Print Friendly and PDF

SULTAN AZİZİN KATİLİ



M. Raif OĞAN
Sultan Abdulaziz’i öldürten (?) Mithad Paşa’yı Sultan Abdülhamid öldürmedi bil’akis idam cezasını afetti. Peyami Safa Bey tarihî hakikatleri aksine çevirmemelidir.
Mithad Paşa’ya, cinsi beşerden biri olmak bakımından hayatının elim neticesinden ötürü elbette acınır. Ancak ne yokluğunu millî cephede açılmış bir gedik saymak kabil, ne de masumiyetine inanmak mümkündür. Herkes gibi Mithad Paşanın da öğülecek ve öğülmiyecek tarafları vardır, Şöyle ki:
Çok iyi, mükemmel bir validir. Buna mukabil devlet ve siyaset adamı değildir. Şark kültürü zayıftır, garp kültürü hiç yoktur. Bu haline rağmen nefsini çok üstün gören, pek mütehakkim ve hükümdarına karşı lâubalî hareketlerde bulunacak kadar müâşeret ve idare edeblerinden mahrum pek kibirli bir adamdır. Böyle olduğu vesikalarla sabittir. Meselâ: Mithad Paşa aleyhindeki şahadetlerden biri (Ali Süavî) ye aittir ki bu zatın (Sultan Abdülhamid)i sevmediği malum olduğundan beyanını tarafsız saymak lâzımdır. Mithad Paşa hakkında «haddini bilmez» tâbirini kullanmış olması dikkate lâyıktır. Müverrih Cevdat Paşa: «evz'î nabeca ve etvar-ı hodfürûşâne» sah'ibi olduğunu, «Mir’at’ı Hakikat» müellifi Mahmud Celâleddin Paşa «cür'et-i muharribe ile şöhret-şiâr olup her fi’lü âmeli mülâhazâ-i zatiyesine perestişle müstebid birre’y ve istilâya mail» bulunduğunu kaydeylemektedirler. Azamet ve gururu; kendi yazdığı hâtıratında kendisinden hep «Mithad Paşa» «müşarünileyh Mithad Paşa» biçiminde bahsetmesile dahi sabittir.
Kendini çok beğenmiş olduğu, hakkın da. 163 üncü madde tatbik olunup hudut dışına attırılırken Mabeyn Müşirine,
        Eğer beni buradan tard ve teb’id ederşeniz Alimallah memleket mahvolur. Ve vapura götürülürken de,—   Allah rahmet eylesin bu millete! demesinden anlaşılır.
Bu kadarla da kalmayarak daha ileri gittiğini hâtıratının 197. nci sahifesinden öğrenmekteyiz:
— Teessüf ederim ki Der-saadete avdetimde ne şevketlû efendimizi bu saraylarda, ne de mülkü yerinde göremeyeceğimden ve edilen hatanın ol vakit derecesi taayyün ederse de telâfi mâfat mümkün olamayacağından...Bahsediyor ki, Türk milletinin istiklâl, ve varlığı kendisile kaim imiş gibi konuşuyor. Nefsini büyük ve milletini küçük görmek illetiyle malül olan bu zat sanki Ondöndüncü Lüi gibi.
       Devlet benim demek istiyor.
 Yalnız arada mühim bir fark bulunduğu unutulmamalıdır. Onrdüncü Lüi Fransayı yükseltmiş bir müstebid, fakat Fransız tarihince güneş kraldır. Mithad Paşa ise hem hürriyet meşumunun hududunu yanlış anlayan, hem de hükümdarına emniyet telkininden âciz kalmış bir muhteris hükümet racülüdür.
Hükümdara yazdığı mektupta:
«Evvelâ. Zât-ı hükümdaranelerine ait olan  vezaifi hükümraninizi mutlaka bilmelisiniz. Zira: Bilcümle millet nazarında mes’ul olacaksınız.» Tehdidini savuran bu zat; bir devletin şekli ne olursa olsun, hükümranlık makamına karşı hükümet ricalinin uymaları lâzım gelen mutad merasim ve nezaket usullerinden dahi nefsini vâ reste sayacak kadar hodbindir; ne gariptir ki mutlakıyet devrinde (Ali Paşa) nın birtaraftan Babıâlinin istiklâlini (Sultan Abdülâziz) e karşı muhafaza ederken diğer taraftan bunu saltanat makamına karşı hürmet vazifesile telifte gösterdiği dirayeti de unutmuş ve onun siyasi olgunluğunu taklit etmeği becerememiş ve hatırlayamamıştır. Halbuki, meşrutiyet ilân olunmuş bulunduğuna göre Âli Paşa’nın ve Babıâlinin durumunu (Sultan Abdülhamid) e karşı temin etmek çok daha kolayı idi. Görülüyor ki Mithad Paşa; İslâm tarihinin «Sahib i re’yu olarak kaydeylediği istikbali gören zamanı ve muhiti takdir ile tedbirlerini ona göre alan bir devlet adamı olamamıştır. Olamaması da tabiîdir. Çünkü: Hürriyet adına hareket eden bu zat; fikirlerinde musir, icraatında müstebiddir. Böyle kendi nefsinde hürriyeti hazım ve temsil edememiş bir zatın, milletine hürriyet verecek kahraman olabileceğini benim kısa aklım bir türlü kavrayamamaktadır. Mithad Paşanın müstakar ve milli bir siyaseti yoktur. Sözleri ve hareketi fevridir, kararlarında sebatı yoktur, icraatının akıbetinden gelebilecek zarar ve faydayı telhis edememektedir. İki hareketinden böyle olduğunu istidlal eylemekteyiz: Bir aralık ne düşündü ise düşündü, «Hilâl» ile «Salib»! uzlaştırmak sevdasına düştü. Türk bayrağındaki Hilâl'in yanına Salib koydurdu, ki hatıratının 181 inci sahifesinde karıştırdığı bu haltı bizzat hikâye eylemektedir. İkincisi, devletin istiklâl ve hâkimiyetini ecnebi teminatı yâni, mandası altına koydurmağa teşebbüs eylemesidir. Nafia Müsteşarı Odyan Efendiyi Ingiltere Hariciye Nezareti ile temasa memur ederek devleti Aliye idaresine vazolunan Kanun-i Esasi Hristiyanların asayiş ve hukuklarını daha ziyade temin edeceğini ve Devleti Aliye de bu daire-i meşrutayı muahede-i beyne’d-düvel şekline koyabileceğini ve bu hususta hükümetler tarafından talep olunacak teminat ne şekil ve suretle olursa olsun Babıâli rıza göstereceğini» ilan ettirdi. İngiltere Hariciye Nazırı bu talebe. «Devleti Aliyeye ait dahilî bir iş olup bu hususta Avrupa hükümetlerinin müdahale edemiyecekleri» cevabını verdi Ayni teklifi İstanbul’da toplanmış olan Tersane Konferansında dahi tekrarlamış ve fakat konferans teklifi kabul etmemiştir. Bu iki teşebbüs; Mithad Paşanın millî siyaset güden bir devlet adamı olmak kabiliyetini asla taşımamış bulunduğunun kâfi delilidir. Türk tarihinde milletin istikbalini feda teklifini yapan yalnız iki kişi görülmektedir: Biri Mithad Paşadır ki hürriyet babası, millet fedaisi. şühedayı ebediyeden sayılmaktadır. İkincisi. «Vatan» cı “Ahmed Emin Yalman” dır ki, Atatürk büyük nutkunda bildirdiği üzere Anadolu istiklâl ihtilâlinin en tehlikeli günlerinde Türk devletinin manda altına girmesini ve Şark vilâyetlerinde Karadenize kadar uzanan bir Ermenistan teşkilini müsait karşılamasını teklif ve tavsiye etmiştir.
Mithad Paşa tarihin malı olmuş bir şahsiyet. olması itibariyle hakkında siyasi görüşü zayıf, âciz bir devlet adamı olduğu hükmünü vermekte mahzur görmüyoruz, ama «Vatan»cı Yal man henüz yaşamakta olduğundan onun hakkındaki hükmü istikbalde Cumhuriyet tarihini tarafsız yazacak müverrihlere bırakarak susuyoruz. Bundan sonra sözü Mithad Paşa’nın vefatına nakledebiliriz:
Mithad Paşanın mahkeme kararıyla, masum ve müdafaa imkânlarından mahrum Sultan Abdülâziz’in katillerinden olduğuna hüküm sadır olmuştu. (Sultan Abdülâziz) in intihar etmiş olduğu bugün artık bir efsanedir. Katli sabittir. Böyle iken (Sultan Abdülhamid II) mahkeme ilâmı ve şer’İ fetvânın hükmünü derhal tasdik etmedi, kararını bir kere de askeri. mülkî ve ilmi ricalden mürekkep bir heyetce tetkikini irade eyledi. Bu tarihi heyet azasından on beşi idam hükmünün tasdiki, onu ise cezanın hafifletilmesi reyinde bulundu. Cevdet Paşa, Kâmil Paşa ve namus ve faziletleri hiç şüphe götürmeyen daha bir çok zatlar «Mithad Paşanın dahi katilde iştirâkini ve katillerin idamı zarurî bulunduğunu imza ve mühürlerini taşıyan mazbatada beyan eylediler. Bilhassa içlerinde Plevne Kahramanı Gazi Osman Paşanın
“Hükmi kanunun icrası hukuki mukaddesedendir.” Binaenaleyh şehidi merhum bir padişah olup herhalde ibreti müessire İcrası lâzım geldiğinden hükmi kanunun icrasını efendimizden istirham ederim.» Şeklinde mütalâası; Mithad Paşanın da mücrimiyeti babında her türlü tereddütleri kaldırabilecek kuvvette bir vesikadır, Çünkü; Plevne kahramanının vicdanına ve kanaatine uygun gelmeyecek bir talepte bulunamayacağı herkesçe müsellemdir. Şu halde, bütün bu faziletli ve namuslu zatların vicdanlarından şüphe etmeğe hakkımız olmadığına göre. Aziz Peyami Safa’nın Mithad Paşayı masum zannetmesi -en saygılı tabir ile-  masumâne hıffettir. (Sultan Abdülhamid) hükmü infaz ile Mithad Paşa’yı idam ettirse idi elbette katil sayılamazdı. Böyle iken öldürmedi, Taife nefy eyledi. .İdam mahkûmunu katlettirmeyene katil denilebilir mi? Mithad Paşanın mahkûmiyeti kanuni derecelerden sırasile geçerek kat'iyet kesbetmiş idi. Meclisi Vükelânın 3 Şaban 1298 tarihli zabtında görülen aşağıdaki fıkralar bu babda her türlü tereddüdü kaldıracak kuvvettedir:
« — Adliye Nezaretinin 12 Şaban 1298 tarihli tezkerisiyle Mahkeme-i Temyiz Ceza Dairesinin ilâmı evrakı müteferriasile beraber kıraat olundu. Meallerine nazaran Sultan Abdülâziz Han Hazretlerinin vak'ai şehadetlerinden dolayı müttehemlerden Pehlivan Mustafa Çavuş ve Hacı Mehmed ve Cezairli Mustafa ile Fahri Beyin bilfiil katili müteammid ve Ali ve Necib Beylerin fâili müşterek olmak üzere mücrim olduklarına ittifak ve Mahmud ve Nuri ve Mithad Paşaların dahi kezalik faili müşterek olmak üzere mücrim olduklarına ekseriyet ve Seyid ve İzzet Beylerin dahi muini katil olmak üzere mücrim olduklarına ittifakı ârâ ile Mahkeme-i Cinayette hüküm ile cezaları tahdid olunarak iki kıt’a ilâm tanzim edilmiş ve Mahkeme-i Temyiz Ceza Dairesince ilâmların tetkikatı temyiziyesi icra ile Mithad Paşa tarafından verilen lâyiha-i mezkûrede münderic itirazat esbabı mucibesinin beyanile reddedilip Mahkeme-i Cinayet ilâmlarının havi olduğu hükümlerin mevaddı kanuniyeye ciheti tatbikiyisince esbabı fesih ve nakızdan bir şey görülmediği beyanile ilâmatı mezkürenin tasdik edildiği anlaşılmıştır.»
Bu hususda Meclisi Vükelâda geçen sözlerden bazılarını dahi eklemek münasib görülmüştür.
Evkaf Nazırı Subhi Paşa:
Bu işe cür'et edenler memleketin bâisi felâketi olup bilâsebep bir padişahı hal’ ile malını yağma ettiklerinden...
Şûrayı Devlet Reisi Server Paşa:....
Bunlar müccrred ahzı intikam için bu hali tecviz ettiklerinden velev ki katle cür'et edilmemiş olsa bile yalnız, halî' meselesinden dolayı bu adamların katil icab eder.
Şeyhülislâm:
İş bu ilâm usul ve kavaidi umumiye dairesinde yapılmış olup...
Maarif Nazırı Kâmil Paşa:
Bu babda denilecek bir şey varsa o da ila âhiril kıyam katillere lanettir.
Raif Efendi (Paşa):
Buna diyecek birşey yoktur. Zira usulen mehakımden geçen ve bidayetin ve istinafen ve temyizen tedkik ve rü'yet olunarak kanunen hükmedilmiş ve itiraz edenlerin ifadatı dahi yine kanunen reddolunmuş olduğundan hükmü ilâmın icrası...
Tophane Müşiri Ali Saib Paşa ve Cevdet Paşa:
Mahkemenin hükmü ahkâmı kanuniyeye mübteni olup bu babda denilecek birşey yoktur.
Hariciye Nazırı Asım Paşa:
Kanun dairesinde cereyan etmiş bir muhakeme üzerine verilen hükmün icrası...
Harbiye Nazırı Osman Paşa:
Hükmü kanunun tamamii icrası lâzım geleceğini beyan etmekle...
Meclisi Vükelâ mazbatasının son fıkrası:
«Bıı mesele bir hayli vakitten beri tetkik ve tâmik olunarak Mahkeme-i Cinayetçe lahik olan bükümler ol babda icra kılınan istintakat ve tetkikatı nizamiyeye mübteni olduğu gibi Mahkeme-i Temyizi Ceza dahi mehakimi nizamiyenin talakai intiha iyesi olarak oradan tasdik olunan hükümleri nakzedecek kanunen diğer bir merci olmamasına ve mücazatı kanuniyenin icrası veya af ve tahfifi kanunen hukuki mukaddesçi padişahiden bulunmasına nazara Alerayi icabı menutı iradei senlyel padişahı iduğinin İni mazbata arz ve beyanı müttehiden tezekkür kılındı.»
Bütün bunlara bakıldıktan sonra artık Mihat Paşanın mahkûmiyetini zulüm saymak ve bunu İkinci Abdülhamide yüklemek insafsızlık olur. Böylece derecatı adiiyeden geçerek kat'iyet kesbetmiş, bir ilâmı padişah hemen tatbik ettirmeyerek bir kere daha tetkikini istiyor. O zamanın en büyük ve namuslu ricalinin bulunduğu bu heyettekilerden hiçbiri de cezanın haksızlığını iddia etmiyor, fazla olarak bir kısmı behemehal cezanın tatbiki lâzım geldiği mütalâasında bulunuyor. Bunlardan da birkaç örnek arz ediyoruz:...
“Maddei şehadetten dolayı mahkûm olanlar hakkında verilen ilâm usulen mehakimleri tanzim ve tasdik edilmiş olmasile vâcibülicra iettiğinden . Nafıa Nazırı İhsan Fehmi Paşa
« Hükmi kanunun icrası reyindeyim » Ferik Hafız Paşa
«Hukmi ilâmın tamami icrası tarafındayım.» Erkânı Harbiye Reis Vekili Müşir Edhem Paşa
«İlâmların icrayı hükmü reyindeyim.» Ferik Asaf Paşa
«Nizama muvafık olarak mahkemeden geçmiş, Temyiz de hükmü tasdik etmiştir.» Müşir Ali Nizami Paşa
« Mahkemelerden geçmiş ve Temyiz de tas dik etmiş olduğundan hükmünü icra farizadandır Ve mutlaka icrası fikrindeyim.» Hassa Müşiri Rauf Paşa
«Hükmi kanunun icrası arzusunda bulunuyorum.»           Hüseyin Hüsnü Paşa
«Hükmi kanunun icrası reyindeyim »Sadrı Esbak Kâmil Paşa
«Hasbelkanun bunlar cezaya müstahaktırlar Mahkemei Intihaiye dahi tasdik edip iş ten-bize kalmıştır. Bu adamlar mûstahak cezadırlar.*  Evkaf Nazırı Subhi Paşa
«Hükmi kanunun icrası reyindeyim.»Tophane Müşiri Ali Saib Pasa
«Hükmi vâki kanunen verilmiş olup...»Hariciye Nazırı Asım Paşa
«... Hükmi ilâmın icrası emri tabiîdir. Tahfif ve tebdili dahi bir sebebe müstenid olmak lâzım gelir, öyle bir sebep görmüyorum. Görsem arzederim...» Adliye Nazırı Cevdet Paşa
«Hükmi kanunun tamamen icrası reyindeyim. II   Bahriye Nazırı Hasan Paşa
«... Hükmi kanunun icrasını Efendimizden istirham ederim...»    Gazi Osman Paşa
«Hükmi kanunun tamamii icrasını rey ederim.»     Mahmud Nedim Paşa
«... Hükmi ilâmın icrası beyindeyim.» Şeyhülislâm Uryanizâde Esad Efendi
«Mahkeme-i Temyizden tasdik edilmiş olan hüküm muta’dır» Sadrı Esbak Said Paşa
Komisyon Âzasından hiçbiri fiilin ademi vukuunu ve mücrimlerin masumiyetlerini iddia etmemiştir. Ekseriyet icrayı mücazat tarafından olup 15 reyi, ve ekalliyet cürmün vukuunu ve mahkûmiyetin sübutunu tasdik etmekle beraber cezanın hafifletilmesini iltizam edip on reyi havi idi. Sultan Abdulhâmid ekseriyetin reylerine uyup hükmi idamı infaz ettirse idi adalet göstermiş olacaktı, halbuki ekalliyetin reylerini iltizam ederek cezayı tahfif eylediğinden şefkat göstermiştir. Böyle olduğu halde nasıl olur da o zalim ve Mithad Paşa mazlûm ve masum sayılabilir burasının idrâki kabil değildir.
Kaynak: Sebilürreşad, Cilt X Sayı: 234, sh: 132-135
Not: Bir yerde yanlış var ama, yarın kıyamet günü her şey açığa çıkacaktır.

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar