SORULAR CEVABI HİKÂYELER
- Emrindekilerini sağır edenler, daha sonra
seslerini duyuramayacaklardır
Talebe kurbağaya
"Zıpla!" dediğinde zıplamasını öğretmiştir. Sonra kurbağanın
bacaklarından birini kesmiş ve "Zıpla!" demiş. Kurbağa zıplamış ve talebe defterine memnun
şekilde not düşmüş: Bir bacağı kestiğinizde bile şartlanma kalıcı. Deneyi
ikinci bacağı, sonra üçüncü bacağı keserek tekrarlamış ve Kurbağa her seferinde
zıplamış. Sonunda kurbağanın dördüncü bacağını da kesmiş ve "Zıpla!"
demiş. Bu kez kurbağa zıplamamış. Öğrenci biraz düşündükten sonra defterine
şunları yazmış:
Dört bacağını kaybeden kurbağa
işitme duyusunu kaybeder. [Sh:309]
Halkta talebe gibidir. Dört tarafını birden kesersen seni duymaz olur.
-Tek el sandığının da sesi bir gün çıkar.
- Bir mecliste, bir manastırında
kalmış olduğu biriyle tanışmıştım.
'Tek elin alkış sesi nedir?"
Paradoksal bir soru sormuştu.
Mecliste birkaç kişi soruyu çözemedikleri için hüsrana uğramıştı. Hem zaten,
insan tek elle nasıl alkışlayabilirdi ki?
Alkış için iki el gerekirdi, değil
mi? Sonunda, adam pes etti ve kendi çözümünü gösterdi. Elini bir masaya vurdu.
Tek elin çırpma sesi buydu. Meclisteki herkes pek memnun olmuştu.
Sh:335
-Biliyorum demek en büyük hatadır?
Bir profesör, bir sanat hakkında
bir şeyler öğrenme fikriyle bir ustasını ziyaret eder. Usta profesöre çay içer
misiniz, diye sorar. Usta çayı hazırlarken, profesör sanat hakkındaki bilgisini
ortaya koymaya başlar. Çay hazır olunca, usta profesörün fincanına çay
doldurmaya başlar; fincan dolar ama usta doldurmaya devam eder. Profesör
bağırın
"Ama fincan dolu!"
Ustası, .Sizin zihninizin de bizim
sanat hakkında fikirlerle dolu olduğu gibi!" diye lafı koyar.
Sh:336
-Hilenin bir bilicisi varsa, oyunun başka
yolları da vardır .
Nasreddin Hoca'nın karşısına
ayağındaki ayakkabıları çalmak isteyen hırsız gençlerden bir çete çıkmış.
Hocayı kandırmak isteyen gençlerden biri bir ağacı işaret ederek, "Hoca,
hiç kimse bu ağaca çıkamaz," demiş. "Tabi ki çıkabilir. Bak
göstereyim," demiş hoca, yemi yutarak. Başta hoca ağaca tırmanmadan
önce ayakkabılarını yerde bırakmayı düşünmüşse de, biraz daha düşününce
ayakkabılarını birbirine bağlamış ve belindeki kuşaktan sallandırmış. Sonra
tırmanmaya başlamış. Oğlanlar bozulmuşlar. Biri,
"Ayakkabılarını niye
götürüyorsun ki?"
diye bağırmış. Hoca aşağıya
seslenmiş:
"Hazır yanımda bulunsun,
belki ağaçtan öteye yol gider!”
sh: 182
-Topluluğu
susturmak için daha kötüsünü yaparlar.
" Bir zamanlar bacaklarından birinde dayanılmaz
ağrılar olan bir adam vardı. Doktorlar çare bulamıyorlardı. En sonunda bacağı
kesmeye karar verdiler. Uzun saatler boyu baygın kalan adam uyandığında
doktorların kendisine şaşkın şaşkın baktığını gördü. Kendisini hala pek iyi
hissetmediğinden, doktorlara 'Eee? Ne oldu?' diye sordu. Doktor 'Size
bir iyi bir de kötü haberim var. İlk önce, kötü haber. Yanlış bacağı kestik.' Hasta
boş bir ifadeyle ona bakıyordu ama doktor hemen onu teselli etti:
'Şimdi de iyi haber. Hasta bacağınızın durumu o kadar da
kötü değilmiş. Kesmeye hiç gerek yok. Onu kullanabileceksiniz."’
Sh:282—283
- Materyalizmi kabullenişimizde birçok uydurma
şey bilimsellikle kabule şayan görülmüştür.
Tuhafiye dükkanına giren bir
müşteri kendisine yabancı gelen bir aygıt bulmuş ve dükkan sahibine gösterip
bunun ne işe yaradığını öğrenmek istemiş.
"Ah, o bir barometre,, demiş dükkan sahibi. "Yağmur yağıp yağmayacağını
söyler." "Nasıl çalışıyor?" diye sormuş adam. Dükkân sahibi
aslında barometrenin nasıl çalıştığını bilmiyormuş ama bunu kabul etmesi, satış
yapma şansını kaçırmak demek olacağından, şöyle cevap vermiş: "
"Pencereden dışarı çıkarıp
tutuyorsunuz ve sonra içeri alıyorsunuz. Eğer barometre ıslanmışsa, yağmur
yağdığını anlıyorsunuz."
"Ama ben bunu elimle de
yapabilirim, barometre kullanmak niye?"
diye adam karşı çıkmış. Dükkan
sahibi cevap vermiş:
"Dostum, bu hiç de bilimsel
olmazdı."
Sh: 40-41
-Zorlamanın
sonucu ile iki tarafta aynı yerde olacaktır.
Bir gece Nasreddin Hoca ıssız bir yolda yürürken,
yaklaşmakta olan atlılar görmüş. Hoca ürkmüş ve koşmaya başlamış. Atlılar onun
koştuğunu görmüşler ve ardından gitmişler. Hoca bu sefer iyice korkmaya
başlamış. Bir mezarlığın yanından geçerken, korkusunun da verdiği cesaretle
duvardan atlamış, boş bir mezar bulup içine uzanmış. Atlılar onun duvardan
atladığını gördüklerinden mezarlığa girmişler. Biraz aradıktan sonra, boş
mezarın içinde kendilerine korkuyla bakan Hoca'yı bulmuşlar.
"Bir şey mi oldu?"
diye sormuş atlılar Hoca'ya.
"Sana yardım edebilir miyiz? Niçin buradasın?"
"Aslında uzun hikaye"
demiş Nasreddin Hoca.
"Ama özetlersek, sizin yüzünüzden buradayım ve
görüyorum ki siz de benim yüzümden buradasınız."
Sh:
150
Kaynak: Kendini Bilen Evren, Amit Goswami, RUH
ve MADDE YAYINLARI, 2003, İstanbul
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar