SİVAS ÇİFTE MİNARE MEDRESESİ (670 H/M 1272)
Vezir Şemsedin Medresesi de denilen ve halk arasında (Darü’l-Hadis) veya
(Çifte Minare) diye maruf olan bu medrese, Sivas’ın Hükümet Konağı civarında
ve Şifaiye Medresesi karşısındadır.
Binanın şarka yani sokak tarafına tesadüf eden en güzel kısmı yanlarının
tamirine mebni muhafaza edilememiştir. Dâhili akşamı ise bakımsızlıktan dolayı
yarım asır evvel yıkılmıştır.
Medresenin cümle kapısı insanı hayrette bırakacak derecede müzeyyendir. Bu
kapı kısmının üstünde ve iki tarafında birer şerefeli ve külahları düşmüş,
tuğladan yapılmış iki minare vardır. Minarenin duvarları müruruzamanla aşınmış
ve çinileri düşmüştür. Minarenin birisinin şerefeden yukarı kısmı yıkılmıştır.
Zeminden, minare kapısına kadar yirmi iki ve oradan da şerefeye kadar yetmiş
üç cem’an doksan beş kadem irtifa vardır.
Medresenin cephe duvarları hem mürtefı’ ve hem de pek güzeldir. Rivayete
nazaran şimdi mevcut olmayan medrese binası müstatil şeklinde imiş. Burası 1300
H / M 1882 senesine kadar mevcut olup sonradan harap olmasına binaen Sırrı Paşa
zamanında yıktırılmış ve şimdiki bina, hastane olarak yaptırılmış ise de
sonradan mektep olmuştur.[1]
Daha sonra burası bir askerî müfrezeye verilmiş ve bunu müteakip 1317 H / M
1899 senesinde Sivas Askerî Rüştiyesi bu binaya nakledilmiş ve 1332 H / M
1914senesinden beri de ilk mektep olarak istimal edilmekte bulunmuştur. Mektebin
şimdiki ismi İsmet Paşa İlk Mektebi’dir. ( İsmet İnönü bu
okulda okuduğu için)
Binanın cephe kısmı sonradan istinat duvarlarıyla takviye edilmek suretiyle
uzun müddet yıkılmak tehlikesinden kurtarılmıştır[2]
Bu bina bakayası, Sivas’taki eserlerin en güzel ve en ince bir numunesidir.
Medrese kapısının sağ ve solunda ve binanın cephe duvarlarında müzeyyen
hücreler görülür.
Binanın kitabesi celî hatladır. Kitabe, kapının sağ tarafındaki hücrenin
üstünden başlar, oradan ortaya yani asıl kapının üstüne, oradan da sol
taraftaki hücrenin üstüne geçerek nihayet bulur.
Bu medrese 670 H / M 1272 senesinde yapılmıştır. Bu da Buruciye ve Sahibiye
Medreseleri gibi 111. Gıyaseddin Keyhusrev zamanına aittir.
Medrese sahibi kitabede kendisini sâhib-i a’zam yani başvekil ve yine aynı
manada sâhibü’d-dîvân olarak zikrettiriyor
Bundan başka kitabedeki (şemsü’d-dünyâ ve’d-dîn) ve (halledallahu
devletehu) tabirlerinin kullanılması Buruciye, Sahibiye Medreselerinde olduğu
gibi hükümdar isminin zikredilmemesi nazar-ı dikkati caliptir.
Malûm olduğu üzere hükümdarlar (ed-dünyâ ve’d-dîn) terkibini istimal
ederler: izzü’d-dünyâ ve’d-dîn gibi. Veziriazam vesair nafiz zevat (ed-devletü
ve’d-dîn) tabirini kullanırlar: sahibü’d-devleti ve’d- dîn gibi.
Bir de şimdiye kadar gördüğümüz kitabelerde (halledallahu devletehu) duası
ancak hükümdarlar için müstameldir. Medrese banisinin hükümdarlara mahsus
elkabı istimali kendisini Selçukî hükümdarlarıyla hem-mertebe addettiğini
gösterir.
Gıyaseddin Keyhusrev zamanının en nafiz bir racül-i hükümeti olan Sahib Ata
Fahıeddin Ali bile bütün asarında (fahru’d-devleti ve’d-dîn) terkibini
kullanmıştır.
*
* *
Acaba bu binanın sahibi, sâhib-i divan Şemseddin Mehmed b. Mehmed b. Mehmed
kimdir?
Evvela şunu söyleyelim ki bu devirde Anadolu Selçukî devleti ismen
mevcuttu. Memleketin hakiki idaresi Moğolların ellerinde idi. Gerek hükümdar gerekse
en nafiz veziri Fahreddin Ali İlhanî hükümdarlarının muti bir memuru
vaziyetinde bulunuyorlardı.
Medresenin banisi Şemseddin Mehmed takriben 658 H / M 1260’da IV. Kılıç
Arslan’ın zamanından itibaren 683 H / M 1284 tarihine kadar bilâ-fâsıla sâhib-i
dîvân olan Şemseddin Mehmed Cüveynî’dir. Bu devirde bu isimde başka bir zat
yoktur.
Gıyaseddin Keyhusrev zamanında Sahib Ata Fahreddin Ali veziriazam idi.
Şemseddin Mehmed Cüveynî ise Selçukî ricalinden olduğu hâlde İlhanîler
tarafından sâhib-i dîvân vazîfe-i mühimmesiyle tavzif edilmişti. Yani bütün
Selçukî devleti umuru ancak bu zatın rey ve muvafakatiyle cereyan ediyordu. İbn Bîbî
Selçuknamesinde de Şemseddin Mehmed Muinüddin Süleyman Pervane’nin katli esnasında sâhib-i
dîvân olarak gösteriliyordu. Hatta tabîat-ı şi’riyesi olan Şemseddin Mehmed,
katlinden müteessir olduğu Pervane Süleyman hakkında iki beyit ile ızhâr-ı
teessür etmiştir.[3]
Sahib Şemseddin Mehmed’in III. Gıyaseddin Keyhusrev zamanında vukua gelen
Cimri Vakası’ın müteakip İlhanî hükümdarı tarafından askerle Anadolu’ya
gönderilerek Selçukîlerin Îlhanîlere vermekte olduğu vergilerin müterakim
kısmının tasfiyesine ve Anadolu asayişini teskine memur edildiği İbn Bîbi’ide muharrerdir.[
İbn Bîbî Selçuknamesi, Avrupa Baskısı,
s. 322.]
Şemseddin Mehmed Anadolu ahvalini mehmâ-emken tanzim ile bazı ufak tefek
ıslahat yapıp asileri itaat altına almıştır.
Yine bu zat, bütün Selçukî devletinin muâmelât-ı mâliyyesini tetkik ile
İlhanîlere verilmeyerek biriken borçlara mukabil Erzincan ve tevabiini mübâyaa-i
şer’iyye ile!! İlhanî ülkesine ilhak ettirdi. Şu hâle göre Selçukîler
borçlarını yani İlhanîlere vermekte oldukları vergilerini verememek yüzünden
Erzincan ve havalisini borçlarına mukabil satmış oldular.
Sâhib-i Dîvân bu işleri gördükten sonra Tebriz’e gitti ve Şerefeddin’in
oğlu Hoca Harun’u Anadolu’ya gönderdi.
Şemseddin Mehmed Cüveynî, İlhanîler tarafından her cülusta ibkâ edilmek
suretiyle otuz seneye yakın mevkiini muhafaza etmişti.
Argun Han’dan evvel biraderi, İlhanî hükümdarı idi. Argun biraderine karşı
Horasan’da kıyam etti. Sâhib-i Dîvân Şemseddin Mehmed, Ahmed Han’a sadık
kalarak onu Argun üzerine harekete teşvik etti. Argun Han saltanatı elde edince
Şemseddin Mehmed’i, kardeşine müzaheretle itham etti. Şemseddin korkusundan
Gilâıı’a kaçmak istediyse de yakalandı ve Azerbaycan’da Ehr denilen mahaldeki
nehir kenarında 683 H / M 1284 senesi Şabanının dördüncü pazartesi günü
katlolundu.[4]
Şemseddin Mehmed’in vefatına şu tarihler söylenmiştir: [5]
Sâhib-i Dîvân Mehmed’in vefatıyla beraber idare ettiği işlerin bozulduğunu Aksarayî Tezkiresi
yazar.
Mezkûr tezkire, bu zatın âlim, fazıl, kâmil bir vezir olduğunu, yazdığı
muharreratm emsalini meydana getirmek mümkün olmadığını, idâre-i umur için
bütün fezaili nefsinde cem’ eden, hatip, beliğ bir devlet racülü bulunduğunu,
otuz senelik memuriyetinde daima hayr- hâhâne bir meslek takip ettiğini ve
verdiği emirlerin bütün Selçukî memalikinde nafiz ve cari olduğunu, ulema ve
şuaranın hakkında medh ü sitayişte bulunduklarını zikreder.[6]
Aşağıdaki rubai de Şemseddin Mehmed hakkında söylenmiştir:
Sen tahtta oturdukça halkın zulüm elini
bağladın.
Ben suna İlyas dediysem sen ondan da öndesin.
Sana Hızır dediysem Hızırsın.
Ben suna İlyas dediysem sen ondan da öndesin.
Sana Hızır dediysem Hızırsın.
Sh: 172-177-(orijinal: 113-117)
Kaynak: Ord. Prof. Dr. İsmail Hakkı
UZUNÇARŞILI -Rıdvan Nafiz EDGÜER, SİVAS ŞEHRİ, Baskı:. 1928 /1346) Hazırlayan:
Prof. Dr. Recep TOPARLI, Atatürk Kültür, Dil Ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Tarih
Kurumu Yayınları Ankara-2014
[1] Asıl cephenin mukabilindeki
kısım 1270 H’de mâil-i inhidam olduğundan yıktırılarak enkazı Hacı İzzet Paşa
Camii’nde kullanılmıştır.
[2] Medresenin pek güzel olan
cephe kısmı Müzeler müdürü bulunan Halil Beyefendi’nin şâyân-ı şükran
himmetleriyle kurtarılmış ve istinat duvarları yapılmak suretiyle bu kısım
tahkim edilmiştir. Eğer bu himmet sarf edilmemiş olsa idi biz bu millî abideyi
bugün görmeyecek idik.
Binayı gören herhangi bir zair,
muhterem üstadın gösterdikleri alakaya karşı şükran hissiyle meşbu olarak avdet
eder.
Manası: “Türklerin
Sebe mülkünden gayr-i şuûrî olarak huruçlarını görünce evvelce söylenmiş olan ‘Süleyman
öldü, şeytanlar çözüldü’ mısraını müteessirane inşad ettim. Süleyman
Pervane Türkleri idare altında tutuyormuş, o ölünce serbest kalan Türkler
serkeşliğe başlamışlar!”
411 İbn
Bîbî Selçuknamesi, Avrupa
Baskısı, s. 322.
[4]
Şemseddin Mehmed’in biraderi olup Selçuklu devleti ricalinden olan Alâeddin Atâ
Melik 681 H senesinde vefat etmiştir. Atâ Melik’in Anadolu’da bir hayli asarı
olduğunu Aksarayî
Tezkiresi
yazar. (Millet Kütüphanesi’ndeki nüsha, C 2, s. 23).
[5] 41'
Şehitlik şerefi ulaştı. Başı göklere değen vezir Sâhib-i Dîvân Mehmed otuz yıl
cihanı afetten korudu. 683 H Şabanının dördüncü pazartesi günü ikindi vakti
cihanı gör ki öyle bir adamı bırakmadı, feleği gör ki öyle bir nefsi incitmedi.
Dünyanın düzeni, zamanının biricik incisi Sâhib-i Dîvân Mehmed b. Mehmed 683 H
yılı Şabanının dördüncü pazartesi günü ikindi vakti felek ırmağında tam bir
teslimiyetle denizin arzusu üzerine kılıç kadehi ile kahır şerbetini dopdolu
olarak içti.
[6] Sâhib-i Dîvân tabiriyle beni an ki sen bundan daha büyük
isim ve nesep sahibisin. Mülkün seçkin kimseleri Süleyman ’m yüzüğüne
sahiptirler. Memleket senin elindedir, inci ve cevhere sahipsin. Şimdi eziyet
yok oldu, adaleti istediğin kadar yapacaksın. Halkın ihtiyacı kalmadı, lütuftun
sen neyi alacaksın?
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar