Print Friendly and PDF

SÜT AKRABALIĞI



Esra PAÇACI
İslam dini, insanın, yaratanıyla, diğer insanlarla ve bütün varlıkla ilişkilerini düzenleyen ilahî kanunlar bütünüdür. Dünya ve ahiret arasında dengeyi kurmuş ve korumuştur.
İslam’da aile, anne-baba hakkı önemli bir yere sahiptir. Birçok ayette anne- babaya itaat, onlara iyilikle muamele etme emredilmiştir. Yine Kur’an-ı Kerim’de çocukları emziren kadınların da onların anneleri olduğu bildirilmiş ve hadislerde de kadının akrabalarının, süt emen çocuk için mahrem olacağı zikredilmiştir.
Önceki toplumlarda da mevcut olan süt emzirme geleneğine İslam dini yeni bir boyut kazandırmıştır.
Toplumumuzda da vakî olan süt akrabalığı müessesenin tarihi ve İslam’daki dayanağı, süt akrabalığının oluşması için gerekli şartlar, süt akrabalığının tesbiti ve sütannenin hakkı gibi konular ele alınarak bu konudaki Nebevî uygulama ve konuyla ilgili nakledilen rivayetler hakkında bilgi verilecektir. Bu konuda nakledilen birbiriyle çelişkili rivayetler mevcuttur. Alimler de, farklı rivayetlerle ihticac ederek veya rivayetleri farklı şekillerde değerlendirerek konuyla ilgili birbirine muhalif hükümler vermişlerdir.
Pratik hayatla ilgili olan ve nikâhın haram olması gibi önemli bir sonuç doğuran süt akrabalığı konusunda böyle çelişkili hükümlerin bulunması halkımızın aklını karıştırmaktadır.
Her memelinin sütü kendi yavrusu için ideal bir gıda maddesidir. Tıp teknolojisi bugüne kadar yeni doğmuş çocuk için anne sütünün yerini tutacak sunî bir mama icad edememiştir.[1]
Klasik kitaplarda anne sütünün temiz, mikropsuz, daima uygun ısıda ve çocuğun yanında olması vurgulanır.[2]
Çocuk anne rahminde onun kanı ile beslenir, dünyaya gelince de bu kan süte dönüşür. Süt de kandan hâsıl olan ve ondan ayrılan, besleyici özelliği bulunan pek önemli bir sıvıdır. Anne rahminde çocuk ne gibi yarayışlı maddeler almışsa, doğunca da sütle aynı yarayışlı maddeler vücuda girmeye devam eder.[3]
Anne sütü bebek için protein, yağ, şeker, vitaminler ve madensel maddeler ihtiva eden mükemmel bir gıdadır.[4]
Anne sütündeki proteinler kolay sindirilebilir; biyolojik değerleri yüksek ve enfeksiyonlara karşı koruyucu faktörler içerir.[5]  
Yağ ve şeker de aynı şekilde kolay sindirilir; yağ daha çok doymamış yağ çeşitleri, şeker de laktoz şeklindedir. Laktoz enerjiyi sağlar. Laktozun bir kısmı bazı bakterilerin etkisiyle laktik aside dönüşerek zararlı bakterilerin üremesini önler ve kalsiyum ile bazı madensel maddelerin bağırsaklardan emilimini kolaylaştırır. Anne sütünde kalsiyumdan başka sodyum, potasyum ve fosfor vardır.[6] Vitaminler de bulunmaktadır. Bilhassa D vitamini çok önemlidir.[7]
Çocuklarda doğumu takip eden aylarda teşekkül halinde olan kalıcı dişlerin gelişmesi için anne sütü çok önemlidir. Yine emen çocuklarda yüz, çene ve diş hatta zekâ gelişiminin daha iyi olduğu söylenmiştir.[8] Ayrıca anne sütü, bebeğin gereksiz şişmanlamasını önler ve onun standart kiloda gelişmesine yardımcı olur.[9]
Anne sütü bebekler için yeterli bir besin olmanın yanında, emzirildikleri sürece bebekleri, bakteri, virüs ve mantar enfeksiyonlarına, ishale ve alerjik hastalıklara karşı korur.[10] Aynı zamanda anne sütünde çocukları sakinleştirici maddeler bulunmaktadır ki bu özellikle hasta çocuklar için çok önemlidir.[11]
Ayrıca annelerin geçirdikleri hastalıklara, süt emmekte olan çocuklar, annenin bünyesinin hazırladığı muafiyet cisimleri süt ile çocuğa geçtiği için emdikleri müddetçe yakalanmamaktadır.[12] Anne sütünün yüksek beslenme değeri yanında içerdiği hücreler, hormonlar, enzimler ve immünglobulinler bağışıklık sağlayan koruyucu maddeler yönünden etkileri yeni anlaşılmaya başlamıştır.[13]
Emzirme aynı zamanda anne ile çocuk arasında bir iletişim kurarak çocukta güven duygusunun oluşmasını ve çocuğun psiko-sosyal gelişmesini sağlar.[14]
Anne sütü ile beslenen çocuklar, ruh ve beden bakımından daha sağlıklı, daha dengeli ve başarılı olmaktadır.[15]
Bakara suresi 233. ayette “Emzirmeyi tamam yaptırmak isteyenler için, anneler çocuklarını tam iki yıl emzirirler” buyrulmaktadır. İslam âlimlerinin çoğuna göre, en güzeli annenin çocuğunu emzirmesidir. Eğer emzirmiyorsa, şu üç durumda emzirmeye zorlanabilir:
Çocuğun kendi annesinden başkasının sütünü emmemesi,
Başka bir sütanne bulunamaması,
Babanın emzirenin ücretini ödeyemeyecek durumda olması.[16]
Bu durumlar dışında eğer emzirmiyor veya çeşitli nedenlerle emziremiyorsa babanın bir sütanne tutması gerekir. Buna göre İslam, yeni doğan çocuğun belli bir süre anne sütü ile beslenmesine önem vermiş, öz annenin herhangi bir nedenle çocuğu emzirememesi durumunda, sütanne yoluyla bu beslenmenin yine bir anne sütüyle yapılmasını öngörmüştür.[17]
Çocuğunu bazı sebeplerle emziremeyen annelerin çocuklarına sütannelik tavsiye edilebilir. Böylece çocuk hem anne sütü gibi bir gıdadan mahrum olmayacak, hem de çocuğun sütü doğrudan bir anneden emmesi kişilik gelişimine katkı sağlayacaktır.[18]
Tıptaki gelişmelere bağlı olarak batı ülkelerinde ve ülkemizin bazı hastanelerinde süt bankaları kurulmuştur. Bunun sakıncalarından biri ileride bilmeden süt bakımından mahremi olan biriyle evlenebilmeleridir. Ayrıca sütü biberon yerine doğrudan anneden emmek çocuğun psiko-sosyal gelişmesi bakımından çok önemlidir.[19]
Süt yalnızca çocuğu besleyen, geliştiren bir gıda mıdır, yoksa sütle çocuğa bazı vasıflar geçmekte midir?
Sütle annenin vasıflarının çocuğa geçtiğinin bahis mevzuu edilebileceği, fakat bunun bilimsel açıdan tetkik edilmediği, söylenmiştir. Ataseven, “Ahmak kadınlara çocuğunuzu emzirtmeyiniz”[20] hadisi ile halk arasında söylenen “sütü bozuk” tabirinin süt ile çocuğa karakterlerin geçtiğine işaret ettiğini ifade etmiştir.[21] Bekir Topaloğlu da, “Muhtemeldir ki tıp bir gün, manevî özelliklerin de süt yoluyla çocuğa geçtiğini ispat edecektir” demiştir.[22]
Bilimsel olarak ispatlanmamış olmasına rağmen, bazı âlimler tarafından çocuğu sütanne emzirecekse, önceden bu sütannenin sıhhatinin ve ahlakının incelenmesi gerektiği, sütanne seçiminde dikkatli olunması gerektiği, çünkü sütünün, çocuğun bünyesine, ahlakına ve terbiyesine etki edeceği belirtilmiştir.[23] Bu, şu şekilde izah edilmiştir:
 “Süt o kadının kanından ayrılmakta ve çocuk da onu emmektedir ki, bu süt, çocuk bünyesinde tekrar kana geçmekte ve kemikleri irileşip gelişmektedir. Böylece o süt çocuğun maddesine ve ahlakına etkili olmaktadır. Sütün; emen çocuğun nefsine, aklına, psikolojik davranışlarına tesiri maddi yapısına tesirinden çok daha fazladır. Öyle ki, ses yapısı bile emzirenin sesine daha çok benzemektedir. Böyle bir tesire sahip anne sütü akla, şuura ve psikolojik yapıya nasıl tesir etmez? Pedagoglar ve ahlakçılar bu durumu ancak son zamanlarda anlayabilmişlerdir. Mesela, Rus çarları son asırda çocuklarını bizzat kendileri emzirirlerdi, sütannelerinin emzirmelerini yasaklamışlardı.”[24]
Aynı zamanda biyolojik açıdan da sütle, annede bulunan sarılık enfeksiyonu, alerji hastalıklar ı vs. bazı ağır hastalıklar geçebilmektedir.[25]
Ömer Nasuhi Bilmen de, Fıkıh kitaplarında, bir çocuğun, müşrik, zımmî, fâcir, hamka, kötü ahlak sahibi, zenci, cüzamlı, beresli kadınlardan, behimeden süt emmesinin, tabiatları tağyir ettiği ve sütannedeki â’razın çocuğa tesirinden korkulduğu için mekruh olduğunun zikredildiğini söylemiştir.[26]
İslam âlimleri bazı özelliklere sahip süt annelerin emzirmesiyle mahremiyetin meydana gelip gelmeyeceği konusunda çeşitli yorumlar yapmışlardır:
İbn Hazm, “Ölü, deli veya sarhoş bir kadının sütüyle de, büyük veya küçük olsun, bir kişi, beş kere emzirilirse mahremiyet meydana gelir”, demiştir.[27] Hanefî'ler de, ölü kadının sütü sağılıp çocuğa içirildiğinde hurmetin (haramlığın) hasıl olacağını belirtmişlerdir.[28] Malikîler de bu görüştedir.[29]
Şafiî ise, necis olduğu için ölü kadının sütünü emmeyle mahremiyetin meydana gelmeyeceğini söylemiştir.[30]
İbn Hazm, mü’minin sütüne necis denilmesinin şaşılacak bir şey olduğunu söylemiş ve Rasûlullâh (sav)’in, “Mü’min necis değildir”[31] dediğini bildirerek, mü’minin hayattayken de, ölünce de temiz olduğunu, kadının sütünün de ondan bir parça olduğunu ve temiz olduğunu ifade etmiştir.[32]
İbn Hazm, “Müşrikler necistir” ayetine dayanarak, kâfir kadının bir parçası olan sütünün de necis olduğunu söylemiş[33], ancak, Allâh, ehli kitaptan olan kadınlarla evlenmeye izin verdiği için onların da çocuklarını emzirmeleri gerekeceğinden onların emzirmelerinin caiz olduğunu, bunlar dışındaki kâfirlere emzirtmenin helal olmadığını söylemiştir.[34]
el-Hasen el-Basrî de; adamın, çocuğunu Hıristiyan, Yahudi veya facir bir kadına emzirtmesinde bir sakınca görmüyordu.[35] İbrahim en-Nehaî’den de bu görüş nakledilmiştir, ancak o facir kadını zikretmemiştir.[36]
Hanefîler’e ve Şafiîler’e göre bekâr bir kızın sütü gelse ve o da bir çocuğu emzirse, yine mahremiyet meydana gelir.[37] Çünkü kadının bir parçası olan süt onu besler, ikisi arasında cüziyyet şüphesi meydana gelir.[38] Malikilere göre de böyledir. Zira ayette “Sizi emziren anneleriniz” denilmiştir, lebenü’l-fahl ile diğeri ayrılmamıştır.[39] Hanbelîlere göre ise, çocuğu olmayanın sütüyle hısımlık doğmaz, çünkü bu halde gerçek sütten bahsedilemez.[40] Oysa hiç hamile kalmamış bir kızın sütüyle, bebeği olan annenin sütü arasında kimyasal yapı yönünden bir fark bulunmad ığı ortaya çıkmıştır.[41]
Hammurabi Kanunları:
Madde-194. Bir adam çocuğuna bir sütanne tutar da eğer çocuk onun ellerinde ölürse; ve sütanne, anne ve babaya haber vermeksizin başka bir çocuğu emzirirse; Onlar, sütanne’yi haber vermeksizin başka bir çocuğu emzirmekle suçlayabilirler ve onun memeleri kesilir.
Süt kardeşle evlilik yasağı eski toplumlara, Sümerlere kadar gider. Tevrat’ta da sütanne, sütnine geçer ama süt kardeşliği yasağı yoktur. Araplara bu âdetin eski toplumlardan geçip geçmediği belirsiz. Belki Nebatilerden itibaren gelen bir adet olabilir ama buna dair bir bilgiye sahip değiliz.
Geçmiş semavî din toplumlarında, çocuğun anne sütüyle beslenmesine önem verilmiştir. Kur’an’da bildirildiğine göre, öldürülme korkusu ile annesi tarafından bir sepetle Nil Nehrine bırakılan Hz. Musa, Firavun’un sarayına getirilmiş ve yiyeceklerle beslenmesi yerine, kendisine emebileceği sütanne araştırılmıştır.[42] 
Yahudilik ve Hıristiyanlıkta yakın kan akrabaları arasında bir dereceye kadar evlilik yasaklığı konulmuştur. O dinlerde süt akrabaları arasında bu tür bir yasaklık getirilmemiştir.[43] 
Osmanlı Hukuk-ı Aile Kararnamesinin 26 ve 32. maddelerinden de Yahudilik ve Hıristiyanlıkta süt ilişkisinin evlilik maniî sayılmadığı anlaşılır.[44]  
Süt yönünden yasaklık konusunda İslam’da yer alan hükümler diğer dinler ve hukuk sistemlerinde mevcut değildir.[45]  
Eski Türklerde sütün biyolojik etkisi sebebiyle “süt hakkı” ve “süt sevinci” gibi kavramlar kullanılmış ise de bu, bir akrabalık sebebi sayılmamıştır.[46]
Halil Cin, sütle kurulan bu rabıtaya “manevî hısımlık” da diyebileceğimizi söylemiş ve bu rabıtaya benzer bir durumun kilise hukukunda da mevcut olduğunu, babası veya annesi ile vaftiz edilen çocuk arasında manevî bir hısımlık oluştuğunu ve birbirleriyle evlenemediklerini, daha sonra vaftiz ana ve baba ile çocuğun asıl ana ve babası arasında da bir hısımlık rabıtasının doğacağının kabul edildiğini belirtmiştir. Vaftiz babası ve anasının çocukları ile vaftiz edilen kimse arasında da bir hısımlık doğduğunu, manevî kardeş sayılan bu kimselerin evlenmelerinin de yasak olduğunu, ancak bu yasağın mutlak olmadığını ifade etmiştir.[47] Fakat bunu süt akrabalığına benzetmek doğru değildir.
Mevcut bilgilere göre önceki ilahî dinlerde süt akrabalığı müessesesinin bulunmamasını Ahmet Yaman, ya tahrif sonucu kutsal kitaplardan bu hükmün çıkarıldığı veya nihaî evrensel düzenlemenin son ilahî mesaja bırakıldığı şeklinde yorumlamıştır.[48]
Halil Cin, süt hısımlığının menşeini cahiliyye devrinde bulduğunu söylemiştir.[49] 
M. Şakir Ansay ise, “Süt münasebetinin nikah maniî sayılması ancak eski Araplarda bir de eski Ermeni hukukunda gösterilmektedir.” demiştir.[50]
Kimi zaman toplum örfünde bebeğin sağlık, eğitim veya iyi bir dil öğrenmesi gibi nedenlerle sütanneye verildiği görülür.[51] İslam’dan önceki Arap toplumunda da sütannelik geleneği mevcuttu. Emzirme işi bir ücret karşılığında yapılırdı. Bu İslam’dan sonra da devam etmiştir. Kur’an ve sünnet bu konuda birtakım düzenlemeler yapmıştır.[52] 
Şakir Ansay, İslam’ın teessüsü sırasında kökleri derin olan adetleri sarsmadığını, yüksek ideallerine aykırı, zararlı olmayan telakkilere, müesseselere ilişmediğini söylemiştir.[53] Schacht da, “Mekke’nin ileri gelenlerinin İslamiyet’in ilk devirlerinden bugüne kadar, çocukları için bedevî sütanneleri tutma âdetini muhafaza ettiklerini” naklederek, sözlerine şöyle devam etmiştir: “İslamiyetin ilk zamanlarında çok yayılmış olan, yiyecek ve elbise mukabilinde, sütanneleri tutmak âdeti bizatihî şeriatin hükümlerine uymayan bu anlaşmanın, her şeye rağmen, muteber sayılması neticesini doğurdu. Bir hadiste sütannesine, bir cariye veya köle hediye etmek suretiyle, minnettarlık duygularının gösterilmesi tavsiye edilmiştir.”[54]
Araplar, başta Arap olmayan kadınların çocuklarını emzirmesini kerih görüyorlardı. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem, Arap olmayanların da emzirebileceğini bunda bir kötülük olmadığını bildirmiştir. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellemi de Ebû Leheb’in mevlası Süveybe57 emzirmiştir.
Günümüze kadar bütün fıkıh bilginleri ve İslam dünyasında yapılmış olan tüm aile kodları, süt akrabalığından doğan evlenme yasağını aynen muhafaza etmiştir.[55]
Osmanlı Hukuk-ı Aile Kararnamesinde, süt akrabalığı ile ilgili şu hükümler mevcuttur:
Madde 16- Neseben veya rıdâ’an yekdiğerine mahrem olan iki kadını nikâhta cem etmek memnudur...
17. maddede nesep bakımından hangi kadınlarla evlenmenin yasak olduğu zikredilmiştir.
Madde 18- Bir erkek ile beynlerinde rıdâ’an karâbet bulunan kadınların tezevvücü madde-i sabıkada muharrer zî rahm mahrem kadınlar gibi müebbeden memnûdur.[56]
Cumhuriyetin kurulduğu yıllarda İsviçre’den alınan medenî kanuna sütanne ve sütkardeşlerin evlenemeyecekleri ilave edildiği ve 1926 baskılı Türk Medenî Kanunu’nda 92. ve 112. maddelerde zikredildiği halde, kanun daha yürürlüğe girmeden süt hısımlığına ilişkin yasak hükmü metinden çıkarılmıştır.[57]
Bebekler için anne sütü eşsiz bir besin kaynağıdır. Çocukların emzirilmesi maddi ve manevi yönden sağlıklı bir şekilde gelişmelerini ve ileriki yıllarda daha başarılı olmalarını sağlar. Anne sütünün çocuğun ahlakına etkisi bilimsel olarak henüz tetkik edilmemiştir. Ancak bazı ilim adamları, böyle bir etkinin de bahis mevzu edilebileceğini söylemiştir.
İnsan hayatı için bu kadar önemli olan anne sütü, İslam’da devamlı evlenme manilerinden sayılmıştır. Bir kadının sütünü emen çocuğa, bu kadın ve akrabalarının haram olduğu, Kur’an ve sünnetle bildirilmiş, bu konuda icma hâsıl olmuştur. Önceki dinlerde ve hukuk sistemlerinde böyle bir akrabalık mevcut değildir. Ancak, cahiliye döneminde Araplarda, süt akrabalık geleneği mevcuttu. İslam bu konuda bir takım düzenlemeler yapmıştır.
Bu konuda, süt emmenin nesep gibi mahremiyet meydana getireceğine dair rivayetlerle birlikte, baz ı olaylar vesilesiyle süt bakımından haram olan kişilerin özel olarak zikredildiği rivayetler de mevcuttur. Lebenü’l-fahl konusunda süt amcanın haram olduğuna dair sahih rivayetler bulunmasına rağmen ihtilaf edilmiş, Hz. Aişe’nin uygulamasının da haram olmadığı yönünde olduğu belirtilmiştir. Ancak bu konuda Hz. Aişe’nin lebenü’l-fahlın haram kıldığını kabul ettiği de nakledilmiştir.
Süt emmenin mahremiyet meydana getirmesi için bazı şartların da gerçekleşmesi gerekir.
Bunlardan biri sütün çocukluk döneminde emilmesidir. Sürede ihtilaf edilmekle birlikte, cumhuru ulema küçüklükte emilen sütün haram kılacağı görüşündedir.
“Ancak ete dönüşen ve kemiği geliştiren emme haram kılar”,Ancak bağırsakları ayıran emme haram kılar” ve “Sütten kesildikten sonra süt emme yoktur” sözleri merfu ve mevkuf olarak nakledilmiştir. Yine merfu olarak “Ancak açlık sebebiyle emilen sütün haram kılacağı” nakledilmiştir. Bu hadislerin küçüklükte emilen sütün haram kılacağına delil olduğu belirtilmiştir.
Yetişkinin emmesinin haram kılacağı kanaatine sahip olanlar ise, Salim kıssasıyla ihticac etmişlerdir. Ancak bu, içinde bulundukları sıkıntılı durum gereği onlar için Rasulullah (sav)’in sunduğu bir çözüm yoludur. Cumhur da hadisi bu şekilde hususî bir hüküm olarak değerlendirmiştir. “Büyüğün on kez emmesinin mahremiyet meydana getireceğine dair ayetin nazil olduğunu, Hz. Aişe’nin serîrinin altındayken, evcil bir koyunun girip o sayfayı yediğini” bildiren rivayet ise, hem isnad hem metin açısından problemlidir ve aslı yoktur.
Hadislerde mahremiyetin meydana gelmesi için gereken süt emme miktarı konusunda muhtelif rakamlar zikredilmiştir. Yukarıda geçen on, yedi, beş emme ile ilgili rivayetler ve bir-iki kez emmenin haram kılmayacağını bildiren rivayetlerin hepsi -zayıf isnadları bulunmakla birlikte- sahih isnadlarla gelmiştir. Rivayetlerdeki bu ızdırab çeşitli şekillerde giderilmeye çalışılmışsa da Tavus’tan nakledilen haberin de delalet ettiği gibi, süt emme miktarı konusunda tedricî bir uygulamayla nihaî hükmün belirlendiğini söylemek daha makul görünmektedir. İmam Malik de, Muvatta’ında süt emme miktar ı ile ilgili bu haberleri nakletmesine rağmen kendisi süt emmenin azının da çoğunun da haram kılacağı görüşündedir.
Ancak beş emmeyle ilgili rivayetlerin metninde bulunan problem nedeniyle bazı âlimler rivayetin aslının olmadığını söylemiştir. Bazı alimler ise rivayeti te’vil ederek müşkili ortadan kaldırmaya çalışmıştır. Adil Yavuz da, beş emmenin Kur’andan olduğunu bildiren rivayetin Hz. Aişe’nin zannı olduğunu, Nebevî uygulamayı Kur’an hükmü olarak algılamış olabileceğini belirtmiş, sonra sahabenin itirazıyla bu görüşünü terk ettiğini söylemişse de, bu makul görünmemekte ve bu konuda herhangi bir bilgiye rastlanmamaktadır.
Dinimize göre çocuğu emziren sütannenin çocuğa hakkı geçmektedir ve Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem, bu hakkı nasıl ödeyeceğini soran bir sahabiye “gurre: erkek köle ve cariye” diyerek cevap vermiştir. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellemin kendi sütannelerine ve onun akrabalarına ikram ve hürmette bulunduğu nakledilmiştir.
Süt akrabalığının tesbitine gelince; bu, ikrar ve şahitle gerçekleşir.
Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve selleme süt akrabalığında kaç şahitin kabul edileceğinin sorulduğu, Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellemin de, “bir kadın ve erkek”, “bir erkek ve iki kadın”, “bir erkek veya bir kadın” şeklinde cevap verdiğini bildiren hadis metin bakımından muzdaribdir. Aynı zamanda isnadı da zayıftır. Bu hadisle ihticac edilemez.
Süt akrabalığının tesbitinde gerekli olan şahit sayısı konusunda ihtilaf edilmiştir. Ukbe hadisinin zahiriyle ihticac edenler bu konuda tek bir kadının şahitliğini yeterli görmüştür. Âlimlerin çoğu ise, hadiste haramlığın kastedilmediğine, verâen ayrılmaları gerektiğine hamlederek sütannenin şahitliğinin yeterli olmadığını söylemişlerdir.
Hadislerde görüldüğü gibi anlamı etkilemeyen lafız farklılıkları mevcuttur. Bu farklılıkların, Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellemin, ayrı zamanlarda ayrı lafızları söylemesinden kaynaklanmış olabileceği gibi, raviden kaynaklanması da muhtemeldir. Bazı rivayetlerde olayın uzun bir şekilde anlatılması, bazı rivayetlerde olayın bir kısmının, diğer rivayetlerde farklı bir boyutunun zikredilmesi, bazı rivayetlerde ise, sadece Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellemin sözüne yer verilmesi rivayetlerdeki ravi tasarrufunu gösterir.

Abdurrazzak b. Hemmâm es-San’ânî, Musannef, (Tahkîk: Habîbu’r-Rahmân el-A’zamî), Mektebetü’l-İslâmî, Beyrut, 1970.
Ahmed b. Hanbel, Müsned, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1982.
Akdemir, Salih, “Kur’an İlimlerine Dair Bazı Mülahazalar”, Din Öğretimi ve Din Hizmetleri Semineri, DİB. Yayınları, Ankara, 1991, s.223-235.
Ansay, Sabri Şakir, Hukuk Tarihinde İslam Hukuku, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları, Ankara, 1958.
Ataseven, Asaf, “Çocuğun Süt Dönemi ve Süt ile Beslenme”, İslam’da Aile ve Çocuk Terbiyesi Sempozyumu, İlmî Neşriyat, Şanlı Urfa, 1994.
.......................... “Çocuk ve Anne Sütü”, İslam Mecmuası, 1960, c.IV, sayı:3, s.89-90.
Aydemir, Abdullah, “Mensuh Ayetler”, Diyanet Dergisi, Ankara, 1988, XXIV, sayı:4, s.51-94.
Aydın, Akif, İslam-Osmanlı Aile Hukuku, MÜİF Yayınları, İstanbul, 1985.
Aynî, Bedruddîn Mahmud b. Ahmed, Umdetü’l-Kârî fî Şerhi Sahîhi’l-Buhârî, Dâru’l-Matbaatü’l-Âmira, İstanbul, 1313.
Azimâbâdî, Ebu’t-Tayyib Muhammed Şemsü’l-Hak, Avnü’l-Ma’bûd Şerhu Sünen-i Ebî Davud, Mektebetü’s-Selefiyye, Medine, 1968.
Bâcî, Ebu’l-Velid Süleymân b. Halef b. Sa’d b. Eyyûb b. Vâris, Kitâbü’l- Müntekâ Şerhu Muvattâ, Matbaatu’s-Saade, Beyrut, 1332.
Beyhakî, Ebû Bekr Ahmed b. Hüseyin b. Ali, es-Sünenü’l-Kübrâ, Dâru Sadr, Beyrut, 1353.
Bilmen, Ömer Nasuhi, Hukuki Islamiyye ve Istılahatı Fıkhiyye Kamusu, Bilmen Yayınevi, İstanbul, ty..
Buharî, Ebû Abdullah Muhammed b. İsmâîl, el-Camiu’s-Sahîh, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1981.
Cin, Halil, İslam ve Osmanlı Hukukunda Evlenme, Selçuk Üniversitesi Yayınları, Konya, 1988.
Dağcı, Şamil, “İslam Aile Hukukunda Evlenme Engelleri I”, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Ankara, 1999, c.39, s.175-237.
Dârakutnî, Ali b. Ömer, Sünen, Dâru’l-Mehâsin, Kahire, 1966.
Darimî, Ebû Muhammed Abdullah b. Abdurrahmân, el-Müsned, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1981.
Davudoğlu, Ahmed, Sahih-i Müslim Tercüme ve Şerhi, Sönmez Neşriyat, İstanbul, 1978.
Do ğrul, Ömer Rıza, Kur’an Nedir, İstanbul, 1927.
Döndüren, Hamdi, Delilleriyle Aile İlmihali, Altınoluk Yayınları, İstanbul, 2004.
Ebû Davud, Süleymân b. Eş’as es-Sicistânî, es-Sünen, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1981.
Ebû Tayyib, Sıddık Hasan Ali el-Huseynî, Avnu’l-Bârî li Halli Edilleti’l- Buhârî, Daru’r-Raşid, Suriye, 1984.
Ebû Ubeyd Kâsım b. Sellâm el-Herevî, Garîbü’l-Hadîs, Meclisü Dâirati’l- Meârifi’l-Osmâniyye, Haydarâbâd, 1965.
el-Halebî, İbrâhîm b. Muhammed b. İbrâhîm, Mültekâ’l-Ebhûr, Müessesetü’r- Risâle, Beyrut, 1989.
el-Merâğî, Ahmed Mustafa, Tefsîrü’l-Merâğî, Mısır, 1946.
er-Rafiî, Mustafa, el-Ahvâlü ’ş-Şahsiyye fi ’ş-Şerîati ’l-İslâmiyye ve ’l- Kavânîni’l-Lübnâniyye, Dâru’l-Kitâbü’l-Lübnânî, Beyrut, 1983.
Erul, Bünyamin, Sahabenin Sünnet Anlayışı, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 2007.
Ezherli, İsmail, “Süt Kardeşlik”, İslam Mecmuası, Ankara, 1963, c.6, sayı:12, s.363.
Fahreddin Razî, Tefsîr-i Kebîr (Mefâtihu’l-Gayb), Akçağ Yayınları, Ankara, 1990.
Hatiboğlu, Mehmed Said, Müslüman Kültürü Üzerine, Kitâbiyât, Ankara, 2004.
Hatipoğlu, Haydar, Sünen-i İbn Mace Tercemesi ve Şerhi, Kahraman Yayınları, İstanbul, 1983.
Hattâbî, Ebû Süleymân,Meâlimü’s-Sünen, Daru’l-Ma’rife, Beyrut, ty..
Heysemî, Nûruddîn Ali b. Ebî Bekr, Mecmeu’z-Zevâîd ve Menbeu’l-Fevâîd, Mektebetü’l-Kudsî, Kahire, ty..
İbn Abdilber, Ebû Ömer Yusuf, el-İstizkâr, Dâru Kuteybe, Beyrut, 1993.
.................. Temhîd limâ fi ’l-Muvattai mine ’l-Meânî ve ’l-Esânîd, Matbaatu Fudâle, Mağrib, 1980.
İbn Battâl, Ebu’l-Hasen Ali b. Halef b. Abdülmelik, Şer hu İbn Battâl alâ Sahihi’l-Buhârî, Daru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, 2003.
İbn Ebî Hâtim, Abdurrahman, Kitâbü’l-Cerh ve’t-Ta’dîl, Meclisü Dâirati’l- Meârifi’l-Osmâniyye, Haydarâbâd, 1953.
İbn Ebî Şeybe, Ebû Bekr Abdullah b. Muhammed, Musannef fi’l-Ehâdîs ve’l- Âsâr, Dâru’l-Fikr, Beyrut, 1989.
İbn Hacer el-Askalânî, Ahmed b. Ali, Fethu’l-Bârî bi Şerhi Sahîhi’l-Buhârî, Matbaatü’s-Selefiyye, Kahire, 1380.
.................................... Tehzîbü’t-Tehzîb, Meclisü Dâirati’l-Meârifi’n-Nizâmiyye, Haydarâbâd, 1326.
İbn Hazm, Ali b. Ahmed b. Saîd, el-Muhallâ bi’l-Âsâr, Dâru’l-Fikr, Beyrut,1984.
İbn Hıbbân, Ebû Hâtim Muhammed, Sahihu İbn Hıbbân bi Tertîbi İbn Belbân, Müessesetü’r-Risâle, Beyrut, 1993.
....................... Kitabü’s-Sikât, Meclisü Dâirati’l-Meârifi’l-Osmâniyye, Haydarâbâd, 1981.
İbn Hümâm, Şerhu Fethu’l-Kadîr, Daru’l-Fikr, Beyrut, ty..
İbn Kayyım el-Cevziyye, Şemsuddîn Ebû Abdullah Muhammed b. Ebû Bekr, Zâdü’l-Meâdfî Hedyi Hayri’l-İbâd, Dâru İhyâi’t-Turâsi’l-Arabî, Beyrut, ty..
........................................... A’lâmu’l-Muvakkiîn an Rabbi’l-Alemîn, Dâru’l-Fikr, Beyrut, 1977.
İbn Kudâme, Şemsüddîn, el-Muğnî ve’ş-Şerhu’l-Kebîr, Dâru’l-Fikr, Beyrut,1998.
İbn Kuteybe, Ebû Muhammed Abdullah b. Müslim, Te ’vîlü Muhtelifi ’l- Hadîs, Mısır, 1326.
İbn Mace, Muhammed b. Yezîd el-Kazvinî, es-Sünen, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1981.
İbnü’l-Arabî, Muhammed b. Abdillah, Aridatü’l-Ahvezî bi Şerhi Câmii’t- Tirmizî, Dâru’l-Fikr, Beyrut, 1995.
Kadı Iyâz, Ebu’l-Fadl Iyâz b. Musâ b. Iyâz, İkmâlü’l-Mu’lim bi Fevâidi’l- Müslim, Dâru’l-Vefâ, Mansûra, 1998.
Karaman, Hayreddin, Mukayeseli İslam Hukuku, Nesil Yayınları, İstanbul, 1991.
Karataş, Şaban, Şia’da ve Sünnî Kaynaklarda Kur’an Tarihi, Ekin Yayınlar ı, İstanbul, 1996.
Kastalânî, Ahmed b. Muhammed, Min İrşâdi’s-Sârî li Şerhi Sahîhi’l-Buhârî, Matbaatü’l-Kübrâ, Emiriyye, 1304.
Keskin, Yusuf Ziya, Recm Cezası, Beyan Yayınları, İstanbul, 2001.
Keskioğlu, Osman, Nüzûlünden İtibaren Ku’ran-ı Kerim Bilgileri, TDV Yayınları, Ankara, 1993.
Kırbaşoğlu, M. Hayri, İslam Düşüncesinde Hadis Metodolojisi, Ankara Okulu Yayınları, Ankara, 2000.
Komisyon, Feteva’l-Hindiyye, Beyrut, 1980.
Malik b. Enes, el-Muvatta, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1981.
Merğînânî, Burhânüddîn Ebi’l-Hasan Ali b. Ebî Bekr, el-Hidâye Şerhu Bidâyeti’l-Mübtedî, Dâru’l-Erkam, Beyrut, ty..
Merğînânî, Burhânüddîn Ebi’l-Hasen Ali b. Ebî Bekr, el-Hidaye, (çev: Ahmed Meylânî), Kahraman Yayınları, İstanbul, 1986.
Mizzî, Cemâlüddîn Ebi’l-Haccâc Yûsuf, Tehzîbü’l-Kemâl fî Esmâi’r-Ricâl, Müessesetü’r-Risâle, Beyrut, 1992.
Mubârekfûrî, Muhammed Abdurrahman b. Abdurrahim, Tuhfetü’l-Ehvezî bi Şerh-i Cami’i’t-Tirmizî, Daru’l-Fikr, Beyrut, 1995.
Muhammed Ebû Zehra, el-Ahvâlü’ş-Şahsiyye, Daru’l-Fikri’l-Arabî, Kahire, ty.,
Müslim, Ebu’l-Huseyn Müslim b. Haccâc, es-Sahîh, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1981.
Nesaî, Ebû Abdurrahmân Ahmed b. Şuayb, es-Sünen, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1981.
Nevevî, Muhyiddîn Yahyâ, el-Minhâc fî Şerhi Müslim b. Haccâc, Matbaatu’l- Kestelliye, yy., 1283.
Saîd b. Mansûr, Süneni Saîd b. Mansûr, (tahkik: Habîbü’r-Rahmân el- Azamî), Daru’l-Kütübü’l-İlmiyye, Beyrut, 1985.
Schacht, Joseph, “Rıdâ” , İslam Ansiklopedisi, MEB., İstanbul, 1960, IX.
Serahsî, Ebû Bekr Muhammed b. Ahmed b. Ebî Sehl, Usûl, Edâ Neşriyat, İstanbul, 1990.
Serahsî, Şemsüddîn, Kitâbü’l-Mebsût, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1982-3.
Subhi es-Salih, Hadis İlimleri ve Istılahları, (çev: Yaşar Kandemir), Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 1988.
Şafak, Ali, “İslamda Evlenilmesi Yasaklananlar Yak ın Akraba Evlilikleri ve Sakat Doğan Çocuklar”, Diyanet Dergisi, 1986, c.22, sayı:4, s.16-29.
Şafiî, Muhammed b. İdrîs, el-Umm, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, 1993.
.................. er-Risale, Kahire, 1979.
Şevkânî, Muhammed b. Ali, ed-Dureru’l-Mudıyye Şerhu Dureru’l-Behiyye, Müessesetü’r-Reyyân, Beyrut, 1998.
Taberânî, Ebu’l-Kâsım Süleymân b. Ahmed, Mu’cemü’l-Kebîr, Musul, 1984.
.............. Mu’cemü’s-Sağîr, el-Mektebetü’s-Selefiyye, Medine, 1968.
Tahavî, Ebû Ca’fer Ahmed b. Muhammed, Şerhu Müşkili’l-Asâr, Müessesetü’r-Risâle, Beyrut, 1994.
Tayâlisî, Ebû Davud, Müsned, Matbaatu Meclisi Dairati’l-Maa, Haydarâbâd, 1321.
Tirmizi, Ebû Îsâ Muhammed b. Îsâ, es-Sünen, Çağrı Yayınları, İstanbul,
1981.
Topaloğlu, Bekir, İslamda Kadın, Yağmur Yayınevi, İstanbul, ty.,
Yaman, Ahmet, “İslam Hukukuna Özgü Bir Kurum Süt Akrabalığı” Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Konya, 2002, Bahar, sayı: 13, s.55-67.
Yavuz, Adil, “Evlenmeyi Haram Kılan ‘Beş Kez Süt Emme’ Üzerine Bir Değerlendirme”, Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Konya, 2007, Bahar, 23, s.51-71.
Yeniel, Necati, Kayapınar, Hüseyin, Sünen-i Ebû Davud Terceme ve Şerhi, İstanbul, 1989.
Yusuf el-Kardavî, Keyfe Neteâmel Maa’s-Sünneti’n-Nebeviyye? Meâlim ve Davâbıt, (Sünneti Anlamada Yöntem, çev. Bünyamin Erul), Rey Yayıncılık, Kayseri, 1998.
Zehebî, Muhammed b. Ahmed b. Osmân, Mîzânü’l-İ’tidâl fi Nakdi’r-Ricâl, Dâru İhyâi’l-Kütübi’l-Arabiyye, yy., 1963.
Zürkânî, Muhammed, Şerh alâ Sahihi’l-Muvattâ li Malik b. Enes, Matbaatü’l- Hayriyye, Mısır, 1310.


Kaynak:
Esra PAÇACI, Sünnette Süt Akrabalığı Ve İlgili Rivayetlerin İncelenmesi, Yüksek Lisans Tezi228343 Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Temel İslam Bilimleri Hadis Anabilim Dalı, Ankara-2008


[1] Asaf Ataseven, “Çocuğun Süt Dönemi ve Süt ile Beslenme”, İslam'da Aile ve Çocuk Terbiyesi Sempozyumu, İlmî Neşriyat, Şanlı Urfa, 1994, 261; Asaf Ataseven, “Çocuk ve Anne Sütü”, İslam Mecmuası, 1960, c.4, sayı:3, s. 89; Hamdi Döndüren, Delilleriyle Aile İlmihali, Altınoluk Yayınları, İstanbul, 2004, 312.
[2] Döndüren, a.g.e., s.312.
[3] El-Merâğî, Ahmed Mustafa, Tefsîrü’l-Merâğî, Mısır, 1946, I, 185; Ali Şafak, “İslamda Evlenilmesi Yasaklananlar Yakın Akraba Evlilikleri ve Sakat Doğan Çocuklar”, Diyanet Dergisi, 1986, c.22, sayı:4, s. 22.
[4] Ataseven, a.g.m., İAÇTS., 263.
[5] Ataseven, a.g.m., İAÇTS., 263; Ahmet Yaman, “İslam Hukukuna Özgü Bir Kurum Süt Akrabalığı” Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Konya, 2002, Bahar, sayı: 13, s.57.
[6] Ataseven, a.g.m., İAÇTS., 263.
[7] Ataseven, a.g.m., İAÇTS., 264.
[8] Ataseven, a.g.m., İAÇTS., 267.
[9] Döndüren, a.g.e., 313.
[10] Ataseven, a.g.m., İAÇTS., 261, 264, 267.
[11] Ataseven, a.g.m., İAÇTS., 267.
[12] Ataseven, a.g.m., İM, 90.
[13] Döndüren, a.g.e., 312.
[14] Ataseven, a.g.m., İAÇTS., 261,262,267,270; Şafak, a.g.m., 27.
[15] Ataseven, a.g.m., İAÇTS., 267; Döndüren, a.g.e., 314.
[16] El-Merâğî, Tefsîr, I, 186.
[17] Döndüren, a.g.e., 311, 314.
[18] Ataseven, a.g.m., İAÇTS., 262, 269.
[19] Ataseven, a.g.m., İAÇTS., 262,270.
[20] V İsnadı şöyledir: Rasulullah (sav) - Aişe - Urve - Hişam b. Urve - Ebû Ümeyye b. Ya’lâ es-Sakafî - el-Asmaî - Zekeriyyâ b. Yahyâ – Ahmed b.Amr el-Basrî. Bkz: Taberânî, Ebu’l-Kâsım Süleymân b. Ahmed, el-Mu’cemu’s- Sağîr, el-Mektebetü’s-Selefiyye, Medine, 1968, I, 52. Heysemî, isnadının zayıf olduğunu söylemiştir. Bkz: Heysemî, Nûruddîn Ali b. Ebî Bekr, Mecmau’z-Zevâid ve Menbau’l-Fevâid, Mektebetü’l-Kudsî, Kahire, ty., IV, 262.
[21] Ataseven, a.g.m., İM, 90
[22] Bekir Topaloğlu, İslamda Kadın, Yağmur Yayınevi, İstanbul, ty., 58. Benzer görüş için bkz: Şamil Dağcı, “İslam Aile Hukukunda Evlenme Engelleri I”, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Ankara, 1999, c.39, s.215-6.
[23] El-Merâğî, a.g.e., I, 185; Şafak, a.g.m., 22.
[24] El-Merâğî, a.g.e., I, 185-6; Şafak, a.g.m., 22-3.
[25] Şafak, a.g.m., 26.
[26] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukuki İslamiyye ve Istılahatı Fıkhiyye Kamusu, Bilmen Yayınevi, İstanbul, ty., II, 92.
[27] İbn Hazm, Ali b. Ahmed b. Saîd, el-Muhallâ bi’l-Âsâr, Dâru’l-Fikr, Beyrut, 1984, X, 188.
[28] Merğînânî, Burhânüddîn Ebi’l-Hasan Ali b. Ebî Bekr, el-Hidâye Şerhu Bidâyeti’l-Mübtedî, Dâru’l-Erkam, Beyrut, ty., I, 259; el-Halebî, İbrâhîm b. Muhammed b. İbrâhîm, Mültekâ’l-Ebhûr, Müessesetü’r-Risâle, Beyrut, 1989, I, 258.
[29] Bâcî, Ebu’l-Velid Süleymân b. Halef b. Sa’d b. Eyyûb b. Vâris, Kitâbü’l- Müntekâ Şerhu Muvattâ, Beyrut, 1332, IV, 150.
[30] İbn Hazm, a.g.e., X, 188; Serahsî, Şemsüddîn, Kitâbü'l-Mebsût, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1982-3, V, 139.
[31] ^ Bkz: Abdurrazzak b. Hemmâm es-San’ânî, Musannef, (Tahkîk: Habîbu’r-Rahmân el-A’zamî), Mektebetü’l-İslâmî, Beyrut, 1970, I, 124, no: 456; İbn Ebî Şeybe, Ebû Bekr Abdullah b. Muhammed, Musannef fi'l-Ehâdîs ve'l- Âsâr, Dâru’l-Fikr, Beyrut, 1989, Tahâret, 208, I, 199-200, no: 1-3; Ahmed b. Hanbel, Müsned, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1982, II, 235, 382; V, 384; Buharî, Ebû Abdullah Muhammed b. İsmâîl, el-Camiu's-Sahîh, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1981, Gusl, 23, 24, I, 74-5; Müslim, Ebu’l-Huseyn Müslim b. Haccâc, es-Sahîh, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1981, Hayz, 29, I, 282, no: 371-2.
[32] İbn Hazm, Muhallâ, X, 188.
[33] İbn Hazm, a.g.e., X, 188.
[34] İbn Hazm, a.g.e., X, 189.
[35] Saîd b. Mansûr, Sünen, (tahkik: Habîbü’r-Rahmân el-Azamî), Daru’l- Kütübü’l-İlmiyye, Beyrut, 1985, I, 246, no: 995.
[36] Saîd b. Mansûr, Sünen, I, 246, no: 996.
[37] Şafiî, Muhammed b. İdrîs, el-Umm, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, 1993, V. 51; Merğînânî, Hidâye, I, 259; Serahsî, a.g.e., V, 138-9.
[38] Serahsî, a.g.e., V, 139.
[39] Bâcî, a.g.e., IV, 150.
[40] Bilmen, a.g.e., II, 80; Halil Cin, İslam ve Osmanlı Hukukunda Evlenme, Selçuk Üniversitesi Yayınları, Konya, 1988, 107.
[41] Döndüren, a.g.e., 313.
[42] Döndüren, a.g.e., 317; Yaman, a.g.m., 59. bkz: Kasas, 28/7, 12.
[43] Şafak, a.g.m., 16; Ayrıca bkz: Muhammed Ebû Zehra, el-Ahvâlü’ş- Şahsiyye, Daru’l-Fikri’l-Arabî, Kahire, ty., 82; Sabri Şakir Ansay, Hukuk Tarihinde İslam Hukuku, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları, Ankara, 1958, 204. Tevrat’ta evlenilmesi yasak olan kişiler sayılmış, bunlar içerisinde süt emme, evlenme maniî olarak zikredilmemiştir. Bkz: Levililer, 18/6-18; Tesniye, 22/30.
[44] Şafak, a.g.m., 26; 26 ve 32. Madde şöyledir: “Rıdâ mevâni’i nikahtan ma’dûd değildir.” Bkz: Akif Aydın, İslam-Osmanlı Aile Hukuku, MÜİF Yayınları, İstanbul, 1985, No:11, 247-8.
[45] Hayreddin Karaman, Mukayeseli İslam Hukuku, Nesil Yayınları, İstanbul, 1991, I, 259-260; Şafak, a.g.m., 19,23; Yaman, a.g.m., 58.
[47] Cin, a.g.e., 105. M. Ş. Ansay da, Hıristiyanlıkta vaftizin nikah manileri arasında yer aldığına değinmiştir. Bkz: Ansay, a.g.e., 204.
[48] Yaman, a.g.m., 59.
[49] Cin, a.g.e., 105.
[50] Ansay, a.g.e., 204.
[51] Döndüren, a.g.e., 314.
[52] Ataseven, a.g.m., İAÇTS.,269; Döndüren, a.g.e., 311-2, 314-5.
[53] Ansay, a.g.e., 205.
[54] Joseph Schacht, “Rıdâ”, İslam Ansiklopedisi, MEB., İstanbul, 1960, IX,
725-6.
[56] Bkz: Aydın, a.g.e., 246-7.
[57] Karaman, a.g.e., I, 260; Cin, a.g.e., 106; Yaman, a.g.m., 59-60; Dağcı, a.g.m., 232; Ataseven, a.g.m., İAÇTS., 270; Bekir Topaloğlu’nun konuyla ilgili eserine aldığı makale için bkz: Topaloğlu, a.g.e., 59-61, dipnot.

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar