SÜT AKRABALIĞI
Esra PAÇACI
İslam dini, insanın, yaratanıyla, diğer insanlarla ve bütün varlıkla
ilişkilerini düzenleyen ilahî kanunlar bütünüdür. Dünya ve ahiret arasında
dengeyi kurmuş ve korumuştur.
İslam’da aile, anne-baba hakkı önemli bir yere sahiptir. Birçok ayette
anne- babaya itaat, onlara iyilikle muamele etme emredilmiştir. Yine Kur’an-ı
Kerim’de çocukları emziren kadınların da onların anneleri olduğu bildirilmiş ve
hadislerde de kadının akrabalarının, süt emen çocuk için mahrem olacağı
zikredilmiştir.
Önceki toplumlarda da mevcut olan süt emzirme geleneğine İslam dini yeni
bir boyut kazandırmıştır.
Toplumumuzda da vakî olan süt akrabalığı müessesenin tarihi ve İslam’daki
dayanağı, süt akrabalığının oluşması için gerekli şartlar, süt akrabalığının tesbiti
ve sütannenin hakkı gibi konular ele alınarak bu konudaki Nebevî uygulama ve
konuyla ilgili nakledilen rivayetler hakkında bilgi verilecektir. Bu konuda
nakledilen birbiriyle çelişkili rivayetler mevcuttur. Alimler de, farklı
rivayetlerle ihticac ederek veya rivayetleri farklı şekillerde değerlendirerek
konuyla ilgili birbirine muhalif hükümler vermişlerdir.
Pratik hayatla ilgili olan ve nikâhın haram olması gibi önemli bir sonuç
doğuran süt akrabalığı konusunda böyle çelişkili hükümlerin bulunması halkımızın
aklını karıştırmaktadır.
Her memelinin sütü kendi
yavrusu için ideal bir gıda maddesidir. Tıp teknolojisi bugüne kadar yeni
doğmuş çocuk için anne sütünün yerini tutacak sunî bir mama icad edememiştir.[1]
Klasik kitaplarda anne
sütünün temiz, mikropsuz, daima uygun ısıda ve çocuğun yanında olması vurgulanır.[2]
Çocuk anne rahminde onun
kanı ile beslenir, dünyaya gelince de bu kan süte dönüşür. Süt de kandan hâsıl
olan ve ondan ayrılan, besleyici özelliği bulunan pek önemli bir sıvıdır. Anne
rahminde çocuk ne gibi yarayışlı maddeler almışsa, doğunca da sütle aynı
yarayışlı maddeler vücuda girmeye devam eder.[3]
Anne sütü bebek için
protein, yağ, şeker, vitaminler ve madensel maddeler ihtiva eden mükemmel bir
gıdadır.[4]
Anne sütündeki
proteinler kolay sindirilebilir; biyolojik değerleri yüksek ve enfeksiyonlara
karşı koruyucu faktörler içerir.[5]
Yağ ve şeker de aynı şekilde kolay sindirilir;
yağ daha çok doymamış yağ çeşitleri, şeker de laktoz şeklindedir. Laktoz
enerjiyi sağlar. Laktozun bir kısmı bazı bakterilerin etkisiyle laktik aside
dönüşerek zararlı bakterilerin üremesini önler ve kalsiyum ile bazı madensel
maddelerin bağırsaklardan emilimini kolaylaştırır. Anne sütünde kalsiyumdan
başka sodyum, potasyum ve fosfor vardır.[6] Vitaminler de bulunmaktadır. Bilhassa D
vitamini çok önemlidir.[7]
Çocuklarda doğumu takip
eden aylarda teşekkül halinde olan kalıcı dişlerin gelişmesi için anne sütü çok
önemlidir. Yine emen çocuklarda yüz, çene ve diş hatta zekâ gelişiminin daha
iyi olduğu söylenmiştir.[8]
Ayrıca anne sütü, bebeğin gereksiz şişmanlamasını önler ve onun standart kiloda
gelişmesine yardımcı olur.[9]
Anne sütü bebekler için
yeterli bir besin olmanın yanında, emzirildikleri sürece bebekleri, bakteri,
virüs ve mantar enfeksiyonlarına, ishale ve alerjik hastalıklara karşı korur.[10]
Aynı zamanda anne sütünde çocukları sakinleştirici maddeler bulunmaktadır ki bu
özellikle hasta çocuklar için çok önemlidir.[11]
Ayrıca annelerin
geçirdikleri hastalıklara, süt emmekte olan çocuklar, annenin bünyesinin
hazırladığı muafiyet cisimleri süt ile çocuğa geçtiği için emdikleri müddetçe
yakalanmamaktadır.[12]
Anne sütünün yüksek beslenme değeri yanında içerdiği hücreler, hormonlar,
enzimler ve immünglobulinler bağışıklık sağlayan koruyucu maddeler
yönünden etkileri yeni anlaşılmaya başlamıştır.[13]
Emzirme aynı zamanda
anne ile çocuk arasında bir iletişim kurarak çocukta güven duygusunun
oluşmasını ve çocuğun psiko-sosyal gelişmesini sağlar.[14]
Anne sütü ile beslenen
çocuklar, ruh ve beden bakımından daha sağlıklı, daha dengeli ve başarılı
olmaktadır.[15]
Bakara suresi 233.
ayette “Emzirmeyi tamam yaptırmak isteyenler için, anneler çocuklarını tam
iki yıl emzirirler” buyrulmaktadır. İslam âlimlerinin çoğuna göre, en
güzeli annenin çocuğunu emzirmesidir. Eğer emzirmiyorsa, şu üç durumda
emzirmeye zorlanabilir:
Çocuğun kendi annesinden
başkasının sütünü emmemesi,
Başka bir sütanne
bulunamaması,
Bu durumlar dışında eğer
emzirmiyor veya çeşitli nedenlerle emziremiyorsa babanın bir sütanne tutması
gerekir. Buna göre İslam, yeni doğan çocuğun belli bir süre anne sütü ile
beslenmesine önem vermiş, öz annenin herhangi bir nedenle çocuğu emzirememesi
durumunda, sütanne yoluyla bu beslenmenin yine bir anne sütüyle yapılmasını
öngörmüştür.[17]
Çocuğunu bazı sebeplerle
emziremeyen annelerin çocuklarına sütannelik tavsiye edilebilir. Böylece çocuk
hem anne sütü gibi bir gıdadan mahrum olmayacak, hem de çocuğun sütü doğrudan
bir anneden emmesi kişilik gelişimine katkı sağlayacaktır.[18]
Tıptaki gelişmelere
bağlı olarak batı ülkelerinde ve ülkemizin bazı hastanelerinde süt bankaları
kurulmuştur. Bunun sakıncalarından biri ileride bilmeden süt bakımından mahremi
olan biriyle evlenebilmeleridir. Ayrıca sütü biberon yerine doğrudan anneden
emmek çocuğun psiko-sosyal gelişmesi bakımından çok önemlidir.[19]
Süt yalnızca çocuğu
besleyen, geliştiren bir gıda mıdır, yoksa sütle çocuğa bazı vasıflar geçmekte
midir?
Sütle annenin
vasıflarının çocuğa geçtiğinin bahis mevzuu edilebileceği, fakat bunun bilimsel
açıdan tetkik edilmediği, söylenmiştir. Ataseven, “Ahmak kadınlara çocuğunuzu emzirtmeyiniz”[20] hadisi ile halk arasında söylenen “sütü
bozuk” tabirinin süt ile çocuğa karakterlerin geçtiğine işaret ettiğini
ifade etmiştir.[21] Bekir Topaloğlu da, “Muhtemeldir ki tıp bir
gün, manevî özelliklerin de süt yoluyla çocuğa geçtiğini ispat edecektir”
demiştir.[22]
Bilimsel olarak
ispatlanmamış olmasına rağmen, bazı âlimler tarafından çocuğu sütanne
emzirecekse, önceden bu sütannenin sıhhatinin ve ahlakının incelenmesi
gerektiği, sütanne seçiminde dikkatli olunması gerektiği, çünkü sütünün,
çocuğun bünyesine, ahlakına ve terbiyesine etki edeceği belirtilmiştir.[23]
Bu, şu şekilde izah
edilmiştir:
“Süt o kadının kanından ayrılmakta ve çocuk da
onu emmektedir ki, bu süt, çocuk bünyesinde tekrar kana geçmekte ve kemikleri
irileşip gelişmektedir. Böylece o süt çocuğun maddesine ve ahlakına etkili
olmaktadır. Sütün; emen çocuğun nefsine, aklına, psikolojik davranışlarına
tesiri maddi yapısına tesirinden çok daha fazladır. Öyle ki, ses yapısı bile
emzirenin sesine daha çok benzemektedir. Böyle bir tesire sahip anne sütü akla,
şuura ve psikolojik yapıya nasıl tesir etmez? Pedagoglar ve ahlakçılar bu
durumu ancak son zamanlarda anlayabilmişlerdir. Mesela, Rus çarları son asırda
çocuklarını bizzat kendileri emzirirlerdi, sütannelerinin emzirmelerini
yasaklamışlardı.”[24]
Aynı zamanda biyolojik
açıdan da sütle, annede bulunan sarılık enfeksiyonu, alerji hastalıklar ı vs.
bazı ağır hastalıklar geçebilmektedir.[25]
Ömer Nasuhi Bilmen de,
Fıkıh kitaplarında, bir çocuğun, müşrik, zımmî, fâcir, hamka, kötü ahlak
sahibi, zenci, cüzamlı, beresli kadınlardan, behimeden süt emmesinin,
tabiatları tağyir ettiği ve sütannedeki â’razın çocuğa tesirinden korkulduğu
için mekruh olduğunun zikredildiğini söylemiştir.[26]
İslam âlimleri bazı
özelliklere sahip süt annelerin emzirmesiyle mahremiyetin meydana gelip
gelmeyeceği konusunda çeşitli yorumlar yapmışlardır:
İbn Hazm, “Ölü, deli
veya sarhoş bir kadının sütüyle de, büyük veya küçük olsun, bir kişi, beş kere
emzirilirse mahremiyet meydana gelir”, demiştir.[27]
Hanefî'ler de, ölü kadının sütü sağılıp çocuğa içirildiğinde hurmetin
(haramlığın) hasıl olacağını belirtmişlerdir.[28]
Malikîler de bu
görüştedir.[29]
Şafiî ise, necis olduğu
için ölü kadının sütünü emmeyle mahremiyetin meydana gelmeyeceğini söylemiştir.[30]
İbn Hazm, mü’minin
sütüne necis denilmesinin şaşılacak bir şey olduğunu söylemiş ve Rasûlullâh
(sav)’in, “Mü’min necis değildir”[31]
dediğini bildirerek, mü’minin hayattayken de, ölünce de temiz olduğunu, kadının
sütünün de ondan bir parça olduğunu ve temiz olduğunu ifade etmiştir.[32]
İbn Hazm, “Müşrikler
necistir” ayetine dayanarak, kâfir kadının bir parçası olan sütünün de necis
olduğunu söylemiş[33],
ancak, Allâh, ehli kitaptan olan kadınlarla evlenmeye izin verdiği için onların
da çocuklarını emzirmeleri gerekeceğinden onların emzirmelerinin caiz olduğunu,
bunlar dışındaki kâfirlere emzirtmenin helal olmadığını söylemiştir.[34]
el-Hasen el-Basrî de;
adamın, çocuğunu Hıristiyan, Yahudi veya facir bir kadına emzirtmesinde bir
sakınca görmüyordu.[35]
İbrahim en-Nehaî’den de bu görüş nakledilmiştir, ancak o facir kadını
zikretmemiştir.[36]
Hanefîler’e ve
Şafiîler’e göre bekâr bir kızın sütü gelse ve o da bir çocuğu emzirse, yine
mahremiyet meydana gelir.[37]
Çünkü kadının bir parçası olan süt onu besler, ikisi arasında cüziyyet şüphesi
meydana gelir.[38] Malikilere göre de böyledir. Zira ayette “Sizi
emziren anneleriniz” denilmiştir, lebenü’l-fahl ile diğeri ayrılmamıştır.[39]
Hanbelîlere göre ise, çocuğu olmayanın sütüyle hısımlık doğmaz, çünkü bu halde
gerçek sütten bahsedilemez.[40] Oysa hiç hamile kalmamış bir kızın sütüyle,
bebeği olan annenin sütü arasında kimyasal yapı yönünden bir fark bulunmad ığı
ortaya çıkmıştır.[41]
Hammurabi
Kanunları:
Madde-194.
Bir adam çocuğuna bir sütanne tutar da eğer çocuk onun ellerinde ölürse; ve
sütanne, anne ve babaya haber vermeksizin başka bir çocuğu emzirirse; Onlar,
sütanne’yi haber vermeksizin başka bir çocuğu emzirmekle suçlayabilirler ve
onun memeleri kesilir.
Süt
kardeşle evlilik yasağı eski toplumlara, Sümerlere kadar gider. Tevrat’ta da
sütanne, sütnine geçer ama süt kardeşliği yasağı yoktur. Araplara bu âdetin
eski toplumlardan geçip geçmediği belirsiz. Belki Nebatilerden itibaren gelen
bir adet olabilir ama buna dair bir bilgiye sahip değiliz.
Geçmiş semavî din
toplumlarında, çocuğun anne sütüyle beslenmesine önem verilmiştir. Kur’an’da
bildirildiğine göre, öldürülme korkusu ile annesi tarafından bir sepetle Nil
Nehrine bırakılan Hz. Musa, Firavun’un sarayına getirilmiş ve yiyeceklerle
beslenmesi yerine, kendisine emebileceği sütanne araştırılmıştır.[42]
Yahudilik ve
Hıristiyanlıkta yakın kan akrabaları arasında bir dereceye kadar evlilik
yasaklığı konulmuştur. O dinlerde süt akrabaları arasında bu tür bir yasaklık
getirilmemiştir.[43]
Osmanlı
Hukuk-ı Aile Kararnamesinin 26 ve 32. maddelerinden de Yahudilik ve
Hıristiyanlıkta süt ilişkisinin evlilik maniî sayılmadığı anlaşılır.[44]
Süt yönünden yasaklık
konusunda İslam’da yer alan hükümler diğer dinler ve hukuk sistemlerinde mevcut
değildir.[45]
Eski Türklerde sütün biyolojik etkisi sebebiyle
“süt hakkı” ve “süt sevinci” gibi kavramlar kullanılmış ise de bu, bir
akrabalık sebebi sayılmamıştır.[46]
Halil Cin, sütle kurulan
bu rabıtaya “manevî hısımlık” da diyebileceğimizi söylemiş ve bu
rabıtaya benzer bir durumun kilise hukukunda da mevcut olduğunu, babası veya
annesi ile vaftiz edilen çocuk arasında manevî bir hısımlık oluştuğunu ve
birbirleriyle evlenemediklerini, daha sonra vaftiz ana ve baba ile çocuğun asıl
ana ve babası arasında da bir hısımlık rabıtasının doğacağının kabul edildiğini
belirtmiştir. Vaftiz babası ve anasının çocukları ile vaftiz edilen kimse
arasında da bir hısımlık doğduğunu, manevî kardeş sayılan bu kimselerin
evlenmelerinin de yasak olduğunu, ancak bu yasağın mutlak olmadığını ifade
etmiştir.[47] Fakat bunu süt akrabalığına benzetmek doğru
değildir.
Mevcut bilgilere göre
önceki ilahî dinlerde süt akrabalığı müessesesinin bulunmamasını Ahmet Yaman,
ya tahrif sonucu kutsal kitaplardan bu hükmün çıkarıldığı veya nihaî evrensel
düzenlemenin son ilahî mesaja bırakıldığı şeklinde yorumlamıştır.[48]
Halil Cin, süt
hısımlığının menşeini cahiliyye devrinde bulduğunu söylemiştir.[49]
M. Şakir Ansay ise, “Süt münasebetinin nikah
maniî sayılması ancak eski Araplarda bir de eski Ermeni hukukunda
gösterilmektedir.” demiştir.[50]
Kimi zaman toplum
örfünde bebeğin sağlık, eğitim veya iyi bir dil öğrenmesi gibi nedenlerle
sütanneye verildiği görülür.[51] İslam’dan önceki Arap toplumunda da sütannelik
geleneği mevcuttu. Emzirme işi bir ücret karşılığında yapılırdı. Bu İslam’dan
sonra da devam etmiştir. Kur’an ve sünnet bu konuda birtakım düzenlemeler
yapmıştır.[52]
Şakir Ansay, İslam’ın
teessüsü sırasında kökleri derin olan adetleri sarsmadığını, yüksek ideallerine
aykırı, zararlı olmayan telakkilere, müesseselere ilişmediğini söylemiştir.[53]
Schacht da, “Mekke’nin
ileri gelenlerinin İslamiyet’in ilk devirlerinden bugüne kadar, çocukları için
bedevî sütanneleri tutma âdetini muhafaza ettiklerini” naklederek, sözlerine
şöyle devam etmiştir: “İslamiyetin ilk zamanlarında çok yayılmış olan, yiyecek
ve elbise mukabilinde, sütanneleri tutmak âdeti bizatihî şeriatin hükümlerine
uymayan bu anlaşmanın, her şeye rağmen, muteber sayılması neticesini doğurdu.
Bir hadiste sütannesine, bir cariye veya köle hediye etmek suretiyle,
minnettarlık duygularının gösterilmesi tavsiye edilmiştir.”[54]
Araplar, başta Arap
olmayan kadınların çocuklarını emzirmesini kerih görüyorlardı. Rasûlullâh
sallallâhü aleyhi ve sellem, Arap olmayanların da emzirebileceğini bunda bir
kötülük olmadığını bildirmiştir. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellemi de Ebû
Leheb’in mevlası Süveybe57 emzirmiştir.
Günümüze kadar bütün
fıkıh bilginleri ve İslam dünyasında yapılmış olan tüm aile kodları, süt
akrabalığından doğan evlenme yasağını aynen muhafaza etmiştir.[55]
Osmanlı Hukuk-ı Aile
Kararnamesinde, süt akrabalığı ile ilgili şu hükümler mevcuttur:
Madde 16- Neseben
veya rıdâ’an yekdiğerine mahrem olan iki kadını nikâhta cem etmek memnudur...
17. maddede nesep
bakımından hangi kadınlarla evlenmenin yasak olduğu zikredilmiştir.
Madde 18- Bir erkek
ile beynlerinde rıdâ’an karâbet bulunan kadınların tezevvücü madde-i sabıkada
muharrer zî rahm mahrem kadınlar gibi müebbeden memnûdur.[56]
Cumhuriyetin kurulduğu
yıllarda İsviçre’den alınan medenî kanuna sütanne ve sütkardeşlerin
evlenemeyecekleri ilave edildiği ve 1926 baskılı Türk Medenî Kanunu’nda 92. ve
112. maddelerde zikredildiği halde, kanun daha yürürlüğe girmeden süt
hısımlığına ilişkin yasak hükmü metinden çıkarılmıştır.[57]
Bebekler
için anne sütü eşsiz bir besin kaynağıdır. Çocukların emzirilmesi maddi ve
manevi yönden sağlıklı bir şekilde gelişmelerini ve ileriki yıllarda daha
başarılı olmalarını sağlar. Anne sütünün çocuğun ahlakına etkisi bilimsel
olarak henüz tetkik edilmemiştir. Ancak bazı ilim adamları, böyle bir etkinin
de bahis mevzu edilebileceğini söylemiştir.
İnsan
hayatı için bu kadar önemli olan anne sütü, İslam’da devamlı evlenme manilerinden
sayılmıştır. Bir kadının sütünü emen çocuğa, bu kadın ve akrabalarının haram
olduğu, Kur’an ve sünnetle bildirilmiş, bu konuda icma hâsıl olmuştur. Önceki
dinlerde ve hukuk sistemlerinde böyle bir akrabalık mevcut değildir. Ancak,
cahiliye döneminde Araplarda, süt akrabalık geleneği mevcuttu. İslam bu konuda
bir takım düzenlemeler yapmıştır.
Bu
konuda, süt emmenin nesep gibi mahremiyet meydana getireceğine dair
rivayetlerle birlikte, baz ı olaylar vesilesiyle süt bakımından haram olan
kişilerin özel olarak zikredildiği rivayetler de mevcuttur. Lebenü’l-fahl
konusunda süt amcanın haram olduğuna dair sahih rivayetler bulunmasına rağmen
ihtilaf edilmiş, Hz. Aişe’nin uygulamasının da haram olmadığı yönünde olduğu
belirtilmiştir. Ancak bu konuda Hz. Aişe’nin lebenü’l-fahlın haram kıldığını
kabul ettiği de nakledilmiştir.
Süt
emmenin mahremiyet meydana getirmesi için bazı şartların da gerçekleşmesi
gerekir.
Bunlardan
biri sütün çocukluk döneminde emilmesidir. Sürede ihtilaf edilmekle birlikte,
cumhuru ulema küçüklükte emilen sütün haram kılacağı görüşündedir.
“Ancak ete dönüşen ve kemiği geliştiren emme haram
kılar”, “Ancak bağırsakları ayıran emme haram kılar”
ve “Sütten kesildikten sonra süt emme yoktur” sözleri merfu ve mevkuf
olarak nakledilmiştir. Yine merfu olarak “Ancak açlık sebebiyle emilen sütün
haram kılacağı” nakledilmiştir. Bu hadislerin küçüklükte emilen sütün haram
kılacağına delil olduğu belirtilmiştir.
Yetişkinin
emmesinin haram kılacağı kanaatine sahip olanlar ise, Salim kıssasıyla ihticac
etmişlerdir. Ancak bu, içinde bulundukları sıkıntılı durum gereği onlar için
Rasulullah (sav)’in sunduğu bir çözüm yoludur. Cumhur da hadisi bu şekilde
hususî bir hüküm olarak değerlendirmiştir. “Büyüğün on kez emmesinin
mahremiyet meydana getireceğine dair ayetin nazil olduğunu, Hz. Aişe’nin
serîrinin altındayken, evcil bir koyunun girip o sayfayı yediğini” bildiren
rivayet ise, hem isnad hem metin açısından problemlidir ve aslı yoktur.
Hadislerde
mahremiyetin meydana gelmesi için gereken süt emme miktarı konusunda muhtelif
rakamlar zikredilmiştir. Yukarıda geçen on, yedi, beş emme ile ilgili
rivayetler ve bir-iki kez emmenin haram kılmayacağını bildiren rivayetlerin
hepsi -zayıf isnadları bulunmakla birlikte- sahih isnadlarla gelmiştir.
Rivayetlerdeki bu ızdırab çeşitli şekillerde giderilmeye çalışılmışsa da
Tavus’tan nakledilen haberin de delalet ettiği gibi, süt emme miktarı konusunda
tedricî bir uygulamayla nihaî hükmün belirlendiğini söylemek daha makul
görünmektedir. İmam Malik de, Muvatta’ında süt emme miktar ı ile ilgili bu
haberleri nakletmesine rağmen kendisi süt emmenin azının da çoğunun da haram
kılacağı görüşündedir.
Ancak
beş emmeyle ilgili rivayetlerin metninde bulunan problem nedeniyle bazı âlimler
rivayetin aslının olmadığını söylemiştir. Bazı alimler ise rivayeti te’vil
ederek müşkili ortadan kaldırmaya çalışmıştır. Adil Yavuz da, beş emmenin
Kur’andan olduğunu bildiren rivayetin Hz. Aişe’nin zannı olduğunu, Nebevî
uygulamayı Kur’an hükmü olarak algılamış olabileceğini belirtmiş, sonra
sahabenin itirazıyla bu görüşünü terk ettiğini söylemişse de, bu makul
görünmemekte ve bu konuda herhangi bir bilgiye rastlanmamaktadır.
Dinimize
göre çocuğu emziren sütannenin çocuğa hakkı geçmektedir ve Rasûlullâh
sallallâhü aleyhi ve sellem, bu hakkı nasıl ödeyeceğini soran bir sahabiye “gurre:
erkek köle ve cariye” diyerek cevap vermiştir. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi
ve sellemin kendi sütannelerine ve onun akrabalarına ikram ve hürmette
bulunduğu nakledilmiştir.
Süt
akrabalığının tesbitine gelince; bu, ikrar ve şahitle gerçekleşir.
Rasûlullâh
sallallâhü aleyhi ve selleme süt akrabalığında kaç şahitin kabul edileceğinin
sorulduğu, Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellemin de, “bir kadın ve erkek”,
“bir erkek ve iki kadın”, “bir erkek veya bir kadın” şeklinde cevap verdiğini
bildiren hadis metin bakımından muzdaribdir. Aynı zamanda isnadı da zayıftır.
Bu hadisle ihticac edilemez.
Süt
akrabalığının tesbitinde gerekli olan şahit sayısı konusunda ihtilaf
edilmiştir. Ukbe hadisinin zahiriyle ihticac edenler bu konuda tek bir kadının
şahitliğini yeterli görmüştür. Âlimlerin çoğu ise, hadiste haramlığın
kastedilmediğine, verâen ayrılmaları gerektiğine hamlederek sütannenin
şahitliğinin yeterli olmadığını söylemişlerdir.
Hadislerde
görüldüğü gibi anlamı etkilemeyen lafız farklılıkları mevcuttur. Bu
farklılıkların, Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellemin, ayrı zamanlarda ayrı
lafızları söylemesinden kaynaklanmış olabileceği gibi, raviden kaynaklanması da
muhtemeldir. Bazı rivayetlerde olayın uzun bir şekilde anlatılması, bazı
rivayetlerde olayın bir kısmının, diğer rivayetlerde farklı bir boyutunun
zikredilmesi, bazı rivayetlerde ise, sadece Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve
sellemin sözüne yer verilmesi rivayetlerdeki ravi tasarrufunu gösterir.
Abdurrazzak b. Hemmâm es-San’ânî, Musannef, (Tahkîk: Habîbu’r-Rahmân
el-A’zamî), Mektebetü’l-İslâmî, Beyrut, 1970.
Ahmed b. Hanbel, Müsned, Çağrı
Yayınları, İstanbul, 1982.
Akdemir, Salih, “Kur’an İlimlerine Dair Bazı Mülahazalar”, Din Öğretimi
ve Din Hizmetleri Semineri, DİB. Yayınları, Ankara, 1991, s.223-235.
Ansay, Sabri Şakir, Hukuk Tarihinde İslam Hukuku, Ankara
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları, Ankara, 1958.
Ataseven, Asaf, “Çocuğun Süt Dönemi ve Süt ile Beslenme”, İslam’da Aile
ve Çocuk Terbiyesi Sempozyumu, İlmî Neşriyat, Şanlı Urfa, 1994.
.......................... “Çocuk
ve Anne Sütü”, İslam Mecmuası, 1960, c.IV, sayı:3, s.89-90.
Aydemir, Abdullah, “Mensuh Ayetler”, Diyanet
Dergisi, Ankara, 1988, XXIV, sayı:4, s.51-94.
Aydın, Akif, İslam-Osmanlı Aile Hukuku,
MÜİF Yayınları, İstanbul, 1985.
Aynî, Bedruddîn Mahmud b. Ahmed, Umdetü’l-Kârî fî Şerhi Sahîhi’l-Buhârî,
Dâru’l-Matbaatü’l-Âmira, İstanbul, 1313.
Azimâbâdî, Ebu’t-Tayyib Muhammed Şemsü’l-Hak, Avnü’l-Ma’bûd Şerhu
Sünen-i Ebî Davud, Mektebetü’s-Selefiyye, Medine, 1968.
Bâcî, Ebu’l-Velid Süleymân b. Halef b. Sa’d b. Eyyûb b. Vâris, Kitâbü’l-
Müntekâ Şerhu Muvattâ, Matbaatu’s-Saade, Beyrut, 1332.
Beyhakî, Ebû Bekr Ahmed b. Hüseyin b. Ali, es-Sünenü’l-Kübrâ, Dâru
Sadr, Beyrut, 1353.
Bilmen, Ömer Nasuhi, Hukuki Islamiyye ve Istılahatı Fıkhiyye Kamusu, Bilmen
Yayınevi, İstanbul, ty..
Buharî, Ebû Abdullah Muhammed b. İsmâîl, el-Camiu’s-Sahîh, Çağrı
Yayınları, İstanbul, 1981.
Cin, Halil, İslam ve Osmanlı Hukukunda Evlenme, Selçuk Üniversitesi
Yayınları, Konya, 1988.
Dağcı, Şamil, “İslam Aile Hukukunda Evlenme Engelleri I”, Ankara
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Ankara, 1999, c.39, s.175-237.
Dârakutnî, Ali b. Ömer, Sünen,
Dâru’l-Mehâsin, Kahire, 1966.
Darimî, Ebû Muhammed Abdullah b. Abdurrahmân, el-Müsned, Çağrı
Yayınları, İstanbul, 1981.
Davudoğlu, Ahmed, Sahih-i Müslim Tercüme ve Şerhi, Sönmez Neşriyat,
İstanbul, 1978.
Do ğrul, Ömer Rıza, Kur’an Nedir,
İstanbul, 1927.
Döndüren, Hamdi, Delilleriyle Aile
İlmihali, Altınoluk Yayınları, İstanbul, 2004.
Ebû Davud, Süleymân b. Eş’as es-Sicistânî, es-Sünen, Çağrı
Yayınları, İstanbul, 1981.
Ebû Tayyib, Sıddık Hasan Ali el-Huseynî, Avnu’l-Bârî li Halli
Edilleti’l- Buhârî, Daru’r-Raşid, Suriye, 1984.
Ebû Ubeyd Kâsım b. Sellâm el-Herevî, Garîbü’l-Hadîs, Meclisü
Dâirati’l- Meârifi’l-Osmâniyye, Haydarâbâd, 1965.
el-Halebî, İbrâhîm b. Muhammed b. İbrâhîm, Mültekâ’l-Ebhûr,
Müessesetü’r- Risâle, Beyrut, 1989.
el-Merâğî, Ahmed Mustafa, Tefsîrü’l-Merâğî,
Mısır, 1946.
er-Rafiî, Mustafa, el-Ahvâlü ’ş-Şahsiyye fi ’ş-Şerîati ’l-İslâmiyye ve
’l- Kavânîni’l-Lübnâniyye, Dâru’l-Kitâbü’l-Lübnânî, Beyrut, 1983.
Erul, Bünyamin, Sahabenin Sünnet Anlayışı, Türkiye Diyanet Vakfı
Yayınları, Ankara, 2007.
Ezherli, İsmail, “Süt Kardeşlik”, İslam
Mecmuası, Ankara, 1963, c.6, sayı:12, s.363.
Fahreddin Razî, Tefsîr-i Kebîr
(Mefâtihu’l-Gayb), Akçağ Yayınları, Ankara, 1990.
Hatiboğlu, Mehmed Said, Müslüman
Kültürü Üzerine, Kitâbiyât, Ankara, 2004.
Hatipoğlu, Haydar, Sünen-i İbn Mace Tercemesi ve Şerhi, Kahraman
Yayınları, İstanbul, 1983.
Hattâbî, Ebû Süleymân,Meâlimü’s-Sünen,
Daru’l-Ma’rife, Beyrut, ty..
Heysemî, Nûruddîn Ali b. Ebî Bekr, Mecmeu’z-Zevâîd ve Menbeu’l-Fevâîd, Mektebetü’l-Kudsî,
Kahire, ty..
İbn Abdilber, Ebû Ömer Yusuf, el-İstizkâr,
Dâru Kuteybe, Beyrut, 1993.
.................. Temhîd
limâ fi ’l-Muvattai mine ’l-Meânî ve ’l-Esânîd, Matbaatu Fudâle, Mağrib,
1980.
İbn Battâl, Ebu’l-Hasen Ali b. Halef b. Abdülmelik, Şer hu İbn Battâl
alâ Sahihi’l-Buhârî, Daru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, 2003.
İbn Ebî Hâtim, Abdurrahman, Kitâbü’l-Cerh ve’t-Ta’dîl, Meclisü
Dâirati’l- Meârifi’l-Osmâniyye, Haydarâbâd, 1953.
İbn Ebî Şeybe, Ebû Bekr Abdullah b. Muhammed, Musannef fi’l-Ehâdîs ve’l-
Âsâr, Dâru’l-Fikr, Beyrut, 1989.
İbn Hacer el-Askalânî, Ahmed b. Ali, Fethu’l-Bârî bi Şerhi
Sahîhi’l-Buhârî, Matbaatü’s-Selefiyye, Kahire, 1380.
.................................... Tehzîbü’t-Tehzîb,
Meclisü Dâirati’l-Meârifi’n-Nizâmiyye, Haydarâbâd, 1326.
İbn Hazm, Ali b. Ahmed b. Saîd, el-Muhallâ bi’l-Âsâr, Dâru’l-Fikr,
Beyrut,1984.
İbn Hıbbân, Ebû Hâtim Muhammed, Sahihu İbn Hıbbân bi Tertîbi İbn Belbân,
Müessesetü’r-Risâle, Beyrut, 1993.
....................... Kitabü’s-Sikât,
Meclisü Dâirati’l-Meârifi’l-Osmâniyye, Haydarâbâd, 1981.
İbn Hümâm, Şerhu Fethu’l-Kadîr,
Daru’l-Fikr, Beyrut, ty..
İbn Kayyım el-Cevziyye, Şemsuddîn Ebû Abdullah Muhammed b. Ebû Bekr, Zâdü’l-Meâdfî
Hedyi Hayri’l-İbâd, Dâru İhyâi’t-Turâsi’l-Arabî, Beyrut, ty..
........................................... A’lâmu’l-Muvakkiîn
an Rabbi’l-Alemîn, Dâru’l-Fikr, Beyrut, 1977.
İbn Kudâme, Şemsüddîn, el-Muğnî
ve’ş-Şerhu’l-Kebîr, Dâru’l-Fikr, Beyrut,1998.
İbn Kuteybe, Ebû Muhammed Abdullah b. Müslim, Te ’vîlü Muhtelifi ’l-
Hadîs, Mısır, 1326.
İbn Mace, Muhammed b. Yezîd el-Kazvinî, es-Sünen, Çağrı Yayınları,
İstanbul, 1981.
İbnü’l-Arabî, Muhammed b. Abdillah, Aridatü’l-Ahvezî bi Şerhi Câmii’t-
Tirmizî, Dâru’l-Fikr, Beyrut, 1995.
Kadı Iyâz, Ebu’l-Fadl Iyâz b. Musâ b. Iyâz, İkmâlü’l-Mu’lim bi Fevâidi’l-
Müslim, Dâru’l-Vefâ, Mansûra, 1998.
Karaman, Hayreddin, Mukayeseli İslam
Hukuku, Nesil Yayınları, İstanbul, 1991.
Karataş, Şaban, Şia’da ve Sünnî Kaynaklarda Kur’an Tarihi, Ekin
Yayınlar ı, İstanbul, 1996.
Kastalânî, Ahmed b. Muhammed, Min İrşâdi’s-Sârî li Şerhi
Sahîhi’l-Buhârî, Matbaatü’l-Kübrâ, Emiriyye, 1304.
Keskin, Yusuf Ziya, Recm Cezası,
Beyan Yayınları, İstanbul, 2001.
Keskioğlu, Osman, Nüzûlünden İtibaren Ku’ran-ı Kerim Bilgileri, TDV
Yayınları, Ankara, 1993.
Kırbaşoğlu, M. Hayri, İslam Düşüncesinde Hadis Metodolojisi, Ankara
Okulu Yayınları, Ankara, 2000.
Komisyon, Feteva’l-Hindiyye,
Beyrut, 1980.
Malik b. Enes, el-Muvatta, Çağrı
Yayınları, İstanbul, 1981.
Merğînânî, Burhânüddîn Ebi’l-Hasan Ali b. Ebî Bekr, el-Hidâye Şerhu
Bidâyeti’l-Mübtedî, Dâru’l-Erkam, Beyrut, ty..
Merğînânî, Burhânüddîn Ebi’l-Hasen Ali b. Ebî Bekr, el-Hidaye, (çev:
Ahmed Meylânî), Kahraman Yayınları, İstanbul, 1986.
Mizzî, Cemâlüddîn Ebi’l-Haccâc Yûsuf, Tehzîbü’l-Kemâl fî Esmâi’r-Ricâl, Müessesetü’r-Risâle,
Beyrut, 1992.
Mubârekfûrî, Muhammed Abdurrahman b. Abdurrahim, Tuhfetü’l-Ehvezî bi
Şerh-i Cami’i’t-Tirmizî, Daru’l-Fikr, Beyrut, 1995.
Muhammed Ebû Zehra, el-Ahvâlü’ş-Şahsiyye,
Daru’l-Fikri’l-Arabî, Kahire, ty.,
Müslim, Ebu’l-Huseyn Müslim b. Haccâc, es-Sahîh, Çağrı Yayınları,
İstanbul, 1981.
Nesaî, Ebû Abdurrahmân Ahmed b. Şuayb, es-Sünen, Çağrı Yayınları,
İstanbul, 1981.
Nevevî, Muhyiddîn Yahyâ, el-Minhâc fî Şerhi Müslim b. Haccâc,
Matbaatu’l- Kestelliye, yy., 1283.
Saîd b. Mansûr, Süneni Saîd b. Mansûr, (tahkik: Habîbü’r-Rahmân el-
Azamî), Daru’l-Kütübü’l-İlmiyye, Beyrut, 1985.
Schacht, Joseph, “Rıdâ” , İslam
Ansiklopedisi, MEB., İstanbul, 1960, IX.
Serahsî, Ebû Bekr Muhammed b. Ahmed b. Ebî Sehl, Usûl, Edâ Neşriyat,
İstanbul, 1990.
Serahsî, Şemsüddîn, Kitâbü’l-Mebsût,
Çağrı Yayınları, İstanbul, 1982-3.
Subhi es-Salih, Hadis İlimleri ve Istılahları, (çev: Yaşar
Kandemir), Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 1988.
Şafak, Ali, “İslamda Evlenilmesi Yasaklananlar Yak ın Akraba Evlilikleri ve
Sakat Doğan Çocuklar”, Diyanet Dergisi, 1986, c.22, sayı:4, s.16-29.
Şafiî, Muhammed b. İdrîs, el-Umm,
Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, 1993.
.................. er-Risale,
Kahire, 1979.
Şevkânî, Muhammed b. Ali, ed-Dureru’l-Mudıyye Şerhu Dureru’l-Behiyye, Müessesetü’r-Reyyân,
Beyrut, 1998.
Taberânî, Ebu’l-Kâsım Süleymân b. Ahmed, Mu’cemü’l-Kebîr,
Musul, 1984.
.............. Mu’cemü’s-Sağîr,
el-Mektebetü’s-Selefiyye, Medine, 1968.
Tahavî, Ebû Ca’fer Ahmed b. Muhammed, Şerhu Müşkili’l-Asâr, Müessesetü’r-Risâle,
Beyrut, 1994.
Tayâlisî, Ebû Davud, Müsned,
Matbaatu Meclisi Dairati’l-Maa, Haydarâbâd, 1321.
Tirmizi, Ebû Îsâ Muhammed b. Îsâ, es-Sünen,
Çağrı Yayınları, İstanbul,
1981.
Topaloğlu, Bekir, İslamda Kadın,
Yağmur Yayınevi, İstanbul, ty.,
Yaman, Ahmet, “İslam Hukukuna Özgü Bir Kurum Süt Akrabalığı” Selçuk
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Konya, 2002, Bahar, sayı: 13,
s.55-67.
Yavuz, Adil, “Evlenmeyi Haram Kılan ‘Beş Kez Süt Emme’ Üzerine Bir
Değerlendirme”, Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Konya,
2007, Bahar, 23, s.51-71.
Yeniel, Necati, Kayapınar, Hüseyin, Sünen-i Ebû Davud Terceme ve Şerhi,
İstanbul, 1989.
Yusuf el-Kardavî, Keyfe Neteâmel Maa’s-Sünneti’n-Nebeviyye? Meâlim ve
Davâbıt, (Sünneti Anlamada Yöntem, çev. Bünyamin Erul), Rey Yayıncılık,
Kayseri, 1998.
Zehebî, Muhammed b. Ahmed b. Osmân, Mîzânü’l-İ’tidâl fi Nakdi’r-Ricâl, Dâru
İhyâi’l-Kütübi’l-Arabiyye, yy., 1963.
Zürkânî, Muhammed, Şerh alâ Sahihi’l-Muvattâ li Malik b. Enes,
Matbaatü’l- Hayriyye, Mısır, 1310.
Kaynak:
Esra PAÇACI, Sünnette Süt Akrabalığı Ve İlgili Rivayetlerin
İncelenmesi, Yüksek Lisans Tezi228343 Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Temel İslam Bilimleri Hadis Anabilim Dalı, Ankara-2008
[1] Asaf Ataseven, “Çocuğun Süt Dönemi ve Süt ile Beslenme”, İslam'da Aile ve
Çocuk Terbiyesi Sempozyumu, İlmî
Neşriyat, Şanlı Urfa, 1994, 261; Asaf Ataseven, “Çocuk ve Anne Sütü”, İslam Mecmuası, 1960, c.4, sayı:3, s. 89; Hamdi Döndüren, Delilleriyle Aile
İlmihali, Altınoluk Yayınları, İstanbul,
2004, 312.
[3] El-Merâğî, Ahmed Mustafa, Tefsîrü’l-Merâğî, Mısır, 1946, I, 185; Ali Şafak, “İslamda Evlenilmesi
Yasaklananlar Yakın Akraba Evlilikleri ve Sakat Doğan Çocuklar”, Diyanet Dergisi, 1986, c.22, sayı:4, s. 22.
[5] Ataseven, a.g.m., İAÇTS., 263; Ahmet Yaman, “İslam Hukukuna Özgü
Bir Kurum Süt Akrabalığı” Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Konya, 2002, Bahar, sayı: 13, s.57.
[20] V İsnadı şöyledir: Rasulullah (sav) - Aişe - Urve - Hişam b. Urve
- Ebû Ümeyye b. Ya’lâ es-Sakafî - el-Asmaî - Zekeriyyâ b. Yahyâ – Ahmed b.Amr el-Basrî. Bkz: Taberânî, Ebu’l-Kâsım Süleymân b. Ahmed, el-Mu’cemu’s- Sağîr, el-Mektebetü’s-Selefiyye,
Medine, 1968, I, 52. Heysemî, isnadının zayıf olduğunu söylemiştir. Bkz:
Heysemî, Nûruddîn Ali b. Ebî Bekr, Mecmau’z-Zevâid
ve Menbau’l-Fevâid, Mektebetü’l-Kudsî, Kahire, ty., IV, 262.
[22] Bekir Topaloğlu, İslamda Kadın, Yağmur Yayınevi, İstanbul, ty.,
58. Benzer görüş için bkz: Şamil Dağcı, “İslam Aile Hukukunda Evlenme Engelleri
I”, Ankara Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi Dergisi, Ankara, 1999, c.39, s.215-6.
[26] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukuki İslamiyye ve Istılahatı Fıkhiyye Kamusu, Bilmen Yayınevi, İstanbul,
ty., II, 92.
[28] Merğînânî, Burhânüddîn
Ebi’l-Hasan Ali b. Ebî Bekr, el-Hidâye Şerhu
Bidâyeti’l-Mübtedî, Dâru’l-Erkam, Beyrut, ty., I, 259; el-Halebî, İbrâhîm b. Muhammed
b. İbrâhîm, Mültekâ’l-Ebhûr, Müessesetü’r-Risâle,
Beyrut, 1989, I, 258.
[29] Bâcî, Ebu’l-Velid
Süleymân b. Halef b. Sa’d b. Eyyûb b. Vâris, Kitâbü’l- Müntekâ Şerhu Muvattâ, Beyrut, 1332, IV, 150.
[30] İbn Hazm, a.g.e., X, 188;
Serahsî, Şemsüddîn, Kitâbü'l-Mebsût, Çağrı Yayınları,
İstanbul, 1982-3, V, 139.
[31] ^ Bkz: Abdurrazzak b.
Hemmâm es-San’ânî, Musannef, (Tahkîk: Habîbu’r-Rahmân
el-A’zamî), Mektebetü’l-İslâmî, Beyrut, 1970, I, 124, no: 456; İbn Ebî Şeybe,
Ebû Bekr Abdullah b. Muhammed, Musannef
fi'l-Ehâdîs ve'l- Âsâr, Dâru’l-Fikr, Beyrut, 1989, Tahâret, 208, I, 199-200, no: 1-3;
Ahmed b. Hanbel, Müsned, Çağrı Yayınları,
İstanbul, 1982, II, 235, 382; V, 384; Buharî, Ebû Abdullah Muhammed b. İsmâîl, el-Camiu's-Sahîh, Çağrı Yayınları,
İstanbul, 1981, Gusl, 23, 24, I, 74-5; Müslim, Ebu’l-Huseyn Müslim b. Haccâc, es-Sahîh, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1981,
Hayz, 29, I, 282, no: 371-2.
[35] Saîd b. Mansûr, Sünen,
(tahkik: Habîbü’r-Rahmân el-Azamî), Daru’l- Kütübü’l-İlmiyye, Beyrut, 1985, I,
246, no: 995.
[37] Şafiî, Muhammed b. İdrîs,
el-Umm, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye,
Beyrut, 1993,
V. 51; Merğînânî, Hidâye, I, 259; Serahsî, a.g.e., V, 138-9.
[40] Bilmen, a.g.e., II, 80;
Halil Cin, İslam ve Osmanlı
Hukukunda Evlenme, Selçuk Üniversitesi Yayınları, Konya, 1988, 107.
[43] Şafak, a.g.m., 16; Ayrıca bkz: Muhammed Ebû Zehra, el-Ahvâlü’ş-
Şahsiyye, Daru’l-Fikri’l-Arabî, Kahire,
ty., 82; Sabri Şakir Ansay, Hukuk Tarihinde İslam Hukuku, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları, Ankara, 1958,
204. Tevrat’ta evlenilmesi yasak olan kişiler sayılmış, bunlar içerisinde süt
emme, evlenme maniî olarak zikredilmemiştir. Bkz: Levililer, 18/6-18; Tesniye,
22/30.
[44] Şafak, a.g.m., 26; 26 ve 32.
Madde şöyledir: “Rıdâ mevâni’i nikahtan ma’dûd değildir.” Bkz: Akif Aydın, İslam-Osmanlı Aile Hukuku, MÜİF Yayınları, İstanbul,
1985, No:11, 247-8.
[45] Hayreddin Karaman, Mukayeseli İslam Hukuku, Nesil Yayınları,
İstanbul, 1991, I, 259-260; Şafak, a.g.m., 19,23; Yaman, a.g.m., 58.
[47] Cin, a.g.e., 105. M. Ş. Ansay da, Hıristiyanlıkta vaftizin nikah
manileri arasında yer aldığına değinmiştir. Bkz: Ansay, a.g.e., 204.
725-6.
[57] Karaman, a.g.e., I, 260;
Cin, a.g.e., 106; Yaman, a.g.m., 59-60; Dağcı, a.g.m., 232; Ataseven, a.g.m.,
İAÇTS., 270; Bekir Topaloğlu’nun konuyla ilgili eserine aldığı makale için bkz:
Topaloğlu, a.g.e., 59-61, dipnot.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar