularda Şeyh Şerafeddin Dağıstanî’ye ait beyanlar silsile içerisinde ulaşılmış en kadim ve temel anlayışı temsil etmektedir. Mesela 124 bin evliyanın yevmu’l-ahd ve misâk günündeki ahdleri, evliyalar içerisinde mürşid-i kâmillerin ve ricalin vazifeleri ve kerametleri hakkında Şeyh Şerafeddin’in görüşleri önemli yer almaktadır. Bu ifadeler, yeri geldikçe, ilgili başlıklarda paylaşılmıştır.
Şeyh Şerafeddin’in Nakşibendilikle ilgili görüşleri, Hakkâniyye’nin tasavvuf anlayışını şekillendirmiştir. İnsanın yaratılışı, gaflet, nefs ile ilgili görüşleri, Hakkâniyye’nin genel tasavvuf anlayış ve uygulamalarına temel olmuştur. Mesela Hâlidiyye-i Hakkâniyye müridleri arasında, Şeyh Şerafeddin’in daima Allah(cc)’ın ve Peygamber(sav)’in huzurunda bulunduğu anlayışı mevcuttur.121 Bu anlayışın gelişmesine vesile olan anlayış, Şeyh Şerafeddin’in ifadelerinde mevcuttur. Şeyh Şerafeddin, Peygamber(sallallâhü aleyhi ve sellem) ile hicapsız her lahza bir araya gelme makâmı bana verildi.” diyerek “Ve Rabbinin nimetini anlat”122 ayetini bu makâma atfen tefsir etmiştir.123 Bugün Hakkâniyye mürîdleri içerisinde benzer anlayış, Nazım Efendi hakkında görülmektedir. Hakkâniyye mürîdleri, Nazım Efendi’nin daima üç huzurda manen bulunduğunu ifade etmektedirler.124 
Mürîdin  tekâmülü  hususunda,  Tarikat-ı  Hakkâniyye  içerisinde  vurgulanan riyazet,  Nakşî  tarikatlara  nisbeten  daha  ileri  seviyededir.  Bu  uygulamaya  vesile olabilecek vurgular, Şeyh Şerafeddin tarafından da yapılmıştır. “Kim günde bir öğün yerse  sıddık,  iki  öğün  yerse  muttaki,  üç  öğün  yerse  hayvandır”125   gibi  ifadeler sohbetlerde zikredilirken, seyr ü sülûk uygulamalarında da müşâhede edilmektedir. Bu uygulamalar, Nazım Efendi’nin hayatında ve tasavvuf anlayışında da önem arz ettiği şüphesizdir.126 
Hz. Peygamber(sallallâhü aleyhi ve sellem)’in 12 bin miracı olduğuna dair görüşleri Şeyh Şerafeddin’den rivayet edilmiştir.127
Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem’in 12 bin miracı olduğunu şöyle ifade etmiştir: “Senin bildiğin, senin işittiğin bir miraçtır. Lakin Sıddık-ı Ekber’e(ra) vâris olan Sâdât-ı Nakşibendiyyun Meşayıh-ı İ’zam’ın malumatı olan 12 bin mirac vardır. Bir tek miractaki olan hakikatten söylendiği vakitte, miracın doğrudan doğruya ifade ettiği mana ile meydana gelmiş olan mucizeyi kabul edebilmekte çok kimseler şüphe ediyor.” Kıbrısî, Tasavvuf Sohbetleri, s. 38.
Bununla birlikte Nakşibendiyye’nin imamlık vazifesinin Hakkâniyye yolunun mürşidlerine verildiği hususunda, Şeyh Şerafeddin’in de beyanları bulunmaktadır. Mesela Sırru’l-a’zamın Muhammed-i Medenî’den sonra kendisine verildiğini ifade etmiştir. Bununla birlikte Şeyh Şerafeddin, Hz. Peygamber(sav) tarafından kendisine verilen Mehdi(as)’nin eğitilmesi vazifesini, Şeyh Abdullah’a verdiğini ifade etmiştir.129 
Hakkâniyye müridleri arasında yaygın olan bir görüşe göre Şeyh Şerafeddin, vefatından kısa bir süre önce En’am Sûresi ne murakabe yaparak 7007 Nakşîbendî şeyhinin isimlerini tahric etmiş ve bu malumatı yakınındaki müridanıyla paylaşmıştır. Nakledilenlere göre, bu manevi tecrübeden sonra Şeyh Şerafeddin, kalbinin daha fazla dayanamayacağını ifade ederek vefatını bir hafta öncesinden haber vermiştir.130  Mehdi(aleyhisselâm)’ın yedi vezirinin ve kırk halifesinin isimlerinin zikredildiği sohbetlerde, Şeyh Şerafeddin, bu bilginin kaynağı olarak gösterilmiştir. Şeyh Şerafeddin, bir sohbetinde, yevmu’l-ahd gününden itibaren bu güne kadar ümmet-i Muhammed’e hizmet etmekte olan ricalin isimlerini beyan etmiştir.131 
Şeyh Şerafeddin döneminde kayda geçen bu ifadelerin tamamı düşünüldüğünde, Nazım Efendi’nin tasavvuf anlayışına tevarüs eden öğretiler içerisinde önemli derecede belirleyici olduğu görülmektedir. Başka bir ifade ile Hakkâniyye üstatları içeresinde, en fazla Şeyh Şerafeddin’in anlayışının, Nazım Efendi’ye tevarüs ettiğini söyleyebiliriz.
DİPNOTLAR
106 K. Adnan, Futuhâtu’l-Hakkâniyye, s. 435.
108 Bkz. Ek 04.
110 K. Hisham, a.g.e., s. 325.
111 Burkay, Menâkıb-ı Şereffiyye, s. 21.
112 Aynı eser, s. 1.
113 Bkz. Ek 05.
114 K. Hisham, Sufî Way, ss. 334-337.
116 K. Hisham, a.g.e., ss. 335, 344.
117 Bkz. Ek 07.
118 Bkz. Ek 08.
120 K. Adnan, Futuhâtu’l-Hakkâniyye, s. 438.
121 K. Adnan, a.g.e., s. 441.
122 Duha: 93/11.
123 K. Adnan, a.g.e, s. 447.
124 Bu tezde bkz. Makamlar ve Seyru Sülûk ile İlgili Kavramlar/c.Mürîd.
125 K. Adnan, Futuhâtu’l-Hakkâniyye, s. 442.
126 Bu tezde bkz. Makamlar ve Seyru Sülûk ile İlgili Kavramlar/i.Nefs.
127 K. Adnan, a.g.e., s. 443.
128 Bu tezde bkz. Yaratılış ve Varlık Nuru ile İlgili Kavramlar/e.Mirac.
129 K. Adnan, a.g.e., ss. 443-444.
130 Aynı eser, ss. 343-344.
131 Burkay, Menâkıb-ı Şerefiyye, ss. 17-20.

Kaynak: Selami ERDOĞAN,  Şeyh Muhammed Nazım Adil Hakkâni El-Kıbrısî’nin Tasavvuf Anlayışı,  Doktora Tezi, T.C. Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Temel İslam Bilimleri Bölümü Tasavvuf Anabilim Dalı, Ankara, 2013         

  MENÂKIB-I ŞEREFİYYE’DEN LEDÜNNİYÂT

BİR KİMSE LEVHÜ’L MAHFÛZ’UN HAKİKATİNE VÂKIFIM VE LEVH’DE YAZILI OLAN MUKADDERATI BİLİYORUM DERSE.
O kimse 124 bin Enbiyâ ve Mürselîn hazerâtının isimlerini bilmesi lâzımdır.
**
BİR KİMSE BEN MÜRŞİDİMLE VE ONLARIN RUHLARIYLA GÖRÜŞÜYORUM VE MÜLÂKÂT EDİYORUM DİYE İDDİADA BULUNUYORSA.
O kimse halihazırda bulunan yedi tarikatın usullerini ile meşâyih-ı silsile-i şeriflerini bilmesi lâzımdır. Ve her tarikatın nihâyetinde olacak derece-i saâdet ve hidâyeti bilmesi lâzımdır.
Cilt-1, Sh: 11-12
**
“ELESTÜ Bİ- RABBİKÜM” VE “KÂLÛ BEL” DENİLEN GÜNDEN İTİBÂREN BU ÜMMET-İ MERHÛMEYE HİZMET ETMEKTE OLAN RİCALLERİN İSMİ-İ ŞERİFLERİDİR
Şehâmedü’l -Ferdânî, Abdurraûfu’l -Yemenî, en- Niyâmü’l -Ferdânî, Abdu’l -Habîri’l -Kuheylî, Yağsıbu Dehâvî, Ahmedü’l -Fânî, İmâmü’l –Büdelâî, Şehâbüddin, Yedullahi’l-Cemânî, Furkânu’l -Ezel, Bâbullâhi’r - Rabbânî, Hayratullahi’s -Sürmedî, Ebu’l -Medûdu’n - Nâtık, Dürretü’l -Kağsâ, Mahsûmu’s-Saîd, Tîcânü’l - Garrâ, Hüccetullâhi’l -Ceberûtî, Sehvetü’l -Bâzıh, Ehvedü’n -Necât, Heykelü’l -Kudret, Yedullâhi’l -Ulye, Miftâhü’l -Künhâ, Cembullâhi’d -Dâim, Şehâbu’r -Reyhân, Şemsü’l -Bereret, Abdullâhi’ş -Şâmıh, Ahmedü’l -Vâfir, Şem’ûnü’l -Muhlis, Bedrü’z Zâhid, Dehfetü’l -Fânî, Sefiyyullâhi’l -Kayyûmî, Murâdullâhi’ş -Şâ’iğ, Cârullâhi’s - Sâbiğ, Kudre-tullâhi’ş -Şâmil, Usânullâhi’l -Ezel, Amânetullâhi’l -Kâşif, Nefsü’r -Rahmân, Miftâhü’l -Aksâ, Temhîdü’r -Ridağ, Abdülvedûd, el -Mağrûfî, Ahmedü’z - Zübyânî, Vâğızu’l -Hüdemâi’l -İzâm ve’n -Nukabi’l -Kirâm, Yusufu’r -Rakid, Burhâni’l -Hıyâm, Adnânü’s -Sâbir, Dıhyetü’l -Visâl, Nedümü’l -Kâim, Ebu’l -Hasan ibn Âbâne’l Gulem, Muhammedü’n -Nebhânî, Avnüddîni’n - Nehâvendî, Ebû Tufeyli’l -Küheylî, el -Fihri’l -Mevrûd, Lebûbidîni’l -Âtâvî, Abdurrâgıb ibn Dâiyallâh.
A’lallâhü derecâtihim ve nefeğnâ bi-berekâti enfağsimühü’l -kudsiyyeti bi-hürmeti men lâ. nebiyye.
Fâtimetü Rızâ, Mesûda, Sedîde, Sabîha, Ferîde, Fehime, Nahife, Şehime, Şeymâ, Reşîde, Sâime,
**********;
RÂBİATÜ’L -ADEVİYYE’NİN DERECESİ İLE BİR OLAN VE BU ASIRDA SAĞ BULUNAN KADIN EKÂBİR CEMÂATİ
Meymûnetü’r -Rızâ, Âbidetü’s -Sâbire, Afîfetü’z -Zâkire, Muhsine, Tâibe, Cemîle, Nâkiyetü’s -Saîde, Ümmü'l -Mesâkîn, Necâbetü’z - Zekiye, Sâiha, Enîse, Muîne, Âtike, Seyyide Ümmü’z -Zuafâ, Mü’minetü’s -Sevdâ, Ümmü’l - Eytâm, Ümmü Hânî, Firdevsü'l -Asrî, Bülbül-ü Kerbelâ, Mağsûmetü’l -Halveti, Hafîzetü’l - Mağrîbî, Şerîfetü’l -Irâkıye, Hüsniyyetü’l - Kâbilî, Kânite, Nefise, Zâhide, Takiyye, Nâime, Fesîha, Şuayne, Bedîatü’l -Musilî, Medîhatü’l - Ârife, Rabiatü’l -Adeviyye, Nefesetü’t Tâhire, Maâzetü’l-Adeviyye,
A’lallâhu Teâlâ derecâtihim dâimâ. (Allah Teâlâ Derecelerini ebedi yüce kılsın)
BÜYÜKLERİN ÖNÜNDE GELEN KADIN CEMÂAT
Hafîzetü’l -Mağribiyye, Şerîfetü’l -Irâkıyye, Hüsniyyetü’l -Kâbiliyye, Afîfetü’z -Zâkire.
A’lallâhu derecâtihim dâimâ
Bu kadın büyüklerinden birinin bir kere ismini zikreden kimse cehennem azabı ve ateşinden halâs olur.
Bu ekâbirlerin (büyüklerin) yirmi dört saat zarfında yedişer tane vazifeleri vardır. Bu vazifeleri esnâsında, kimin ismini zikrederlerse, o kimseler cehennem azabından ve ateşinden âzâd olurlar.
HAZRETİ RASÛLULLÂH SALLALLÂHÜ ALEYHİ VE SELLEM EFENDİMİZİN DOĞUMU YAKLAŞDIĞINDA ONA HÜRMETEN MEKKE-İ MÜKERREME’YE GELEREK BEKELEYEN RUHBANLARIN İSİMLERİ
Yuhez, Îhrâ, Behrâ, Muâhir, Rân, Revâ- Nuş, Kûyes, Kenân, Kitânüs, Nâkır, Rebbân, Nâçiz, Sefha, Murâdis, Hümeyle, Berrâdis, Teyânüs, Zevrâ, Müsmin, Fesih, Zekvân, Nâtık, Nûriyân,
Cilt-1, Sh:19-22
Kaynak: MENÂKIB-I ŞEREFİYYE, Şerâfeddin Hazretleri’nin Lisanından Yayına Hazırlayan- Hasan BURKAY, ANKARA-1995

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar